Hint Alt Kıtasında Bir Müslüman Beldesi: Bangladeş

İslam Coğrafyası – İsmail Eren / 2017 Kasım / 60. Sayı

Hint alt kıtası Himalayalar ile Hint Okyanusu arasında kalan Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Nepal ve Burma gibi ülkeleri kapsayan bölgeye verilen isimdir. Bölgeyi Müslümanlar açısından önemli kılan hususların başında ise yaklaşık 500 milyona varan Müslüman nüfusa ev sahipliği yapması gelir. Bölgedeki Müslüman etkinliği aynı zamanda küresel güçlerin ve yerli gayrimüslimlerin bölge üzerindeki emelleri açısından da önemli bir tehdit olarak görülmektedir. Bu sebeple bölge Müslümanları uzun yıllardan beri çeşitli iç karışıklıklar ve problemlerle mücadele etmekte, bölgedeki Müslümanların krizi günümüzde de artarak devam etmektedir.

İslam coğrafyaları yazı dizisinin bu bölümünde ele alınan Bangladeş’in hikâyesi de aslında bu bağlamda bölgedeki Müslümanların hikâyesidir. Bangladeş son yıllarda Türkiyeli Müslümanların gündemine iki önemli olayla gelmektedir. Bunlardan ilki Budist zulmünden kaçan Arakanlı Müslümanların Bangladeş sınırında yaşadığı dramlar ve Bangladeş hükümetinin bu husustaki etkisiz ve yetersiz tavrı diğeri ise hakkında idam kararı çıkan pek çok Cemaati İslami liderinin bir bir darağacına çıkartılmasıdır. Bangladeş hükümeti tarafından kurulan Uluslararası Suçlar mahkemesi tarafından yürütülen yargılamalar sonucunda Abdulkadir Molla, Muhammed Kameruzzaman, Ali İhsan Muhammed Mücahid ve Muti’ur Rahman Nizami’nin idam edilmesi ne yazık ki hem dünya Müslümanları ve hem de uluslararası kamuoyunda sonuç üretebilecek ciddi bir tepki üretememiştir. Şimdi gelin Bangladeşli Müslümanların hikâyesini daha detaylı bir biçimde ele almadan önce bölgeyi biraz daha yakından tanıyalım.

Ülkenin Genel Özellikleri

Bangladeş yaklaşık 160 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkeleri arasında yer alır. Nüfusun yüzde 90’a yakın bir bölümü ise Sünni Müslümanlardan oluşmaktadır. Bu yönüyle dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusunu barındıran ilk beş ülkesi içerisinde de yer alır. Nüfusun geri kalan en büyük kısmını ise Hindular oluşturur. Ülkede Hindulara oranla az da olsa Budist ve çoğunluğu Katolik olan Hristiyan bir topluluk da yaşar. Ülkenin üç tarafı Hindistan toprakları ile çevrilidir. Güneydoğu sınırında ise Burma (Myanmar) yer alır. Ayrıca ülkenin güneydoğu sınırı Arakanlı Müslümanların da bölgeye hicret ettiği sınırı oluşturur. Ülkenin başkenti Dakka’dır. Çitagong, Rangpur, Racşahi, Dinajpur, Bogra, Feridpur, Marayanganj ve Cox’s Bazar ise önemli diğer şehirler arasında yer alır. Resmi dil ise Bengalcedir.

Tarihsel Süreçte Bangladeş; Bir Kopuş Hikâyesi

Üzerinde Bangladeş’in kurulduğu toprakların tarihi; İslâm öncesi, İslâmî, İngiliz, Pakistan ve bugünkü Bangladeş Devleti dönemleri olmak üzere beş devreye ayrılır. Tarih öncesi çağlara kadar uzanan, karışıklık ve düzensizliklerin belirgin olduğu İslâm öncesi dönem, XIII. yüzyılın başında Muhammed Bahtiyâr Halacî’nin Bengal’i ele geçirdiği zamana kadar sürmüştür. İslâmî dönem ise 1203’ten başlayarak son bağımsız Bengal Sultanı Sirâcüddevle’nin İngilizler’e yenildiği 1757 yılına kadar devam etmiştir. İngiliz yönetiminin başlamasıyla Müslümanların hâkimiyeti gerilemiş, halk sistematik bir baskıya mâruz kalmıştır. 1757’den itibaren yarım yüzyıla yakın bir süre içinde de Müslümanlar toplumdaki ağırlıklarını kaybetmeye başlamıştır. (1)

