Önderlerimiz – Hüseyin Kalender / 2014 Mayıs / 18. Sayı
HAYATI VE DAVETİ
Muhammed Kutub 1919 yılında Mısır’ın Asyut şehrinde doğmuş. Babası Hacı İbrahim Kutub, Asyut’a bağlı Kâlia köyünde sayılan birisi olarak bilinmektedir.
Muhammed Kutub, Seyyid Kutub’un en küçük kardeşidir. Diğer kardeşleri ise Nefise, Emine ve Hamide Kutub’tur.
Muhammed Kutub liseyi bitirdikten sonra, Kâhire Üniversitesi, İngiliz filolojisi bölümünü ve Yüksek öğretmen okulunu bitirmiş. Üniversite yıllarında bir yandan psikoloji üzerine eğitim görürken, öte yandan da İslami araştırma ve incelemelerde bulunmuştur.
Son yaptığı görev ise Mekke’de Ümmü-l Kur’a Üniversitesinde İslamiyet mukayeseli dinler profesörü. Ayrıca Muhammed Kutub’un akademik çalışma yapan öğrencilerin araştırmalarını yönettiği biliniyor.
Muhammed Kutub, eserlerinde özellikle “ilim” adıyla Müslümanlar arasında yerleştirilmek istenen ateizm ve onun uzantıları durumundaki belli başlı çağdaş fikir adımlarıyla hesaplaşarak, Müslümanları böylesi düşüncelere karşı uyanık bulunmalarını sağlamaya çalıştığı biliniyor.
Muhammed Kutub’un şahsiyetinin gelişiminde,ağabeyi Seyyid Kutub’un çok büyük bir payı vardır. Şehid Seyyid Kutub kardeşi Muhammed Kutub için hem bir baba hem de bir öğretmen konumundaydı. Üstad Muhammed Kutub basılan ilk kitabını, ağabey Seyyid Kutuba ithaf ederek şöyle der: “Bu kitabımı, ufaklığımdan beri sıcak şefkatiyle beni gözeten, nasıl okuyacağımı ve nasıl yazacağımı bana öğreten değerli ağabeyime ithaf ediyorum.O benim için bir baba, kardeş ve samimi bir dosttur. İşte bu kitabı ona ithaf ediyorum. Umulur ki; Benim üzerimdeki büyük olan hakkını biraz ödemiş olurum. ”Seyyid Kutub; Kendisinden sonra, temsil ettiği misyonu yüklenmesi için kardeşi Muhammed Kutub için yazmış olduğu bir şiirinde şöyle terennüm eder:
Kardeşim! Ne muhteşem bir sözdür harfleri.
Türlü hislerin tercümanı, remzi ve bilmecesi.
Kardeşim! Ne muhteşem bir nâğme güftesi,
Kalpten sevginin, bağlılığın açık bestesi.
Kardeşim! Suret olsan da sen bensin,
Uzakta olan âli temennilerimsin.
Gücümün yetmeyeceği şeyler temenni ettin,
Ama, gerçekleşen hedefime seni sembol ettim.
Bu kısa ömürde tesellim sensin,
Devam eden hayatın ve de halifemsin.
Sen bir evlat, bir eş, bir dost,
Lakin ömür yeter mi sevgini görmeye senin.
MUHAMMED KUTUB’UN HAPSİ:
Muhammed Kutub’un 7 yıla yakın hapiste kaldığı ve abisinin mücadelesine ortak olduğu biliniyor. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnâsır yönetimine karşı verdiği mücadeleden dolayı 1954 yılında hapse giren Muhammed Kutub 1955 yılında serbest bırakılmış. Ancak 1965 yılının Ağustos ayında tekrar tutuklanmıştır.
Muhammed Kutub’un hapse atılmasına sebep gösterilen konu ise “Tekâmül mü Soysuzlaşma mı” ve “20. Asrın Cahiliyesi” kitaplarından dolayı, bir grup genç soru sormaya geliyorlarmış ve bu toplantıların asıl sebebinin Cemal Abdünnâsır’ı öldürme planı olduğunu sanıp(!) Muhammed Kutub’u hapse atmışlar.
