Kalp Doktoru İbn Kayyim El Cevziyye’nin Sabır İle İlgili Kaleminden Damlayanlar (1)

İktibas – İbrahim Demirbilek / 2016 Ağustos / 45. Sayı

Hamd, çokça sabreden, şükredenlere nimetiyle karşılık veren, çok yüce, çok büyük, her şeyi layıkıyla işiten, her şeyi kemâliyle gören, her şeyi layıkıyla bilen ve kudreti sonsuz Allah’a mahsustur.

Salat ve Selam Allah’ın rızası uğrunda hiçbir kimsenin katlanamayacağı meşakkatlere katlanmış ve Allah’ın rızasına ulaşmak için sabır ve şükür ile hakkıyla kaim olmuş, sabredenlerden hiçbirinin ulaşamayacağı ‘’sabır makamı’’nda sabit olmuş, bütün şükredenlerin erişemeyeceği ‘’şükür derecesi’’ne yükselmiş olan Muhammed (sav)’in üzerine olsun.

Sabrın Fazileti

Allah Teâlâ sabrı, tökezlemeyen bir at, körlenmeyen bir kılıç, bozguna uğramayan bir ordu,  yıkılamayan, hatta gedik bile açılamayan muhkem bir kale kılmıştır. Sabır ile nusret (zafere ulaşma) iki kardeştir, bunlar bir anadan süt emmiş ve hiçbir zaman birbirinden ayrılmayacaklarına dair yemin etmişlerdir.

 Zafere ulaşmak, sabırdan sonra gelir, ferahlık ve sevinç üzüntüden sonra gelir, güçlük ve sıkıntıdan sonra kolaylık gelir. Sabır sahibine silahsız ve hazırlıksız bir ordudan daha yardımcıdır.  Sabrın zaferdeki yeri, vücuttaki baş gibidir.

Allah (ac) sabrın, sabredenler için en hayırlı şey olduğunu yeminle te’kid ederek ‘’Sabrederseniz, andolsun ki, bu tahammül edenler için elbet daha hayırlıdır’’ (2) buyurmuştur.

Allah (ac) sabır ve takva sahibine düşmanın ne kadar güçlü ve kuvvetli olursa olsun- hilesinin zarar veremeyeceğini haber vererek şöyle buyurmaktadır. ‘’Eğer siz, sabreder de korunursanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez, Şüphesiz ki Allah, ilmiyle onların yaptıklarını kuşatmıştır.’’ (3)

Allah(ac), sabredenleri üç ayetle müjdeledi ki bunlardan her biri, dünya ehlinin birbirlerini çekemeyerek uğrunda kan döktükleri dünyadan ve dünya malından daha hayırlıdır. Allah (ac) şöyle buyuruyor: ‘’Sabredenleri müjdele ki, onlar başlarına bir bela geldiği zaman, ‘Biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler. İşte onlara Rablerinden mağfiret ve rahmet vardır ve işte onlar hidayete erenlerin ta kendileridir’’ (4)

Sabır, mü’minin bağlanmış olduğu bir iptir, ondan kurtulamaz, imanın dayandığı bir temeldir, sabrı olmayanın imanı yoktur. Olsa da son derece zayıftır, böyle bir iman sahibi, Allah’a  tek taraflı ibadet edenlerdendir, eğer kendisine bir hayır dokunursa ona gönlü yatar, eğer bir bela gelirse gerisin geriye dönüverir(mürted) olur, dünyada da ahirette de hüsrana uğramış ve bunlardan ziyandan başka birşey kazanamamıştır. Mesut ve bahtiyar insanlar sabırları sayesinde en güzel maişeti elde etmişler, şükürleri sayesinde de en yüce makamlara yükselmişler, sabır ve şükürleri sayesinde de en yüce makamlara yükselmişler, sabır ile şükrün kanatları arasında na’im cennetlerine ulaşmışlardır.

Sabrın Lügat Manası

Sabır, insanın kendisini feryad etmekten, dilini şikâyet etmekten, ellerini yüzüne, dizine vurmaktan ve elbiselerini yırtmaktan men etmesidir

Sabrın Hakikati

Sızlanmak, acizliğin arkadaşı ve kardeşidir, sabır ise, aklın arkadaşı ve maddesidir. Sızlanmaya, “baban kimdir?” diye sorulduğunda, “sabırdır” diye cevap vermiştir.

Nefs, kulun bineği olup, onun üzerinde ya cennete veya cehenneme gider, sabır ise bu bineğin gemi ve yuları gibidir, eğer bineğin gemi ve yuları olmazsa her tarafa kaçabilir.

