Kapak Dosya – Ümit Şit / 2025 Eylül / 154. Sayı
Rahman olan Allah Teâlâ’nın, insana lütfettiği en öncelikli nimet şüphesiz yokluktan varlık sahasına çıkarmasıdır. İnsan, varlık sahasında iken varlığını hakkıyla takdir edememiştir. Varlık sahasında olmasaydı sevmeyecek ve sevilmeyecekti. Olmasaydı, babadan sadır olan güvenli şemsiyenin altında, anneden yağan şefkat yağmurlarında ıslanarak yürümenin mutluluğunu tadamayacaktı. Anne ve baba sevgisi, şu dünya hayatında çocuk olan ferdin yetişkin dönemlerini etkileyen en büyük faktördür. Ancak Allah sevgisi ana gaye, ulaşılan menzildir. Her sevgi, sevgiyi veren kişinin ölmesiyle kesilirken her daim baki ve hayat sahibi olan Allah’ın, kuluna duyduğu sevgi ne bu dünya da ne de ahirette kesilmez.
İşte böyle bir yaratıcının yarattığı insanın dünyadaki macerasında soracağı temel sorular vardır. Ben niçin yaratıldım? Ben aslında kimim? Nereden geldim? Nereye gideceğim? Bu bulunduğum mekânda bir görevim var mı? gibi normal olan sorular, insanın aklına gelmesi gerekir. Peki neden bu soruların cevaplarını düşünmüyoruz? Çünkü duyarsızlaştık, alıştık ve suni gündemler ile aklın üstünü örttük.
Aklımızı ve aklın eylemi olan tefekkürü ömrün sonuna kadar canlı tutabilmek adına İslami eğitim bir tercih değil zorunluluktur. İslami eğitim almayan bir çocuğun fıtrattan gelen saflığı, berraklığı koruması çok zordur. Peki neden saflığı korumak zorundayız? Bu durumun psikolojik ve sosyolojik sebepleri vardır. Öncelikli olarak yaratıcısını insan tanımak zorundadır. Yaratıcısını tanımayan insan dünyada savrulan yapraklar gibi olur. Çoğunluğun söylemine uymak yani kitle psikolojisi ile hareket etmek insanı gaflete düşürür. Bu gaflet onu hem dünyada hem de ahirette etkiler.
Allah, bu dünya düzenini korumak adına yedi kat semayı yarattığı gibi yeryüzündeki insan eylemlerini korumak için yüz yirmi dört bin peygamber yollamıştır. Bu durum ise şunu bize açıklamaktadır. İnsan yaratıcısının mesajı olmadan dünyadaki yolunu bulamayacak kadar aciz ve cahildir. Bu cahilliği, tarih bize ortaya koymaktadır. Nice topluluklar, kavimler, devletler o kadar yoldan saparak hatalar yapmıştır ki Allah, binlerce elçi göndererek yeryüzüne müdahale etmiştir. Eğer dünyada az çok bir iyilik kırıntısı varsa bu elçilerin Allah’tan getirdiği ilmin mirasıdır. Tarihte nice insanlar Allah’a kul olmaktan kaçarken birçok kişiye, kuruma, krala, salih kişilere, dünya nimetlerine ve kendi nefsine kul olmaktan kaçamamıştır.