Kutub’un tutuklanmasını Zeynep Gazali şöyle anlatır:” 5 ağustos günü Seyyid Kutub’un tutuklandığını öğrendim. Muhammed Kutub’ta zaten birkaç gün evvel tutuklanmıştı.”
Zeynep Gazali zindandayken ona soruyorlar: Muhammed Kutub’un teşkilatı nedir? diye.
Cevap veriyor:” Daha önce bunun cevabını verdim. Muhammed Kutub’un teşkilatı olmadığını, sadece İslam konusunda yazan bir araştırmacı olduğunu söyledim. Bütün işi insanlara doğru yolu göstermektir. Müslümanlara İslam düşüncesini açıklamak ve anlatmaktır. İnsanlar bunu öğrendikten sonra inandıkları ve tercih ettikleri şekilde davranırlar.” dedim, diyor…
Seyyid Kutub kardeşi Muhammed‘in hapse atılmasını şöyle anlatır: “29 Temmuz da kardeşim Muhammed tutuklandı. Ben de 2 veya 3 Ağustos’ta Kahire’ye geldim. Muhammed’i arayan polisler 2 gün önce evin her tarafını didik didik etmişlerdi.
Kahire’ye gelir gelmez yeğenlerimden Azmi Bekr veya Rıfat Bekr’den biri ile Yüzbaşı Ahmed Rasih’e bir yazı göndererek Muhammed’in durumunu karakoldan sordum. Yazıda kanunsuzca tutuklanan ve nerede olduğunu bilmediğimiz Muhammed’in tutuklanmasını ve hastalığıma karşın evde bana yapılan muameleyi şikâyet ettim. Çünkü iki gün önce gece yarısı emniyet görevlileri pencereden girerek evimizi zorla aramış ve bana insanlık dışı hakaretler yapmıştı…
Gönderdiğim şikâyet dilekçesinde, Bertrand Russell’in (ünlü İngiliz filozofu) hükümeti eleştirdiği için tutuklanırken gördüğü muamele ile Muhammed’in tutuklanması sırasında gördüğü muamele arasında karşılaştırma yaparak dağlar kadar fark bulunduğunu, oysa Muhammedin de onun gibi bir düşünür ve yazar olduğunu belirttim. Hiç olmazsa Muhammedin nerede tutuklu bulunduğunu öğrenmek istediğimizi de ekledim. Bu dilekçeden 5 gün sonra 9 Ağustos günü ben de tutuklandım.”
1972’de cezaevinden serbest bırakıldı. Daha sonra diğer Müslüman Kardeşler üyeleri ile birlikte Suudi Arabistan’a iltica etti. Burada Mekke Ummu’l Kura Üniversitesi’nde dersler yapmaya devam etti. Onun Mohamed Jamal Khalifa Kolejin’de Muhammed Kutub ve Ladin’in yakın arkadaşları ile bir röportaj yapan Lawrence Wright’a göre; “Usame Bin Ladin, Kral Abdül Aziz Üniversitesi’nde Muhammed Kutub’un haftalık konferanslarına katılmaktaydı.
Muhammed Kutub, abisi Seyyid’in kitaplarını hazırlamasına ek olarak abisinin düşüncelerini insanlar arasında yaydı.
Muhammed Kutub’un abisi Seyyid hakkında verdiği cevap bu durumun gerekçesini açıklamaktadır. “O (Seyyid) benim hem üstadım, hem kardeşim, hem de parçam.”
Hayatını ilim ve irşada adamış bir mütefekkir olarak tarif edilen ve uzunca bir süredir Medine’de sürgün yaşayan Muhammed Kutub 95 yaşında 04.04.2014 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde Uluslararası Tıp Merkezi’nde hayatını kaybetti.
