Nisyân/Unutma; Anlam Ve Mâhiyeti:

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük  / 2021 Nisan / 101. Sayı

Nisyan/unutma: Hatırlamanın ve ezberlemenin zıddı manasına gelmektedir. Râgıb el-İsfahanî, nisyanın/unutmanın ya kapasite yetersizliğinden ya gafletten veya kasıttan kaynaklandığını ve sonuçta insanın, hâfızasına emanet edilen şeyi bir kenara bıraktığını söyler.

Unutmak, insanı mükellef tutulduğu şeyi hatırlamaz hale sokan arîzî bir haldir. Aklın tam olması sebebiyle kudret mevcut olduğundan dolayı vücûb ehliyeti ve eda ehliyetini ortadan kaldırmaz.

Unutmak Kul Olmaya Özgü Bir Durumdur

İnsan, unutkan bir varlıktır. “Hâfıza-i beşer, nisyan ile malûldür.” Yani beşerin belleği, unutma zaafı ile hastadır, arızalıdır. Arapların atasözü halinde söylediği bir söz bunu pekiştirmektedir: “Evvelü’n-nâsî evvelü’n-nâsi” anlamı: “İnsanların ilk unutanı, ilk insandır.”

Unutturan şey, şeytan ve şeytanî özelliklerdir. “Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı.” (Kehf, 63)

Kur’an, bu gerçeği şöyle ifade eder: “Andolsun biz, daha önce Âdem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki, o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulamadık.” (Taha, 115). Unutkanlık, ilk insanda ortaya çıkmıştır ve son insana kadar da bu özellik kendini gösterecektir.

İnsanoğlu aciz bir varlıktır.  Nakıs yani eksiktir. Unutkanlığa maruz olmak, insanın problemlerinden, zayıflık ve acizlik yönlerinden birisidir. Unutmak da bir tür eksikliktir. İşte bu sebeple dilbilimciler insan kelimesinin manalarından bahsederken onu: “Unutan varlık” olarak da tanımlamışlardır. 

Beşer olması hasebiyle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de unuttuğu olurdu. Ama bu unuttukları tebliğ edeceği dinin esaslarıyla ilgili değildir. “Ben de sizin gibi bir beşerim, sizler gibi ben de unuturum.”[1]

Yüce Rabbimiz ise her türlü eksiklikten münezzehtir. Nakıslık alâmeti olan hiçbir şey Yüce Rabbimiz hakkında düşünülemez. Dolayısıyla Rabbimiz hiçbir şeyi unutmaz.  

“Rabbin asla hiçbir şeyi unutmaz.” (Meryem, 64)

“Rabbim ne yanılır ne de unutur.” (Taha, 52)

İnsan organizmasının en önemli bölümünü teşkil eden beyin, 18 yaşına kadar gelişimini tamamlamaktadır. Bu yaşta beyin, yaklaşık olarak 10-11 milyar sinir hücresine sahip olup tabiatın en mükemmel ve en karmaşık yapısı halinde kafatasımız içinde yerleşik bir halde bulunmaktadır. Bu yaştan sonra, beyin ihtiyarlamaya, eskimeye başlar. İnsandaki düşünme kabiliyetini sağlayan ve insanın çevresine uyumunu temin eden beyin hücreleri, bir daha yerine gelmemek üzere giderek eksilmeye başlar. İnsan zekâsı, 20 yaşını geçtiğinde 16; 80 yaşını geçtiğinde ise 12 yaş düzeyine inmektedir. İşte 20’li yaşlarda başlayan hücre yıkımları yaklaşık 35-40’lı yaşlardan itibaren vücutta iş gören hücre grubunda kayıplara dönüşür. Devam eden bu hücre kayıplarına bağlı olarak hücrelerin yaptığı görevlerde aksamalar, bozulmalar, kesintiler ortaya çıkar. 80’li yaşlardan sonra vücut bu kayıplara karşı iç dengesini koruyamaz ve bunun ilerlemesiyle ölüm ortaya çıkar.

“Kimi uzun ömür ile yaşatırsak, yaradılışını tersine çevirip değiştiririz. Hâlâ akletmezler mi?” (Yasin, 68) ayeti, insanın değişikliğe uğrayarak tekrar ilk haline doğru dönüştüğüne ve yıprandığına işaret etmektedir.

