Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2022 Ekim /119. Sayı
Abdullah b. Amr b. el-Âs radıyallahu anhuma
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” demiştir:
“Arzuları (hevası) benim getirdiğime (İslam gerçeğine) uymadıkça hiçbiriniz (kâmil) mümin olamaz.”
Beğavî, Mesâbihu’s-sünne, 1, 160 (tahkikli baskı); Şerhu’s-sünne, 1, 212-213 Hatib Tebrîzî, Mişkâtu’l-Mesâbîh, 1, 55; 2. Nevevî, Kırk Hadis (hadis no:41), Hadisin sened açısından değerlendirmesi için bkz. İbni Receb el-Hanbelî, Camiu’1-ulüm ve’l-hikem, s.364-365.
Hadisin Ravisi
Hicretten yedi yıl kadar önce Mekke’de doğdu. Aralarında sadece on bir veya on iki yaş fark olduğu söylenen babası Amr b. Âs’tan önce Müslüman oldu ve hicretin 7. yılından sonra onunla birlikte Medine’ye göç etti.
Süryanice’yi iyi bilen, Tevrat’ı okuyan Abdullah’ın yazısı da güzeldi. Bu sebeple Hz. Peygamber’den duyup da ezberlemek istediği hadisleri unutmamak için not ederdi. Bazı sahabiler, duyduğu her sözü kaydetmesini doğru bulmayınca Rasûl-i Ekrem’e müracaat etmiş, o da kendisinden duyduğu her sözü ve her davranışını yazabileceğine dair izin vermişti. Abdullah, eş-Şahîfetü’ş-Şâdıka adıyla topladığı bu hadisleri bir sandıkta dikkatle korur ve kendisini hayata bağlayan şeylerin başında Şahîfe’nin geldiğini söylerdi. Hatta kendisine yöneltilen bazı soruların cevabını da Şahîfe’ye bakarak verirdi. Rivayet ettiği hadis sayısı bakımından en önde gelen Ebû Hureyre, kendisinden fazla hadis bilen yegâne sahabinin Abdullah b. Amr olduğunu belirtmiş, bunun sebebini de onun Hz. Peygamber’den duyduğu hadisleri yazmasına bağlamıştır. Ebû Hüreyre’nin bu şahadeti, Abdullah’ın en çok hadis bilen sahabi olduğunun açık delilidir. Günümüze kadar müstakil olarak ulaşmayan eş-Şahîfetü’ş-Şâdıka’daki hadis sayısı kesin olarak bilinememekle beraber, 1000 civarında olduğuna dair rivayetler vardır.
Abdullah geniş hadis ve fıkıh bilgisinden dolayı abadile arasında yer almıştır. İbadetle fazla meşgul olduğu, devamlı oruç tuttuğu, hafız olması sebebiyle her gün Kur’an’ı hatmettiği için aile hayatını ihmal etmiş, hatta bu yüzden babası tarafından Hz. Peygamber’e şikayet edilmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de daha az oruç tutmasını, daha az Kur’an okumasını kendisinden istemiş, fakat Abdullah kuvvetini ve gençliğini ibadetle değerlendirmek arzusunda olduğunu ısrarla söyleyince, bu defa yedi günden (bazı rivayetlere göre üç günden) daha kısa bir sürede Kur’an’ı hatmetmemesini, Hz. Davud gibi bir gün oruç tutup bir gün tutmamasını, ibadetten artakalan zamanını aile fertleriyle birlikte geçirmesini ve dinlenmesini tavsiye etmiştir. Abdullah, yaşlandığı zaman Hz. Peygamber’in kendisine gösterdiği kolaylıklardan yeteri kadar faydalanmadığından ötürü pişmanlık duyduğunu söylemiştir.
Babasıyla birlikte Şam’ın fethinde ve Yermük Savaşı’nda bulunmuş, bu savaşta babasının sancaktarlığını yapmıştır.
Açıklama
Gerçek anlamda iman etmiş bir kişinin şahsiyetini, karakterini ve en bariz özelliğini tam olarak ifade eden bu hadisi şerif, teslim olmanın ne demek olduğunu bizlere açıklıyor.
