Bir Haykırış Sakın Cihadı Terketmeyin!

Kapak Dosya – Said Özdemir / 2014 Şubat / 15. Sayı

14 asır önce ‘Çöle inen nur’ böyle ferman buyurmuştu. Daha henüz cihadın tohum olarak saçıldığı, yavaş yavaş filizlenerek büyüdüğü bir zamandı. Cihad sahabenin kalbinde taht kurmuş, gözyaşlarıyla onu takip ediyorlardı. “Ben Allah’ın oklarından bir ok’um, nereye istersen beni fırlat’ diyen ashab-ı kiram vardı. Cihad yoluna çıkmak için boylarını parmak uçlarıyla yükselten, yara aldığında umursamayan, kolları deriden sallandığında ‘sen mi beni Allah yolunda cihadımdan engelleyeceksin’ diyerek çekip koparan izzet timsali bir nesil vardı. Dinimizin bekçiliğini yaparak yürüdüğümüz İslam yolunun kenarında sahabelerin yere düşmüş bedenleri, serpilmiş kanları, umutları, hedefleri  ‘cihadı bırakmayın’ haykırışları bulunmakta. Takip ederseniz kurtulursunuz ser levhası yol boyunca durmaktaydı.

Ey Kardeş! Bir topluluk idrak ettik ki onlar cihadla yoğrulmuşlardı. Hedefleri yüksekti. Büyük gayelerin büyük adamlarıydı onlar. Onlar bizden önce geldiler ve gittiler. Zaman onları bağrında sakladı, büyüttü ve yüceltti.

Onlardı; sayıları az ama hedefleri, programları yüce olan. Onlardı; iki imparatorluk devirip Romalıları köşeye sıkıştıran. Onlardı; Kimse yoksa, adanacak ruhlar yoksa ‘Ben varım’ diyen. Onlardı; Ölümün üzerine üzerine giden ölümü öldüren, Onlardı; Cenneti kılıçların gölgesinde arayan, kapılarını sonuna kadar aralayan…

Nesiller boyunca sahip olduk dünyaya,

Boyun eğdirdik ona, hep yüce kalacaklar olarak.

Nurdan sayfalar yazdık tarihe,

Ne, zaman unuttu geçmişi, ne de biz…

Bizi ezmek isteyen olursa tuğyanla,

Biz onun alnını ezerdik;

Hidayetle dolup taşardı kalplerimiz,

Göz yummazdık zulme hiçbir zaman.

Yeryüzünde öyle bir mülk kurduk ki,

Desteği gayretli gençlerdi.

Öyle gençler ki, yüceye giden yolları çiğnediler

İslam’dan başka bir din bilmediler.

O din onları yetiştirdi hoş bir bitki gibi,

Böylece hoş bir hayat sürdüler dünyada.

Savaşta yiğitlerdi onlar,

Sığınaklar, kaleler duramazdı önlerinde.

Gece çöktüğünde göremezdin onları

Rablerine secde hali dışında…

Zaman, asırlar devirdi. Örnek neslin soluklarıyla büyüyen nesiller bir bir tarihe karışıp gitmişlerdi. Kanlarıyla mühür vurdukları bu din, yavaş yavaş terkedilmeye başladı. Sahabenin emanet ettiği o cihad yolunun izzetli sahifeleri artık yerini cihadı terke ve zillete bırakmıştı. Artık zamanımız cihadın izlerinin silinip görünmediği, gecesi dolunayken karardığı bir zaman haline geldi. Öyle bir zaman ki; dalları yapraklıyken solan, kapılarının kilitlenip çalınmaz olduğu, aslanların çöküp ayağa kalkmadıkları, aşağılık kâfirlerin ellerinin Müslümanlara uzatıldığı, onlara karşı seferberlik dilinin kesildiği bir zaman haline geldi. Müslümanlar cihadı terketmesiyle isteyeni olmadığı için şehadet gelini dul kaldı.

 İnsanlar kendisiyle muhatap değillermişcesine cihadı ihmal ettiklerinde ise; dünyanın geçici nimetlerine heveslendiler, ölüm korkusu, endişesi, infaktaki cimrilik onları çepeçevre kuşattı.  Daha düşüğü daha değerliye değiştirdiler.

“O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? “ (Bakara/61)

Ey Kardeş! Öyle bir nesilden böyle bir nesle uzanan bu tarih serüveninde sakın Allah yolunda cihadı terketme! Nice zamandır mazlum, nice zamandır mustazaftır ümmetin her bir ferdi…

Bu ne kara bir zamandır çöktü üzerimize bütün ağırlığıyla… Bu ne kara bulutlardır göğümüzü kararttı da güneşi görmez olduk uzun yıllar boyunca! Sen cihadı terkedersen ümmetin alınlarında beliren bu zilleti kim/nasıl kaldıracak? Hz. Ali radiyallahu anhu; “Cihadı terkeden bir kavim zillete düçar olur.” buyurmuştur.

