Kapak Dosya – Derya Fıçıcı / 2025 Eylül / 154. Sayı
Türk Dil Kurumu’nun açıklamasına göre eğitim/eğitmek kelimesinin manası “birinin akla uygun, fiziksel ve moral gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları, bilgi ve görgü aşılayarak önceden tespit edilmiş amaçlara göre onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamak” demektir.
Öğretim ise daha kısıtlı, daha özel, daha akademiktir. Örneğin doktorluk öğretimi, dikiş nakış öğretimi veya herhangi bir mesleki öğretiler, bilgiler.
Eğitim ve öğretim arasındaki farkı İslam’a göre şöyle ifade edebiliriz: “Eğitim, insanın eğitimi ve bunun kuralları insan zihninden, insan tecrübesinden, insana ait fikirlerden olmaz. Eğitilmeye muhtaç olan bir varlık eğitemez. İnsan ise dünyaya eğitilmeye muhtaç olarak gelmiştir.”
“O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.” (Alak, 4-5)
Öyle ise insan eğitilebilir ancak insan eğitemez. İnsan ancak öğretir. Var olan bir bilgiyi, var olan bir öğretiyi muhatabına aktarabilir; ona yön verebilir.
İnsanın eğitilmesi demek insan için neyin hayırlı, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna insanın karar vermesi demek olur. İnsan ise buna kalkıştığında daima kargaşa çıkar. Birbiri ile çatışan fikirler kimine göre doğru olan kimine göre yanlıştır.
İslam’a göre eğitim yalnızca Allah’a aittir. Kur’an’a ve onu bize en güzel şekilde aktaran, öğreten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e yani sünnete aittir.
Çünkü insanı, Allah azze ve celle yaratmıştır. Onun için en güzel olanı ancak Allah azze ve celle bilebilir. Onun en güzel nasıl şekil alacağını, hangi davranışların insana yakışacağını veya yakışmayacağını yalnızca onu yaratan bilir.
“O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş’ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler.” (Hud, 7)
Peki insan bu sahnede yer almaya kalkarsa, insan insanı eğitmeye onun için doğru ve yanlış olanı belirlemeye kalkarsa ne olur?
Örneğin, insan öğretisine göre insanların sahil şeridinde iç çamaşırlarına benzer kıyafetlerle dolaşması ayıp değildir. Haya gerektiren bir durum değildir. Ancak sahilden uzaklaşınca iç kesimlerde bu kıyafetle dolaşması doğru karşılanmaz. Neye göre böyledir? İnsan aklına göre, insanın kendince ürettiği kültüre göre…
Oysa Kur’an ve sünnete göre insanın her yerde hayalı olması gerekir. İslam’a göre çıplaklık toplumları ifsat eder. Bunun birçok delili de ortadadır.
Sadece çıplaklık sebebiyle toplumda çıkan kaos çözülmez boyutlara ulaşmıştır.
Sadece bir örnek dahi insanın insanı eğitemeyeceğine delildir. İnsan Allah’tan gelen kitapla onun gönderdiği peygamberi takip ederek insanlığa ancak öğretir. İnsan öğretmendir, ‘mürebbidir.’ Müfredat sadece Allah’a ve Rasûlü’ne aittir.
İnsan yalnızca kendisine verilen yeteneği; öğrenme yeteneği sayesinde edindiği mesleki, el becerisi, keşifleri ve bunların kurallarını belirler. Bu kanundaki eğitim ve öğretim ona aittir. Ancak yine unutulmamalıdır ki her şeyi kendisine öğreten Allah azze ve celle’dir.
Eğitim kelimesinin zıttı cehalettir. İslam’a göre cahil ise Allah’tan ve peygamberden yoksun olan kimsedir. Yoksa akademik bilgisi olmayana cahil dememiştir. Kur’an’ın cehaletle nitelendirdiği kişiler bilakis o toplumun okumuş; yönetim ve iktidarı elinde tutan kişilerdir.
İnsanlık için eğitim Kur’an’dır, onu bize ulaştıran Allah azze ve celle’nin seçtiği Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Kur’an ve sünnet temeline dayanmayan bir eğitim sistemi cahiliye eğitimidir. Yalnızca insan aklına dayanan ve sürekli değişen, değişmeye muhtaç olan; değeri de insanın kattığı hezeyan (sanrı)lardır.
Allah’ın düşmanları birbirine cahiliye karanlığını ne kadar yaymaya çalışırsa çalışsın asla başarılı olamayacaklar. Her mümin, her müminin varlığı Kur’ani eğitimin merkezidir. Bu eğitim onların gezdiği dolaştığı her yere ulaşır. Her biri yeryüzüne Kur’an’ı ayet ayet, harf harf yazan kalemlerdir ve asla tükenmeyecekler.
Ahmed Bin Hanbel rahimehullah’a mihne günlerinde yani mutezilenin ehli sünnete karşı üstün geldiği, insanları devletin zoruyla Kur’an’ın mahluk olduğunu söylemeye davet edildiği günlerde şöyle denildi: “Ey Ebu Abdullah! Görmüyor musun hak nasıl da batıla yenildi?”
Bunun üzerine o şöyle cevap verdi: “Asla! Batılın Hakk’a üstün gelmesi ancak insanların kalplerinin hidayetten delalete düşmesiyle olur. Oysa bizim kalplerimiz hala hak üzere sabittir.”
Selam ve dua ile…










