Cahiliye Tarlalarında Mü’min Bahçeler Oluşturmak-2

Serbest Köşe – Ümit Şit / 2019 Ağustos / 80. Sayı

Mü’min bahçeler korunaklı kalelerdir. Yeni doğan her Müslüman çocuğun cahiliye tarlasıyla ilk temasını kesen, atmosferinin yakıcılığından uzaklaştıran sığınma cepleridir. Belli yaşa gelinceye kadar kendine has eğitim metodunun uygulandığı, talim ve terbiyenin verildiği, sosyal hayattaki yerinin belirlendiği bir medrese görevi üstlenmektedir.

Mü’min bahçelerden kastımızı Seyyid Kutup rahimehullah şöyle açıklamaktadır:

“Allah’a yemin olsun ki, binlerce konferans, milyonlarca vaaz, yüzlerce kitap, milyonlarca dergi gazete broşür, asla İslâm’ın yaşandığı ve hâkim olduğu ufak bir mahalle kadar etkili olamaz.”

İslâm’ın yaşandığı mahalleler, mü’min bahçeleridir. Bu bahçelerin hudutlarını mü’minler kendi elleri ile korumaktadırlar. Bu bahçelere dadanan iman hırsızlarına karşı teyakkuz halindedirler. Bilirler ki çocuklarının imanlarını çalmak için birçok hırsız bu bahçelerden içeriye girmek isteyecektir. İşte bunun için Kur’an ve sünnet ile takvayı kuşanmak gerekmektedir. Silahımız takva, mermilerimiz sabırdır. Bu bahçelerin içindeki evler Allah’ı hamd eden ve birleyen özel evlerdir. Bu evlerin kapıları besmele ile kilitlenir ve yine besmele ile açılır. Anne ve babalar özel ders öğretmenidirler. Büyük bir sınava çocuklarını hazırlarlar. O öyle bir sınav ki geçilmesi halinde yüzde sürekli bir nura, kalınması durumda ise yüzü kopkoyu bir karanlığa bürür. Şeytanların ve şeytanlaşmış insanlara neslimizi kaptırmamak için her Müslümana büyük bir sorumluluk düşmektedir. Mü’min bahçelerinin içindeki evlerde, İslâm yaşanmakta ve hüküm sürmektedir. TV gibi kitle uyuşturucu silahı yerine geniş kütüphaneler yer almaktadır. Böylelikle çocuklar TV’ler yerine kitaplar ile haşır neşir olmaktadırlar. TV gerçekten de mü’min erkek, kadın ve çocukların zihinlerini alt üst eden bir silahtır. Nasıl mı? Cahiliye tarlasının sokaklarına inip, hipnoz olmuş insan kalabalıklarına şöyle göz gezdirmek sorumuzun cevabı olacaktır. Birçok insan TV’lerdeki hayatların içerisindeki kurgulanmış insanlara benzemeye çalışmaktadır. Gerek hayatı ile gerekse kılık kıyafeti ile. Gerek konuşması ile gerekse tutumları ile asimile olmaktadırlar. TV’lerden daha tehlikeli olan ise akıllı cep telefonlarıdır. Birçok kolaylığı beraberinde getiren bu telefonlar aynı zamanda denetimsiz sistemi ile birçok şer kapılarını da beraberinde açmaktadır. Artık internetin azgın, sapkın ve her türlü gayri ahlâki ortamların, konuşmaların kapıları akıllı telefonlar ile açılmaktadır. Her genç kızın ve genç erkeğin elinden düşürmediği bu cihazlar TV’lere rahmet okutacak türden bir zihin, kalp, kültür, inanç işgaline girişmiştir. Bu cihazların açtığı dünya kapılarından içeriye adım atan gençleri sihirli bir atmosfer beklemektedir. Davanın cinsellik, azgınlık, haz, zevk ve tüketim olduğu bir atmosfer içerisinde hangi ferdin çocukları sağlıklı bir zihne, selim bir kalbe ve cenneti kazandıracak Salih amellere sahip olabilir. Anne ve babalar işlerinde öğütülürken, çocuklar internet ortamlarında gayri ahlâki bir şekilde yetişmektedir. Bir mü’minin, cahiliye tarlalarında rahat bir kalple dolaşması söz konusu değildir. Estağfurullah zikri sürekli dilindedir.  