Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2019 Eylül / 82. Sayı
“Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve ‘ben Müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” [1]
Seyyid Kutub rahimehullah Fi Zilali’l-Kur’an adlı tefsirinde, bu ayetin tefsiri hakkında şunları söylemiştir: “Yeryüzünde söylenen en güzel söz, Allah’ın dinine davet amacıyla sarfedilen sözlerdir. Bunlar güzel sözlerin başında gökyüzüne yükselirler. Ancak sözleri doğrulayan salih amelle birlikte… İnsanın kendi kişiliğine yer vermediği, Allah’a bütünüyle teslim olma durumu ile birlikte… Bu durumda davet tamamen Allah’a özgü kılınmış olur.”
Ayetin tefsirinde açıklandığı gibi, mü’minin bütün meselesi budur. Allah’a davet etmek ve salih amel işlemek, diğer meselelerimiz, konu başlıklarımız, her şey ama her şey davamız ve davetimizle anlam kazanır. Hiçbir şeyi onu düşündüğümüz kadar düşünmeyiz. Hiçbir şeyi onu konuştuğumuz kadar konuşmayız. Her işimiz davetimizin, davamızın ışığında aydınlanır, anlam bulur…
Biz mü’minler, bu dine davet etmek için, bu dini yaşamak için, onunla amel etmek ve “Biz Müslümanlardanız!” demek için, öyle yaşayıp, öyle Rabbimize kavuşmak için varız. Bu bizim gündemimizdir. Hiç bitmeyen, hiç susmayan yegâne sesimiz, yegâne derdimizdir.
Bir de insanın apaçık düşmanı olan şeytan aleyhillane’nin davası, meselesi vardır. Allah celle celaluhu onun hakkında bizi şöyle uyarır:
“Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır. Siz de onu düşman tanıyın.” [2]
“Onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından yanlarına sokulacağım ve pek çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın.” Dedi.”[3]
Şeytanın bize düşmanlığı bizleri sadece taşlara, putlara sevk etmekle ya da Allah’a şirk koşmaya teşvik etmekle değildir. Günahlara, haramlara sevk etmekle de değildir. Bizi kendi meselemizden uzaklaştırarak, hatta din kisvesi altında, güzel görülen, zararsız görülen mevzular ile de oyalayıp kolayca aldatabilir.
İşte tam da bu sebeple son dönemlerde Müslümanların gerek kendi hallerinde, gerek bir araya geldiklerinde zararı dokunacak kadar mevzu ettikleri bazı konu başlıklarını ele alalım.
Müslüman hanımlar dikkat!
Bugün gündemimizde bizleri en çok meşgul eden, en fazla konuştuğumuz birkaç başlık sıralayalım:
Sağlıklı yaşam! Zararlı gıdalar! Organik hayat! Doğal beslenme!
Bu sloganlar, hayatımızda Kur’an ve sünnetten daha fazla konuşuluyor. Allah’a davetten daha fazla meselemiz olmuşsa, gerçekten durup düşünmemiz gerek. Tabi ki sağlıklı yaşam, zararlı gıdalar hatta helal gıdaların hepsi bizim davamızın bir parçası. Tabi ki bunlara dikkat etmeliyiz. Gücümüz yettiğince kendimizi, neslimizi bu tehditten korumalıyız ancak bizim gerçek davamız bu değil. İslâm’a daveti unutursak, onu böyle suni gündemlerin gölgesinde bırakırsak, insanlığın bu gibi sorunları asla çözülmeyecek.
Bugün öyle kardeşler görüyoruz ki; sağlıklı beslenme, doğal yaşam, suni gıdalardan korunma derdine sosyal hayattan kopmuş, meselelerden uzaklaşmış, gıda paketlerini incelemeye koyulmuş, bebeğime zararsız ne yedirebilirim derdiyle dertlenmiş ve asıl meseleden uzaklaşmış.
Evet, bunlar ehemmiyet göstermemiz gereken meseleler… Müslüman, mü’min bir hanımın dikkat etmesi gereken meseleler… Ancak toplumun ıslahı ve davet, bunun gölgesinde kalacak kadar önemli mevzularımız değil elbet.