Bu dönemden itibaren İngilizler bölgede önemli ölçüde etkinlik kurmuştur. Fiili sömürge dönemi bittikten sonra bile bu etkinlik devam etmiştir. İlerleyen yıllarda ayrı devletler olarak ortaya çıkan Hindistan, Pakistan ve Bangladeş’in teşekkül süreçlerinde de bu etkinin izlerini görmek mümkündür. Hatta ilerleyen yıllarda yeni sorun alanları olarak ortaya çıkan Keşmir bölgesini ve Arakanlı Müslümanların günümüzdeki durumunu İngilizlerin bölgedeki etkinliğini göz ardı ederek okumak pek de mümkün değildir.

İngiliz sömürgesinin bölgedeki varlığının 1947 Ağustos’unda resmi olarak sona ermesiyle birlikte Hindistan ve Pakistan iki ayrı devlet olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum özellikle Hint bölgesindeki Müslümanların yaşadıkları zulüm sonucunda aldıkları bir karar olarak ortaya çıkmıştır. Ancak 1971’de Pakistan kendi içinde, arada 1,600 km. Hindistan toprağı bulunan, iki bölgeye ayrılmıştır: Batı Pakistan (Pakistan) ve Doğu Pakistan (Bangladeş). Yönetimin merkezi Batı Pakistan’da, buna karşılık, nüfusun çoğunluğu ise Doğu’da kalmıştır. 1948’de Pakistan yönetiminin Urducayı ülkenin tek resmi dili olarak kabul etmesi ve diğer dillerin konuşulmasını yasaklamasıyla birlikte ülkedeki milliyetçilik yükselmeye başlamıştır.  1970 yılında yapılan genel seçimlerde Doğu Pakistan’daki 169 milletvekili kontenjanın 167’sini Sheikh Mujibur Rahman’ın partisi Avami League (AL) kazanır. Pakistan yönetimiyle beraber yaşanan 25 yılın ardından, Aralık 1971’de başlayan ve dokuz ay süren kanlı çatışmalar neticesinde, Hindistan’ın da büyük yardımıyla, Bangladeş bağımsızlığını ilan eder ve Dakka’da bulunan 93000 Pakistan askeri de esir alınır. (2) Bangladeş’in bağımsız bir devlet olarak teşekkül etmesiyle sonuçlanan bu gelişmeler günümüzde Bangladeş’te yaşananları anlamak açısından anahtar işlevi görmektedir. Özellikle de idam edilen Cemaati İslami üyelerinin neden idama sürüklendiklerinin cevabı bu tarihsel süreçte yatmaktadır.

Bangladeş ve Şehid Edilen Cemaati İslami Liderleri

1971 yılında Bangladeş ve Pakistan arasında gerçekleşen ayrılma savaşı boyunca gerek Bangladeş Cemaat-i İslami (BJI) gerekse de diğer Müslüman gruplar tek bir Pakistan ilkesini benimseyerek ayrılmaya karşı çıkmışlardı. Bu karşı çıkışın sebebi ise, bölgede parçalanmış bir güç olarak Müslümanların etkisi ve gücünün tek devletin sahip olacağı etki ve güçten daha az olacağı ve bu durumun da siyasal olarak bölgedeki Müslümanları olumsuz etkileyeceği fikriydi. (3) Cemaati İslami’nin bu fikirden kaynaklanan fiilleri sonraları Bangladeş hükümeti tarafından gerçekleştirilecek idamların gerekçesi olacaktı.