Ancak mü’min bahçelerinde durum böyle değildir. Aileler sorumluluklarının bilincindedir. Davaları Allah’ın rızasıdır. Bu şuurla çocuklarını yetiştirirler ve çocuklarının cahiliye tarlalarıyla iletişimini aza indirirler. Bu bahçelerde çocukları kreşler değil bilinçli mü’min erkek ve kadınlar yetiştirir. Bilinir ki çocukların ihtiyacı para karşılığında tutulan, bir insan ile oynamaktan öte anne ve baba şefkatinin hâkim sürdüğü ortamlarda giderilir. Mü’min erkek ve kızların iffeti, hayası, takvasıyla yoğrulduğu ortamlarda oynaması ve yetişmesi ümmet için, ailesi için inşallah göz aydınlığıdır. Bu bahçelerde yetişen nesiller maddeyi, maneviyatı kazanmak adına kullanır. Maddeyi aracı kabul eder. Tarlalarda ise durum tam tersidir. Mü’min bahçelerde yetişen nesillerin derdi imanımı nasıl muhafaza edebilirim iken cahiliye tarlalarında yetişenlerin ise; yakışıklığımı, güzelliğimi nasıl muhafaza edebilirim kaygısını taşımaktadır. Bahçelerde; anne babalar çocuklarını hayra davet ederken, tarlalardaki anne babalar şuursuzca çocuklarını hayır gördüğü şerlere davet ederler. Mü’min bahçelerdeki eğitimin önceliği ahlâk eğitimi iken tarlalardaki eğitimin önceliği öğretimdir. Eğitim olarak görünebilir ancak eğitimin ismi varken kendisi yoktur. Sadece iyi para kazandıran bir mesleğin öğretimi mevcuttur. Bu yüzden sigara içmek kötüdür diyerek tam tersini uygulayan öğretmenlere, doktorlara sahiptirler. Ahlâki prensiplerden kesinlikle bahsedilmez. Zaten ahlâki eğitim öncelikle anne babayla ve daha sonra ise din ile mevcuttur. Dinsiz bir eğitim sadece öğretimdir ve ahlâksız öğretmen, doktor ve mühendis yetiştirir. Ahlâkın prensiplerini, kurallarını din oluşturur. Mü’min bahçelerinde kötü, kaba ve galiz küfürlü konuşmalar yerine selâm, hayır ve dualar ağızları süslemektedir. Arkadaşlar rahatlıkla arkasını dönüp bir meclisten ayrılmaktadır çünkü gıybet, arkadan çekiştirme kesinlikle söz konusu değildir. Alındaki terler, Allah’ın rızasını nasıl kazanabiliriz ve cahiliye tarlalarındaki kuraklığı nasıl giderebiliriz diye akmaktadır. Beyni yıkanmış fertlerin beyinlerini nasıl tekrar fıtratına uygun hale getirebiliriz. Cehennem çukurlarından cennet bahçelerine… Tufandan Nuh’un gemisine… Karanlıktan aydınlığa… Bencilikten biz olmaya… Şerden hayırlara… Dünyanın darlığından ahiretin genişliğine… Dinlerin zulmünden İslâm’ın adaletine… Zalimlerin tahakkümünden Allah’ın hükmüne… Zilletten izzetli bir hayatın yaşanmasına… Şaşkın, yolunu kaybetmiş bir nesilden, sıratı müstakim üzere olan gençliğe nasıl döndürebiliriz?

