Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2014 Nisan / 17. Sayı
Hamd bu ümmeti hayra davetçiler kılan ve toplumun ıslahı ile onları vazifelendiren Allah’a, salat ve selâm ise âlimleri bu davet görevini kendisinden sonra yerine getirmekle vazifelendirdiğini haber veren davetçilerin önderi, rehberi ve bütün ümmetlerin şahitliğini yapacak olan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e, Allah’ın mağfireti ve rızası da bu kutlu yola kendini adamış, daveti uğruna her türlü sıkıntılara göğüs geren fedakâr ve yiğit davet erlerinin üzerine olsun.
“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.”(1) ayetinde Lokman aleyhisselam’ın oğluna yaptığı nasihatinde de izaha kavuştuğu gibi Allah’a çağıran davetçilerin bu yolda başlarına bazı musibetler gelebilir. Bu musibetler bazı dava erlerini bu yoldan koparırken bazılarının ise derece ve mertebelerini arttırırlar. Biz burada davetçileri bu yoldan alıkoyan sebepleri özetle beyan etmeye, bu hususlara karşı uyanık olmaya ve bu zikredilecek meselelere karşı önlem almaya fayda verecek hususları beyan edeceğiz.
Davetçilerin bu önemli ve zor yolda dökülmelerini başlıca üç ana başlık altında incelemek mümkündür.
Hareketle ilgili Sebepler
Bireylerle İlgili Sebepler
Dış Sebeplerin Baskısı
Hareketle İlgili Sebepler: Bunlar Müslüman ferdin davet yolunda düşmesine yol açan ve davet sorumluluğunu bizzat harekete ve yönetime yükleyen sebeplerdir.
Terbiye Zayıflığı: Özellikle idareci ve lider kimseler için daha bir önem arz eden bu husus eğer eksik kalırsa koca bir hareketin kısa bir zaman içinde dağılmasına sebep olur. İdarecilerin fertlerle olan ilişkilerine tamamen zarar vererek ortamda sürekli bir gerginlik ve stres hali oluşturur. Ruhi bir boşluk ve terbiye eksikliği içinde bulunan idareci kesim kendini zirveye ulaşmış, erişilemez ve kendisine hesap sorulamaz biri olarak görmeye başlar ve neticede hem kendi felaketine hem de koca bir hareketinin çöküşüne sebep olur. Bu nedenle bireylerin her birinin eğitimi ve terbiyesi ile meşgul olmak, onları erler ve liderler olarak yetiştirmek, İslami süreç içinde hangi şart ve durumda bulunulursa bulunulsun hareketin en önde gelen görevi ve çalışma alanıdır.
Bireye Uygun Konumun Verilmemesi: Bilinçli ve olgun bir hareket fertlerinin güç, eğilim, yetenek, kuvvet ve kudretlerinin boyutlarını bilir. Buna bağlı olarak her bir ferdi için bu özelliklerine uygun olan konumu seçer. Hareketin her safhası için gerekli olan hususlar bilinmediğinde ve her bir konum için gerekli olan fertler yeteneklerine göre belirlenmeyip konumlarına yerleştirilmediğinde İslami hareketin başarıya ulaşması beklenemez. Örneğin; Lider sorumluluğuna ehil olmayan bir fert rotayı şaşırıp meçhule yol alan gemi misali hareketin temel yapısına zarar verecek ve bu lider etrafında toplanmış olan ve liderliğe bağlananları hüsrana uğratacaktır. Hareket için plan ve projeler belirleyemeyen, bugün ne yapması, yarına ne bırakması gerektiğini bilmeyen, neyin önemli neyin önemsiz olduğunu ayırt edemeyen ve işleri öncelik sırasına koyamayan bir lider karmaşaya sebebiyet verir ve dağılma başlar. Yanlış ölçülerle hareket edilme neticesinde yanlış kararlar alınır. Neticede hareket zarar görür veya sona erer. Bu nedenle bireyleri uygun yerlere atama ameliyesi gerçekten dikkatli, köklü bir araştırmayı, duygusallıktan ve acelecilikten uzak kalmayı gerektirmektedir. 220 volt ile çalışan bir makinaya gereken voltaj verilmediğinde veya düşük bir voltaj verildiğinde makine çalışmayacağı gibi bu voltajdan daha yüksek bir enerji verildiğinde makinanın zarar görmesine neden olunacaktır. Dolayısıyla yetersiz bir lider ya fertleri harekete geçiremeyecek yada gerektiği yerde kullanmadığı üstün enerjisiyle tebaasının zarar görmesine neden olacaktır.
