İslam, İman Ve İhsan

Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2019 Mayıs / 78. Sayı

Ömer İbnu’l-Hattâb radıyallahu anh şöyle buyurdu: 

“Ben Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eden hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: 

Ey Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver! Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm açıkladı: 

“İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah’a haccetmendir.” Yabancı:

“Doğru söyledin” diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik. Sonra tekrar sordu: 

“Bana iman hakkında bilgi ver?” Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm açıkladı:

“Allah’a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna da inanmandır.” Yabancı yine: 

“Doğru söyledin!” diye tasdik etti? Sonra tekrar sordu: 

“Bana ihsan hakkında bilgi ver?” Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm açıkladı: 

“İhsan Allah’ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah’a ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de O seni görüyor.” Adam tekrar sordu: 

“Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?” Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm bu sefer: 

“Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla bir şey bilmiyor!” karşılığını verdi. Yabancı: 

“Öyleyse kıyametin alâmetinden haber ver!” dedi. Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm şu açıklamayı yaptı:

“Köle kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir davar çobanlarının yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir.”

Bu söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım. Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm

Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Ben: 

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir” deyince şu açıklamayı yaptı: “Bu, Cebrail aleyhisselâm‘dı. Size dininizi öğretmeye geldi.”[1]

Açıklama

Hadis alimlerinin “Cibril hadisi” olarak isimlendirdiği bu hadisi şerif içerdiği önemli bilgilerden dolayı “Sünnetin anası-temeli”[2] olarak kabul edilmiştir. Toplam sekiz sahabi tarafından rivayet edilmiş ve mütevatir olarak kabul görmüştür.[3] Bu hadisenin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatına yakın bir zamanda gerçekleştiği söylenebilir. Çünkü İslâm’ın şartları arasında sayılan haccın farz oluşu Mekke fethinden sonra gerçekleşmiştir.[4] Cebrail aleyhisselâm’ ın insan kılığına girerek farklı bir görünümle Hz Peygamberin adeta burnunun dibine sokulması medeni görünüşüne rağmen bedeviler gibi  “Ey Muhammed” sallallahu aleyhi ve sellem diye hitap etmesi, öğrenci gibi soru sorup hoca gibi doğrulaması, mecliste bulunan sahabilerin dikkatini çekmek ve böylece konuşulanları iyice öğrenip kavramaları için seçilen bir yöntemdir.[5] Kuran’ı Kerim’de anlatıldığı üzere[6]melekler Hz İbrahim’e aleyhisselâm ve Hz Hud’a aleyhisselâm insan kılığında gitmiş ve onlarla bir takım konuları konuşmuşlardır

Hadiste Geçen Kavramlar

İslâm

Selâmet ve huzur bulma, Allah ve Rasûlünün bildirdiklerine tabi ve teslim olma demektir. İslâm’ı kabul eden, kendi iradesini Allah ve Rasûlünün iradesine tabi kılan kişiye Arapça-Farsça karışımı bir ifadeyle “Müslüman” denir.[7] Tarifte özellikle “teslim olma” ifadesi dikkatimizi çekmelidir. Bir Müslüman dinini dilediği meseleleri kabul edip dilediğini reddedebileceği bir alternatif yaşam biçimi olarak kabul edemez. İslâm bütünüyle kabul edilen ya da bütünüyle reddedilen en mükemmel hayat sistemidir.

İman

Verilen bir habere kalpten inanma, haberi getireni tasdik etme, bir şeye tereddütsüz inanma, Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına tam olarak inanmak ve kabul etmek demektir[8] genel olarak bu şekilde tarif edilse de Ehli sünnet alimleri arasında imanın tarifi hakkında üç farklı görüş bulunmaktadır:

İman kalp ile tasdik, dil ile ikrardır. Buna göre kişi kalben inanıp diliyle bu inancını ifade ederse ancak, mümin sayılır. Bu görüş genelde Hanefi mezhebi alimleri tarafından benimsenmiştir.

“Cumhuru muhakkikin” diye isimlendirilen diğer alimlere göre iman kalp ile tasdikten ibarettir, yani kişi inanması gereken esasları kalben tasdik ederse mümindir, dil ile söylemesi şart olmayıp sadece dünyada kendisine mümin muamelesi yapılması için gereklidir. İmam Maturidi, Eşari, Fahreddin er-Razi bu görüştedir.