Bu yüzden Mü’min bahçeleri toplumların akciğerleridir. Nefes almadan şuursuzca koşturan ve asla ne yapıyorum ben, nereye doğru yol alıyorum gibi soruları kendine sormayan topluma nefes aldıran bahçelerdir. Ancak bu bahçelerin varlığını müşahede etmek çok kolay olmayabilir. Bazen görmek için bakmak yeterli değildir. Bir yeri bulmak için önce aramak gerekmektedir. Şayet bir arayış içerisinde değilsek mü’min bahçelerinin yanından geçip gideriz ve farkına bile varmayız. O bahçeler öyle mekanlardır ki farkına varılmasa bile kendi hayrında kavrulup gider. Var olan mevcudun imanını muhafaza etme adına bir muhafızdır. Bu bahçelerin fertlerini görmek Allah’ı hatırlatır ve en günahkâr bir fert bile bu bahçelerin varlığının korunması adına fedakarlıklarda bulunabilir. En zinakâr bir fert bile bahçe fertlerinin iffetine hayranlık duymakta ve içten içe kendini kınayabilme vicdanına sahip olabilir. Ancak mü’min bahçesinin önemini tam anlamıyla kavramış değillerdir. Çünkü bahçenin içine girmek yerine etrafından dolaşıp geçerler. Bahçeye girmek çok basittir ancak bazen basit şeyler en zor şeyler olarak algılana bilmektedir. Bunun sebebi algılarımızla oynanmasıdır. Zihinlerimizin önem sırasını şaşırmasına sebep vermek suretiyle gerçekleşen algı yönetimleri, fertleri bahçelerden kopartarak cahiliye tarlalarının kıraç topraklarına sürmektedir. Bu kıraç topraklarda suni bahçeler vardır. Çiçeklerinin güzellikleri insanları etkilemekte ancak suni olduğundan kokusu alınmamaktadır. Böylelikle gözler güzelliklere şahit olduğunu zannetmektedir. Gerçek güzellik ise beden ile ruhu aynı anda doyurmaktadır. Cahiliye tarlalarındaki insanlar gerçeklerden uzak bir yaşam sürmektedirler. Zihinleri ne zaman gerçeği hatırlayacak olsa hemen uyuşturma adına birçok şey yapmaktadırlar. Amaç gerçeklerin acı veren yönlerinden kaçmaktadır. Ancak az bir acıdan kaçmak adına ebedi bir acıya kaçtıklarının farkında olmayan bu acınası insanlara gerçekleri nasıl anlatabiliriz? Nasıl kendi yalanlarına esir olduklarını gösterebiliriz? Tarlalardaki birçok insan yalan olduğunu bildiği halde böyle yaşamayı tercih etmektedirler. Sebebi ise çok basit. Yalan ama zevk var, haz var, mutluluk var demektedirler. Oysaki yaşanan zevklerin, alınan hazların sonrasını hesaba katmadan yaşamak, uçurumun kenarında manzarayı zevkle izledikten sonra aşağıya atlamak gibi değil midir? 

Cahiliye tarlalarının işçileri mü’min bahçe sahiplerini her gördüklerinde onların hayatlarına üzülür, hayattan bir zevk almadıklarını sanır, esir hayatı yaşadıklarının düşüncesine vararak kınarlar. Hatta çağdışı kabul ederek gericilik veya cahillikle suçlarlar. Halbuki bu işçiler, mü’min bahçesine hiç girmemişlerdir ve mü’minlerin hayatlarını yakinen müşahede etmiş değillerdir. Peki neden ellerinde bir delil yokken peşin tutumlara sahiptirler. Çünkü tutumlarını şekillendiren, cahiliye tarlalarını işgal elden tarla sahipleridir. Bu tarla sahipleri işçilerin en hızlı ve verimli bir şekilde çalışması için kendi düzenlerinin en ideal bir yaşam sistemi olduğuna işçileri inandırırlar. Tıpkı firavun gibi… “Firavun, ‘Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum’ dedi.”[1]