Kur’an Ayetlerinde Geçen Unutmak

İnsanın başarısını büyük oranda engelleyen unutkanlık, Kur’an’da birkaç safhada dile getirilmiş ve birkaç anlamda kullanılmıştır: 

Normal Anlamda Unutkanlık: Bu tür unutkanlık, hayat tecrübesi esnasında kazanılan bilgilerle ilgili olandır. Genellikle öğrenilen yeni bilgiler, eski bilgilerin zihinden çıkmasına sebep olduğundan, bu tür unutkanlıklar meydana gelmektedir. 

“Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.” (Yusuf, 42)

Normal türden olan bu unutkanlığa karşı Allah’ı anmak tavsiye edilmektedir: “Unuttuğun zaman Rabbini zikret/an ve de ki: ‘Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın doğruya eriştirir.’ (Kehf, 24). Bu türden olan unutkanlığın, irade dışı olduğu için, dinî bir mes’ûliyet ve günahı yoktur.

Önemsememek Anlamında Unutkanlık: Bu tür unutkanlık, zihnin bazı etkilerin tesirinde kalması veya bünyenin biyolojik bakımdan zayıflığı gibi bazı nedenlerden kaynaklanmaktadır. Kur’an’da belirtilen Hz. Âdem’in unutkanlığı bu türdendir. “…Önceden yaptıklarını unutan kimseden daha zalim var mıdır?” (Kehf, 56) ayetinde ele alınan bu tür unutkanlıktır. Sehv hakkındaki “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki kıldıkları namazdan gâfildirler” (Maun, 4-5) ayetine birçok müfessir, “namaza ehemmiyet vermemek” anlamını vermiştir. 

Nankörlük Anlamında Unutkanlık: İnsanın nisyanı, genellikle nankörlük ve vurdumduymazlıkla beraber olur. “İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi Rabbine yönelip O’na yalvarır; sonra Rabbi ona katından bir nimet verince daha önce yalvardığını unutarak yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya kalkar…” (Zümer, 8)

Übey bin Halef hakkında inen: “Kendi yaradılışını unutarak bize karşı misal vermeye kalkışıyor ve ‘Şu çürümüş, un (gibi) olmuş kemikleri kim diriltecek?’ diyor.” (Yasin, 78) ayeti bu tür bir unutkanlığı ifade etmektedir. 

Kur’an’da genellikle unutkanlığın bu çeşidi için kâfirlerin tümünü hedef alan ifadeler tercih edilmiştir. Kur’an’da geçtiği şekilde nisyan sıradan unutma değil; daha çok nankörlük ve umursamazlığın sonucu olan bir unutmadır.  Bunun için Kur’an, Allah’ı unutan insanın Allah tarafından unutulacağını açıklar.

“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileridir.” (Tevbe, 67)

Unutmak Sorumluluğu Düşürür mü? Unutmanın Şer’i Neticeleri Nelerdir?

Hataların önemli bir kısmı unutkanlıktan kaynaklanmaktadır. Unutkanlık eğer umursamazlıktan meydana gelirse, sorumluluk gerektirir. Ancak bu unutkanlık, insan doğasının gereği olarak meydana geliyorsa, verilen hadisler ışığında herhangi bir mes’ûliyet gerektirmez. Nitekim halk arasında “hatasız kul olmaz” atasözü, kişinin bu zaaftan asla ayrı değerlendirilemeyeceğini ifade etmektedir.

Allahu Teâlâ’nın Haklarında Unutmak: Unutmak günaha girme bakımından özür sayılır. Yani Allah’ın haklarını unutan kişi günahkâr olmaz. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: “Allah, ümmetimden hata, unutma ve ikrah altında zorlanarak yaptıkları şeylerden dolayı kendilerini mesul tutmaz” buyurmuştur. 

Allah’ın haklarından dünya hükümleriyle ilgili olanlar hakkında unutmak özür kabul edilir ve unutanın ibadeti ifsad (iptal) olmaz. Oruçlunun bazı şeyleri unutarak yemesi gibi.   

Kul Haklarında Unutmak: Unutmak, kul haklarında bir özür değildir. Çünkü bu haklar ibtila için değil kulların ihtiyaçlarından dolayı muhteremdir yani dokunulmazdır. Unutmak ise bu dokunulmazlığı ortadan kaldırmaz. Buna göre bir insan başkasının malını unutarak telef etse malı tazmin etmesi gerekir.

