Serbest Köşe – Esma Köse / 2014 Eylül / 22. Sayı
Her gün binlerce el var tetikte ve binlerce yürek bir namlu hedefinde. Bu kadar gerekli miydi savaşlar ölmeli mi birileri? Bu sorgulamaları yapmak bize düşmez tehlikelidir bu sorular. Fakat her insan düşünmeli ölenleri, öldürenleri ve en önemlisi de bu ölümlerin neresinde olduğunu.
Bir yaz günü incirlerin yeni olmaya başladığı zamanlardı. Köye gitmiştim. En çok sevdiğim şeylerden biri; babamın silahını gizlice alıp dağlarda gezintiye çıkmaktır. İşte o sene, bir sabah yine silahı aldım ve dışarı çıktım. Fakat bir sebebi vardı bu sefer elime silahı almamın. Bir kuş varmış çok lezzetli olurmuş eti, benim av yapmayı sevdiğimi bilen komşumuz o kuştan onun için öldürmemi istedi. Bende acemi nasibi belki öldürebilirim diye bir ümitle tamam dedim. Öyle av falan diyorum da aslında pek beceremem öldürmeyi hatta şimdiye kadar ateş ettiğim tek şey abimin öldürdüğü hayvanın ölü bedeniydi.
Abimle gittiğim avların tecrübesinden kalanları uygulamak üzere sabah namazını kıldıktan sonra çıktım evden. Eski evin yanındaki incir ağacının yanında izlemeye başladım çevreyi. Ancak ilk defa bu kadar erken çıkmıştım sokağa ve ilk defa şahit oluyordum bu kadar çok kuşun aynı anda çıkardığı o birbirinden farklı büyüleyici seslere. Öylesine güzel ve huzur vericiydi ki sesler bu cazibe bana hedefimi unutturdu uzun bir süre kaldım öyle. Sonra aklıma geldi ve kuşu aramaya başladım. Ancak tüm çabalarıma rağmen bir tane dahi göremedim. Sonra karşımda her şeyden habersiz kaygısızca sabahın ilk lokmalarını yiyen serçeye doğrulttum silahı.
Şimdi elim tetikteydi ve namlunun ucunda öylece duran küçücük bir serçe…
Kalbimde hissettiğim duyguyu dinledim elim tetikte beklerken. Benim karşımdaki bir hayvandı, bu dünyadan eksildiğinde herhangi bir şeyin değişmeyeceği küçücük aciz bir hayvan. O bu dünyadan gittiğinde yeryüzünde hiçbir şey değişmeyecekti sadece bir serçe ölmüş bende öldürmüş olacaktım(!). Ve bana engel olmaya çalışmıyordu serçe. Yalvarmıyordu. Kaderine teslimiyetin huzuruyla son hareketlerini yaşıyordu. Sanki hadislerde anlatılan kuş yüreğini tarif ediyordu. Kaygısız ve korkusuz izlerken etrafı.
Sonra kimin aciz olduğunu düşündüm. Namludaki midir aciz olan yoksa eli tetikte olan mı? Biraz düşünceden sonra acziyetin eli tetikte olana ait olduğuna karar verdim. Zira bu dünyada yaşamak olamazdı üstünlük. Biraz sonra el tetiğe bastığında aralarındaki tek fark birisi ebedi bir dünyaya kanatlanmış olacak diğeri ise bir başkasının namlusuna ya da azrailin dokunuşuna kadar ölümü bekleyecekti. Birisi ölümü beklerken diğeri beklediği ölüme kavuşmuş oluyordu. Bu durumda üstünlük ve güç beklediğine kavuşana aitti.
Ölüm hiç beklenmedik zamanda beklenmedik yerde beklenmedik bir misafir olarak çıkar karşına. Oysa unutulan bir şey vardır ki, ölüm değildir misafir olan, yaşamdır. Yaşam Allahın kullarına geçici bir süre için verdiği bir hediyedir. Ölüm geldiğinde yaşamın varlığı söz konusu olamaz. Ölümün misafiridir yaşam, o belirler kalma süresini. Misafirliğin süresini unutup orada ev sahibi gibi yaşayanları ansızın yakalar bir gün ev sahibi. Misafirliğinin farkında olan ise zaten gitmek için kalıyordur orada ve vakti geldiğinde serçe yüreği gibi sükunetle karşılar gidişi.
Sır, ölüme nasıl baktığınla ilgilidir. Ölümü ev sahibi bilenler namlunun ucunda olmaktan korkmazlar. Zira disiplinli bir ev sahibidir ölüm, vakti gelmeden kovmaz hiç bir yaşamı. O halde elin tetikte olmasının ya da yüreğinin namluda asılı olmasının hiçbir anlamı yoktur. Ölüm gelmeden yaşamın gitmesi imkansızdır. Ölümü getirmek ise ne tetikteki elin ne de namludaki yüreğin işidir. Herkes ölüm kapısını çalana kadar yaşamını misafir etmeye mahkumdur.
O halde biz neresindeyiz bu ölümlerin?
Evet aslında herkes her ölümün hem her yerinde hem de hiçbir yerindedir. Hem tetiğe basan eldir insan hem de namlunun ucunda yürek. Ya da sadece ölüme kısa süreliğine misafir olmuş bir yaşam. Ölüme ve öldürmelere nasıl baktığınla ilgilidir durduğun yer. Bir ölüm vardır öldürmek için, bir ölüm vardır yaşatmak için. Anlamlarda gizlidir işler. Hangi ölüme yaşamı hangi ölüme yok oluşu yüklediğinle alakalıdır elinin tetikte ya da yüreğinin namluda olması. Her hareket yüklendiği anlama göre şekil alır. Bu yüzden değerlidir ilk adımlar ve o ilk adıma yüklenen anlamlar.
Ölümün misafirleri olanlar yaşamlarını amel yapıp omuzlarında taşırlar. Ve bir gün namlunun ucunda asılı kalsa canı, onu serçe yüreği kadar hafif ve yumuşak bir bakışla karşılar.
Selam olsun eli tetikteyken kibirlenmeyen ve bir namlunun ucundayken dahi bakışlarında teslimiyetin huzurunu gizleyenlere…