Bütün Bireylerin Görevlendirilmemesi: Hareket için önde gelen büyük tehlikelerden biri de çalışmanın belli ve mahdut bir grubun elinde bırakılması ile en büyük grup olan çoğunluğun pasif bırakılması olayıdır. Zamanla bireyin duygularının ve fiillerinin değişmesi, verimsizliği fark etmesi; hareketle olan bağlantısının azalmasına, dolayısıyla çeşitli cezbedici, oyalayıcı ve aldatıcı şeylerden etkilenerek onun cihad ve davet meydanından düşmesine sebep olur. Sonuçta da toplumun dalgalarına kapılarak şu veya bu yolun adamı olmaya sevk eder. Bu sebeple hareketin elemanlarını görevlendirmedeki başarısı, onun genel başarısının başlangıcı ve devamının bir göstergesidir. Bazen İslami hareket, sahip olduğu potansiyel enerji bakımından çok zengin olur, ama ne var ki bu enerji ya boşa gitmekte yada az bir kısmı değerlendirilebilmektedir. Yerinde bir görevlendirme, becerikli bir duvar ustasının irili-ufaklı taşları yapı ve hacimlerine göre en uygun yerde değerlendirmesi gibi en basit bir gücü ve enerjiyi dahi uygun bir değerlendirmeye tabi tutarak neticede sağlam ve güçlü bir duvar ören ve en ufak taşlardan bile istifade etmeyi bilen bir liderin yapabileceği bir iştir. Zira yapı tamamlandığında irili-ufaklı taşların birbiriyle nasıl bir uyum ve düzen ortaya koydukları daha net görülür.
Bazı bölgelerde çalışma içindeki bireylerin enerjilerinin değerlendirilmesi sadece öğrencilik ve gençlik döneminde olur. Zaman aşımı ve öğrenci olan bireyin iş hayatına atılması gençlik döneminden yetişkinlik devresine geçmesi, aile reisi olması veya bir üst düzeydeki sosyal bir kuruluşta makam sahibi olması halinde, onunla hareket arasında meşgalelerinden, hareketin buna uygun çalışma ortamlarına yayılmamış olmasından ve onun konumunun ciddiyetinden dolayı ilişkiler azalır. Bazen bu ilişki kesilmesi ile son bulur. Bu durumda ise hareketin kısırlaşmasına, sağlıklı bir görevlendirmeyi gerçekleştirememesine yol açar. Hareketin dışında kalınca da bu adamlarda kalan tek şey, geçmişteki tarihi anılar olur.
Bireyler Arası Dayanışmanın Olmaması: Harekete mensup bireylerde diğer insanlar gibi zor durumlarla karşılaşırlar. Çeşitli sıkıntı ve problemlere maruz kalırlar. Bunlar duygusal sorunlar, ailevi veya ekonomik sorunlar, vb. olabilir. Bunlara yardım eden, sorunlarını, dertlerini tedavi ve çözümde destek olan birileri bulunursa, bu halleri kazasız belasız atlatırlar. Harekete karşı kalpleri güvenle dolar ve harekete daha bir titizlikle ve fedakârlıkla sarılırlar. Bunu aksi söz konusu olunca da hayal kırıklığına uğrar, sonra ruhsal boşluğa düşer ve bu hali onu hareket çemberinin dışına, belki de İslam’ın dışına atar. Yardımlaşma, hareket içerisinde iki yönlü olabilir.
Bizzat organizasyon yönünden; Donanım alanında.