Unutmak Bazen Rahmettir

İnsanlar yaşadıkları sürece türlü olaylarla ve musibetlerle karşılaşırlar. Çok üzücü olaylar ve korku dolu zamanlar geçirirler. Bu anları unutmak kul için bir rahmettir. Allah muhafaza insan bunları unutmayacak olsa hayatın ne anlamı kalırdı? Kul yaşamından nasıl zevk alabilirdi? Kaybettiği sevdiklerini unutmasa devamlı hüzünlü ve acılar içinde onları düşünerek yaşasa insanın halinin ne olacağını düşünebiliyor musunuz? Korku içinde geçirdiği zamanlar hep hafızasında canlansa dünyada bu hal üzere yaşamasının ne anlamı kalırdı? Bu sebeple unutmak bazı durumlarda Allah’ın en büyük lütuflarından birisi olur.  

Unutmanın Tedavisi

1. Zikir: Allah’ı hatırlamak ve anmaktan kalbin gafleti hususundaki unutkanlığın tedavisi ancak devamlı olarak Allah’ı, O’nun nimet ve ikramını, yarattıklarındaki ayetlerini, ahiret ve hesap gününü hatırlayıp anmaktır.

Kişi, sevdiğini unutmaz. Gerçekten seven kimse, sevdiğini gönlüne yerleştirir, onun ismi ağzından düşmez, nereye gitse, o sevgi ve hatırlama, kendisini terk etmez. Bir adı da nur olan Allah’ın kitabının nuruyla aydınlanmayan göz, ne kadar keskin olabilir? Allah’ın kitabını okumayan dil ne kadar temiz ve doğru olabilir? İçine Allah’ın kitabı yerleşmemiş zihin ve göğüs, çöp kutusu olma vasfından nasıl ve ne kadar korunabilir? İnsan, tüm davranışlarıyla Allah’a, O’nun mesajına teslim olmadan, haramlardan uzaklaşmadan, nasıl canlı kitap haline gelebilir? 

Nisyanın karşıtı ve nisyandan kurtulmanın yolu “zikir”dir ki o da hatırda tutmak için anmak demektir. Allah’ı unutmamanın yolu da Allah’ı zikir yani anmak, Kur’an, namaz, tefekkür gibi hususlardır. Mümin için Allah’ı zikir, Allah sevgisinin olmazsa olmaz göstergelerinden biridir. İster tekbir ister tevhid ister tesbih ister hamd isterse Allah’ın isimlerini, başta “Allah” lafzı olmak üzere zikretmek, hatırlamak, tekrar etmek insan için çok önemlidir ki İslam dini ısrarla bunu tavsiye eder: “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab, 41) 

Zikir, huzur için, stres ve bunalımlardan kurtulmak için de önemlidir: “Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.” (Ra’d, 28) buyurulmuştur.

Zikrin unutmaya karşı da ilaç olduğunu hatırlatmak yerinde olur: “Unuttuğun zaman Allah’ı zikret!” (Kehf, 24)

Allah’ın zikri, bu şekilde unutkanlık ve kalbin gafleti için bir tedavi olunca, Allah, bize gece ve gündüz, sabah ve akşam vakitlerinde kendisini hatırlayıp zikretmeyi emretmektedir: “Ey iman edenler, Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (Ahzab, 41-42) 

2. Tekrar: İnsanın Allah’ı unutması, ahiretten gaflet etmesine dair olan unutkanlığın tedavisi, insanın devamlı bir surette kalpte var olacak, zikrinden bir an bile olsa gâfil olmayacak şekilde Allah’ı zikretmesidir. Bu, bize “tekrar”ın önemini hatırlatmaktadır. Allah zikrinin tekrarı, Allah’ı zikretme ve tesbih etme özelliği, davranışlarda sabit ve kalıcı olacak ve hayatın bütün alanlarında ve anlarında herhangi bir çaba ve özen göstermeye ihtiyaç duymaksızın meydana gelen bir alışkanlık şekline gelmesini sağlayacaktır. Böylece Allah zikri ve fikri, devamlı olarak kalpte, zihinde ve dilde hazır olacaktır.[2]

