Serbest Köşe – Nedim Bal / 2019 Mart / 76. Sayı
Bismillahirrahmanirrahim
Aynı yolun yoldaşı olduğunuz, geleceğe dair hayaller kurduğunuz, nice idealleri paylaştığınız, o idealler üzerine kader birliği yaptığınız ve bir gün ansızın şahadet haberini aldığınız can dostunuzun ardından birkaç cümle dahi olsa yazmak o kadar zor ki!
Duygular, düşünceler, yaşanmışlıklar hepsi birbirine karışıyor. Harfler, kelimeler, cümleler adeta boğazınızda düğümleniyor. Bu duygu yoğunluğun da ne söylenmek istenen söylenebiliyor ne yazılmak istenen yazılabiliyor…
Fakat öte yandan; özellikle genç nesillerin örnek alması açısından, can dostumuzun, dava kardeşimizin şahsiyetiyle alakalı bazı örnek hasletlerini paylaşmanın da ne denli mühim olduğunun farkındayız…
Yüreğimiz kavrulup kelemimiz edata donsa da Zafer hocamızın şahsiyetini, örnek hayatını genç nesillere hatırlatmak en büyük vazifemizdir…Rabbim dilimizdeki düğümü çözsün ve bizi bilerek veya bilmeyerek hata etmekten muhafaza eylesin…
Ey Gençler! Zafer hocanız kimdi bilir misiniz?
O, Küçük Yaşlardan İtibaren Bu Davaya Gönül Vermiş Bir Gençti!
Tevhidi bilinçle tanışması ve İslâmi mücadelesi daha ortaokul çağlarında başlamıştı. Okuldaki İslâmi gayret ve mücadelesi onu diğer öğrencilerden farklı kılıyordu. Daha o yaşlarda azmi, cesareti, direniş mücadelesi ile diğer gençlere örnek oluyor, öğretmenleri arasında dikkati çekiyordu.
O, Kabuğuna Çekilmiş, Dünyadan -Bi Haber- Bir Genç Değildi!
O, ufak yaşlarından itibaren Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertlenmeyi kendisine yol edinmişti. Henüz 17 yaşlarındayken o günün şartlarında çok kısıtlı imkânlara rağmen İslâm dünyasının mahzun, mazlum ve mağdur Müslümanlarının haberlerini toplayıp arşivlemeye çalışıyordu.
İnternetin, cep telefonlarının olmadı o dönemde sınırlı gazete ve dergileri tarayıp önemli bulduğu haberleri, köşe yazılarını özenle kesip arşivlenmesi onun ümmeti Muhammed’in derdiyle ne denli dertlendiğinin en güzel örneğiydi.
O, Makam, Mevki ve Maaş Düşkünü Olmayan Bir Gençti!
Lise yıllarında başarılı bir öğrenci idi. Üniversite de pek itibarlı (!) bölümler kazanabilecek kapasitesi olmasına rağmen, onun hayallerini; insanlar nezdinde itibarlı ve bol paralı olan ‘doktorluk, mühendislik’ gibi meslekler süslemiyordu. Onun en büyük hayali; ilim sahibi bir davetçi ve mücahit olmaktı. O, bu yolda gece gündüz azimle ilerledi.
O, İlme Sevdalı Bir Gençti!
Lise yıllarından sonra özel Arapça ve dini ilimler üzere başarılı bir tahsil yaptı. O, yeryüzünde zillet içerisinde yaşayan Müslümanların ancak; ilim, amel ve ihlas ile yeniden dirilebileceğine inanıyordu.
O yüzden bir davetçi, bir mücahit olmadan önce ilim ve ahlâk sahibi olmanın, rahle başında dirsek çürütmenin gerekliliğine inanmıştı. İlim olmadan hakikat yolunun bulunamayacağını, cehaletin İslâm’ın en büyük düşmanı olduğunu söylerdi. Bu yüzden Ashabı Suffa gibi gençliğini Allah yolunda ilim öğrenmeye adamıştı.
O, Yorulmak Bilmeyen Bir Davetçiydi
“İlmin zekâtı; onu dağıtmaktır” derdi. Ve hep öyle de yaptı. Yoğun ve zahmetli vazifelerine rağmen talep edildiği vakit ne yapar yapar muhakkak bir sohbet, bir seminer verir ve insanları Allah’a davet ederdi. Bu hususta hiçbir engel tanımaz, kınayıcıların kınamasını umursamazdı. O, vehimlerle uğraşmaz, daveti her kesime ulaştırmaya gayret ederdi. Bu husustaki azmi ve gayretiyle hepimizin önüne geçmiş ve herkesi kendisine gıpta ettiren bir mü’min olmuştu.
