İslam Önderleri – Ali Yücel / 2013 Ocak / 2. Sayı
Büyük insanların kaderi gibidir eleştirilmek, kınanmak ve ayıplanmak. İnsanlığın rehberleri peygamberlerden biliyoruz bunu. Ortaya koyduğunuz maddi-manevi eserin etkisi ve büyüklüğüne göre değişmektedir bu eleştiri, ayıplama, tahkir ve tezyiflerin boyutu. Hele de muhatabın zülf-i yârına dokunmuşsanız canınıza bile kastedenler olabilmektedir. “Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı.” (Enfal; 30)
Allah celle celâluhu’nun ilahi buyruklarını insanlara ulaştırmak ve insanlara bu konuda en güzel örneği sergilemekle mükellef olan peygamberler dahi bu durumdan kurtulamamışsa, onların dışındaki insanlar muhakkak eleştirilecek, ayıplanacak ve kınanacaktır. Kaldı ki, peygamberler ismet sıfatına da sahiptirler.
Allah celle celâluhu’nun insanlığa gönderdiği son nebisi de, hayatında müşriklerin çeşitli söz ve lakırtılarına muhatap olmuş, vefat ettikten sonra da çeşitli gerekçelerle kendisini hedef alanlar olagelmiş ve meseleyi beyan sadedinde eserler de kaleme alınmıştır. Aynı şekilde dinin bize ulaşmasında kilit rol oynayan sahabiler çeşitli grup ve şahıslarca tenkit edilmiş ve eleştirilmişler, yine alimlerimiz bu eleştirilere cevap veren müstakil eserleri İslam kütüphanesine kazandırmışlardır.
Ortaya koydukları eserler ve düşünceler sebebiyle bazı alimler de bu tenkit ve eleştirilerden nasiplerini almışlardır. Kimi zaman İslam’ın kalesinde gedik açmak için İslam’ı öğrenen şarkiyatçıların diliyle, kimi zaman da alıcıları bu şarkiyatçılardan gelecek bilgilere odaklanmış bilim adamlarınca dillendirilen bu eleştiriler, üslup, ifade ve delil açısından samimiyet hissi veremediğinden doğal olarakta makes bulamamıştır. Söz gelimi, İmam Şafii eleştirilen alimlerden biridir ve nevzuhur bilim adamlarınca İslam Ümmetindeki Sünnet algısının yegane değiştiricisidir. Her nasıl olmuşsa bir buçuk – iki asırdır devam eden sünnet anlayışını bir anda o değiştirmiştir ve hiç kimse kendisine bir şey dememiştir. İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumun sebeplerinden biri de bu sünnet anlayışıdır bu zihniyete göre.
Yanlışın düzeltilmesi ve bozuk olanın ıslahı için bir şeyler söylenmesiyle, “tenkit kültürü”, “eleştirel yaklaşım” vs. söylemler adı altında “ben de varım”ın ispatını yapmaya çalışmak elbette farklı şeylerdir. Şarkiyatçıların isimlerini, avurtlarını ve koltuklarını kabartarak teleffuz eden, iftiharla isimlerinin önüne yaldızlı laflar düzen ama aynı zamanda ümmete mâl olmuş alimleri iğnelemekten çekinmeyen bir zihniyetten beklenmesi gerekenin ne olduğunu akıl sahiplerinin takdirine bırakıyoruz.
Burada alimlerin masumluğundan bahsediyor değiliz, muhakkak onlar da yanılabilirler. Mesele, bu hatalar karşısında ‘mal bulmuş Mağribi’ gibi sevinip hatayı bayraklaştırmak, yapılan bir yanlıştan dolayı bütün iyiliklere kalem çekmek mi, yoksa İslam’ın edep ve ahlak kuralları içerisinde değerlendirme yapmak mı ? meselesidir.