ESERLERİ HAKKINDA
Muhammed Kutub, son asrımızda yüz yıla yakın ömür yaşamış değerli alimlerimizden biriydi. Diğer kardeşleri Emine ve Seyyid gibi hayatı çok zorlu bir süreçten geçmiştir. Söylediklerinden dolayı abi ve ablası gibi gerek zindan gerekse de diğer türlü baskılara maruz kaldı. Zaten bu, Allah’ın yeryüzüne koyduğu kanunlardan biridir. Zalim ve tağut olan idareciler kendilerine dalkavukluk edecek kişilerin olmasını isterler. Bu istekleri eğer kabul edilmezse ya zindan ya da sürgün veya da daha farklı sindirme yollarına başvururlar. İşte Muhammed Kutub bunları yaşamış ve kendisinden önceki Rabbani alimlerin izini devam ettirmiştir.
Yazdığı eserler ile İslam dünyasında geniş yankı uyandıran alimlerden biridir. Türkçeye de çevrilen eserleri vasıtasıyla bir çok müslüman da İslam düşüncesi’nin oluşumunda büyük emekleri olan alimlerden biridir.
Bu konuda anlatılan şu olay aktarılmaya değerdir:
“1970 yılında Diyarbakır’dan iş aramak üzere İstanbul’a gelen bir genç. Annesini kaybetmiş, derin bir üzüntü içinde. Çaresizce bu büyük şehirde tutunmaya çalışıyor. Mekanı Eminönü-Küçükpazar ve elbette Galata Köprüsü. Günlerce ve aylarca iş arar, bulamaz.
Umudunu kaybetmek üzere, umudu tükenmeye yüz tuttukça öfkesi de artmakta, zaten ruhunda potansiyel olarak var olan muhalefet ve direniş giderek patlama noktasına gelmektedir. Öfkesini açığa vurabileceği en uygun mecra TİP (Türkiye İşçi Partisi) görünmektedir. Çetin Altan ve diğer sosyalist-komünist muhalifler yeri göğü birbirine katmakta; kızgınları, dışlanmışları, mağdurları ve umudunu kaybedenleri etraflarında toplamaktadırlar. Şu var ki o dönemde adalet arayışını komünist mecrada aramak o kadar kolay değil, zira Komünizmle Mücadele dernekleri, sağ muhafazakâr çevrelerin tamamı, mukaddesatçılar komünizme karşı büyük mücadele başlatmışlardır.
Bu genç aldırmadan “komünistlikse komünistlik” deyip TİP’e kaydolmak üzere Bab-ı Ali yokuşuna yönelir. MTTB’nin tam oraya gelmişken sokağın başındaki Sönmez Neşriyat’ın vitrininde bir kitap gözüne çarpar: “20. Asrın Cahiliyeti.”İsmi onu öylesine cezp eder ki, içeri girer, vitrindeki kitabın fiyatını sorar. Kapakta 10 TL yazar. Genç, cebindeki parayı çıkarır bakar, son parası da 10 TL’dir. Tezgahtaki adama; “Bana 9 liraya verirsen alırım, bütün param bu. 1 liram kalsın.” Adam tebessüm ederek kitabı verir. Genç, kitabı alır ve gerisin geri Galata Köprüsü’nün altına döner. Kitabı okumaya başlar. Bitirinceye kadar elinden bırakmaz. Bitirdiğinde kararını verir: “Benim Müslüman olmam lazım. Bu ülkenin adaletsizliğine, sürüp giden zulümlere ancak İslam içinde mücadele verdiğimde hedefime ulaşabilirim. Hem İslam adalet ve onur kazandırdığı gibi özgürlük ve ahlâk da getirir.” (Ali Bulaç, Zaman Gazetesi, 7 Nisan 2014)
Muhammed Kutub, sık sık Türkiye’yi ziyaret eden alimlerden biridir. Hatta Türkler hakkında söylediği şu sözü meşhurdur:” Ben kitabımı yazarım daha Arapçasını bitirmeden Türkler basma hazırlığına girişir.”
Yine “Çağdaş Konumumuz “ kitabında;”Türklerin ev içindeki terlik kullanmalarına hayranım. Kapıdan girince terlik giyerler, banyoya girerken terliği değiştirirler. Tuvalette de başka terlik giyerler.”