Tüm bunlarla birlikte Bangladeş, 1972’den itibaren çıkan seküler, demokratik ve milliyetçi değerlerin hâkim olduğu yasalarla birlikte Cemaati İslami gibi ümmet fikrini benimseyen bir gücün etkisini kırmak isteyecekti. Aynı zamanda bölgede etkin olan İngiliz, Hint ve Çin nüfuzu da Cemaati İslami’ye yönelik engelleme girişimlerine somut destek sağlıyordu. Bu sebeple de ayrılma savaşı döneminde henüz öğrenci olan ve yaşanan olaylarda somut bir etkisi olmayan pek çok Cemaati İslami liderine yönelik yargılama girişimleri başladı. Aradan kırk yıl geçmesine rağmen haksız yargılamalar sonucunda pek çok Cemaati İslami lideri idam edildi.

Bu idamların son halkasını ise Muti’ur Rahman Nizami oluşturuyordu. Nizami idamından önce yayınladığı mektupla tüm dünya Müslümanlarına aşağıdaki nidalarla sesleniyordu; (4)

Ben Gidiyorum.

Doğduğumda nikâhlandığım ve son nefes diye zaman tayin ettiğim buluşmaya gidiyorum. Korkmuyorum. Ardımda pişmanlıklarım var ama üzgün değilim. Kırgınım. Sözünü unutanlara, kardeşinin elini tutmayanlara, düşeni kaldırmayanlara, Allah için gözyaşlarını sakınanlara, resimlerimizi “layk” için kullanıp gördüklerini yaşanmamış kabul edenlere, zalimin yanında durup mazluma timsah gözyaşları dökenlere, kıyama kalkmayı kolay zannedip elindekini muhafaza etmek için bahane satanlara, alanlara kırgınım. Bu kırgınlıkla kavuşacağım Rabbime. Söyleyeceğim bunları.

Vuslat bu. Nerede buluşacağı belli olmuyor insanın. Bazen 14 yaşındaki bir kızı Kudüs’te pazarda buluyor. Kafasına sıkılan bir kurşunla göçüyor. Elbisesine bulaşıyor kan. Huzura çıkmadan önce melekler yıkıyor onu.

Ben gidiyorum.

Benden önce giden arkadaşlarımın yanına, Rasulullah’ın yanına. Siz kalacaksınız. Kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak ortaya.

Ben gidiyorum.

Çeki düzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehadetin şehid gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah›tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her daim…

Bölgede yaşanan Arakan zulmü değerlendirilirken de Bangladeş hükümetinin Cemaati İslami’ye yönelik tavırlarının arkasındaki bir takım sebeplerin etkin olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Arakanlı Müslümanların içinde bulundukları zulümden kaçmak için geleneksel vatanları olarak da kabul ettikleri Bangladeş’e gerçekleştirdikleri pek çok hicret girişimi göç eden Müslümanların geri iade edilmesiyle sonuçlanmıştır. Geri iade süreçlerinde ise Myanmar hükümeti Arakanlı Müslümanları tanımamış, onlara resmi bir statü vermemiştir. Bu sebeple Arakanlı Müslümanlar ülkelerinde vatandaşlığı olmayan ve Müslüman kardeşleri tarafından da kabul edilmeyen arafta bir toplum haline gelmiştir.  

————————-

1.Syed Sajjad Hüseyin, “Bengladeş”, Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013.

2.Asım Sinan Karakurt, “Bangladeş İnsan Hakları Raporu”, Mazlumder Dış İlişkiler Koordinatörlüğü, 2013, s.7.

Url: http://www.mazlumder.org/webimage/Benglade%C5%9F%202013(1).pdf

3. A.g.m., s.8.

4. “İdamına saatler kala Nizami›nin kaleminden son mektup!”, Yeni Akit Gazetesi, 11 Mayıs 2016 Çarşamba 17:57. Url: http://www.yeniakit.com.tr/haber/idamina-saatler-kala-nizaminin-kaleminden-son-mektup-172561.html.