Selef uleması ve hadis alimlerinin çoğuna göre iman; Kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve beden ile amel etmektir. Bu alimler imanı tarif ederken yapılması gereken ibadet vs. amelleride tarifin içerisinde zikretmişlerdir, dolayısıyla ameli imanın bir parçası olarak kabul etmişler ancak ameli terk eden kişi dinden çıkar dememişler böyle bir kişiyi “fasık” ya da “asi” diye isimlendirmişlerdir. Buna göre yapılan bu tarifin mükemmel imanın tarifi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

 Hiç şüphesiz bir kişiye verilen en büyük nimet imandır. Bu nimeti elde eden kişi gereğince yaşamalı, hakkını vermeye çalışmalıdır. Unutmamak gerekir ki imansız olarak can veren kişi dünyanın en zengin, en rahat insanı olsa bile elindekilerin Allah katında zerre kadar değeri bulunmayacaktır. Bu durumda Rasûlullah’ın sürekli tekrarladığı duayı unutmamak gerekir “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit eyle.”[9]

İhsan

Kelime anlamı iyilik, güzellik olan “ihsan”, Allah’ın huzurunda olduğunu, O’nu gönül nuruyla görüyormuş gibi tasavvur ederek kulluk vazifelerini yerine getirmek demektir.[10]

İhsan sadece ibadetlerle ilgili değil, tüm davranışlarda göz önünde bulundurulması gereken bir görevdir. “Öldürdüğünüzde ihsan ile öldürün, hayvanları keserken ihsan ile kesin” [11] buyuran Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bize bu gerçeği öğretmiştir.

Hadisten Çıkarılan Dersler Ve Hükümler

Melekler insan şeklinde görülebilir ve konuşmaları insanlar tarafından duyulabilir.

İman ve İslâm ayrı kavramlar olsalar da birbirinden ayrılmayan vasıflardır.

Eğitim ve öğretimde soru cevap usulü faydalı bir metottur.

Talebelerin hocalarına karşı olabildiğince saygılı olmaları gerekmektedir.

Kişi Allah celle celaluhu’ın kendisini sürekli gözettiğini aklından çıkarmamalıdır.

Cami vb. yerlere girerken temiz elbise giyip güzel kokular sürmek, ilim ehlinin yanında edepli olmak İslâm adabındandır.

Müslümanın kalitesi yalnız başına kaldığında ortaya çıkar, toplum içerisinde edepli, ahlâklı ve takvalı görünen bir kişi, yalnız kaldığında ya da salih insanların olmadığı bir ortamda bu özelliklerini koruyorsa tabiri caiz se “kaliteli” bir Müslümandır. İşte ihsanda tam olarak budur

Kıyametin ne zaman kopacağı meselesi, Allahu Teâlâ’nın bilgisini gizli tuttuğu işlerdendir. “Kıyamet vakti hakkında bilgi ancak Allah katındadır.” [12] Bize düşen görev ne zaman kopacağıyla değil ne hazırladığımızla alakalı olmaktır.

Cibril aleyhisselâm ara sıra Dihye bin Halife el-Kelbi isimli yakışıklı, güzel bir sahabi suretinde gelmiştir.

Kişi bilmediği bir soruyla karşılaştığında “bilmiyorum” demekten çekinmemelidir. Bu kişinin değerini düşürmez, bilakis arttırır. İmam Şa’bi’nin dediği gibi “Bilmiyorum demek ilmin yarısıdır.” Bilmediği bir konuda yorum yapmak ise büyük hataların sebebidir. Zira Allah azze ve celle bu konuda bizi uyarmıştır “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mesul bulunuyor.” [13]

Hadiste geçen kıyamet alametlerinden birisi olan “Cariyelerin efendilerini doğurması” ifadesi anneler kendilerine efendi-patron gibi davranan çocuklar doğuracağı şeklinde de anlaşılmıştır. Günümüzde müşahede ettiğimiz birçok olay bu anlayışın doğruluğunu ispatlar niteliktedir.

“Yalın ayak, fakir, çıplak koyun çobanlarının yüksek bina yapmada birbirleriyle yarışmaları” ifadesi ise işlerin terse döneceğine mevki ve makam olarak itibarsız insanların toplum içerisinde itibarlı kişiler sayılacağına, lüks ve israfın artacağına dair işaretleri barındırmaktadır. 

Allahu Teâlâ, bahşettiği İslâm ve iman nimetinin farkında olup hakkını vermeyi ve ihsan makamına ulaşabilmeyi hepimize nasip eylesin…


[1].  Müslim, İman: 1, (8); Nesâî, İman: 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet: 17, (4695); Tirmizî, İman: 4, (2613).

[2].  İbni Dakik el İyd, 40 hadis şerhi

[3].  El-Vafi, şerh erbain enneveviyye 

[4].  Ahmet Lütfü Kazancı, Kırk hadis şerhi

[5].  İlyas Kaplan, 40 Hadis şerhi

[6].  Hud, 64-77;  Hicr, 51;  Zariyat, 24

[7].  Şamil İslâm Ansiklopedisi (İslâm maddesi)

[8].  Şamil İslâm Ansiklopedisi (İman maddesi)

[9]. Tirmizî, Deavât, 89

[10].  Şamil İslâm Ansiklopedisi (İhsan maddesi)

[11].  Müslim, sayd 57

[12]. Lokman, 34

[13]. İsra, 36