Abisi ve ablası gibi mücadeleci bir kimliğe sahipti. Bu mücadeleci kimliği onun S.Arabistan’a sürgüne gönderilmesine sebep olmuştu. Hayatının sonuna kadar ömrünü sürgünde yaşamıştır.
Hayatını Kur’an ve Sünnet’in anlaşılması yolunda harcayan Muhammed Kutub,”Kur’an’ı Nasıl Okuyalım?” adlı kitabında Kur’an’a bakış açımızın nasıl olması gerektiğini şöyle ifade etmektedir:“Müslüman için Kur’an, karşısına çıkacak her meselede kendisine başvurulacak ana müracaat kitabıdır. Bu nedenle Kur’an, sıradan bir eseri okur gibi bir defada okunup kaldırılacak bir kitap değildir. Yine alışılagelen yalnız hastalar veye ölüler için okunup üflenen bir kitapta değildir. O; ahiretin kitabı olduğu kadar, dünyanın da kitabıdır. O, hastaların ve ölülerin kitabı olmaktan çok , hayatın ve yaşayanların kitabıdır.”
İslam akidesi hakkında ”Kur’an’ı Nasıl Okuyalım?” kitabında söylediği şu sözler günümüz müslümanları adına altı çizilmesi gereken bir konudur:” Akide saf bir fikirden ibaret değildir… Vicdanlarda yer eden gizli bir duygu da değildir… Akide, bir hayat sistemidir… Bu kelimenin ifade ettiği ve taşıdığı pratik, ciddi, bilinçli ve fikri davranış gibi bütün manaları ile birlikte, akide, bir hayat sistemidir.”
Gerçekten günümüz insanlarının akide anlayışının nasıl olması gerektiğini bize ifade eden çok güzel sözler bunlar. İnsanların çoğu İslam’ı belli konulara hapsetmiş (namaz, oruç vs.) ancak onun hayatın tamamını kuşatan evrenselliğini arka plana itmektedir. Yine insanlardan bazıları İslam’ın yönetim konusundaki fikirlerini arka plana itip, kendi heva ve heveslerine uygun bir takım kurallar ortaya koyarak bunu ihlal etmiştir.
İslam’ın pratik ve ciddi olduğu, vicdanlarda gizli kalmış bir düşünce olmayacağını da çok güzel bir şekilde ifade etmektedir. Çünkü bugün insanların çoğunluğu İslam’ı vicdanlarına hapsetmiş, onu insanlara anlatmayı yani daveti çok fazla geriletmiştir. Bize düşen görev, İslam’ın aktifliğini yaşamak ve insanları Allah katında tek ve gerçek din olan İslam’a davet etmek olduğunun bilinmesi gerekir.
Yazdığı eserler ile beşeri düzenleri de en güzel şekilde ifade etmeye çalışan alimimiz, batılıların kendi eserlerinden de alıntılar yaparak düşüncelerini çürütmüştür. Yazdığı eserlerde özellikle Orta Çağ karanlığı ve kilisenin halka olan baskısına değinmiştir. Halkın bu baskıdan kurtulmak için bir can simidi beklediğini ve can simidini yanlış yerde aradığını anlatmaktadır. Örneğin; ortaya atılan ilk düşüncelerden olan Darwinizmi, insanları hayvan derecesine düşüren bir düşünce olmasına rağmen sırf kilisenin baskısından kurtulmak için insanların nasıl savunduğunu anlatmaktadır. Daha sonra ortaya çıkan ve hatta Darwinizmi var gücüyle destekleyen Yahudilerin, sırf insanları dinden uzaklaştırmak için yaptığı haince planlarına da eserlerinde yer verir. Yahudilerin; Kapitalizmi, Komünizm ve Misyonerliği insanlar arasında yaymak için gösterdiği tuzaklara da eserlerinde bir bir yer verir. Bunları ortaya çıkanların Yahudi olduğuna da yine eserlerinde yer vermiştir.
Eserleri bize Müslümanların çıkış yolunun farklı düşüncelere sarılmakla olmayacağı, bu gidişatın düzelmesinin tek yolunun tekrar Allah’ın kitabı ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in pak ve şüphelerden uzak olan yoluna uymakla olacağını anlatmaktadır.