Bir de kardeşlik bakımından; Bireyler çerçevesinde
İki tarafın yardımlaşması ve birbirini desteklemesi sonucu, ihtiyaçların kapısı kapanır. Acizlik biter, sancılar diner ve yaralar sarılır. Gerçekte bu İslami toplumun, gözetmeye, geliştirmeye ve dayanışmaya yönelik alanlarda devlet ve fertler arası yürüttüğü dayanışma programıdır ki Ensar’ın, Muhacir kardeşlerine yönelik toplumsal gözetme ve dayanışma yarışı bu alanda pratik bir delildir. Davetçi Allah’a samimi olarak yönelmek, onunla yetinmek ve kardeşlerine olan düşkünlüğü ile bu sıkıntılarını hafifletir ve yok eder. İslami hareket kardeşlik ruhu olayında ve Allah için sevmede bu sağlam kulpa tutunmayı yaygınlaştırmaya muktedir olursa buna bağlı olarak kendisini ve bireylerini pek çok problem ve çıkmazlardan kurtarabilir.
Meselelerin Süratle Çözümlenmemesi: Her hareketin problemlerini çözümlemede ve tedavi etmede belli usul ve yöntemlere sahip olması gerekir. Tedavi yöntemlerinin kolay, açık ve pratik olması hareket seyrinin düzenli ve genel yapısının sağlıklı olmasına bağlıdır. Ayrıca, hareketin sorunlara eğilme ve problemleri çözmede ağır davranması oranında bu sorunlar birikir, işler yığılır ve dertler çoğalır. Bazen problem, sınırlı ve küçük olarak başlar, ama kendi halinde bırakılmasıyla bir taraftan büyür, diğer taraftan yeni problemlerin doğmasına sebep olur. Bazen oluşan problemin çözümü sadece bir söze, bir karara, bir öğüde, bir açıklamaya veya bunlara benzer basit ve kolay başka müdahalelerden birine bağlıdır. Ama kendi haline bırakıldığında veya ertelendiğinde, hareketin pek çok enerjisini ve zamanını alır. Gecikmiş çalışmalar ise ya az fayda verir yada hiç vermez. Bazen ehemmiyetli veya ehemmiyetsiz süzgeçten geçirilmeden her meselenin bütün idari organlardan geçişini zorunlu kılan ve adına “prosüdür” denilen idari formaliteler sorunun çözümünün gecikmesine ve bazı aksaklıklardan kaynaklanan idari toplantı iptalleri ve ertelemeleri sebebiyle daha da gecikerek problemlerin büyümesine sebep olur. Gerçek şu ki; Meseleleri halletmede ve problemleri çözmede seri ve pratik davranmak, hareketleri pek çok yorgunluklardan kurtarır. Genellikle de bazılarının dökülmelerine neden olacak şekildeki neticelerden sakındırır.
İç Çekişmeler: Bu hal hareketlere isabet eden hastalıkların en tehlikelisi, gücünü yok eden ve yıkımına sebep olan darbelerin en kötüsüdür. Bir taraftan ortamı gererken, diğer taraftan fertler arası ilişkileri bozar. Bir taraftan ise yapılan çalışmaları ve faaliyetleri durdurup geride tartışma ve kısır bir mücadele bırakır. İç çekişmelerin çıkış sebepleri pek çoktur. Bunlar;
Hareketin sorumlularının yetersizliğinden, safları sıkı tutamamalarından ve sorunlara egemen olamamalarından,
Dış güçlerin ve gizli ellerin fitne ekme çabalarından,
Çevreyle olan eğitim-terbiye kaynağının çelişkisinden ileri gelen eğilim ve huyların farklılığından
Özellikle harekete ilişkin siyasal konum ve itibar için olan rekabetten
Hareketin kural ve usullerine uyulmamaktan, organların aldığı kararların gözden geçirilmemesinden, şahsi pürüzlerden ve bireysel tasarruflardan
Bazen de davetçilerin davetleri ile ilgilenmemeleri ve bunu önemsememelerinden ileri gelir.