Ortaya koyduğu eser, en detaylı ve ince tekniklerle meydana getirildiği –tabi ki kendisinin de bir beşer olduğunu göz önünde bulundurarak- ve bu sebeple kimilerinin gözünü kamaştırdığı için eleştiri ve tenkide uğrayan alimlerimizden biri de İmam Buhâri’dir. Gerek fert bazında gerekse grup bazında tenkitlerin yöneltildiği bu büyük alimin yaşantısı, ortaya koyduğu eserler ve İslam ümmetinin gösterdiği hüsn-ü teveccüh bu eleştiri ve tenkitlere en güzel cevap olsa gerek. Nice meşakkatlere katlanarak bir araya getirdiği Câmiu’s-Sahih’e gösterilen ihtimam ve bu konuda alimlerin yaptığı çalışmalar, söylemiş olduğumuz şeyi teyid eden önemli delillerdendir zaten. O sebeple bilinmeli ki, bu makalenin amacı, Buhâri müdafası yapmak değildir. İmam Buhâri’nin tanıtılmasının hedeflendiği şu birkaç sayfadan bunu beklemek doğru da olmasa gerek. Lakin, bu kadar zaman geçmesine rağmen hayatı ve eserleri ayan beyan ortada olan bir alimin göstermiş olduğu onca çaba ve gayretin, din-i mübin-i İslam’ın sıhhatli bir şekilde sonraki nesillere ulaştırılması için feda edilen bir ömrün, bu uğurda katlanılan meşekkatli yolculukların ve daha nice fedakârlıkların, onun kitabında kullandığı bâb başlıklarını anlayabilecek kadar bile kapasitesi olmayan sözüm ona bilim adamlarınca bir hiç gibi değerlendirilmesi karşısında, sözün muvafık düştüğü yerde de susmak takdir edilir ki doğru olmasa gerek.
Son olarak bir daha belirtelim ki biz, alimlerin masumiyetinden konuşuyor değiliz zaten ne İmam Buhâri ne de bir başka alim için böyle bir şeyi şimdiye kadar da hiç kimse iddia etmiş değildir. Lakin alimlerin hataları karşısında art niyetle yapılacak her türlü faaliyet, kendisi de eleştirilen bir alim olan İmam Şafii’nin şu benzetmesinde karşılığını bulacaktır. “Bazı çomarların içine girmesi Fırat Nehri’ne zarar verecek değildir.”
İmam Buhari-1
Adı, Nesebi ve İlim Tahsiline Başlangıcı: Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Cu’fî el-Buhârî. Künyesi Ebu Abdullah olup 13 Şevval 194 yılında Buhara’da dünyaya gelmiştir. Dedesi Muğire, Yemân el-Cu’fî vesilesiyle müslüman olmuş, babası İsmail, Abdullah b. Mübarek ve İmam Malik gibi devrin önde gelen alimlerinden ders dinlemiş biri olup Buhâri küçük yaşlardayken vefat etmiştir. İmam Buhâri’nin biyografisinin mevzu bahis edildiği eserlerde duası makbul, saliha bir kadın olduğu anlaşılan annesinin yanında yetim olarak büyüyen Buhâri, 210 yılında annesi ve kardeşi Ahmed ile beraber hacca gitmiş, ilim talep etmek maksadıyla Mekke’de kalmıştır. Annesiyle beraber Buhara’ya dönen kardeşi Ahmed kısa bir süre sonra vefat etmiştir. İsmail el-Aclûni, Buhâri’nin annesinin ismine rastlamadığını belirtmektedir. Ahmed isminde bir oğlu olduğu söylenmekte ise de el-Aclûni, “Gözüken o ki, Buhâri evlenmemiştir. Bu konu hakkında olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyen görmedim” demektedir.
10 yaşlarında hadis ezberinin kendisine sevdirildiğini belirten Buhâri, 11 yaşında hocası Dâhilî’nin hadis aktarırken yapmış olduğu hatayı tashih ederek daha küçük yaşlarda hayret uyandırmış, 16 yaşında Abdullah b. Mübarek ve Veki’ İbnü’l-Cerrâh’ın bütün kitaplarını ezberlemiş, kendi ifadesi ile “Ashab-ı Rey’in görüşleri”ni öğrenmiştir.
İlim Uğruna Dolaştığı Beldeler ve Hocaları: İmanın dil ile ikrar ve azalarla amelden müteşekkil olduğunu, artıp eksildiğini belirtirken Buhâri, kendisinden hadis yazdığı hocaların sayısının 1080 olduğunu söylemektedir. İbn Nâsiruddin İthâfü’s-sâmi’ adlı eserinde şöyle der: “Ebu Ahmed b. Adiyy’in belirttiğine göre, Buhâri’nin kendisinden hadis işitip Câmiu’s-Sahih’inde rivayette bulunduğu hocalarının sayısı 289’a ulaşmaktadır.”