Kutub’un akıllarda kalan en meşhur sözlerinden birisi;“Gelin Tih karanlığından çıkalım” olmuştu.
Eserleri hakkında kendisine soru sorulduğunda; “Eserlerim benim evlatlarımdır” dedi. Kutub özellikle “İnsan Beynel Madde Ve’l-İslam” (İslam ve Madde Arasındaki İnsan) adlı kitabının bütün eserlerinin çekirdeği olduğunu ifade etti.
Tercüme faaliyetleri ile Türkçe’ye çevrilen eserleri şunlardır:
Sosyal Bilimlerin İslami Temelleri
(Beka yayınları)
Gerçek şu ki batılı bilim adamı, bu bilimleri ele alırken her şeyiyle kendini bilime verdiğini ve pozitif bir dikkatle konusuna eğildiğini sanmaktadır. Oysa o; birtakım ön kabullerle sahaya girmiş olduğunun ve -farkında olsun ya da olmasın- bu ön kabullerin, konuyu ele alış şeklinde ve araştırmasından çıkardığı sonuçlarda etkili olduğunun da farkında değildir.
Nasıl Davet Edelim? (Beka yayınları)
İnsanları nasıl davet edeceğimizi bilmemiz, son derece önemli hususlardandır. Çünkü bugün İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı bu kriz, son derece keskin bir krizdir. Bütün düşmanlar İslam’a karşı savaşmak için bir araya gelmiş bulunuyor. Belki de daha önceden bu çapta ve bu ısrar ile İslam düşmanları bir araya gelmiş değildir. Diğer taraftan bugün insanlığın İslam’a ihtiyacı Rasulullah’a sallallahu aleyhi vesellem indirildiği gündeki ihtiyacından daha az değildir.
20. Asrın Cahiliyesi (Beka yayınları)
“İşte o ismi Müslüman olanlar tembellik içersinde hayatlarını sürdürürlerken yarın İslam´ın zafer sancağını başka bir milletin taşıdığını gördükleri zaman, kendi hallerinden utanacaklardır. İşte o ismi Müslüman olanlar, bu gaflet uykularından ister uyansınlar, ister uyanmasınlar Allah´ın dinine tuzak kuranlar ve Allah´a karşı savaş açanlar isterse bu tuzaklarına ve savaşlarına devam etsinler, isterse bundan vazgeçsinler, mutlaka insanların tümü Allah´a dönecektir. Hem de bu dönüş son derece güçlü bir imanla olacaktır. Allah´a olacak olan bu dönüş, bugün bütün egemenliğini sürdüren inkarcı düşünceler ve insanların onlardan çektikleri ızdıraplarla tağutların meydana getirdikleri bütün zulümler oranında bir imanla doğacaktır. Ve bu iman nurunun pırıltıları, bu zulüm karanlıkları içerisinden büyük bir aydınlık vermeye başlamıştır. Yarın da aynı şekilde Allah´ın dini, bütün dünyayı aydınlatacaktır.”
Biz Müslüman mıyız? (Ağaç yayınları)
Oldukça kısa ama oldukça özlü bir anlatımın ifadesi olan bu soru cümlesi bir bakıma, kendini Müslüman olarak adlandıran fertlerin muhasebesine onları zorlayan ciddi bir başlangıç olarak kabul edilmelidir. Hele ki, modern cahiliyenin yaşamı tanzim ettiği bir çağda biz Müslümanlar için ilâhî vahiyle sınırları tesbit edilmiş itikadi, kültürel ve ahlaki doğruları bütünüyle kabullenmek ve tabii ki bu doğruları yaşanılır kılmak oldukça zor olmanın yanı sıra “olmazsa olmaz” da bir ihtiyacımız olmaktadır. İslam’ın çok çeşitli ve çok amaçlı tanımlamalarının yapıldığı, buna paralel olarak da çok değişik Müslüman sûretlerinin arz-ı endam ettiği günümüzde Kitab (Kur’an)’a ve Sünnet (Peygamber)’e her zamankinden daha büyük bir vecd ve huşû ile eğilmek, onları yeniden yaşamımızın içine sokmak kaçınılmaz olmaktadır. O halde bir başlangıç noktasının tesbitine ciddi sûrette ihtiyaç vardır. Bu noktada öncelikle “Biz Müslüman mıyız?” sorularına bizatihî kendimizin vereceği cevap mühim bir yer tutacaktır. Zira sorunun muhatabı olmak istemeyenlerin kendileri evveliyetle bu değerlendirmenin dışında kalmayı kabul etmişlerdir. Soruna muhatap fertleri de ertelenmesi mümkün olmayan, ciddi ve pratik bir karşılık beklemektedir.
