Fıkhi Açıdan Sosyal Konut Projesi

Güncel Fıkıh – Fetva Komisyonu / 2022 Ekim / 119. Sayı

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd eder, Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa’ya, onun âline ve ashabına salat ve selam ederiz. 

İmdi; Müslümanın, karşılaştığı herhangi bir durumla ilgili olarak onu yapmadan önce şer’i açıdan o şeyin hükmünü araştırması imanının kemalini gösterir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir sakınca bulunmaktadır ki, o da şudur: bazen kişi, bir şeyi yapmaya önceden karar verir ve kesin karar verdiği bu şeyin hükmünü araştırmaya başlar; arzusuna aykırı fetva vereceklerini bildiği kimselere ya sormaz veya sorsa da arzusuna uygun fetva veren bir kişiyi buluncaya kadar soruşturmaya devam eder. Bu da o kişinin esasen fıkha bağlı olmadığını ve şeriata ittiba etmeye azmetmediğini, aksine hevasına göre hareket ettiğini göstermektedir.

Bu durum kişi açısından çok vahim bir durumdur. Zira özellikle günümüzde olduğu gibi İslam’ın hâkim olmadığı ve Müslümanların herhangi bir güçlerinin bulunmadığı, İslam adına konuşanlar için herhangi bir kıstasın belirlenemediği ve ehliyetli-ehliyetsiz herkesin İslam adına konuşabildiği bir ortamda her türlü fetvayı bulmak mümkündür. İşte bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, iyiliğin ve günahın ne olduğunu soran bir kişiye şöyle cevap vermiştir: “Fetva verenler sana fetva verecek olsalar dahi sen kalbine danış. İyilik/helal, nefsin mutmain olduğu ve kalbin de huzur bulduğu şeydir. Günah ise nefsi tırmalayan (huzursuz eden) ve kalbin tereddütle karşıladığı şeydir.”

Bunun sebebi şudur ki, bazen çeşitli nedenlerden ötürü Şer’an doğru olmadığı halde bir şeyin caiz olduğuna fetva verenler olabilir. Ancak muttaki bir kalp bunun Allah’ın rızasına uygun olup olmadığını ayırt edebilir. Böylece kişi hevasına değil de takva sahibi olan kalbine (yani Allah’ın rızasına) göre hareket etmiş olur. 

Şu anda bütün toplumda sosyal konut projesi konuşulmaktadır. Bazı insanlar işin şer’i boyutunu araştırmadan bu projeden ev almaktadırlar. Fıkhen konunun hükmü bunları ilgilendirmemektedir. Diğer bazı insanlar da ev almaya şartlanmakla birlikte fıkhi hükmünü de sormaktadırlar. Bunlar da kendi arzularına uygun fetva verenleri bulup bu işe girişmektedir. Ancak samimi olarak bu işin hükmünü inceleyen/soran ve caiz olmadığını öğrendiğinde de sakınan kimseler de az değildir. İşte bizim buradaki açıklamalarımız bu kimselere yöneliktir. 

Aşağıda beyan edilecek sebeplerden ötürü bizler, sosyal konut projesinden beyan edilen şartlar çerçevesinde gayri menkul satın alınmasını caiz görmüyoruz:

a- Sosyal konut idaresinin beyanı üzere ev alanların peşinatı ödedikten sonra kalan borç bakiyesinin senede iki defa memur maaş artış oranı dikkate alınarak idarece tespit edilen oranda değiştirilecek olmasıdır.

Burada iki ihtimal bulunmaktadır ya söylendiği gibi bu, borcun arttırılmasıdır ki; bu durumda faizin cereyan ettiğinde şüphe yoktur. Bazı âlimlerin, İmam Ebu Yusuf’un o dönemde bulunan fülüs ile ilgili olarak vermiş olduğu fetvaya dayanarak bunu caiz görmeleri yerinde değildir. Zira günümüzdeki para birimleri, fülüs denilen para birimine kıyas edilemez. Çünkü o dönemde kullanılan fülüs gerçek/müstakil bir para birimi olmayıp, dinar veya dirheme endeksli bir birimdi. Asıl para birimi ise dinar ve dirhem idi. Dolayısıyla fülüs üzerinden gerçekleşen borçlanmalarda, fülüs para birimi değil de bir meta’ gibi değerlendirildiğinden borcu geri ödeme esnasında endeksli bulunduğu dinar veya dirheme göre kıymetlendirilip, kıymet üzerinden ödenmesi ve varsa bir fark onun da borca eklenmesi söylenmiştir. Bununla birlikte İmam Ebu Hanife, İmam Muhammed ve daha pek çok âlim bunu kabul etmemişlerdir. Halbuki günümüzde kullanılan kâğıt paralar birçok yönden fülüs denilen paradan farklı olup hem devlet hem de toplum tarafından müstakil para birimi olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla ihtiyatlı olunması gereken faiz konusunda icma ile sabit kalması ve enflasyon farkının yansıtılmaması belirtilen dinar ve dirhemin hükmünün, günümüzdeki kâğıt paralara da uygulanması daha doğrudur.