Orta çağın karanlık dehlizlerinde Avrupa kıtasında kadınlar cadı olarak yakılırken aynı çağda İslam dünyası onurun, şerefin, haysiyetin ve izzettin kalesi olmuştur. Yakın tarihte bile Avrupa kıtası rengi farklı olması hasebiyle insanları sömürürken aynı tarihlerde Müslüman coğrafyalarda insan ayırt edilmeksizin temel haklar ile muamele edilmiştir. İslam insana insan olduğu için saygı duymuştur. Gerektiğinde diplomasi ile zalimlerin elini mazlumların üzerinden çektirmiş, gerektiğinde ise askeri gücü ile zalimleri ortadan kaldırarak halklara hakkını iade etmiştir. Asla zorla Müslüman olmaya çağırmamış, hakkı ortaya koymuş, isteyen dünyasını ve ahiretini korumak için gelsin demiştir. İstemeyenlere de koruma ve kollama vergisi karşılığında insanca bir yaşam fırsatı sunmuştur. Müslümanlar asla kâfir zalimler gibi olmamıştır. Asla düşmana benzememiştir. İstanbul fethedilirken Ortodokslar, Katolikler yerine Müslüman yönetimini istemiştir. Bu adaletin Müslümanlar eli ile dağıtılacağından emin olunması sebebiyledir. Savaşlar da kadın ve çocukları öldürmemiş, esirlere iyi muamelede bulunulmuş ne yediyse yedirmiş ne giydiyse giydirmiştir. Müslüman ülkede aç olan aç sabahlamamış, tok olan kibirlenmemiştir. Avrupa kralları ve kraliçeleri gibi sapkınlıklar yapmamışlardır. Avrupa’daki kralların ve kraliçelerin hayatlarını araştıranlar ne dediğimi anlayacaklardır. Müslümanlar asla haksız bir cana kıymamış kıyan ise cezasını çekmiştir.
Hz. Ömer’in Müslümana karşı Yahudi’yi haklı bulması, kendi çocuğunu cezalandırması, hatta kendi nefsini cezalandırması ile İslam bir toplum için örnek adaleti teşkil etmiştir. Ne Yahudilerde ne Hristiyanlarda ne de başka dinlerde böyle bir anlayışı asla görmediniz ve göremezsiniz. Günümüzde bile insan haklarını vaaz edenler güç ve otorite karşısında nasıl çaresiz kaldıkları ortadadır. Müslümanların idare olarak tarih sahnesinden çekilmesi ile dünya savaşlarının, sömürgelerin, toplu katliamların patlak vermesi bunun açık delilidir.
İslam idare konusunda böyle muamelede bulunurken bireysel olarak da kişinin içindeki cevherleri ortaya çıkarmaktadır. Bugünün dünyasında pek tanınmayan haya duygusu, empati anlayışı, misafirperverlik, kardeşlik olgusu, akrabaya iyilik, anne babaya itaat gibi erdemlerin oluşmasına sebep olmuştur. İdeal bir düzenden, ideal bir insan portresi ya da tam tersi bir şekilde kişiyi ve toplumu gerçek iyilik üzerinde birleştiren tek din İslam’dır. İslam Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar olan yolun adıdır.
İşte böyle bir dinin müntesibi olmak peygamberlerin yolu üzere bir yol yürümektir. Bu ana yoldan tali yollara sapmak dünyada buhranlara sebep olacağı gibi sonu ölüm ile sonlanacak insanın, ahiret hayatını yani ebedi hayatını da perişan edecektir. İnsanları kula kulluktan sadece Allah’a kulluğa çağıran, batıl inançların, ideolojilerin, sahte dinlerin zulmünden ilahi adalete, dünyanın darlığından ahiretin genişliğine davet eden; İslam’ı bilmek, doğru anlayıp, doğru yaşamak bir tercihten öte aklını kiralamamışlar için bir zorunluluktur. İslami eğitim önce kişiyi sonra toplumu dönüştürür. İslam eğitimi almadan dönüşemez miyiz? Hayır. Çünkü eğer şu toplumda en küçük bir hayır varsa bu İslam’ın derin köklerindendir. Şayet şu an kalplerde bir merhamet tohumu varsa bu zamanında peygamberlerin ekmesi, alimlerin sulaması ile filizlenmiştir. İyi ne ise bu İslam’dır. İyilik nerede ise bu İslam’dandır.
Günümüz dünyası kurumlar, komisyonlar, topluluklar kurarak bir sigarayı bile bıraktıramazken, Rasûlullah zamanında, putlara tapan, kızlarını toprağa gömen, zinanın her türlüsünü yapan, anne babasını döven, yol kesip eşkıyalık yapan, içkiyi fıçılarla içen, kabileler arası savaşları artık normal bir aktivite gibi gören insanları, melekler ile yarışan ve bu uğurda canını, malını ortaya koyan bir topluluk haline getirmesi İslami bir eğitimin canlı bir mucizesidir.