Davetin tarihinde ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanından beri bu müzmin hastalık olayları görünüp kaybolur. Güçlenir, zayıflar. Bu olaylar arasında Medine’de Evs ve Hazrec müslümanları arasında vuku bulup, Yahudilerin oyunu olan ve başlarında sahtekâr Yahudi Şemmas b. Kays’ın bulunduğu ve neticede Ali İmran süresi 100 ile 105. ayetlerin nazil olmasına sebep olan çekişme sayılabilir. (2)
Önderliğin Yetersizliği: Önderliğin bireylerdeki fikri açıklığı gidermeye gücünün yetmemesi veya teşkilatlanmada gerekli olan idareyi sağlayamaması, gerekli olan idare esas ve kuralları koymak için lazım gelen kişisel yöneticilik, güç ve yeteneklerine sahip olamaması durumunda işler karışır, yetkiler karmaşaya girer ve bireylerin davet hayatından uzaklaşmasına yol açan problemler ortaya çıkar. Önderlik için lazım gelen niteliklerden bazılarını şöyle saymak mümkündür.
Daveti Bilmesi
Kendini Tanıması
Bireyleri Gözetme ve Uyanık Olma
Uyulacak Güzel Bir Örnek Olma
Derin Görüş Sahibi Olma
Kuvvetli Bir İradeye Sahip Olma
Doğal Cazibe
İyimserlik
Bireyle İlgili Sebepler: Hareketin davet yolunda dökülen fertlerden sorumlu oluşu, bu fertlerinde hareketten mesul olmayacağı anlamına gelmez. Dökülme olayının kaynaklandığı sebepler hareketten ileri geldiği gibi bir o kadar da bireylerden kaynaklanan sebeplere dayanır.
Disiplinsiz Bir Tabiat: Bireylerin bir kısmı nizami kurallara alışkın olmadıklarından bunun baskısını hissettiklerinde, bundan kurtulmanın çeşitli yollarını ve bahanelerini ararlar. Bir kısmı cemaatin bünyesinde erimeyi reddederek kendi şahsiyetini korumaya çalışır. Bu arada şahsiyetinin erimeye maruz kaldığını ve bunu kabul edemeyeceğini fark edince, bin bir mazeret ve bahane ile harekete sırt çevirir.
Can ve Rızık Korkusu: Bu hususun insanlığın varlığındaki etkisi açık-seçik ve büyüktür. Öyle ki bütün çabaların boşa çıkmasına ve ferdin gevşemesine yol açmaktadır. İşte Şeytan bu kapıdan içeri girmekte ve davetçiyi korkutmaktadır. “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder.”(3)
“İnsanlardan kimi vardır ki: “Allah’a inandık” der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar.”(5) “İnsanların en çok bela ve musibete uğrayanları peygamberlerdir. Sonra insanların en faziletlilerine gelir. Kişi dindarlığı oranında belaya uğrar. Eğer dinine sımsıkı sarılan biri ise belalar onu sıkıştırır. Eğer dininde gevşek olan biri ise bağlılığı oranında belaya uğrar. Bu bela, kul yeryüzünde günahsız olarak yürüyene kadar onu terk etmez (ondan uzaklaşmaz.)”(5)
İfrat ve Aşırılık: Güçlerinin üstünde bir yükün altına girenler, hiçbir şeyde orta olanı kabul etmeyenler, her şeyde aşırılıkta ısrar edenler… İşte bunlar uzun bir çölü bir saatte kat etmeyi isteyen ve amacına varmadan yolun başlangıcında tükenen kişi gibidirler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu kişiler hakkında şöyle buyurur: “Bir an önce varacağı yere varmak için acele ederek devesini dövüp duran, ne yol alır, ne de devesi sağ kalır.”“ve sizi dinde aşırılıktan sakındırıyorum. Sizden önce, dinde aşırılığa kaçanlar helâk oldular.”(6)
İşte bundan dolayıdır ki dinde azimetler ve ruhsatlar vardır. Bunlar İslami metodun tekâmül ve gerçekçiliğe dayandığını gösteren alametlerdir. “Allah kendisine isyandan hoşlanmadığı kadar ruhsatlarına sarılmaktan hoşlanır.”(7)