Topluma egemen olan şer güçlerin tarlalardaki insanlara doğru yol olarak gösterdiği şeyler aslında kendi tahtalarını sağlama alma hırslarından başka şeyler değildir. Gerçeği hiçbir zaman bilmediklerinden duyduklarıyla hareket ederler ve kısır tartışmalar, çözümü olmayan gündemler üzerinde dururlar. Tarla sahipleri istedikleri gibi gündemi değiştirler ve buna işçiler müdahale edemezler. Ama kendilerini merkezde hissederler. Hissettirmek için her şeyi yapan tarla sahiplerine sahiptirler. Asıl olan şey ise kendileri işgal edilmiş tarlalarda çalıştırılan esirlerdir. Dedelerinin babaları esir düşünce, dedeleri de esir düştü. Babaları bu ortamda dünyaya geldi ve özgürlüğün para ile satın alınan bir şey olduğu öğretildi. Böylelikle kendileri gerçek özgürlüğün kokusunu dahi bilmemektedirler. Mü’min bahçe fertleri ise dünya hayatına duyumlar ile bakmazlar. Varlıklarını sorgulayarak doğruya ulaşırlar. En temel, en radikal soruların cevaplarını ararlar. Bulduklarında ise her şeyi göze alarak hakka teslim olurlar. Bu yüzden gerçeğe tabi olan özgürdür. Yalana boyun eğen ise esirdir. Bu dünyadan sonraki hayatta ebedi bir yaşam vardır. Asıl planlar yapacağımız yer orasıdır. Gelecek olarak kaygılandığımız yer orası olmalıdır. Geçmişin tasası ise oraya gitmek için yanımızda az şey götürdüğümüze inanmaktır. Evet Allah Teâlâ mü’minler için cenneti hazırlamış ve onlara asıl yurt kılmıştır.  Buna rağmen dünyadaki boş bir geleceğe kaygılanmak ve günahlarla dolu bir geçmişi özlemek cahilliktir. Mü’min bahçelerdeki yaşam ve zaman kavramı, cahiliye tarlasındaki yaşam ve zaman kavramından farklıdır. Farklı şekillerde algılanır. Bu yüzden ister istemez bir çatışma söz konusudur. Mü’minler tüm tarlaları zengin bahçelere dönüştürmek için bir uğraş verirken, cahiliye işçileri bunun tam tersini ya düşünmektedir ya da böyle yapmak bir zorunluluk görülür. 

Mü’min bahçelerinin sahipleri, sadece Allah’ın emirlerine uyarlar. Bütün fertler Allah’ın kuludur ve hepsi adalet konusunda Allah nezdinde eşittir. En zengini bile hırsızlık yapsa aynı cezayı alır. Burada dokunulmazlık diye bir şey yoktur.  Allah’ın cezası her kuluna dokunur. Aliminden en cahiline, zengininden en fakirine, yöneticisinden işçisine hepsi aynı sofradan yerler ve aynı çizgide birlikte saf tutarlar. Bir belayı birlikte def ederler. Bir iyi habere yine hep birlikte sevinirler. Birbirlerine iyilik yapmada yarışırlar. Ancak cahiliye tarlaları ile komşu olduklarından kalpleri ve zihinleri zaman zaman kirlenir. Bu yüzden namaz ile temizlenir, Allah’ı zikrederek arınır, sohbet meclislerinde yeniden dirilirler. Böylelikle günahların, haramların, Allaha isyanın en üst zirveye çıktığı tarlalardan geçmek için yeni bir güne hazırlanırlar. Ta ki esenlik yurduna dönene dek. Ta ki sonsuz nimetlerde yüzene ve gerçek zevklerin yaşandığı o mutluluk diyarına ulaşana dek. 


[1]Mü’min, 29