Tarihin Puslu Olayları – Nedim Bal
Ali Şükrü Bey 19 Ocak 1923 tarihinde matbaasını İstanbul’dan Ankara’ya taşımış ve burada Tan Gazetesi’ni çıkarmaya başlamıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Lozan görüşmeleri hakkında yaptığı konuşmalar ile diğer muhalif görüşlerini, bu gazete aracılığıyla kamuoyuna aktarıyordu. Hem mecliste hem de meclis dışında Atatürk ve grubuna yönelik yürüttüğü kuvvetli muhalefet neticesinde Ali Şükrü Bey 27 Mart 1923 Salı akşamı birden ortadan kayboldu! Bütün aramalara rağmen nerede olduğu hakkında herhangi bir sonuç alınamadı.
29 Mart günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde söz alan ikinci grup başkanı Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, Ali Şükrü Bey’in kayboluşundan duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve yetkilileri göreve çağırdı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde hükümet aleyhine şiddetli konuşmalar yapılmaya, basında da çeşitli ithamlarda bulunulmaya başlandı. Nihayet yapılan soruşturma ve araştırmalar sonucunda Ali Şükrü Bey’in cesedine Ayrancı’daki Papazınbağı mevkiinde gömülmüş vaziyette ulaşıldı. Tanık ifadelerinden edinilen bilgilere göre Ali Şükrü Bey’in Topal Osman Ağa’nın evinde öldürüldüğü ortaya çıkınca, Mustafa Kemal Paşa tarafından muhafız alayı komutanı İsmail Hakkı Bey’e (Tekçe) verilen talimat üzerine 1 Nisan 1923 gecesi gerçekleştirilen baskın sonunda yaralı olarak ele geçirilen Topal Osman Ağa hastaneye kaldırılırken yolda öldü veya öldürüldü.
2 Nisan tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuşma yaparak Ali Şükrü Bey’in bir cinayete kurban gittiğini belirten Rauf Bey (Orbay), olayın fâili olan Topal Osman Ağa’nın da gereken cezaya çarptırıldığını belirtti. Ali Şükrü Bey’in cenazesi İnebolu üzerinden Trabzon’a nakledildi. 10 Nisan 1923 Salı günü Trabzon’a ulaşıldı. İskender Paşa Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Boztepe’deki mezarlığa defnedildi.
Her ne kadar resmî açıklamalar böyle olsa da bu cinayetin üzerindeki sis perdesi net olarak aralanmadı. Zaten o günkü siyasi şartlarda bu olayın üzerine gidilmesi de pek mümkün değildi. Fakat Ali Şükrü Bey cinayetiyle aslında M. Kemal Atatürk’e muhalif olan herkese karşı açık bir mesaj verilmiş oldu.
Ali Şükrü Bey Cinayeti Hakkında Görüşler
Her şeyden önce şunu tekrar hatırlayalım; Atatürk’e muhalif olan Enver Paşa Anadolu’daki kurtuluş hareketinin başına geçmek için hazırlık yapıyordu. Enver paşanın Karenizdeki en has adamı ise eski komitacı olan Yahya Kâhya idi. Yahya Kâhya, Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçişini organize edeceği sırada bir cinayetle ortadan kaldırıldı. Böylece M. Kemal Atatürk’ün en büyük siyasi rakibi olan Enver paşanın Anadolu’ya geçişi durduruldu. Akabinde bu cinayetin de Topal Osman tarafından işlendiği şayiası her tarafa yayıldı. Mesele, Topal Osman ile Yahya kaptan arasındaki bir husumetmiş gibi gösterilmeye çalışıldı. Topal Osman bu sebeple yargılandı ve beraat etti. Fakat cinayeti kimin ve hangi sebeple işlediği bir sır olarak kaldı. Fail de bulunamadı. Ta ki bu olaydan 77 yıl sonra gerçek fail ortaya çıktı.
Atatürk’e muhalif olan Enver Paşanın has adamı Yahya Kaptan’ın gerçek katili; Atatürk’ün sağ kolu ve Muhafız Tabur Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ve iki adamıydı! Bunu bizzat İsmail Hakkı Tekçe 77 yıl sonra 1 Aralık 1977’de Günaydın Gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda övünerek anlattı.
Ali Şükrü Bey cinayetinde de oklar yine Topal Osman’a çevrilmişti. Ve o günkü siyasi iktidar katilin Topal Osman olduğunu ilan etmiş ve akabinde yapılan hızlı bir operasyonla Topal Osman da ortadan kaldırılmıştı.