Gevşeklik ve Ruhsattan Yararlanma: Kolaycılık ve ruhsatlardan istifade etmekte davet yolunda tökezleme sebeplerindendir. Allah’ın emrine uymada ve dinin hükümlerini yerine getirmede gevşek davrananlar, zamanla basit görülen bir gevşekliğin büyüdüğüne, bir mesele hakkındaki gevşekliğin bütün meselelerde gevşek davranmaya, nihayetinde şeytanın kendilerine ve amellerine galip geldiğini göreceklerdir. Allah’ın dini bir bütün olarak Allah’ın dinidir. Ne eksik, ne fazla olduğu gibi alınmayı gerektirir. Onda fazlalık oluşturanda, eksiklik oluşturan da aynıdır. Helal-Haram sınırlarına tevilsiz, sapmasız, çarptırılmaksızın ve gevşeklik göstermeksizin tabi olmak gerekir. Kendini sürekli ruhsatlara alıştıranlar, asla azimetleri, yerine getirmeye kendisinde takat ve kudret bulamazlar. Enes radıyallahu anh der ki: “Sizler bazı ameller işliyorsunuz. Onlar sizin gözünüzde kıldan da ince görünür. Oysa biz, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bunları geriye bırakanlar, yani helâk ediciler olarak sayardık.”(8)
Gurur ve Gösterişten Hoşlanma: Bu davetçilerin üstüne üstüne gelen ve amellerini boşa çıkaran, sevaplarını silip akıbetlerini hayırdan şerre dönüştüren müzmin bir hastalıktır. Bu hastalığa yakalanan kibirli kimselerin gözleri kendi hakikatlerini göremez hale gelmiştir. Bunların henüz dünyada iken uyanmaları için bir şamar yemeleri şarttır. Öyle ki onunla kendilerine gelsinler yaratılışlarının hammaddesini hatırlasınlar ve ne diye kibirlendiklerini anlasınlar! Allahu Teâla şöyle buyurur:“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.”(9) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurur: “Üç şey helake götürür: Cimrilik, ardı sıra gidilen hevâ ve kişinin kendini beğenmesi.”(10)
Başkalarını Kıskanma: Davet yolunda düşüşe yol açan bir başka sebepte başkalarına, özellikle de öncülere, ilerleyenlere, başarılı olanlara ve kendilerinde bulunmayan ehliyet ve yeteneklere sahip olanlara duyulan kıskançlıktır. Cemaat saflarındaki değişik vasıf ve yeteneklere sahip insanların her birinin kendine has özellikleri vardır. Bu durum yetenekleri sınırlı olan fertleri kendilerinden daha fazla vasıflı olanlara karşı kıskançlığa sevk eder. Bazen bu kıskançlıkları sadece kendilerine zarar verirken bazen de kendisi için amansız bir düşman sandığı kardeşine karşı öç alma derecesine ulaşır. Bu dereceye ulaşan kişi intikam almadan asla rahatlamaz. Sanki tarih tekerrür ediyorcasına Âdem aleyhisselam’ın iki oğlundan beri süregelen öldürücü kıskançlık da tekrarlanıp durmaktadır.(11) Kuran’ı Kerim de bu kıskançlık hastalığına şöyle işaret eder: “Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar?”(12) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurur: Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. –Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki– Takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka Müslümana haramdır.”(13)
Silah Fitnesi: Her türlü güç ve kuvvete sahip olmanın amacı İslami değişimi gerçekleştirmek, Allah’ın hükmünü uygulamak, ilahi yasaları tatbik etmek ve Müslümanca bir yaşam şekli ile şekillenmektir. Güç kullanımı hep bu ölçü üzere olmalı ve hep bu amaca hizmet etmelidir. Bu ölçüyü aşan her kuvvet kullanımı, bu amaca hizmet etmeyen her güç gösterisi, İslami harekete engel teşkil ettiği gibi, onun helâkine de yol açar.