Gerçek Müslüman aklını, hevasını, arzu ve isteklerini dinin çizmiş olduğu sınırlar içerisinde değerlendirip din dairesi içerisinde hareket ettiğinde dünyevi ve uhrevi olarak huzuru ve bereketi görecektir.
Arzu ve istekleri şeriata muhalif olan, arzu ve isteklerine göre hareket ederek şeriatın çizdiği sınırları çiğneyen, şeriatı çağ dışı bir yönetim sistemi addeden kişiler, gerçek anlamda iman etmemiş, gerçek anlamda Allah’a teslim olmamıştır.
Bir mümin ara sıra hata yapabilir, günah işleyebilir çünkü o bir melek olarak yaratılmamıştır. Onun kalbi, nefsi, arzu ve istekleri vardır. Bu haliyle kulluk görevini eda etmeye çalışmalıdır. Hata yapan, günahlara dalan bir mümin yaptığının hata olduğunu bildiği sürece, bunun pişmanlığı yaşadığı sürece İslam dairesi dışına çıkmaz. İmanı zayıflamış olabilir, kalbi kararmış olabilir fakat yaptıklarının hata olduğunu, günah olduğunu bildiği ve onları helal görmediği sürece İslam dairesi dışına çıkmaz.
Bu hadisi şerif gerçek müminlerde olması gereken en bariz özelliğin ne olduğunu ifade ediyor. Bu özellik arzu ve isteklerine hoş gelmese dahi şeriata uyumak ve tam anlamıyla dine teslim olmaktır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiği kanunlara nizama ve yasalara uymak, onları kabul etmek, onların tatbik edilmesi için çaba sarf etmek müminlerin başlıca görevlerindendir.
“Ben hayatı istediğim gibi yaşarım, istediğim kanunla hayatıma devam ederim, beğendiğim kanunları kabul ederim, Kuranı Kerim’i de bir alternatif olarak görüyorum ondaki kanunlardan istediğimi seçerim” düşüncesi teslim olmuş bir mümine ait olamaz.
Veya bazılarının dediği gibi “21. yüzyılda, modern hayatın zirveye çıkmış olduğu bu dönemde 1400 yıl önce bizlere dayatılan, 1400 yıl önce insanlara öğretilen yasaları, kanunları ve nizamı günümüzde tatbik etmek ve o kanunların peşinden gitmek gericiliktir!” demek kişiyi dinden çıkaracak bir düşüncedir.
“Ben de Müslümanım ama günümüzde bu kanunların uygulanmasını uygun görmüyorum. Şeriatın tatbik edilmesini gericilik olarak görüyorum, herkes İslam’ı yaşasın fakat dini camide yaşasın, ibadetini yapsın, kimse kimseye karışmasın. İnsanların günümüzde çıkartmış olduğu modern kanunlar! gayet yeterlidir, gayet güzeldir.” düşüncesi kişinin imanını zedeleyen, onu teslimiyetten uzaklaştıran ve hevasının esiri olduğunu gösteren bir düşünce tarzıdır.
Ya Allah’a teslim olacağız, şeriatını uygulamaya çalışacağız, şeriatının uygulanabileceği bir ortam oluşturmaya çalışacağız ya da kendi hevamızın peşine düşerek, arzu ve isteklerimiz için çalışarak dünya hayatına dalıp oyun ve eğlence ile ömrümüzü geçireceğiz. Ama unutmayalım ki ahirete gittiğimiz vakit, hesaplar görüleceği vakit, işte o vakit öğreneceğiz ki hevamızı tatmin etmek adına yaptığımız boş işler bize zerre kadar fayda vermiyor.
Hadisi şerifte iki temel meseleye değinilmiştir. Bunlardan ilki; “Heva” ikincisi ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiği din yani “şeriat”tır.
1) Heva Nedir?
Heva, nefsin şehvetlere eğilimi, keyfe düşkünlük, şehvete düşkün ve ilim sahibi olmadan sahibine hükmeden nefs anlamında Kur’ani bir kavramdır.