Öyleyse “Biz Müslüman mıyız?” sorusuna hemen, ucuzca bir karşılık vermeden yeniden düşünmek ve verilmiş kararları bir kez daha gözden geçirmek gerekmektedir.
Benzerini Getiremezler (Beka yayınları)
Kur’an-ı Kerim, başka hiçbir eserin açıklığa kavuşturmadığı şekilde, arı ve duru tevhid akidesini açıkça ortaya koymuş, başka hiçbir kitabın yapamadığı bir şekilde insanların kalplerine girebileceği her yerden ve her taraftan girip nüfuz etmiştir. Çünkü bu kitap, insan hayatının ve varlığının her türlü ihtiyaç ve gereklerini karşılayabilecek eksiksiz bir şeriat ihtiva eden bir kitaptır. Onun bu özelliği yalnızca indiği zamanla sınırlı değildir. Aksine zaman istediği kadar uzayıp gitsin ve varlık alanları istediği kadar çoğalıp dursun, yine de onların ihtiyaçlarını karşılamayı garantilemiş bir kitaptır.
Bosna Hersek Katliamı (Tevhid yayınları)
Çağdaş Fikir Akımları (Beka yayınları)
Avrupa, günümüzde bütün dünya üzerinde var gücüyle hegemonyasını kurmuştur.
Bu hegemonyayla birlikte bir takım düşünce, ideoloji, inanç ve –hatta- hurafeler bile sızabilmektedir. “yaratıcı tabiat” hurafesi, “sürekli evrim içerisinde olan ezeli ve ebedi madde” hurafesi gibi bu sızmalar, Avrupa’nın yenik düşürdüğü halkların zihinlerine dökülmektedir. Bu da ya yenik düşenlerin, yenik düşeni taklit etmesi şeklinde ortaya çıkan dolaysız sızma yoluyla veya planlı olarak uygulamaya konulan fikri emperyalizm yoluyla olmaktadır.
Bu kitapta çağdaş ideolojilerin tümünü bahse konu etmedim. Zaten istinasız hepsini toplama amacım yoktu. Ben sadece çağdaş dünyada çok yaygınlık kazanmış olan ideolojileri ortaya çıkarmaya,onlara açıklık getirmeye çalıştım. Bu amaçla demokrasi, komünizm, sekularizm, rasyonalizm, yurtseverlik ve milliyetçilik, hümanizm ve ateizm’i seçtim.
Bu konuda yapılması gerekenleri yapamadıysam bu, insan olarak benim aczimden kaynaklanmaktadır. Eğer başarı elde edebilmişsem, o da Allah’tandır.
Tartışmalar (Beka yayınları)
Üstad Muhammed Kutub bu kitabında, Batıda ortaya çıkan kavrmaları İslam’a uyarlamaya çalışan ve bundan dolayı da hatalara düşen Müslüman düşünürlere eleştiriler getirmekte ve İslama mal edilmeye çalışılan bu kavramların tartışmasını yapmaktadır.
Din ile deneyiminde, dini ancak din adamları aracılığı ile bilen, dini uygulamayı da ancak bu din adamlarının kendilerine öğrettiği yol ile bilip öğrenebilen Batı’ya göre, biz Müslümanların kendimize ait özel bir bakışımızın olması daha doğru değil midir? Çünkü bizim dini deneyimimiz temelinden farklıdır. Bunun hem teorik esasları bakımından hem de bilimsel uygulamaları açısından kıyas yapılamayacak kadar farklıdır.