Bazı kimselerin kendisine faydalı olanlara sabretmesi, zararlı olanlara sabretmesinden daha kuvvetlidir. Böyle kimseler ibadet ve taatın meşakkatine sabreder fakat yasak olanlara sabredemez.

Bazı kimselerin yasaklara sabretmesi ibadet ve taatın meşakkatlerine sabretmesinden kuvvetlidir.

Bazı kimselerin de bunlardan hiçbirine sabrı yoktur, insanların en üstün ve faziletlisi hem ibadet ve taatın meşakkatlerine hem de yasaklara sabreden kimsedir.

Birçok kimseler, sıcak olsun soğuk olsun geceleri ibadet etme, gündüzleri oruç tutma meşakkatine sabrederler, fakat harama bakmamaya sabredemezler. Bazısı da, haramlara bakmamaya sabrederler; fakat bu sefer iyilikleri yapmaya, kötülüklerden sakınmaya, kâfirler ve münafıklar ile cihada sabredemezler. İnsanlardan çokları ise bunlardan hiçbirine sabredemez. Bunların hepsine sabredenler de çok azdır.

Sabrın Nispetlerine Göre İsimlerinin Açıklanması

İhtiyari ve makbul olan sabır, kötü arzu ve isteklere sabretmektir. Bu sabır, alakalı olduğu yere göre değişik isimler alır. 

Haram olan ferç şehvetine karşı olursa buna “namusluluk”, zıddına ise “günaha dalmak, zina” denir.

Bu sabır mide şehvetine, yemeğe acele başlamaya, hoş olmayanları yemeye karşı olursa, buna “tokgözlülük”, zıddına ise “açgözlülük” denir.

Bu sabır, açıklanmayacak ve söylenmeyecek sözler hakkında olursa buna “sır tutma”, zıddına ise “söz yayma ve ifşa etme” denir.

Bu sabır, dünyalıktan yetecek kadarından fazlasını kazanmamaya olursa buna “zühd” zıddına ise “hırs” denir.

Bu sabır, aceleye karşı olursa buna “ vakar ve sebat” zıddına ise, “hafiflik” denir.

Sabır İle İlgili Diğer Sözler

Musabere: Düşmanlara karşı olan sabırdır.

Murabata: Sabır ve Musaberede sebat etmek, devam etmek ve bunlardan hiçbir zaman ayrılmamaktır.

Murabata: Vatan sınırlarını görünen düşmanların hücumlarından devamlı korumaktır. Kalbin sınırını da görünmeyen hevanın ve şeytanın girmesinden devamlı korumaktır, aksi takdirde şeytan sınırdan girip kalbi memleketinden çıkartır.

İnsanın sabrı, heva ve şehvet kuvvetine üstün gelirse meleklere katılır. Fakat heva ve şehvet kuvveti sabrına üstün gelirse şeytanlara katılır. Yemek, içmek ve cinsi münasebet gibi tabiatının kuvvetleri sabra üstün gelirse, hayvanlara katılır.

Yasaklara çağıranlar dörttür; insanın nefsi, şeytanı, fena istek ve arzularıyla, dünyasıdır. İnsan bu dört düşmanla cihad etmedikçe, yasakları terk edemez. Zira dört düşmanla cihad etmek ise, nefislere en ağır ve en acı gelen şeydir. Çünkü yasaklar, nefislerin fena arzu ve lezzetlerinden men edilmesinden ibarettir.

Bir gün bir kimse, Şibli’nin yanında durup “Hangi sabır, sabredenlere en ağırdır? diye sordu. Şibli’de şöyle dedi, “Allah için sevmede ve Allah için buğzetmekte sabır” dedi. O kimse “hayır” dedi. Şibli, “Her şeye Allah için sabır” dedi. O kimse “ Hayır” dedi. Şibli, “Allah’la beraber sabır” dedi. O kimse “Hayır” dedi. Bu sefer Şibli, “Hangi sabırdır?” diye sordu. O kimse de, “Allah’tan uzaklaşmaya sabırdır.”  deyince, Şibli öyle bir çığlık attı ki, neredeyse ruhu çıkacaktı.

Denildi ki, Allah’la beraber sabır, vefadır. Allah’tan uzaklaşmaya sabır ise, cefadır. İnsanlar ittifak etmişlerdir ki, sevgiliden uzaklaşmaya sabretmek övülmez. Kulun olgunlaşması ve kurtuluşu Allah’ı sevmekte olunca, O’ndan uzaklaşmaya sabreder. Sevilenler, sevenlerin kendilerinden uzaklaşmalarına sabretmelerine ayıplarlar.