Kur’an’ın belirlemesiyle heva, dalaletin en yakın nedenidir. Bu nedenle hevalarına uyanlar, dalalete düşenler, sapıklık içinde olanlardır. Kur’an; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle emreder:
“De ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.”(En’am, 56)
Müminlere düşen, hevasına uyan kişilere değil, ilme tabi olmaktır. İlmin kaynağı vahiy olduğuna göre, vahiy ile heva birbiri ile çelişen, birbirine zıt şeyler olmaktadır. Kur’an bunu şöyle ifade eder: “Sana ilim geldikten sonra eğer onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan ne bir veli ne de bir yardımcı olur.” (Bakara, 120)
Kur’an diğer bir yerde de şöyle buyurmaktadır: “Gördün mü hevasını ilah edinip Allah’ın bir ilim üzerinde saptırdığı ve kulağı ve kalbi üzerine mühür koyup görme gücünün üzerine de perde çektiği kimseyi? Artık, Allah’tan sonra onu kim hürriyete erdirir? Düşünüp hatırlamaz mısınız?” (Casiye, 23). Bu ayetten de anlaşılacağı gibi kişi arzularını, nefsinin tutku ve eğilimlerini, yani hevasını tanrılaştırdığı zaman “zan” dan kaynaklanan bir bilgi üzerinde sapıtmakta, kulağı ve kalbi mühürlenip gerçek görme gücünü yitirmektedir. Böyle bir kişinin artık doğru yola gelmesi mümkün değildir. Kur’an çoğul olarak bu kişilerden söz ederken, heva kelimesinin de çoğul şekli olan “ehva” kelimesini kullanır. Bu, hevasına uyan her kimsenin hevasının diğerinden ayrı ve farklı olduğunu gösterir.
Hevalarına uyan kişilerin egemen olduğu bir toprak parçasında fesadın yaygınlaşmaması mümkün değildir. Kişilerin hevaları çatışır ve bunun sonucu olarak “fitne” kabarır, “fesat” artar, yeryüzü zulmün, haksızlığın, öldürmelerin, işkencelerin merkezi haline gelir. Kur’an, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında “O hevadan konuşmaz, onun söylediği ancak vahyedilmiş bir vahydir.”(Necm, 3-4) buyurmaktadır.
2) Şeriat Nedir?
Şeriat; İnsanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol, ilahi emir ve yasakların toplamı. Ayet, hadis ve icmaya dayanan ilahi kanun, din, dinin amele ilişkin hükümlerinin bütünü anlamında kullanılan bir kavramdır.
Genel olarak ulemanın tariflerini incelediğimizde şeriata dair şu bilgiler göze çarpmaktadır;
1. Şeriatı, kulları için Allah koymuştur.
2. Şeriat, dinî ve dünyevi hükümlerin tamamıdır.
3. Şeriat, “din” kelimesiyle eş anlamlıdır.
4. Şeriat kavramının içinde, imani hükümlerin yanında ahlaka, ibadete ve günlük hayattaki işlere dair hükümlerin hepsi vardır.
5. Genel anlamda, her peygamberin getirdiği ilahi kanunlara da şeriat denilir.
6. Şeriat kelimesiyle, açıkça Kur’an’a, hadise ve icmaya dayanan hükümler kastedilmiş olur.
Hadisten Çıkarılacak Dersler
1) Kâmil mümin tam anlamıyla Allah’a, indirdiği kitaba, gönderdiği Rasûle kısacası bu dine teslim olan kişidir.
2) Heva ve arzuların peşine düşmek kişiyi dinden imandan uzaklaştırır.
3) Nefsine uyan konularda İslam’ı ölçü alıp nefsine uymayan konularda farklı kanun ve yasaları benimsemek kişiyi iman dairesinden çıkarır.
4) Kişi ya bu dinin tamamını benimser ve kabul eder, ya da bütünüyle bu dini terk eder.
5) İslam alternatif bir yönetim biçimi değil, hak, hakikat ve gerçek adalete götüren yegâne sistemdir.