Peygamberden Parıltılar (Beka yayınları)
İslam, hayatın her alanına müdahale etmiş, toplumun karşılaştığı tüm sorunları en mükemmel bir şekilde çözüme kavuşturmuştur. İnsanın mutlu bir şekilde hayatını sürdüreceği sosyal yapıyı Peygamber Aleyhisselam’ın örnekliğiyle ortaya koymuştur.
Üstad Muhammed Kutub, bu kitabında, sosyal hayatın problemlerine dair seçtiği az sayıda hadisi toplum psikolojisini de göz önünde bulundurarak bilimsel bir yaklaşımla yorumlamıştır.
Çağdaş Konummuuz (Beka yayınları)
Kitap, İslam ümmetinin; Hz. Peygamber zamanında bulunduğu zirve noktasından yuvarlana yuvarlana yine Peygamberimizin daha o zaman haber verdiği “sel köpüğü”ne dönüşmesine kadar başından neler geçtiğini ortaya koymaya çalışılıyor. Bir gün Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Gün gelecek diğer ümmetler neredeyse yemek çanağına üşüşen aç kurtlar gibi üzerinize üşüşecekler” buyurdu. Orada bulunan sahabiler “Ey Allah’ın Rasulü! Yoksa o zaman sayımız az olacak da ondan mı?” diye sorunca, Peygamberimiz bu soruya “Hayır, tersine o gün sayıca çok olacaksınız fakat sel köpüğü gibi olacaksınız” cevabını verdi.
Düzeltilmesi Gereken Kavramlar
(Risale yayınları)
Muhammed Kutub, bu eserinde müslümanın her şeyden önce zihnindeki kavramları yanlış yorumlardan ayıklayarak tashih etmesi, doğru temeller üzerine oturtması gerektiğini dile getirmektedir. Buradan hareket eden yazar, kelime-i tevhid, ibadet, kaza ve kader, dünya ve ahiret kavramlarını ele alarak incelemektedir. Ayrıca kelime-i tevhid’in pratiğe dökülmesi ve kişinin hayatına yansıması gereken bir gerçek olduğu da eserde işlenen konular arasındadır.
Evrim ve Değişmezlik (Beka yayınları)
İnsanlar hayatın her alanındaki her şeye, her varlığın yapısını kapsayan evrim düşüncesi gözüyle bakmaktalar. Evrim düşüncesi bu şekilde insanların anlayışlarını istila ettiği zaman, düşüncelerinin din ile çatışması kaçınılmaz bir hal alır. Çünkü din, insanlığın anlayışında ve algılayışında değişmezliği temsil eder. İlahın, akidenin, ibadetin, değerlerin, kavramların ve geleneklerin değişmezliğini, hayatın değişmezliğini temsil eder. İnsanlığın anlayışında din bütün bu hususlarda değişmezliğin ifadesi olduğu sürece, yine insanlığın anlayışına göre, Allah düşüncesinin ya da din düşüncesinin dahi kayıtsız şartsız olarak hiçbir hususta değişmezliğini düşünmeye tahammülü olmayan kapsamlı “evrim” kavramıyla çatışması kaçınılmaz bir şeydir
Gelenekler Çatışması (Beka yayınları)
Bize medeniyet maskesiyle pazarlanan Batı’nın gerçek yüzünü gözler önüne seren Üstad Muhammed Kutub, bu kitabında İslam toplumunda oluşturulan yenilgi psikolojisi ile ataletin nedenlerini ve doğurduğu sonuçları irdelemektedir.
Muhammed Kutub’un bir çok kitabını tercüme eden ve bu uğurda özel bir gayret gösteren Beka Yayınları’na ve tercüme ederek istifademize sunan diğer yayınevlerine teşekkürü bir borç biliriz.
Bunun yanında değerli alim Muhammed Kutub’a Cenabı Allah’tan rahmet dilerken, yakınlarına ve dostlarına da sabır nasib etmesini dileriz.