Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2020 Eylül / 93. Sayı
Ebu Yala Şeddad bin Evs radıyallahu anh’dan aktarıldığına göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır. O bakımdan, öldürdüğünüz vakit güzel bir şekilde öldürünüz. Kestiğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapınız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıçağını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı rahatlatsın.
(Müslim, Sayd 57; Ebu Davud, Edâhi 11; Tirmizî, Diyât 14; Nesâi, Dahâyâ 22-26-27)
Hadisi Rivayet Eden Sahabi; Şeddad bin Evs’in Hayatından Kesitler
603 yılında doğan Şeddad bin Evs, meşhur şair Hassan bin Sabit’in yeğenidir. Annesi Sırma, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in anne tarafından akrabaları olan Neccaroğulları kabilesine mensuptur. Şeddad radıyallahu anh Uhud, Hendek ve diğer savaşlara katılmıştır.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatının yaklaştığını anlayan Şeddad’ın “Artık yeryüzü bana dar gelmeye başladı ey Allah’ın Rasûlü!” diyerek üzüntüsünü dile getirince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Haberin olsun, Şam ve Beytülmakdis fethedilecek; inşallah sen ve senden sonra evladın oraların yöneticileri olursunuz”[1] dediği rivayet edilmektedir. Hz. Ömer’in Humus valisi tayin ettiği Şeddad, Hz. Osman’ın katli dolayısıyla idari işleri bıraktı. Toplum hayatından uzaklaşarak kendini ibadete verdi ve Dimeşk’te bir ev yaptırdı. Muaviye b. Ebû Süfyân döneminde Dimeşk kadısı oldu.[2] Şeddad b. Evs 58 (678) yılında Filistin’de vefat etti. Kabri Kudüs’te Mescid-i Aksa yakınında pek çok sahabinin bulunduğu kabristandadır. Şeddad’ın Yalâ, Muhammed, Abdülvehhab ve Münzir adlı dört oğlu ile Hazrec adında bir kızı olmuştur.
Dimeşk kadısı Ebu Derda her ümmetin bir fakihi bulunduğunu, bu ümmetin fakihinin Şeddad b. Evs olduğunu söylemiş, Ubade b. Sâmit (veya Ebu Derda), Şeddad b. Evs’in hem ilim hem de hilm verilen kimselerden olduğunu belirtmiştir. Şeddad’ın talebesi Esed b. Vedâ, zahid bir insan olan hocasının yatağına yattıktan sonra sağa sola dönüp durduğunu, “Allahım! Cehennem azabını düşünmek uykumu kaçırdı” diyerek yatağından kalktığını ve sabaha kadar namaz kıldığını zikretmiştir.
Şeddad, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir çift ayakkabısını saklamış daha sonra bu ayakkabı oğlu Muhammed’e intikal etmiş. Muhammed de kız kardeşi Hazrec’in isteği üzerine bir tekini ona vermiştir. Abbasi Halifesi Mehdî-Billâh, Kudüs’e geldiğinde bu ayakkabıdan haberdar olmuş, Hazrec’in çocuklarındaki ayakkabının tekini satın alarak onların her birine 1000 dinar ve birer arazi vermiş. Oldukça yaşlı ve hasta olan Muhammed’deki diğer tekini de almak istemiş fakat onun ağlayarak vermek istemediğini görünce bundan vazgeçmiştir.[3]
Açıklama
İslam’ın temel kaidelerinden birisini ifade eden bu hadis-i şerif, içerdiği hikmetli malumatlardan dolayı İmam Nevevî tarafından 40 seçkin hadis arasında zikredilmiştir.
-İyilik, güzellik, uygun olanı en güzel ve kusursuz bir şekilde yapmak anlamına gelen ihsan, bir terim olarak; Allah’ın huzurunda olduğunu onu gönül nuruyla görüyormuş gibi tasavvur ederek kulluk vazifelerini yerine getirmek anlamında kullanılmıştır. Birçok ayet-i kerimede bu anlamı görebilmekteyiz. Örneğin “Öyle değil! Kim muhsin olduğu halde (ihsan ile) kendini Allah’a teslim ederse, onun mükâfatı Rabbinin katındadır” (Bakara, 112).