Fakat bu konuyla ilgili kişilerin kamuoyuna yansıyan sözleri ise hadisenin bambaşka bir hesaplaşma olduğu ve Ali Şükrü Bey’in siyasi bir cinayete kurban gittiğini göstermektedir.
Mahir İz Hocanın Ali Şükrü Bey Cinayetiyle İlgili Görüşü
1923’te TBMM’de ‘Zabıt Katipliği’ yapan ve olaylara yakınan bizzat şahit olan Mahir İz, bu konuyla alakalı şu ifadeleri kullanmıştır: “Topal Osman ve adamları, şehirde nizam ve intizamı, hem de nizamiye askeri kışlasında askeri disiplini bozacak tavırlar takınmaya başladı. Elbette bu gayr-i tabii hâl devam edemezdi. Galiba ‘Bir taşla iki kuş vurulsun’ diye Ali Şükrü Bey’in izale-i vücut Topal Osman’a havale edildi.”
Yani o günkü mecliste zabıt katipliği yapan Mahir İz’e göre hem Ali Şükrü Bey gibi çetin bir “muhalif” hem de Topal Osman gibi çok şey bilen “son komitacı” susturularak bir taşla iki kuş vurulmuş oldu.[1] İstikbal Gazetesi: “Esasen şehidi mazlum ile katil Osman arasında bir nispet yoktur. Topal Osman her ne kadar muhafız bölüğü kumandanlığına getirilmiş olsa da nihayet bir uşaktır. İş bu halde iken bunun efendisi kimdir?”[2]
O günlere tanıklık eden Ahmet Şükrü Bey: “Ali Şükrü Bey’in katlindeki avamil (etken sebepler) malum değildir. Osman Ağa tutulup isticvab edilemediği (sorguya çekilemediği) için kuvvetle muhtemeldir ki bu cinayetin sebepleri anlaşılamayacaktır. Meselenin aydınlatılmasına hizmet edecek birçok şeyler bugün ölmüş bulunan iki vücut ile beraber toprağa gömülmüş bulunuyor.”[3]
Dr. Rıza Nur (Milletvekili ve Lozan heyetinde bulunanlardan): “Ali Şükrü, biz Lozan’da iken, Kılıç Ali ve Topal Osman’ın adamlarından bazılarının kendisini öldürmek istediğini, fakat bunlardan biri uzaktan akrabası olduğu için ‘tetikte bulun’ diye ikaz ettiğini anlattı. Bu tehditten korkmamış kabadayı bir adamdı. … Bir müddet sonra topal Osman’a rast geldim. Kemal-i safiyetle ‘mecliste hainler varmış. Basıp hepsini keseceğim’ dedi. Bunları sana kim haber verdi diye sordum. ‘Gazi söyledi’ dedi. Vazgeçmesi için nasihat ettim. Kabul etti. Hatta yemin etti.”[4]
İsmet İnönü: (M. Kamal Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı) “Ali Şükrü Bey meclisin en sert üyesiydi. Özellikle Atatürk’e karşı son derece insafsız ve kırıcı ifadelerle muhalefet ederdi. Gazi’nin muhafızı tarafından öldürüldü.[5]
Faik Ahmet Barutçu: (CHP milletvekili, devlet bakanı ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulundu) İsmet İnönü, Faik Barutçu ile yaptığı bir görüşmede ona bu konuyla alakalı şunları söylüyor: “M. Kamal entelektüel bir komitacı idi. Bu yeteneğini Bulgaristan’da iken edinmişti. Oradaki partilerin faaliyetlerini inceleyerek öğrenmişti. O adam öldürme ve öldürtme taraftarı değildi. Yalnız Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey cinayetinden haberdar olduğunu bana son zamanlarda Osman Ağa’nın yakın adamı olan eski Hatay valisi Nizamettin Ataker söyledi. Bunu Osman Ağa ona söylemiş.”