Nitekim İslam günümüzde de hala ışık saçmaktadır. İnsanlığın huzur ve güven içinde yaşaması İslam’ı yaşamakla olur. Günümüzde gençlerin malayani işler ile uğraşması, depresyonlar, buhranlar, tükenmişlik sendromu, şehvet üzere bir yaşam sürmeleri kaliteli bir İslami eğitim almamış ya da önemsememiş anne babaların çokluğu ile doğru orantılıdır. Ne yazık ki bir sürü cami ve din adamı olması bunu değiştirmemektedir. Hastanelerin çok olması hastalığın ve hastaların çokluğundandır. Çokluk önemli değil nitelik önemlidir. Doğru bir İslam eğitimi her çocuğun annelerin, babaların, iş veren ve işçilerin nitekim tüm toplumun ihtiyacıdır. Tarihte devletler parasızlıktan değil nefisleri kontrol edemeyerek israftan, sapkın eğlencelerden, günahların çokluğundan yıkılmıştır. Bu durumu kişiye indirgersek kişinin iç dünyasının neden yıkıma uğradığını da bulmuş oluruz.
Doğru bir İslam eğitimini günümüz okulları da karşılayamamaktadır. Bu eğitim sistemi bilgi yüklemekten öteye geçmediği aşikardır. Şu soru gelecek akıllara; batıdaki eğitim neden kaliteli? Cevap şu ki batının insan eğitimi değil bilgi yüklemesi kalitelidir. Batının sokaklarında açlıktan düşen birinin yanına giden kişi sayısı ile bir Müslüman coğrafyadaki sokakta yere düşenin yanına yardıma giden kişi sayısını karşılaştırırsanız eğitimin kalitesini de ortaya çıkartırsınız. Anksiyete bozukluğu olan ve anti depresan ile ayakta kalan, yaşlandığında ise tek olarak altına pislemiş bir şekilde ölen batı toplumunu örnek alacağız? Batıyı örnek alan toplumumuzdaki kişilerde aynı akıbet ile karşılaşırlar. Psikolojik hasta sayısı Avrupa’da pik yapmış iken batının insan eğitimini övmek ya cahillik ya da deliliktir.
Konumuza dönecek olursak okullar İslam eğitiminde sınıfta kalmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının kendi eğitim kurumlarını oluşturmak adına soğuk durması ise milyonlarca çocuğun İslam rahlesinden geçmeden topluma karışması demektir ki bu da bir toplumun toplu intiharı demektir. Günümüz seküler eğitimden ve eğitim ortamından anne babaların çocukları adına razı olması demek istisnalar hariç saksılarında kendi katil adaylarını yetiştirmektir. Seküler eğitim doktor, mühendis, pilot yapar ama Allah’ın istediği bir doktor, mühendis, pilot yapmaz. Allah’a verdiği sözü unutan doktorlar Hipokrat yeminine mi bağlı kalacaklar. Kalmadılar. Allah’ın rızasını düşünmeyen bir mühendis yıkılan binaların altında kalan insanları mı düşünecek? Düşünmediler. Allah’tan korkmayan bir pilot mazlumların üzerine neden bomba atmayacak ki? Attılar. Bunun aksini söylemek hep sloganik olan ama gerçek hayatta istisnadan öteye gitmeyen söylemlerdir. Bir ülkeyi Müslümanın yönetmesi esas değil, Müslümanca yönetmesi esastır.
İslami bir eğitim beşikten mezara süren bir sürecin adıdır. Eğer geleceği düşünüyorsak İslam’ı doğru anlamak bir zorunluluktur. Kavram karmaşası içinde olduğun bu zamanda cennete gitmenin kılavuzu İslami eğitimdir. Allah’ın af etmediği tek günah olan şirke girersen cenneti göremeyeceğine göre şirk nedir? Nasıl şirke düşülür? Diye bir sorunun cevabını ne okullarda ne de camilerde öğrenebilirsin. Mümin kimdir? Münafık kimdir? Hz. Ömer’in bile münafık olmaktan korktuğu bu kavramın içeriğini nereden öğreneceksin? La ilahe illallah ne demektir? Ya Allah’tan başkalarını da bilmeden ilah edinmiş isen nereden edinmediğini anlayacaksın kardeşim? Anne babaya zulmedenin cennet yüzü göremeyeceğini hangi okul öğretecek? Katillerin, tecavüzcülerin çoğalmamasını, toplumda güvenin kaybolmamasını, herkesin herkesten çekinip komşuluk ilişkilerinin yok olmamasını, dürüstlüğün ilerde bir köy var mesabesine inmemesini, dünyalığa tapınmamayı, kötülükten alıkoyan bir namazın ikame edilmesini, şehvetlere ve israfa zincir vuran bir oruca sahip olunmasını, teşhircilik ile kibrin zirveye ulaşmamasını çünkü hardal tanesi kadar bile bir kibre sahip olanın cennete giremeyişini, hayasız erkek ve kadın ile kurulan ailelerin kısa sürede yıkılarak çocukların ortada kalmamasını, böylelikle cehenneme bir üye daha kazandıramayacak olan iblisi kızdırmak istiyorsan İslami eğitim bir zorunluluktur.