İnsanın bir şeyi tam manada öğrenebilmesi için zaman zaman onu tekrar etmesi gereklidir. Hem modern bilimler hem de dini kaynaklar bu metod üzerinde önemle durur. Tekrar, kolay ve çabuk kavranabilen bir eğitim metodu olmasının yanında insanın anlamasını kolaylaştıran bilgi ve becerilerin zihinde daha çok kalmasını sağlayan bir yöntem olarak dikkatimizi çekmektedir.[3] “Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur’an’da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.” (İsra, 41)

3. Helallerle Yetinmek: İnsanın kendisine verilen nimetlerde yaratıcısı olan Allah’ın izin verdiği sınırda kalıp, helal dairede hayatını sürdürmesi son derece önemlidir. Bu, onun hem kendi imtihanı için hem de Rabbiyle irtibatını sağlayan ibadetleri için önemlidir.[4] Nitekim Rabbimiz peygamber ve onlara tabi olanlardan helalle yaşamlarını sürdürmelerini istemektedir: “Ey peygamberler! Helal ve temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.” (Müminun, 51)

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bir hadislerinde buna dikkat çekmiş, “Muhakkak ki helal belli haram bellidir. Fakat bunların arasında şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu gafletten bunları bilmezler. Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse dinini, insani kıymetini korumuş olur. Şüpheli şeylere dalan bir kimse ise harama düşme tehlikesindedir. O, tıpkı sınır kenarında hayvan otlatan bir çoban gibidir ki nerede ise yasak yerde otlatacak. Bilin ki her hükümdarın girilmesi yasak bölgeleri vardır. Allah’ın, çiğnenmesini yasakladığı sınırlar ise haramlardır”[5] buyurarak insanların helallerle yetinmelerinin önemini haber vermektedir. Zaten insanların ihtiyaçları helal dairede yeteri kadar mevcuttur.

4. Bildikleriyle Amel etmek: Yezid bin Seleme el-Cûfî radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben senden pek çok hadis işittim. Ancak bunlardan sonra işittiklerimin, önceden duyduklarımı unutturacağından korkuyorum. (Hepsinin yerini tutacak) cami bir kelime söyle!” dedim. Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Bildiklerinde Allah’a karşı müttakî ol ve bildiklerinle amel et (bu sana yeter)!”buyurdu.[6]

5. Namaz Kılmak ve Dua etmek: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’nin Kur’an’ı unutma şikâyetini tedavi etmiştir. İbni Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanındayken aniden Ali radıyallahu anh geldi

– Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü! Kur’an’ı unutuyor, hatırlayamıyorum 

– Ey Hasan’ın babası, öğrendiğinde sana ve senin öğrettiklerine fayda verecek, öğrendiğini aklında tutmanı sağlayacak olan birkaç cümle öğreteyim mi?

– Evet, ey Allah’ın elçisi, öğret!

– Cuma gecesi gelince, yapabilirsen, gecenin son üçte birinde kalk çünkü bu saatler şahitlidir ve bu saatlerde yapılan dualar kabul edilir. Kardeşim Yakub çocuklarına: ‘Sizin için Rabbimden, sonra bağışlanma dileyeceğim’ (Yusuf, 98) demişti ki ‘sonra’ demekle ‘Cuma gecesi gelince’ demek istemiştir. Yapamazsan, gece yarısı kalk, onu da yapamazsan gecenin başında kalk ve dört rekât namaz kıl. Birinci rekâtta Fatiha ve Yasin okursun. İkinci rekâtta Fâtiha ve Hâ Mîm/Duhân okursun. Üçüncü rekâtta Tebâreke (el-Mufassal’ı) okursun. Tahiyyatı bitirince Allah’a hamd et, övgüsünü güzelce yap, bana ve öteki nebilere salavat getir. Mümin erkek ve kadınlar için ve senden önce iman etmiş kardeşlerine mağfiret dile. Bundan sonra şöyle dua et: “Ey Allah’ım! Beni yaşattığın müddetçe, günahları terk etmek suretiyle beni kayır. Beni ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmekten alıkoy. Senin razı olduğun şeylere güzel bakmayı nasip eyle. Ey gökleri ve yeri yaratan, celâl, kerem ve izzet sahibi Allah’ım, Ey Allah, ey Rahman, senin celalin ve vechin hürmetine, kitabını öğrettiğin şekilde ezberlememi kalbime sağlamanı isterim. Benden râzı olacağın şekilde onu okumamı nasip et. Ey gökleri ve yeri güzelce yaratan, ya Allah! Ya Rahman! Gözümü kitabınla aydınlatmanı, dilimi kitabınla söyletmeni, kalbimi kitabınla rahatlatmanı, göğsümü kitabınla açmanı, bedenimi kitabınla hareket ettirmeni senden isterim. Çünkü bu uğurda bana senden başka yardım edecek, senden gayrı bana verebilecek yoktur. Yüce ve büyük olan Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi olan yoktur.” 