İkinci ihtimal ise, peşinat ile birlikte vade müddetinin sonuna kadar artılarla birlikte ödenen borcun tamamı, alınan gayrı menkulün semeni olarak kabul edilir. Bu durumda da memur maaşlarına ne kadar zam yapılacağı ve bunun toplamının ne kadar olacağı akit esnasında bilinmediğinden dolayı satışa konu olan malın fiyatında cehalet bulunmaktadır. Malın fiyatının belirsiz olması üç mezhebe göre alışveriş akdini batıl yaparken, Hanefi mezhebine göre akit fasit olur. Fasit akdi devam ettirmek ise haramdır.

b- Sosyal konut projesinde bulunan diğer bir sıkıntı da vadeli satış akdine konu edilen bir mala ipotek konulmasıdır. Halbuki vadeli satışın gereği, malın bütün haklarıyla birlikte müşteriye geçmesi ve satıcı tarafından müşterinin hiçbir meşru hakkının engellenmemesidir. Eğer satıcı alacağını teminat altına almak istiyorsa, satılan malın dışında müşteriden rehin talep edebilir veya kefil isteyebilir. Ancak vadeli olarak sattığı mala ipotek koyması âlimlerin cumhuruna göre caiz değildir. Zira bu, vadeli satış akdinin gereğine aykırıdır.

Abdullah b. Mesud, hanımı Zeynep’ten bir cariye satın alır. Zeynep kendisine şu şartı koşar: “Eğer bunu satacak olursan (başkasına satmayıp), satacağın fiyat üzerinden bana satacaksın.” Abdullah b. Mesud bu konuyu Hz. Ömer’e sorar; Ömer b. Hattab   radıyallahu anh şöyle der: “Herhangi bir kimsenin hakkında şart koştuğu bir cariyeye sakın yaklaşma.”  İmam Muhammed bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle demiştir: “Biz de bunu esas almaktayız. Satıcının müşteri aleyhine veya müşterinin satıcı aleyhine şart koştukları, satıcı veya müşterinin menfaatini sağlayan ve alışveriş akdinin gereğine muvafık olmayan her şart akdi ifsat eder. Ebu Hanife’nin de görüşü bu şekildedir.”

c- Sosyal konut projesinde bulunan diğer bir sıkıntı da akdin yapıldığı esnada malın ortada bulunmaması ve niteliklerinin tam bir şekilde belirlenmiş olmamasıdır. Şu anda projenin nitelikleri tam olarak belirlenmediğinden satış akdi taahhütnamesi imzalanmaktadır. Fakat projeye dahil olanlar bunu bir satış akdi olarak kabul etmektedirler. Diğer taraftan bu projeye katılanlardan katılım ücreti olarak tahsil edilen 500₺ karşılıksız olarak alınan bir para olduğu için, bu da faiz şüphesinde hali değildir. Çünkü burada bir alışveriş yapılmakta olup, taraflardan birinin diğer taraftan başta şart koşarak karşılıksız olarak aldığı her menfaat faiz kapsamında değerlendirilmiştir.

d- Sosyal konut projesinde bulunan diğer bir sıkıntı da borç bakiyesinin, faiz kurumları olan bankalar üzerinden tahsil edilmesidir. Bu durumda bankanın da borçları tahsil etme hususunda İslam’a aykırı olan özel şartlarıyla karşı karşıya kalınacaktır ki, bunların başında da prim ödemelerinin gecikmesi durumunda faiz uygulanmasıdır. Herhangi bir zaruret bulunmadan bu projeye dahil olan ve bankanın da bu şartını rızasıyla kabul eden bir Müslüman, ödeme esnasında şartların zorlaması sebebiyle veya ihmalinden dolayı bir primi geciktirdiği için -maazallah- faiz ödemek durumunda kalırsa, bu bilerek faiz alıp vermek olur. Hadiste belirtildiği üzere bilerek bir dirhem faiz alıp veren kişi, otuz altı defa zina etmiş gibi günah kazanır. Dolayısıyla faize düşme riskini taşıyan ve faiz bankalarıyla muameleyi olağan hâle getiren bu tarz projelerden Müslüman kardeşlerimizin şiddetle sakınmalarını tavsiye ederiz. 

Not:

Kapitalist sistemin temsilcileri olan ve Allah’ın savaş açtığı faizin merkezleri olan bankalardan şiddetle sakındırması gereken ve bir zaruret bulunmadıkça faiz kapları mesabesindeki bu bankaların kapısından içeriye girilmemesini tavsiye etmesi gereken bazı hocaların, bu bankaları meşrulaştıran ve toplumu bankalara yönlendiren projelere teşvik edercesine fetva vermeleri endişe verici bir durumdur.

Bu tür fetvaların neticesinde toplumun bankalar ile olan muamelesi o kadar yaygın hale gelmiştir ki, neredeyse faize bulaşmayan kalmamış gibidir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu uyarısı günümüzde tahakkuk etmiştir: 

Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki faiz yemeyen hiçbir kimse kalmayacaktır. Kişi, faiz yemese bile kendisine onun buharından bulaşacaktır.” 

Günümüzde birtakım hocaların vermiş oldukları bu tür fetvalardan dolayı toplumun faize ve faiz müesseseleri olan bankalara bakışı -teessüf ki- olumlu yönde değişmiştir. Halbuki bizden önceki nesillerin ve o nesilleri eğiten âlimlerin faize bakışı bundan çok farklıydı. Öyle ki bütün âlimlere göre bir şeyde faiz şüphesinin bulunması, o şeyde kesin faiz gibi kabul edilerek onun caiz olmadığına hüküm verilirdi. Şu anda ise bir şeyde faizin var olduğu eğer kat’i olarak sabit değilse ve faiz olmama şüphesi varsa, burada faizin bulunmadığı kabul edilmekte ve o şeyin caiz olduğuna hüküm verilmektedir.