Dış sebeplerin Baskısı: Davetçilerin davet yolundaki düşüşlerine yol açan sebeplerin bir kısmı ise genel durum ve şartlara ve dış etkenlerin baskısına bağlıdır. Bu konuda değişik birçok sebep sayılabilir. Bunlar;
Sıkıntıların Baskısı: Davet ve davetçinin hayatında sıkıntı, en etkili aksilik ve en büyük sınavdır. Bundan dolayı daha önce gayretli davetçilerden olan nice insan, sıkıntı ve eziyetlere maruz kaldıktan sonra İslami faaliyet alanında görünmez olmuştur. Kuran’ı Kerim, safların netleşmesi, cevherlerin açığa çıkması ve iman üzerindeki tozların giderilmesi için müminlerin hayatında sıkıntıların varlığının gerekliliğini vurgular. “Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”(14) “Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.”(15)
İnsanların sıkıntılar ile karşılaşmalarıyla safları ve sınıfları belli olur. Onlardan kimlerin kararlı, sabırlı ve dayanıklı olduğu ortaya çıkar. “Bir kısım insanlar, müminlere: “Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!” dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!” dediler.”(16)
Kimlerin mücadele ve kavga meydanındaki yarıştan vazgeçip, gizlenen ve mağlup olanlar olduğu, sıkıntılara maruz kalınca belli olur. “İnsanlardan kimi vardır ki: “Allah’a inandık” der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar. Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, “Doğrusu biz de sizinle beraberdik” derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? Allah, elbette (O’na gönülden) iman edenleri de bilir, ikiyüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).”(17)
Bu sıkıntı ve mihnetler bu zikredilen şeylerin dışında bazı kimseler için; Güçlenme, bilinçlenme, güven duyma, şeref bulma, sebat gösterme ve kararlı olma gibi hallere vesile olabilir.
Aile ve Akraba Baskısı: Davetçiyi bu yoldan alıkoyan baskılardan biri de aile, akraba ve bunların içerdiği babalar, anneler, eşler ve çocuklardan gelen baskılardır. Bu çevreler davetçiyi davadan vazgeçmemesi durumunda kendilerinin zarar göreceğiyle veya bizzat davetçinin kendisinin, eş ve çocuklarının zarar göreceği tehdidiyle korkuturlar. Bazıları ise cahili toplumda günah ve haramla uğraşma sonucunda kendilerince bir üstünlüğe sahip olduklarından hidayet üzere olma hususunda kendilerinden küçük olanların onların bu davranışlarını inkâr etmeleri ve iman hususunda onları aşmaları bu kişilere ağır gelir. Bazıları ise bu yoldan alıkoymak için her yolu denerler. Bu meseleyi, onları kötü yollara ve eğlence yerlerine alıştırmakla halledebiliyorlarsa, Allah’ın bu dosdoğru yolundan uzaklaştırmak için bunu da yaparlar. Bazıları ise çocuklarını bu davadan uzaklaştırmak için döverler. Mal ve rızık bakımından sıkıştırıp geçim sıkıntısı çekmelerine sebep olurlar. Kuran’ı Kerim, aile baskısına boyun eğmekten sakındırarak Allah yolunda cihada, sebat etmeye ve direnmeye teşvik eder. “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”(18) Sahabelerden Mus’ab b. Umeyr örneği de bu husus ile ilgili örneklerdendir.(19) Nitekim onun iman etmesi önündeki en büyük engellerden biriside ona karşı çıkan annesiydi.
Çevre Baskısı: Davetçi Müslüman bazen iyi bir çevrede yetişir ve eğitim-öğretim veya iş amacıyla bir başka, kötülüğü daha çok, cahiliye çekiciliği daha güçlü bir çevreye gider. Ve işte burada zorlu bir mücadele başlar, bu mücadele ya direnme ve başarı ile yada yenilgi ve teslimiyet ile sonuçlanır. Çevre baskısı karşısında bireyin yenilgisine yol açan etkenler pek çoktur.
Bazen bireyin inanç ve düşünce oluşumunun temel yapısı sağlıklı olmaz. Akidesinde şüphe ve tereddütler vardır.