Faik Barutçunun İnönü’nün bu sözlerine karşılık yapmış olduğu yorum ise hayli ilginçtir: “Atatürk’ün Osman Ağa’yı mahkemeye vermeyerek öldürmesi bunu göstermektedir.[6]
Ali Şükrü Bey’in oğlu Nuha Doruker’in ifadeleri: “Babamı Osman Ağa öldürmedi. Babama ait not defterlerinden ve şifreli mektuplardan biz işin aslına vakıfız. Babamın öldürülmesinden sonra gerek gazetelerin gerekse kitap şeklindeki neşriyatların hepsi hakikatten uzaktır. Babamı Osman Ağa öldürmedi. Bizden yaşlılar, Osman Ağa ile Ali Şükrü Bey arasındaki eski dostluğu bilirler. Onun için gerek Trabzonlular gerek Giresunluların meselenin iç yüzüne vakıf oldukları için kanaatimce bu hareketimizin gayet tabii ve hoşnutlukla karşılayacaklarını tahmin ediyorum. Bütün Giresunlulara selam ve sevgiler.” (26 Ekim 1959; Karadeniz Gazetesi)
Ayrıca cinayetin detaylarıyla ilgili Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci ve Mustafa Armağan’ın da yazılarına bakılabilir.[7]
Birinci Meclis Tasfiye Ediliyor
23 Nisan 1920’de açılan ilk Meclis dindar ve vatansever ağırlıklı mebuslardan oluşan bir meclisti. Meclis’in ezici çoğunluğu Lozan görüşmelerinde büyük tavizler verildiğine inanıyor ve İsmet Paşa’yı kınayan açıklamalar yapıyordu. Ayrıca Lozan için kurulan heyetin derhal görevden el çektirilmesi gerektiği hususunda ısrarcıydı. Gerek Cumhuriyet Rejimi’nin şekline itirazlar gerekse Lozan Anlaşması’na tepkiler, M. Kamal ve arkadaşlarını yeni arayışlara itti.
1921 yılında ciddi tepkilerle karşılaşılınca, çalışmalar bu defa ‘el altından’ yürütülmeye başlandı. İlk olarak Meclis’teki sivil muhalif milletvekillerinden bir kısmı tasfiye edilmiş, bir kısmı da şantaj ve gözdağı ile bu tepkilerinden caydırılmak istenmişti. Ancak ordu içinden bazı paşalar, en önemlisi Kazım Karabekir Paşa da bir türlü ikna edilemeyenler arasındaydı.
M. Kamal’in, Karabekir’in de aralarında bulunduğu bazı silah arkadaşlarıyla arası açılacak boyuta gelmişti. Bunda, M. Kamal’in etrafında bulunan Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Yusuf Kemal (Tengirşek), Yunus Nadi (Abalıoğlu, Cumhuriyet Gazetesi Sahibi), Akçaroğlu Yusuf, Mahmut Esat (Bozkurt) gibi şahısların payı büyüktü. Birinci ve ikinci gGrup arasındaki en büyük tartışmalardan bazıları; Saltanatın kaldırılması, içkinin yasaklanması ve Lozan Antlaşması olaylarında yaşanmıştı.
Sonunda Ali Şükrü Bey cinayeti ile çalkalanan siyasi ortamda Birinci Meclis, bir oldu bittiye getirilerek 1 Nisan 1923 tarihinde dağıtılmış ve ardından da tek kişi, yani bizzat M. Kamal Atatürk tarafından hazırlanan listedeki isimler halkın önüne alternatifsiz olarak koyularak seçtirilmiştir. 22 Haziran 1923 tarihinde oluşan ikinci Meclis’te artık, Lozan karşıtı, M. Kemal karşıtı pek kimse yoktu. Bu durum ‘tek adam’ Mustafa Kemal’in daha rahat hareket etmesini doğal olarak sağlayacaktı.[8]
Böylece Atatürk’ün hayal ettiği “kız gibi meclis” nihayet oluşturulmuş ve zihin dünyasında var olan yeni rejimin bir an önce tesis edilmesi için önünde hiçbir engel kalmamıştı.
Ali Şükrü Bey cinayeti siyasi tarihimizde büyük bir dönüm noktasıdır. Zira bu siyasi cinayetin gürültüsü içinde dindar ağırlıklı meclis tasfiye edilmiş ve yeni oluşturulan “kız gibi” mecliste arzu edilen adımlar hızlı bir şekilde atılmıştır.
M. Kamal Atatürk’ün bizzat hazırladığı listelerden oluşan meclis hızlı bir şekilde şu kararlara imza attı:
M. Kamal Atatürk meclis başkanı seçilmiş ve onun başkanlığında bir hükümet kurulmuştur.
Meclis, çıkarılan kanunlarla yasama, yürütme ve yargı görevini tekeline almıştır.