Bu hadis-i şerifte zikredilen ihsan kelimesinden hem lügat hem de terim manası beraber anlaşılmaktadır.
-Hadisi şerifin ilk bölümünde geçen “Şüphesiz Allah, her şeye ihsanı yazmıştır” ifadesindeki “yazmıştır” kelimesi birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifte “farz kılmıştır” anlamında kullanılmaktadır. “Hoşunuza gitmese de savaş size yazıldı” (Bakara, 216), “Sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç size de yazıldı” (Bakara, 183-184) gibi ayet-i kerimelerde olduğu gibi “yazıldı” ifadesi “farz kılındı” anlamında kullanılmıştır.
Bir başka deyişle bu hadis-i şerifteki “yazmıştır” ifadesi “sizden istiyor, talep ediyor” anlamında kullanılmıştır.[4]
-Hadis-i şerifte genel olarak her şeyde ihsan talep edilirken özel olarak iki durumdan bahsedilmiştir. Bunlar öldürme ve kesme yani hayvanı boğazlama durumudur. Bu iki durumu incelemeye çalışacağız.
Öldürmede İhsan
Hayat her zaman aynı seyrinde devam etmez. İçerisinde güllük gülistanlık dönemleri barındırdığı gibi korkunç zaman dilimlerini de barındırır. Gün gelir savaş çıkar, gün gelir cinayetler artar. Bazı dönemler ise rahat ve huzur dolar.
İslam, barış esnasında toplumun huzurunu devam ettirebileceği kuralları belirlerken savaş ve suçlar karşısında da hayatın nizamını sekteye uğratmayacak şekilde düzenlemeler getirir. Öldürmenin adabını belirler. Düşmana bile yeri geldiğinde adaleti öğretir. Savaşın kızıştığı dönemlerde bile yaşlı, çocuk ve ibadet için uzlete çekilmiş kişilerin öldürülmesini yasaklayarak amacın sadece öldürmek olmadığını öğretir. Fakat bazı durumlarda öldürmekten başka çare kalmaz. Savaş esnasında, cinayetin cezası olarak belirlenmiş kısas ve benzeri durumlarda öldürme yoluna başvurulur. Öldürme cezası hayatın düzeni için gerekli olan bir uygulama olup adalet ve ihsan ile uygulanırsa toplum anarşi ve kaostan uzaklaşır, huzurun hâkimiyeti gözle görülür.
İslam savaş esnasında bile düşmana işkence etmeyi yasaklamıştır. İnsan yaratılışı itibarıyla şerefli bir mahluktur, alacağı ceza kendine uygun olmalıdır. Günümüz modern! devletlerinin savaş esnasında uyguladığı vahşetleri gördükçe insanlığın İslam’a ne kadar muhtaç olduğu gün yüzüne çıkmaktadır. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, kimyasal silahlar ile nesli yok etmeyi amaçlayan, kurduğu hapishanelerde işkenceyi eğlence vesilesi kılan, hastane, okul, pazar alanı dinlemeden attıkları tonlarca bombalarla güya toplum yararına çalışan batı ve kuklaları konumundaki iktidar sahipleri, kendi koltukları uğruna milyonlarca insanı öldürmeyi göze almaktadırlar.
Ancak İslam ahkamı uygulandığı takdirde ölüm cezası şu durumlarda uygulanır:
A) Kısas; kasıtlı bir şekilde işlenen cinayetlerin cezasıdır. Öldürülen kişinin akrabaları diledikleri takdirde bu cezadan vazgeçebilir. Katili para cezasına çarptırabilir veya affedebilirler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır.”[5]
B) Zina cezası durumu; evli ya da daha önce evlilik geçirmiş bir Müslümanın zina etmesi durumunda recm cezası uygulanır.