O, Azimkar Bir Dava Adamıydı
O, İslâm davasına gönülden inanmış, bu kutlu davayı yaşam biçimi haline getirmiş bir mü’min di. Onun en büyük gayesi; Allahu Teâlâ’ya kul olmak, onun rızasını kazanmak ve inandığı nizamın yeryüzüne hâkim olması uğruna mücadele etmekti.
O, bu iman ve ideallerinden aldığı güç ile Allah yolunda yılmadan, usanmadan, bıkmadan, yorulmadan çalışan Salih bir dava adamıydı…
O, Sebeplere Sarılmayı İhmal Etmeyen Bir Tevekkül Ehli İdi…
O, geleceğe dair hayalleri ve idealleri olan bir insandı. O, uhrevi ideallerini gerçekleştirmek için beşerî sebeplere sarılmayı asla ihmal etmeyen, idealleri uğruna gece gündüz çalışan, tüm çaba ve gayretini ortaya döken sonra Rabbinin takdirine razı olan tevekkül ehli bir mü’min idi.
O, hayaller, İdealler ve Vakıalar Arasında Denge Kurabilmiş Bir Şahsiyetti…
O, son derece idealist bir mü’min olmasına rağmen, yaşadığı toplumun vakıasından habersiz ve O vakıayı dikkate almayan basiretsiz hayalperestlerden değildi…
O, yaşadığı toplumun vakıasını kabullenmekle beraber tamamen kendini vakıaya teslim eden teslimiyetçi Müslümanlardan da asla olmadı. Onun tüm mücadelesi, ümmetin ve içinde yaşadığı toplumun vakıasını, kalitesini adım adım yükseltmek ve o büyük fedakârlık günlerine, kutlu kıyam günlerine ilmek ilmek hazırlamaktı…
Onun Hayatı, İlim Talebeleri İçin En Büyük Nasihatti
Onun hayatı geride kalan ilim talebelerine baştan başa bir nasihatti. O, örnek yaşantısıyla adeta genç Suffa ashabına şunları diyordu; “İlim tahsil eden genç kardeşlerim! Sizlerin ufku ve hedefleri büyük olsun. Sizlerin hedefi sadece cami veya mescit hocası, ya da içi boş kuru bir vaiz olmak olmasın. Sizler, kendinizi ilmi olarak geliştirirken yaşadığınız çağın gereklerini ve siyasetini de çok iyi bilen, sözde değil özde ümmetçi olan, insanlarla oturup kalkan, onların dertleriyle dertlenen, şuurlu, disiplinli, teşkilatçı bir o kadarda fedakâr ve merhametli hocalar olun. Unutmayın; İslâm davası, ancak derdi İslâm Olanların Omuzunda Yükselecektir.”
O, Her Davanın Bir Diyeti Olduğunu Bilenlerdendi
O, Allah’ın şeriatına düşman olan tağuti güçler tarafından her türlü eziyet ve iftiralara maruz kalabileceğini ve Hz. Yusuf aleyhisselam gibi zindanlara atılabileceğini çok iyi bilen ve tecrübe eden bir davetçi idi.
O, kendinden olandan imtihan edileceğini bilenlerdendi….
O, sadece İslâm’a düşman olan tağuti güçlerle imtihan edilmeyeceğini çok iyi bilen şuurlu mü’minlerdendi. Aynı yolun yolcusu olduğunu söyleyen ama yola taş koymaktan başka bir işe yaramayan cahillerin eliyle de imtihan edileceğini çok iyi bilendi… O, yoldaki cahillerden dolayı yola küsmeyen ve Allah için yoluna azimle devam edenlerdendi…Nitekim onu sırtından vuranlarda aynı yolun yolcusu olduğunu iddia edenlerdi…
O, Şehadet Sevdalısı Bir Mücahitti…
O, Allah yolunda cihat etmeyi ve şehit olmayı arzulayan bir yiğitti. Şehit olmak en büyük arzusu ve duasıydı. O, en sıkıntılı anlarında “YA SELAM! İnşallah Rabbim bize merhamet ederde şehitlerden oluruz” derdi.
Ey saçları Allah yolunda beyazlayan genç! Rabbim sana merhamet etti ve seni şehitlerden kıldı inşallah. Rabbim bizlere de merhamet etsin ve bizleri de şehitlerden kılsın.
Ey saçları Allah yolunda beyazlayan genç! Ağaran saçların şahidin olsun. Sırat köprüsünde önünü aydınlatan nurun olsun. Rabbim seni Hz. Muhammed aleyhiselam‘a, sahabelere, Sıddıklara, şehitlere komşu eylesin. Âmin, Âmin…Velhamdulillahi Rabbil Alemiyn…
Senden sonra bir yanımız hep eksik kaldı güzel Şehidim… (İnşaallah)