Bazen bireyin çevresine bağlılığı iman ve kanaat gereği bir bağlılık değil de, utanma, taklit ve aldatılmaya dayalı bir bağlılık olur. Bu çevreden bir başka çevreye geçildiğinde, bu utanma ve taklit ve aldatılma faktörlerinin yok oluşu ile birlikte bu bağlılıkta biter.
Bazen de bu sebep, bizzat bu yeni çevresinde iken davet ve davetçiler muhitinden yüz çevirmesi, cahiliye ortamına ve onun rezil hayat tarzına ilgi duyması olur.
Burada hatırlanması gereken husus şudur; İmam Hasan el-Benna, bir Müslümanı öğrenim veya iş için yabancı bir beldeye uğurlarken onu şu iki şeyden; İlk kadın ve ilk kadeh’ten sakındırır ve bunlara karşı uyarırdı.
Zararlı Hareketin Baskısı: Müslümanın davet yolunda tökezlemesine yol açan etkenler arasında İslami bir isim taşımasına rağmen İslami hareketi yıkmayı ve yok etmeyi amaçlayan, eleştirmek ve şüphe uyandırmaktan başka işi gücü olmayan, zararlı hareket ve davranış sahiplerinin baskısı vardır. Her bölgede zaman zaman İslami bir ad taşıyan böylesi hareketler ortaya çıkar. Gençlerin zihinlerini bulandırır, çalışmalarını sabote eder, atmosferlerini zehirler. Bu davaya gönül veren davetçileri bu işten koparıp birbirleriyle uğraştırırlar. Çoğunlukla bu tür zararlı hareketlerin bazısı
Bütün ağırlıklarıyla akideye eğilir. Başka yönlere iltifat etmezler.
Bazıları ise sadece askeri yöne önem verirler.
Daha başkaları ise ruhsal yöne önem vererek bunu ön plana alırlar.
Böylece, İslami biçimin ve İslami kişiliğin çarptırılmasına, İslami faaliyetlerin başarısızlığa uğramasına, İslami alanlardaki çelişkilerin artmasına ve bu yolla parçalanmaya sebebiyet verirler.
Makam-Mevki Baskısı: Bu husus daima davetçiler için bir fitne ve şeytanın kendilerine nüfuz etme alanı olmuştur. Bu davet adamları, henüz gençliklerinin baharında iken ve topluma adapte olma kapısından içeri girmelerinden önce ibadet ve itaatte örnek insanlardı. Bu hal kendilerini “bir şey oldum” sanmalarına kadar sürer. İşte bundan sonra değişim başlar ve Allah’ın inayeti bunların imdadına yetişmezse tepetaklak düşerler. Kendilerini besleyip büyüten ve terbiye edip yetiştiren cemaate cephe alır ve ellerinden tutup İslam’a kavuşmalarını sağlayan topluluğu inkâra kalkışırlar.
Davamızın sonu Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir. Allah’tan direnç, sebat ve güzel bir son diler, nimetin yokluğundan, ani cezadan, sağlık ve esenliğin değişiminden ve kötü dönüşümden, davada dökülmekten ve Allah’ın gazabına uğramaktan Rabbimiz olan Allah’a sığınırız.
——————————————————————-
1. Lokman:17
2. Daha detaylı bilgi için bkz. Davet Yolunda Dökülenler, sayfa: 53
3. Bakara:268
4. Ankebut: 10
5. Buhari; Ahmed b. Hanbel, Müsned; Tirmizi.
6. Ahmed b. Hanbel, Müsned, Nesei.
7. Ahmed b. Hanbel, Müsned, Beyhaki.
8. Buhari
9. Kasas:83
10. Taberani
11. Konu ile ilgili olarak bkz: Maide:27-40.
12. Nisa:54
13. Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5 (Müslim rivayeti dışındakiler, Enes İbni Mâlik’ten gelmiştir)
14. Ankebut: 1-3
15. Muhammed:31
16. Al-i İmran:173
17. Ankebut:10-11
18. Tevbe:24
19. Bkz: Davet Yolunda Dökülenler, sayfa: 85-86