Müslüman kardeşliğinin kolektif haline gelmesini istemeyen birleşmiş kafirler topluluğunun kardeşler arasında düşmanlık tohumları ekmesi ve sürekli bir fitne çıkarması normaldir. Çünkü kardeşler birleşirse zalimler istediğini alamazlar bilincinde kâfir kafirliğini yapmaktadır. Bir toplumu ayakta tutan ortak bir inançtır. İşte Çanakkale ruhu orada yatıyor. Aynı inanca bağlı olmayan toplumlar, bataklıkta debelenirler. Örnekleri burnumuzun dibindedir. Ne komisyonlar nede toplantılar bir ülkenin barış içinde yaşamasını garanti edebilir. Garanti eden tek şey aynı hedefe kilitlenmiş ortak inançtır. İşte bu ortak inanca sahip olmak için İslami eğitim zorunluluktur. Müslümanlar üzerinden İslam’a neden hem dünyada hem de ülkemizde savaş açılıyor. Çünkü İslam haktır. Gerçektir. Gerçekleri ise birçok insan duymak istemez. Çünkü gerçekler romantik değil acı verir. Dünyada ve ülkemizde neler oluyor anlamıyorum diyorsan İslami eğitim bir zorunluluktur. İslami eğitim alan bir fert diğer fertlerden 5-0 öndedir. Seküler bir fert olayı kendi çapında analiz etmeye çalışırken, Müslüman bir fert olayı çoktan muayene etmiş ve hastalığın ilacını elinde tutmaktadır. Bunun için İslami eğitim bir tercih değil bir zorunluluktur. Felaketler, ölümler ve yıkımlar ile karşı karşıya gelen seküler, modern bir fert alkole, antidepresanlara başvururken, Müslüman bir fert Allah’tan geldik ve ona döneceğiz diyerek bu durumdan sabırla kazançlı çıkacağını ummaktadır. İşte bu yüzden İslami eğitim bir tercih meselesi değil hem toplumlar hem fertler için bir zorunluluktur.
İşte Gazze’deki yiğitler! Açlığa, susuzluğa her türlü ihtiyaçtan ve silahtan yoksun bir şekilde kâfir, zalim, insan düşmanı Yahudilere karşı onurluca direnmektedir. Bu direnişin uzun ömürlü olması iyi bir İslami eğitim ile meydana gelen güçlü bir imanın etkisidir. Ölmeyi bir yok oluş değil Allah’ın dini için feda edilen mübarek bir şehadet olarak algılayan bir zihin, seküler ve modern bir eğitimin çürük ürünü değil, İslam’ın olgunlaşmış tatlı meyveleridir. Dünyayı hayrete düşüren bu yiğitlik, bu ahlak, bu tevekkül binlerce insanın İslam’a girmesine vesile olmuş ve olmaktadır.
Ülkemizde boykota karşı çıkan ve İsrail yanlısı bir tutum sergileyenler batı eğitim ortamının ürünleridir. Arabalar ile makas atan, alkol ile kral olan, kızlara ve erkeklere ulaşmayı gaye edinmişlerin Gazze’deki insanlar ile empati kurması ve onları anlaması çok zordur. Bu durumda insan kalabilmek, insanca yaşayıp ölebilmek için İslami eğitim bir seçim değil zorunluluktur.