İlim için, Mekke, Medine, Şam, Buhara, Merv, Belh, Herat, Rey, Bağdat, Vâsıt, Basra, Kûfe, Mısır ve Cezire gibi zamanının meşhur ilim merkezlerine seyahatlar yapan Buhâri, bu beldelerde meşhur birçok hocadan ders almıştır. Şam, Mısır ve Cezire’ye iki defa, Basra’ya dört defa gittiğini belirten Buhâri, “Altı sene Hicaz’da kaldım, Kûfe ve Bağdat’a muhaddislerle beraber kaç defa gittim sayısını bilemiyorum” demektedir.
Mekke’de, Ebu’l-Velid Ahmed b. Muhammed el-Ezraki, Abdullah b. Yezid el-Makarri, İsmail b. Salim es-Sâiğ ve Ebu Bekir el-Humeydi; Medine’de, İbrahim b. Münzir el-Hizâmi, Mutarrif b. Abdullah, İbrahim b. Hamza, Abdülaziz b. Abdullah el-Üveysi; Şam’da, Muhammed b. Yusuf el-Firyâbi, Ebu Nasr İshak b. İbrahim, Adem b. İyâs, Ebu’l-Yemân Hakem b. Nâfi’, Hayve b. Şureyh; Buhara’da, Muhammed b. Selam el-Beykendi, Abdullah b. Muhammed el-Mesnedi, Muhammed b. Aziz, Harun b. Eş’as; Merv’de, Ali b. Hasan b. Şakîk, Abdân, Muhammed b. Mukatil, Muaz b. Esed, Sadaka b. Fadl; Belh’te, Mekki b. İbrahim, Yahya b. Bişr ez-Zahid, Muhammed b. Ebân, Hasan b. Şüca’, Yahya b. Musa, Kuteybe; Herat’ta, Ahmed b. Ebu’l-Velid, İshak b. Râhâveyh, Muhammed b. Rafi’, Muhammed b. Yahya ez-Zühli; Rey’de, İbrahim b. Musa el-Hafız; Bağdat’ta, Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İsa et-Tabba’, Muhammed b. Sabik, Süreyc b. Numan; Vâsıt’ta, Hasan b. Hasan, Hasan b. Abdullah, Said b. Süleyman, Amr b. Avf; Basra’da, Ebu Asım en-Nebil, Safvan b. İsa, Bedel İbnü’l-Muhabber, Harami b. Amâra, Affan b. Müslim, Muhammed b. Ar’ara, Süleyman b. Harb, Amr b. Asım, Ebu’l-Velid et-Tayâlisi, Ârim, Muhammed b. Sinan, Muhammed b. Abdullah el-Ensâri, Abdurrahman b. Muhammed; Kûfe’de, Abdullah b. Musa, Ebu Nuaym Fadl b. Dükeyn, Ahmed b. Yakub, İsmail b. Ebân, Hasan b. Rabi’, Halid b. Mahled, Sa’d b. Hafs, Talk b. Ğanem, Hasan b. Atıyye, Amr b. Hafs, Ferve, Kabisa b. Ukbe, Ebu Ğassân; Mısır’da, Osman b. Salih, Said b. Ebu Meryem, Abdullah b. Salih, Ahmed b. Salih, Ahmed b. Şebib, Asbağ b. Ferec, Said b. İsa, Said b. Kesir, Yahya b. Abdullah, Amr b. Rabi’; Cezire’de, Ahmed b. Abdülmelik, Ahmed b. Yezid, Amr b. Halid ve İsmail b. Abdullah er-Rakki, İmam Buhâri’nin kendisinden hadis tahsil ettiği hocalardan bazılarıdır.
Hocası Ali İbnü’l-Medini’nin Buhâri için ayrı bir önemi vardır. Şöyle der Buhâri, bu büyük hocası için: “Kendimi yalnızca onun yanında küçük hissediyorum.”
Talebeleri: Öğrenci yönünden de nasipli olan Buhâri, devrinin önde gelen birçok alimine hocalık yapmıştır. Hatta Câmiu’s-Sahih’in ravisi Firebri’den nakledildiğine göre sadece Câmiu’s-Sahih’i dinleyen öğrencilerinin sayısı doksan bin kadardır. İmam Müslim b. Haccac, Ebu İsa et-Tirmizi, Ebu Abdurrahman en-Nesâi, Ebu Hatim er-Râzi, Ebu Züra’ er-Râzi, İbn Ebu Davud, İbrahim b. İshak el-Harbi, Salih b. Muhammed, Ebu Bekir İbn Huzeyme, Yahya b. Muhammed, Muhammed b. Abdullah, Hüseyin b. İsmail el-Mehâmili, İbrahim b. Ma’kil en-Nesef ve bunların dışında birçok alim Buhâri’ye talebelik yapmıştır.