C) Bağilik durumu; hak ve adalet ile ülkeyi yöneten İslam devlet başkanına veya onun atadığı bir yöneticiye karşı, bir tevile yani kendince doğru görülen bir delile, bir sebebe dayanarak itaat dairesinden çıkan, bununla birlikte Müslümanların öldürülmesini, mallarının yağmalanmasını, zürriyetlerinin esir edilmesini helal görmeyen ve silahlı güce sahip olan Müslümanın durumudur. Buğât (Bağiler) arkalarında silahlı bir güç olan asilerdir. Kendi yorumlarına göre bir delile dayanarak bazı hükümlerde Müslümanlara ve İslami yönetime muhalefet ederler. Askerî bir güçle bir bölgeyi ele geçirirler ve orada kendi yönetimlerini hâkim kılarlar. Asi ve bağilerle savaşmak (yani onları öldürmeye çalışmak) caizdir. Bu konuda icma (ittifak) vardır.[6]
D) Yol kesicilik yapılması durumu; Toplumun canına ve malına kastederek yol kesip, halkı korkuya sürükleyen kişi ya da gruplara İslam en şiddetli cezaları uygun görmüştür, bu gibi eşkıyalar ölüm cezasına çarptırılırlar[7]
-Tüm bu suçlar karşısında uygulanacak ölüm cezasının ihsan ile yapılması emredilmiştir.
Hadisi şerifteki “Öldürdüğünüz vakit güzel öldürün” buyruğu kesme şeklini ve öldürme şeklini güzelleştiriniz demektir. Hadis-i şerif, öldürülmesi mübah olan canların en kolay şekilde ve çabucak öldürülmesinin gerekli olduğuna dair delil oluşturmaktadır.
Günümüzde birçok ülkede idam cezası yürürlüktedir. Bu cezalar içerisinde asmak, iğneyle zehirlemek, elektrikli sandalyeye oturtmak gibi uygulamalar mevcuttur. İlk bakışta az acı vereceği zannedilen bu uygulamalar Hanefi mezhebinde var olan “kısasta kılıçla boyun vurmak”tan daha fazla acı vermektedir. Hz. İbrahim’in kesmek istediği oğlu İsmail’i yüzü üzere yere yatırması ve bıçağı ensesine dayaması bu ölüm şeklinin daha az acı vermesinden dolayıdır. Bu durumda sinirlerle beynin arasında bağ ortadan kalkacak ve kişinin duyacağı acı azalacaktır.
Aynı şekilde, öldürenin azalarını kesmemek (müsle) ve işkence yapmamak da ihsanın kapsamı içerisindedir. Abdullah b. Yezid’den, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in talan yapmayı ve müsleyi (öldürülen kişinin organlarını kesmeyi) yasakladığı rivayet edilmektedir.[8]
Peki katil cinayeti işlerken müsle[9] yapmışsa, kısas olarak o katil nasıl öldürülmeli? Bu durum alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur;
-İmam Malik, İmam Şafi ve Ahmet bin Hanbel’in meşhur görüşüne göre katil cinayeti nasıl işlediyse o şekilde öldürülmelidir. İmam Ebu Hanife ve Ahmet bin Hanbel’in ikinci görüşüne göre katil ne şekilde öldürürse öldürsün cezasını kılıçla boynu vurularak çeker.[10]
Öldürme meselesinde bir sınır vardır. Örneğin; İslam herhangi bir canlının yakılarak öldürülmesini yasaklar. Bu konuyla alakalı bir hadisi şerif şöyledir;
-Hamza el-EsIemi’nin babasından rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu bir seriyyenin başına başkan tayin etmiş. (Bu zat başından geçen hadiseyi) şöyle anlatmıştı: “Seriyyenin yanına vardım. Rasûlullah “Eğer falan kimseyi bulursanız onu ateşle yakınız” buyurdu. Sonra ben (seriyyenin yanından) geri döndüm. (Rasûlullah) beni çağırdı. Huzuruna varınca “Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azap eder” buyurdu.[11] Bu hadis-i şerife bakıldığında İslam’ın insanlara bu şekilde bir ölümü reva görmediği anlaşılıyor.