Ahmak biri ağlayıp sızlandıktan sonra sabreder. Akıllı ise, musibet başına geldiği anda sabreder. Nitekim denilmiştir ki, bir işin sonunda varacağı yer, başlangıçtaki yeridir. Buna göre, bir işin sonu sabır olunca, ahmağın sonunda yapacağını, akıllının başlangıçta yapması ne kadar güzeldir.

Akıllılardan biri dedi ki, şerefli kimselerin sabrı gibi sabretmeyen, hayvanlar gibi bağırır. Şerefli kimse, musibete bakar, eğer sızlanma musibeti gideriyorsa, bu sızlanma faydalıdır, eğer musibeti gidermiyorsa musibeti ikiye katlamış olur.

Sabrın iki asıl maddesi vardır; biri ilim, diğeri ameldir. Kalplerin ve bedenlerin tedavi edildiği bütün ilaçlar, bu iki maddeden yapılmaktadır.

Seven bir kimse, sevdiğine itaat eder. Terkin en üstünü, sevenlerin terkidir. Nitekim taatın en üstünü, sevenlerin taatıdır. Allah’ı sevdiğinden dolayı günahı terk edip O’na itaat eden ile Allah’ın azabından korktuğundan dolayı günahı terk edip O’na itaat eden arasında çok büyük fark vardır.

Kul, kalbini boşaltıp, manevi hastalıkları tedavi edip, rahmetin inmesine hazırlasaydı, Allah’ın tecelliyatından ne kadar şaşılacak şeyler görecekti.  Allah’ın fazlını, keremini kulda ki kusur önler.  Kul, o kusurunu giderseydi, her taraftan Allah’ın fazlı ve keremi ona süratle koşacaktı. Uğradığı bütün arazileri sulayan bir ırmağı düşün. Fakat o ırmak ile arasında bir set bulunan bir arazi susuz kalmaktadır. Irmak arazisinin yanından geçtiği halde sahibi o yüksekliği kaldırmaz ve birde arazisinin susuz kaldığından şikâyet eder.

Günahlardan uzaklaşmaya sabrın gerekli olduğu apaçıktır. İnsanın günahları bırakmaya en büyük yardımcısı, kötü alışkanlıklarının ve bunlara yardımcı olan fena arkadaşlarının bulundukları yerlerden, onlarla konuşmaktan uzaklaşmasıdır. Kötü gelenek ve göreneklerden de mutlaka vazgeçilmelidir. Çünkü gelenek ve görenekler hususi tabiatlardır. Bunlara şehvet de eklenince, şeytanın ordusuna iki yardımcı ordu daha katılmış olur da dini kuvvet bunları mağlup edemez.

Dilin ve fercin günahlarından uzak durmaya sabretmek, sabır nevilerinin en zor ve en çetinlerindendir. Çünkü bu işlere davet edenler çok kuvvetli olduğundan bu günahların işlenmesi de kolay olmaktadır. Laf taşıma; gıybet etme, yalan söyleme, devamlı münakaşa etme, gizli ve açık olarak birisini övme, insanların sözlerini taklid etme, sevmediği kişiyi aşırı yerme, sevdiği kişiyi aşırı övme gibi dilin günahlarından olanlar insanın meyvesidir. Yani insanın, zevk aldığı günahlardır.

Dilin günahları insan için artık adet haline gelince onlardan uzaklaşmaya sabretmekte çok zor olur. Bu yüzden geceleri namaz kıldığını, gündüzleri oruç tuttuğunu, takvası yüzünden bir an dahi ipek yastığa bile dayanmadığını gördüğün bir çok kimsenin, söz taşımada, insanların namusları hakkında konuşmada, salih âlim ve dindar kimselerin gıybetini yapmada ve bilmediği konularda Allah’a isnad edip O’na iftira atma gibi büyük günahlarda ise dillerini salıverdiklerini görürsün. Yine insanlardan birçoklarının en küçük haramdan, bir damla şaraptan, iğne ucu kadar necasetten sakındıkları halde zinadan sakınmadıklarını görürsün.

————————

1. Bu yazıda ibn Kayyim el Cevziyye’nin  ‘’Sabredenler ve Şükredenler’’ adlı eserinden alıntılar yapılmıştır. (İnsan Yayınları)

2. Nahl/126

3. Âl-i İmran/120

4. Bakara/155-157