Zekası ve Hafızası Hakkında: Küçük yaşlarda yetmiş bin hadis ezbere bildiği nakledilen Buhâri hakkında İmam Ahmed şöyle der: “Horasan, Muhammed b. İsmail gibisini çıkarmamıştır.”
İbn Hacer’in kendi senediyle İbn Adiyy’den naklettiğine göre; Muhammed b. İsmail el-Buhâri’nin Bağdat’a geleceğini duyan muhaddisler bir araya gelip onun hafızasını imtihan etmek isterler. 100 hadisin sened ve metinlerini değiştirerek bunu on kişiye verirler. Onlara Buhâri toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylerler. Bu on kişi tespit edilen hadisleri muhaddislerin huzurunda okuyarak bunların mahiyeti hakkında bilgi isterler. Buhâri onlara bu hadislerin hiçbirini okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu her birine ayrı ayrı söyler. Buhâri hakkında tereddüdü olanlar onun nasıl bir hafıza gücüne ve ne kadar geniş bir hadis bilgisine sahip olduğunu gördüler ve onun üstünlüğünü ikrar ettiler.
Ebu’l-Ezher der ki: “Semerkant’ta bulunan 400 muhaddis, İmam Buhâri’yi denemek için bir araya geldiler. Şam’lıların senedlerini Irak’lıların senedlerine, Irak’lıların senedlerini Şam’lıların senedlerine karıştırdılar. Harem’in senedini Yemen’in senedine, Yemen’in senedini Harem’in senedine kattılar da yine de onu yanıltamadılar.”
Buhâri’nin kâtibi Muhammed b. Ebu Hatim el-Varrâk’ın naklettiğine göre, bir gece uyumayıp kitaplarında kaydettiği hadisleri sayan Buhâri, senedleri muttasıl iki yüz bin hadisi eserlerinde rivayet ettiğini belirtmiştir.
Diğer İlimlerde Buhâri: Hadisçiliğinin yanında fıkıh, akaid, tefsir, tarih ve neseb gibi daha birçok ilimde vukufiyeti olan Buhâri, Câmiu’s-Sahih’in ilgili yerlerinde bu ilme dair görüşlerini özet bir şekilde ifade etmiştir. Câmiu’s-Sahih’de kullandığı bâb başlıklarındaki titizliği, “Buhâri’nin fıkhı, bâb başlıklarındadır” sözünü söyletecek kadar ön plana çıkmıştır. Yazmış olduğu müstakil kitaplardan bazıları ve Câmiu’s-Sahih’in ilgili bölümleri, onun akaide dair görüşlerini yansıtan en belirgin kaynaklardır. Buhâri’nin tarih bilgisine ise, bu konuda kaleme aldığı eserler en adil şahittir.
Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimi şöyle der: “Haremeyn’in, Hicaz, Şam ve Irak’ın alimlerini gördüm de Muhammed b. İsmail’den daha şümullu/bütün ilimlere vakıf birini görmedim. O, bizim en bilginimiz, en fakihimiz ve ilim talebinde en gayretli olanımızdır.”
—————————————
1. İbn Teymiyye’ye ait olan es-Sârimü’l-meslûl alâ Şâtimi’r-Rasûl isimli eser bunlardan biridir.
2. Mahmud Şükri el-Âlûsi’nin Sabbü’l-azâb ‘alâ men Sebbe’l-ashâb isimli eseri bunlardan biridir.
3. Bkz. dîvânü’ş-Şafiî, S. 417. (2005, Beyrut)
4. İmam Buhâri’nin biyografisinin anlatılacağı bu bölümdeki bilgiler, İbn Hacer’in Hedyü’s-sâri isimli eserinin 669-683. sayfaları temel olmak üzere, İsmail b. Muhammed el-Aclûnî’nin el-Fevâidü’d-derari fi tercemeti’l-Buhâri isimli eseri ve Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin Buhari maddesinden derlenmiştir. Başka kaynaklardan istifade edilmiş ise bu da dipnotlarda belirtilmiştir.
5. Buhâri’nin kullandığı bâb başlıkları ile ilgili müstakil çalışmalar dahi mevcuttur. Kandehlevi’nin el-Ebvâb ve’t-terâcim’i bunlardan bir tanesidir.