Ey Hasan’ın babası, bunu 3-5-7 cuma boyunca uyguladığın zaman, Allah’ın izniyle duan şaşmaz, kabul olur.”

İbni Abbas radıyallahu anh der ki: “Yemin ederim ki Ali 5-7 cuma geçince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, yine böyle bir mecliste geldi: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, bundan önce dört civarında ayet okuyor ve ezberliyordum. Sonra tekrar okumak isteyince unutuyordum. Bugün 40 civarında ayet öğreniyorum. Tekrar okuduğum zaman, sanki Allah’ın kitabı gözümün önünde gibi. Bir söz duyuyordum, cevap verdikten sonra unutuyordum. Şimdi sözü duyuyorum, konuştuğumda bir kelimesini bile unutmuyorum’ dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem‘Kâbe’nin Rabbine yemin olsun ki ey Ebu Hasan, sen müminsin/buna inanıyorsun’ buyurdu.”[7]

Bu hadis-i şerife dikkat ettiğimizde, hâfıza gücümüzün artması için, O’ndan başka güç ve kuvvet sahibi olmayan Allah’ın yardımını istemek, bu konuda önemli zaman dilimlerinden ve özellikle geceden yararlanmak göze çarpıyor. Bilindiği gibi dua, anlamsız bazı sözlerin dillendirilmesinden ve tekrarından ibaret değildir. Duadaki sözlere gönlün ve düşüncenin de katılması gerekir. Ve sözlü duadan önce fiilî dua, eylem, yani sebeplere yapışmak da dua şuurundan ayrılmayacak hususlardır. O yüzden, ilmin şehri olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, ilmin kapısı olan Hz. Ali’ye öğrettiği bu hafıza duasında namazı vesile kılmak, namazla bilinçlenmek, zekâyı, hâfızayı namazla ve Allah’ın zikriyle cilâlandırmak vurgusu yapılmaktadır. 

6. Günahları Terk Etmek ve Haramlardan Sakınmak: Yine, bu hadis-i şerifte altı çizilmesi gereken eylemle dua olarak, günahları terk etmek tavsiye edilmektedir. Haramlardan uzaklaşmakla birlikte yine malayani denilen, bizi ilgilendirmemesi gereken gereksiz teferruattan ve lüzumsuz meşgalelerden uzaklaşmak gerektiği belirtilmektedir. İlim, daha çok bakarak, gözlem yaparak, okuyarak, yani göz ağırlıklı olduğundan gözün nurunun korunması istenmektedir. Bu da haramlara bakmamak ve Allah’ın razı olduğu bakışla gerçekleşecektir. 

Güzel, dinin güzel dediği, helâl ve meşru gördüğüdür. Güzele bakan güzel düşünecek, güzel yaşayacak, güzelin etkisinde kalacak, güzelden ayrılmak istemeyecektir. Güzel şeyleri, hayatı boyunca hatırında tutacak, onlardan kopmanın çirkinleşip esfel-i sâfilîn sınıfına düşmek olduğunu bilecektir. Bunun için hadiste “razı olduğun şeylere güzel bakmayı nasip et” diye dua edilmesi ve bu duaya uygun eylemde bulunulması tavsiye edilmektedir.

Unutulmaması gereken ilmin, başka kitaplarda yazılanlardan önce, Kur’an hakikatleri olduğu vurgulanmaktadır. “Kitabını öğrettiğin şekilde onu okumamı ve ezberlememi, hâfızamda saklamamı nasip et” diye dua istenmekte ve bu doğrultuda gayret, dolaylı yoldan tavsiye edilmektedir. Sevginin, ilginin, dikkatin merkezi olarak da gönül gösterilmekte ve bu gönlün/kalbin temiz bir kap olarak Allah’ın nuru olan ilme hazır ve onu koruyacak özellikte olmasına dikkat çekilmektedir.