Nefis ve hayat nimeti hem insana hem de hayvanlara verilmiştir. İslam insanın hayatını muhafaza eder. Haksız yere öldürme olaylarını azaltmak için idam yani kısas cezasını uygular. Bunun yanı sıra gereksiz yere herhangi bir cana kıymayı şiddetli bir şekilde yasaklar. Bu can bir hayvana ait bile olsa gereksiz yere yok edilmesini engeller. Sebepsiz yere ya da eğlence olsun diye hayvanların öldürülmesini yasaklar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kim gereksiz yere bir serçe kuşunu öldürürse, o hayvancağız kıyamet gününde ‘Ya Rabbi, falanca beni faydalanmak için değil de keyfi için öldürdü’ diye Allah’a şikâyet edecektir.”[12] buyurmaktadır.
-Hadisi şerifin son kısmında “Kestiğiniz vakit güzel bir şekilde kesim yapınız. Sizden (kesim yapacak kişi) bıçağını iyice bileylesin ve keseceği hayvanı rahatlatsın” ifadesi bulunmaktadır.
Bu Buyruk Gereği Müslümana Düşen Görev Nedir?
Dediğimiz gibi İslam dini sadece Müslümanlar için değil bütün insanlık için hatta bütün canlılar için rahmet kaynağıdır. Kafirler ve akılsız varlıklar dahi bu rahmetten nasibini alır. “Kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan, 8-9) diyen bir topluluktan zarar gelir mi?
Bu rahmetin bir göstergesi olarak, kesilecek hayvanlara zulüm yasaklanmış, insana hizmet için yaratılan bu canlılara merhamet edene müjdeler verilmiştir.
Sahabe “Ya Rasûlallah! Hayvanlarda da bizim için sevap var mıdır?” dediler.
– Her canlıda bizim için sevap vardır, buyurdu.[13]
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deveye rastladı ve “Şu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkunuz. Onlara besili olarak binin ve etlerini de besili olarak yiyin.” buyurdu.[14] Bu konuyla alakalı birçok nass bulunmaktadır.
Hayvanı keserken dikkat edilmesi gereken birtakım hususlar vardır. Kısaca zikredecek olursak;
-Gerek kesim esnasında gerekse kesim öncesinde hayvana eziyet edilmemeli. Bunun için kesim hazırlıklarına özen gösterilmeli, kesimde kullanılacak alet keskin olmalıdır.
-Kesilecek hayvan mümkünse kıbleye çevrilerek kesilir. Kesim esnasında baş hemen ayrılmamalı ve yemek ve nefes boruları ile damarlar kesildikten sonra kanın akması için bir müddet beklenmeli, boyun omurları arasındaki ilik daha sonra kesilmelidir.
-Keserken Allah’ın adı zikredilmelidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Üzerine Allah’ın adı anılmamış olanlardan yemeyiniz.”(En’am, 121) Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın adı anılandan ye!” [15]
-Kesilen hayvanın üzerine Allah’ın adının anılıp anılmadığı bilinmiyor yahut da unutma sebebiyle Allah’ın adının anılması terkedilmiş ise yeme esnasında üzerine Allah’ın adını anar.
