Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2022 Temmuz / 116. Sayı
“Beni Allah azze ve celle rızası için kardeş bulamamaktan daha çok sıkıntıya sokan hiçbir şey olmadı.”
Bu sözler on iki asır öncesinde yaşamış ve bugüne dek ümmet-i Muhammed’in gönlünde nadide bir yer edinmiş büyük alim, zahid, mücahid Abdullah b. Mübarek’e ait sözlerdir. Kendisini yoran, belini büken bu dert aradan asırlar geçse de tüm kalabalıklığına rağmen ümmetimizi meşgul etmeye devam etmektedir. İlerleyen zamanlarda da bu özelliğini koruyacaktır. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kıyamete kadar gelip geçecek tüm insanlık için bağlayıcılığı olan bir durumu bizlere haber vermiştir:
“İnsanlar develer gibidir. Yüz tanesi bir arada bulunur da binecek bir tane bile bulamayabilirsiniz.”
Bugün ümmetimiz neredeyse dünya nüfusunun üçte birini teşkil etmektedir. Yaşadığımız topraklarda gencinden yaşlısına kendini İslam’a nispet eden milyonlarca kişi bulunmaktadır. Her şehirde onlarca hatta yüzlerce vakıf, dernek, cemaat bu din adına mücadele vermeye gayret etmektedir. Böyle bir ortamda sıkıntısı çekilecek en son dert Allah için bir kardeş bulmak olmalıyken durum bunun tam aksinedir. Gün geçtikçe Müslümanlarımız yalnızlaşmakta ve aralarındaki uhuvvet kaybolmaya yüz tutmaktadır. Bu nedenle durum daha da vahim bir hale dönüşmeden nefislerimizi hesaba çekmeli ve kardeşlik hususunda yanlış yaptığımız, şeytanın saptırmalarına kandığımız noktaları belirleyip halimizi ıslah etmek için gayret etmeliyiz. Zira İslam kardeşliği Rabbimizin ihsan etmiş olduğu sayısız nimetlerdendir. Özellikle fısku fücurun alabildiğine yaygınlaştığı, değerlerin tamamen alt üst olduğu şöylesi bir süreçte Allah için yanımızda olan bir kardeş ekmek, su kadar hayati bir öneme sahiptir.
Şeytan bu nimetin yok olması için pusuya yatmış hata yapmamızı beklemektedir. Müslümanların arasındaki kardeşlik bağını kökünden kesip atmak için de tüm gücüyle saldırmaktadır. Bu husustaki ümitlerini asla yitirmemiştir. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Şeytan, kıbleye dönen müminlerin artık kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir; fakat onları birbirine düşürmekte (hala ümitlidir).”buyurmaktadır. Ancak ne var ki; Müslümanlar bu hususta şeytana çok iş bırakmayıp bindikleri dalları kendileri kesmişler, yaptıkları hatalarla meseleyi geri dönülmez bir hale getirmişlerdir. Bu vaziyet günümüzde de böyle olmuştur, geçmişte de. Tarih Müslümanların birbirlerine karşı giriştikleri nice mücadeleye şahittir. Ancak bu durum bizi kardeşliğimizin tesisinde ümitsizliğe değil yaşananlardan ders çıkarmaya ve daha güçlü kardeşlikler için sağlam adımlar atmaya sevk etmelidir.
İslam Kardeşliğini Zedeleyen Unsurlar
1- İmani Bağların Zayıflaması
“Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız.” (Hucurat, 10)
Ayette buyrulduğu gibi müminlerin arasındaki bağ ancak kardeşlik bağıdır ve bu ünsiyet ancak müminler arasında cereyan edebilir. Müminlerle inkarcılar arasında herhangi bir kardeşlik ve velayetin olması mümkün değildir. Zira onlarda bu bağı tesis edecek iman bulunmamaktadır.
İslam kardeşliğinin sırrı imanda saklıdır. Allah azze ve celle kalplerdeki imanların hatırına onların gönüllerini telif etmiştir. Eğer gönüllerde bulunan iman zayıflar yahut bir noksanlığa maruz kalacak olursa bunun tezahürü İslam kardeşliğinde hemencecik beliriverir. Güçlü olan bağlar gevşemeye, zayıf olanlar da kopmaya yüz tutar. Bu bakımdan güçlü kardeşlikler ancak güçlü imanlarla mümkündür.
2- Kin ve Hased Beslemek
“Birbirinizle kinleşmeyiniz hasetleşmeyiniz birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz…”
Efendimiz(sav) bu hadisi şerifinde kin ve hased gibi iki kötü duygunun kardeşliğe mâni olduğunu bildirmiştir. Kardeşlik iman ve ondan kaynaklanan sevginin üzerine bina edilmiştir. Kin ve hased ise sevginin tamamen zıddı olan duygulardır. Bunlar sevgiyle asla bir arada bulunmazlar. Bir kimse sevdiği kişiye zaman zaman kızmış olsa da ona karşı hakiki anlamda asla kin besleyip elindeki nimetlerin kaybolmasını temenni edemez. Bunları gerçekleştirdiği ölçüde sevgisinden bir şeyler eksiltmeye devam eder. Nihayetinde de ateşin odunu yiyip tükettiği gibi sevgiyi bitirir.
Hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim kin ve hasedin yeryüzünde işlenen ilk cinayete nasıl sebebiyet verdiğini bizlere şöyle haber vermektedir:
“Ey Rasûlüm, ehl-i kitaba, Adem’in iki oğlunun haberini hakkıyla oku. Onlar Allah rızasını kazanmak için kurban kesmişlerdi de birisininki kabul edilmiş, diğerininki kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan (Kabil) diğerine; ‘Seni muhakkak öldüreceğim.’ demişti. Kardeşi ona şöyle cevap vermişti: ‘Allah, ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder. Yemin ederim ki eğer beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide, 27- 28)
3- İsarı Terk Etmek
“Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 9)
Kardeşimizi kendimize tercih etmede (isar) zirve olabilecek şu muhteşem olaya kulak verelim.
Huzeyfetü’l-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: “Yermük muharebesinde idim. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de güçlükle kendimi toplayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum.
Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: “Su istiyor musun?” Belli ki, istiyordu. Çünkü dudakları hararetten adeta kavrulmuştu. Göz işareti ile, “Çabuk, halimi görmüyor musun?” der gibi bana bakıyordu. Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken, biraz ötede yaralıların arasında Hz. İkrime’nin sesi duyuldu:
– Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun, su!
Amcamın oğlu Haris, bu feryadı duyar duymaz, göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen Hz. İkrime’ye götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa, Hz. İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken, Hz. Iyas’ın iniltisi duyuldu:
– Ne olur bir damla su verin! Allah rızası için bir damla su!
Bu feryadı duyan Hz. İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyas’a götürmemi işaret etti. Suyu o da içmedi. Hepsi şehit oldular. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa, Hz. Iyas’a yetiştiğim zaman, son nefesini kelime-i şehadet getirerek tamamladı. Derhal geri döndüm, koşa koşa Hz. İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim? Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hz. Haris’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim, ne çare ki o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim eylemişti. Hayatımda birçok hadise ile karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı halde, bunların birbirine karşı bu derece fedakâr ve şefkatli halleri gıpta ile baktığım en büyük iman kuvveti tezahürü olarak hafızama adeta nakşoldu!
4- Sınırların Dışına Çıkmak
Kardeşliği tesis eden, kalpleri birbirine ısındırma mercii olan Rabbimiz Allah azze ve celle bu hususta bizlere sınırlar da koymuştur. Bunlara riayet edildiği takdirde bu kardeşlik düşmanlara karşı müstahkem kaleler gibi sağlam olacak; aksi takdirde de şeytan için aşılması basit olan hedeflerden öteye geçmeyecektir.
Bu sınırların bir kısmı Hucurat suresinde öz bir şekilde şöyle ifade bulmuştur:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin, belki alay ettikleri kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi yadırgayıp küçük düşürmeyin. Birbirinizi en olmadık kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Ey iman edenler! Zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin. (Gizli hallerinizi araştırmayın.) Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?” (Hucurat, 11-12)
5- Kardeşliğin Gereklerini Yerine Getirmemek
İslam kardeşliğisloganik bir söylem değildir. Birtakım gereklilikleri vardır. Bu kardeşliğin tesisi ve devamı için her ferdin ayrı ayrı bedeller ödemesi gerekir. Bu gereklilikler yerine getirilmediği takdirde sıhhatli bir kardeşlikten söz etmek de mümkün değildir.
İslam kardeşliği her şeyden öte imani bir birlikteliktir. Gücünü kuvvetini imandan alır, bekasını sevgi ve muhabbet ile sağlar. Bu sevgi zorlamayla gelen bir tasannu değil gönülden taşan bir pınardır. Sade, samimi bir o kadar da coşkuludur.
Bu kardeşlik özü sözü doğru olan sadıkların harcıdır. İçinde yalan, hile bulunanlara ağır gelecektir. Fedakârlık ise kardeşliğimizin vazgeçilmezidir. Kardeşimiz her daim nefsimizden önce gelecektir. Çünkü nefislerimiz girdiğimiz kapının dışında kalmıştır. Biz kardeşimizin yardımında bulundukça rabbimiz de bizim yardımımızda olacaktır, buna inancımız tamdır.
Bizim kardeşliğimizde fedakârlık kadar vefakarlık da önemlidir. Zira vefa ehline feda kolaydır. Önce vefayı öğreniriz ki kardeşimize karşı fedakâr olabilelim.
Müslüman kardeşimiz gariban da olsa dışlanmış da olsa bizim için en zengin, en güçlü gayrimüslimlerden bile daha değerlidir. Çünkü o bizim cennet yoldaşımızdır, asla vazgeçmeyiz.
İşte bizim kardeşliğimiz bu ve daha nice kıymetli değerler üzerine inşa edilmiştir. Bilelim ki; kardeşim dediğimiz birisine karşı aynı duygular içinde değilsek dışarıdan bir düşmana ya da tefrika için pusuda bekleyen bir şeytana ihtiyacımız kalmayacaktır.