İnsanın unutkanlığına sebep olan manevi sebeplerden en önemlilerinden birisi haramlarla meşgul olmaktır. Yüce Allah’ın ilahi emir ve yasakları bildirdiği şu ayetlerde haram ve şüpheli şeylerden kaçınmanın yanında, helal nimetleri kullanırken de tasarruf dengesini iyi muhafaza etmenin ve israftan kaçınmanın önemine vurgu yapılmaktadır. “Bir de akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver gereksiz yere saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanın arkadaşlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.”[8]

İmam Şâfiî’ye atfedilen bir şiir vardır: 

“Hocam Vekî’ye, hâfızamın yetersizliğini şikâyet ettim, 

O beni mâsiyetleri terketmeye irşâd etti. 

‘Çünkü ilim bir nurdur; Allah’ın nuru ise,

Âsi kimselere, günahkârlara verilmez’ dedi.”

7. Hatırlatmak: Kur’an, insan için Allah azze ve celle’yi hatırlamanın en önemli yolu olduğu gibi aynı zamanda bir öğüt ve hatırlatma kaynağıdır. Kur’an’da birçok ayette Allah azze ve celle, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e insanlara kendisini, Kur’an’ı, kıyameti, haşr vb. hususları hatırlatmasını emretmektedir. Konuyla ilgili bir ayette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle emredilmektedir: “Bu, kendisiyle (insanları) uyarman, müminlere öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık ondan dolayı kalbinde bir sıkıntı olmasın! Rabbinizden size indirilene (Kur’an’a) uyun ve O’nu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az hatırlıyor (öğüt alıyor)sunuz!”[9] Unutmanın azaltılması için diğer bir yol; müminlerine birbirlerine karşı vazife ve sorumluluklarını hatırlatması ve öğütte bulunmalarıdır. “Onunla beraber(sen), hatırlatmaya devam et. Çünkü hatırlatma müminlere fayda verir.”[10] Öğüt yani hatırlatma, bu ayetin de açıkladığı gibi müminlere fayda vermekte, Müslüman olmayanların da hidayetine vesile olabileceği bildirilmektedir.[11]Allah’ın yeryüzüne peygamberlerini ve ilahi kitaplarını göndermesi de aslında kullarına birer hatırlatmadır. İnsanın her zaman unutabileceği göz önünde tutularak hatırlatmanın ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz.

Günümüz yaşam şartlarında insanların unutkanlıkları bir hastalık derecesini almış, bu yüzden insanlar depresyonlara girmeye başlamıştır. Çünkü insanı çok fazla etken meşgul etmektedir ki insan bunların hiçbirisine yoğunlaşamayınca unutkanlık artmaktadır. Günümüzde insan yaşamının her alanında yer alan televizyon, bilgisayar, cep telefonu vb. birçok cihaz insanın beyin yapısını değiştirmekte, insanlarla iletişimini olumsuz etkilemektedir. Tüm bu karmaşadan kurtulmak için insanın Allah azze ve celle ile olan irtibatını hiçbir zaman kesmemesi bilakis daha da güçlendirmeye çalışması, şeytandan uzak durması, nefsine, gururuna, kibrine aldanmaması, unutkanlığı önleme adına insan için en önemli tedavi yöntemlerindendir. 

“…Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri üzerimize yükleme! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” (Bakara, 286)


[1].  Kütüb-i Sitte Terc. 4/439

[2].  M. Osman Necati, Kur’an ve Psikoloji, s. 182

[3] Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul, Remzi Kitabevi, VII, 323.

[4] Ergül, Âdem, Kur’an ve Sünnette Kalbî Hayat, İstanbul, Altınoluk, 2000, s. 33.

[5] Buhârî, “İman”, 3.

[6] Tirmizî, İlim 19, hadis no: 2684

[7].  Tirmizî, Deavât 5; Tâc, V/140-142

[8].  İsra, 26-27

[9] Â’râf, 2-3

[10] Zariyat, 55; Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, VII, 267.

[11] İbrahim, 52; Kasas, 46; Gâşiye, 21.