Çelişen bir halimizden söz edecek olursak; yeni neslin bedenine haram gıdalar girmesin diye verdiğimiz mücadeleyi, yeni neslin ruhuna haramlar girmesin diye veremiyoruz. Aynı cehd ve gayreti gösteremiyoruz. Üstelik son dönemin Müslüman anneleri, psikoloji ve pedagoji kitaplarına aşırı ilgi ve alakalarından dolayı bilgi kirliliğine maruz kaldılar. Ve ne garip ki, kirli zihinlerden gelen psikolojik, pedagojik tespitlerle muamele eder olduk yeni nesle…
Bilimi inkâr etmekten söz etmiyoruz elbet ama bilimi sunacağımız kalıp yine Kur’an ve sünnet olmalı. O süzgeçten geçirmediğimiz hiçbir şey bizler için doğru ve faydalı olarak kabul edilmemeli.
Fazlasıyla gündemimizde olup bizleri meşgul eden diğer bir mesele; özellikle genç kızların gündeminde olup onları davetten alıkoyacak kadar oyalayan, meşgul eden evlilik mevzusu.
Elbette genç bir kızın ya da mü’min bir delikanlının zihninde evlilik mevzusunun olması fıtrî bir durumdur. Bunu konuşması, dile getirmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Eğer gençler, yapacakları evliliklerinde İslâm’a ve topluma, dava ve davete nasıl faydalı olabileceklerini düşünüp konuşuyorlarsa, doğru kimselerle bunun istişaresini yapıyorlarsa bunun ancak faydasını görürüz. Ancak bu konuşmalar; “Koltuk takımında mı oturacağız yoksa minderde mi?” , “Beyaz gelinlik giymek caiz mi?” , “Erkek düğünde kravat takabilir mi?”, “Düğünümüz sohbetli mi olacak yoksa yemekli mi?” gibi mevzulardan öteye gitmiyorsa ve biz de bu mevzuların fakihi değilsek, bu konuşmalar bizler için faydasız konuşmalardan öteye geçmeyecektir.
Başka bir gündeme daha değinecek olursak… İlim alma mevzumuz ya da ilim aldığımız alanda ihtisas yapma, daha iyisini yapma… Öğrenme, daha da öğrenme… Bu konuda en iyi olma… Elbette bu doğru bir düşüncedir. Mü’min yaptığını en güzel şekilde yapmalı, ilmini en güzel şekilde almalı, öğrenmeli… Ancak hep birlikte buna yönelirsek, başka sorumluluk alanlarımızı boş bırakırsak; bu düşünce ve davranış ancak bizim felaketimiz olur. Bizler ilim kitaplarının arasında kaybolurken, kendi alanımızda en derin meseleleri araştırıp öğrenirken, Arapçayı mükemmel derecede konuşmaya çalışırken, hadiste ihtisas yaparken, yedi kıraate Kur’an okumayı öğrenirken; sokağımız, mahallemiz, bir toplum davetsiz kalırsa… Biz beyinlerimize Arapça gramer dersini kazırken, hadisleri ezberlerken, falanca kursuna gitmişken, şu belgeyi de alacakken; mahallemizdeki Zeynep kızın ruhuna şeytan satır satır işliyorsa… Bedenine, tüm hücrelerine esrar, eroin zerk ediyorsa…
Sen ilmini tamamladığında, seni bir daha duyamayacak hale geliyorsa, gündemimizi değiştirmemiz gerekmez mi kardeşim?
“Sizden hayra davet eden ve iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, felaha erenlerdir.” [4]
Ayetin tefsirinde âlimlerimiz; hayra davet edip, kötülükten men edip, iyiliğe çağıran bir topluluğun bulunmasının farz-ı kifaye olduğunu, İslâm ümmetinin bunu yerine getirecek bir topluluğu yetiştirmek mecburiyetinde olduğunu, bu vazife yerine getirilmediği takdirde bütün ümmetin vebal altında olacağını bildirmişlerdir.
Rabbimiz! Bizlere, hikmetli bir anlayış ve kavrayış nasip eyle! Âmin…
Selâm ve dua ile…
[1]. Fussilet, 33
[2]. Fatır, 6
[3]. Araf, 17
[4]. Âl-i İmran, 104