Lozan Anlaşması kabul edilmiştir. (24 Temmuz 1923)
Ankara’nın başkent olması kabul edilmiştir. (13 Ekim 1923) (Osmanlının devamı olmadıkları mesajı verilmek istenmiş ve payitaht tarihe karışmıştır.)
Cumhuriyet rejimi ilan edilmiştir. (29 Ekim 1923)
Halifelik kaldırılmıştır. (3 Mart 1924)
Zorunlu Şapka giyme ve kıyafet kanunu çıkarılarak dini kıyafetler yasaklanmıştır. (25 Kasım 1925)
Tekke, dergâh ve zaviyeler kapatılmıştır. (30 Kasım 1925)
İslami Hicri takvim kaldırılmış ve Hristiyanların miladi takvimi kabul edilmiştir. (1 OCAK 1926)
Şer’i Şerif yani İslam hukuku kaldırılmış yerine batı medeni hukuku kabul edilmiştir. (7 Şubat 1926)
Arapça ve Osmanlıca alfabe yasaklanmış yerine Avrupa/Latin alfabesi getirilmiştir. (1 Kasım 1928)
Medreseler kapatılmış ve öğrenim batı tarzı tek formatta birleştirilmiştir. (3 Mart 1924)
“Devletin dini İslam’dır” maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. (1928)
Anayasadaki 26. ve 38. madde gereğince milletvekilleri ve cumhurbaşkanının görev yemini/ant içerken söylemek zorunda oldukları “Vallahi/Allah’a yemin ederim” kelimesi anayasadan çıkarılmıştır.
İslam dininin ruhunu yok eden ve Müslümanlara inançlarına göre yaşam hakkı tanımayan kanun ve uygulamalara bakıldığında Ali Şükrü Bey’inde için yer aldığı Birinci Meclisin bu duruma asla müsaade etmeyeceği net bir şekilde ortadadır.
Dolayısıyla Birinci Meclis ve Ali Şükrü Bey gibi dindar mebuslar, M. Kamal Atatürk’ün tâ gençlik yıllarından beri arzu ettiği; devlet ve milletin dini kurallardan uzak Avrupai ölçü, kültür ve yaşam şekline bir an önce kavuşması önünde en büyük engeldi.[9]
Bu sebeple ileride yapılacak devrim ve inkılaplara engel olacak kimseler gerek cinayet gerekse tehdit yoluyla önce meclisten temizlendi. Daha sonra bu devrim ve inkılaplara direnen binlerce Müslüman halk dar ağaçlarında asılarak ancak mevcut Kemalist rejim kurulabildi.
Nitekim bu hakikati bizzat M. Kamal itiraf etmiştir: “Kan ile yapılan inkılaplar daha sağlam olur. Kansız inkılap ebedileşemez. Fakat biz bu inkılaplara ulaşabilmek için gereği kadar kan döktük.”[10]
Rabbim tüm şehidlerimize rahmet eylesin, âmin!
[1]. https://www.yenisafak.com/yazidizileri/ataturk-muhalifini-bogarak-oldurduler-352623
[2]. İstikbal, 9 Nisan 1923: 886
[3]. Ahmet Şükrü, 5 Nisan 1923, Vatan Gazetesi
[4]. Hayat ve Hatıratlarım, c. III
[5]. Hatıralar, c. II, s. 103-104
[6]. Ahmet Faik Barutçu, Siyasi Hatıralar, cilt II, Ankara, 2001
[7]. Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci (Bir Siyasi Muhalifin Tasfiyesi / Türkiye Gazetesi) Mustafa Armağan (Ali şükrü Bey’i Topal Osman mı öldürdü? / yeniakit.com.tr)
[8]. Ahmet Cemil Ertunç, Cumhuriyetin Tarihi, Pınar Yayınları ve Yakın Tarih Ansiklopedisi
[9]. M. Kamal Atatürk henüz 27 yaşında genç bir subayken yakın dostlarına şunları söylüyordu: “Belki size söylediklerim hayal gibi gelecek, ama bunları gerçekleştireceğim. Saltanat kalkacak, kadın tesettürden kurtulacak ve toplum içindeki saygın yerini alacaktır. Batı uygarlığından bizi uzaklaştıracak harfler değiştirilecektir.” (Cumhuriyet Gazetesi Kemalizm ve Devrimler, 31 Ağustos 2019)
[10]. Ocak 1923, Bursa Şark Sinemasında Halkla Konuşma/ Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı/ Atatürk Ansiklopedisi)