Aişe radıyallahu anha’dan nakledildiğine göre henüz cahiliyeden yeni İslam’a girmiş bir topluluk, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordular: “Birtakım kimseler biz et getiriyorlar. Ancak Allah’ın adını anıp anmadıklarını bilmiyoruz. Bunlardan yiyelim mi, yemeyelim mi? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın adını anıp (Bismillah deyip) yiyiniz.”[16]
-Kesecek olan kişi, Müslüman, akil ve baliğ yahut mümeyyiz çocuk veya kitap ehline mensup bir kimse olmak suretiyle kesim ehliyetine haiz olmalı. Ehli kitabın kestiklerinin helal olduğunu ifade eden naslardan birisi şu ayet-i kerimedir: “Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri de sizin için helaldir.” (Maide, 5)
Ancak kitap ehline mensup kişinin kestiğinin yenilebilmesi için kestiği hayvanın kiliseye veya kendi bayramları dolayısıyla kesilmiş kurban olmaması gerekir. Eğer bu maksatla kesilmiş kurban iseler bunları yemeyi terk etmek ihtiyata daha uygundur. Zira bunlar, kesim esnasında Allah’tan başkası adı anılarak kesilmiş olanlar kapsamına girebilir. İşte Hz. Aişe’nin, İbni Ömer’in, Tavus b. Keysan, el-Hasen, Şafii ve diğerlerinin kabul ettiği görüş de budur.[17]
-Bıçağı kesilecek hayvanın önünde bileyleme işlemi yapmamak gerekir. İbn Abbas radıyallahu anh’dan nakledildiğine göre adamın birisi (kesmek maksadıyla) bir koyunu bıçağını bileyerek yatırdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sen bu hayvanı iki defa mı öldürmek istiyorsun? Niye onu yatırmadan önce bıçağını bileylemedin?”[18]
Hadisi Şeriften Çıkarılacak Dersler:
-Müslüman ister dünyalık ister ahiretlik olsun yaptığı her işi en güzel bir şekilde yapmalı. Allahu Teâlâ bizi dünyaya imtihan için gönderdiğini ve hangimizin daha güzel, en güzel iş yapacağımızı ortaya çıkarmak için imtihan edeceğini buyurmaktadır. “O ki hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” (Mülk, 2). Allahu Teâlâ bu ayet-i kerimede güzel iş yapanla yapmayanı ayırt edeceğinden bahsetmiyor bilakis “en güzel iş yapanları” ortaya çıkaracağını ifade ediyor.
– İslam’da kısas yani idam cezası vardır. Toplumun huzur ve güvene ulaşması ancak bu şekilde ortaya çıkacaktır. Bu cezanın uygulanacağını bilen kişiler suç işlemekten geri duracak hem kendilerini hem de öldürmek istedikleri insanları kurtarmış olacaklardır.
– İslam dini merhameti emreder. Hayvanlara dahi gereksiz acı çektirmeyi yasaklar. Kurban edilecek ya da gıda amacıyla kesilecek hayvanların belli bir usul ve adaba göre kesilmesini uygun görür.
-Batı medeniyeti kısas cezası ve kurban ibadeti sebebiyle İslam dinini güya vahşet dini olarak göstermeye çalışırken, tonlarca bombalarla yakarak ve parçalayarak öldürdükleri kadın, çocuk ve yaşlı insanların cesetlerini gizlemekte zorlanmış, mezbahanelerinde kestikleri hayvanlara bile zerre miktarı acımayıp katlettiklerini ve buna bütün insanlığın şahit olduğunu unutmuştur. Allahu Teâlâ bu dini hem kişisel hem toplum bazında hem de devlet şekli olarak yaşamayı cümlemize nasip eylesin, âmin.
[1]. Taberani, VII, 289
[2]. İbni Sad, VII, 401
[3]. D.İ A, Şeddad b. Evs maddesi
[4]. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi, 17. hadis
[5]. Ebu Davud, Diyat, 5
[6]. Şamil İ. Ansk/ Baği
[7]. Mâide, 33-34
[8]. Buhâri, VI, 228, Sayd ve Zebâih, 25
[9]. Öldürülen şahsın (maktulün) burnunu, kulağını ve diğer azalarını kesmektir
[10]. El-Vafi fi şerhi erbaine en-Nevevi17. hadis
[11]. Buhârî, cihâd 107, 149; Tirmizi, siyer 20; Dârimî, siyer 23; Ahmed b. Hanbel, II, 307, 338, 452.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/226.
[12]. Nesâi, Dahâyâ, 8
[13]. Buhari, Edeb, 27; Müslim, Selam, 153
[14]. Ebu Davud, Cihad, 47
[15]. Buhâri, VI, 226; (Sayd 22)
[16]. Buhârî, VI, 226 (Sayd el-Zebaih 21)
[17]. Kırk Hadis şerhi, Nazım Sultan
[18]. Elbani es- Silsile’de sahih olduğunu ifade etmiştir.