Ey Kardeş! Sakın Allah yolunda cihadı terketme! İslam ümmeti cihadı terkettiğinden dolayı topraklarımız işgaller altında inim inim inlemekte, kutsal mekânlarımız düşman çizmeleri altında viran olmakta, ocaklar sönmekte, bayındır yurtlar harabeye dönmektedir yüzyılı aşkın bir zamandır… Ve ümmet suskun, ümmet acı içinde can çekişmekte, ümmet bir tespihin kopan taneleri gibi darmadağınık bir haldedir birbirinden habersiz…

Biz Cihadı Terkedersek Ne Olur Hiç Düşündün mü?

Allah’ın hem dünyada hem de ahirette gazabını üzerimize çekeriz;

“Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız, (Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.” (Tevbe/39)

İbn Kayyım el-Cevziyye rahimehullah der ki: “Cihad etmeyen insanlar dinleri zayıf ve Allah’ın gazabını en çok üzerine çeken kimselerdir.”

Cihadı terketmek yeryüzünde şirkin,  zulmün,  küfrün yayılması ve insanların birbirlerine kulluk etmesine vesile olur;

“Eğer Allah’ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir.” (Bakara/251)

Cihadı terketmek zillet ve aşağılanma sebebidir;

“İyne(1) (faiz)  ile alışverişe başladığınız, öküzün kuyruğuna takıldığınız ve çiftçilikle yetinip Allah yolunda cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet verir ki dininize dönene kadar da onu üzerinizden kaldırmaz.“ (İmam Ahmed)

Ey Kardeş!  Bak cihadı terketmek nelere sebebiyet veriyor. Kulağına daima sahabenin yaşantısı yankılansın. Sahabelerden biriydi. Ömrünü boşa harcamadı. Bir gün her şeyin iyiye gittiğini gördü. Fetihler yaşanmıştı Arap yarımadasında. Müslümanların ilerleyişini görünce bir anda aklına bağı-bahçesi-hurma bahçesi geldi. Cihaddan el-etek çekecekti. “Artık şunlarla ilgilenme zamanı gelmişti. Çok zamandır ihmal etmiştim” dedi.  Tam işe yönelecekti ki Allah ayetini indirdi. Bir an da kendilerine geldiler.

“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.” (Bakara/195)

Bir an saadetin içerisindeyken sefalete düşeceklerdi. İzzetli bir hayatın eşiğinden döneceklerdi. Yüksek dağların zirvesine çıkmaya az kala geri döneceklerdi. Bayrağı İslam’a susamış toprakların bağrına dikecekken dünya metasının peşine düşecekti. Ama Allah uyardı. Onları asla cihaddan men etmedi.

Ömer bin Hattab, bazı sahabelerin fethettikleri verimli Ürdün topraklarında ziraat yapmaya başladıklarını duyunca hasat zamanına kadar bekledi ve o zaman bu tarlaların harap edilmesini emretti. Bazıları kendisine şikayet için gelince şöyle dedi: “Bu, ehl-i Kitab’tan insanların yapacağı iştir. Sizin işiniz Allah yolunda savaşmak ve O’nun dinini yeryüzüne yaymaktır.”

Seyyid Kutub rahimehullah diyor ki: “Allah yolunda cihad ettiklerinde, çekecekleri azap ve meşakkatlerden, şehit olmaktan, can, mal ve evlât kaybından korkanlar, Allah’dan başkasına kul olmanın, ondan başkasına boyun eğmenin, cana, mala ve evlâda getirdiği yükümlülükleri bir düşünsünler. Bu uğurda paymal olan ırzlar ve ahlâk da çabası… Yeryüzüne egemen olmuş tağutlara karşı Allah yolunda girişilen cihadın gerektirdiği yükümlülükler, Allah’dan başkasına boyun eğdiklerinde, yerine getirmek zorunda oldukları yükümlülükler kadar değildir. Bütün bunların dışında bir de zillet için çirkefler ile dolu utanç verici bir hayat…”(2)

Ey Kardeş! Tüm bu anlatılanlardan sonra cihad gibi Allah’ın en çok sevdiği ameli terkedenlerden olma! Cehennemin yakıcı ateşinden kaçmak ve cihada alıştırmak için evinin balkonunda bir battaniyeyle soğukta yatanları, sobasının üstünde kuru ekmek kızartıp mücadeleye kendini hazırlayanları unutma! Kendini bu mücadele için daima hazırla!

Ey Kardeş! Aklına Bosna şehidi Abdulmetin Çakmak’ın son sözleri geliyor mu!? “Eğer bizler şu ortamda fitnenin ayyuka çıktığı şu zamanda şehid olamazsak, şehid olarak ölmezsek bilemiyorum nasıl hesap vereceğiz? Kabire kabir fitnesine nasıl dayanacağız? O kadar uzun hesaplara nasıl dayanacağız..? Yatakta ölmeyi unutun, unutun! Hesap zor, kabir zor, mahşer zor! Şehidlik kadar güzel bir şey yok. Kardeşlerim size tavsiyem; Ne yapın edin, cihadın lezzetini tatmadan, cihadın izzetini, bereketini, şevkini, aşkını tatmadan bu dünyadan göçmeyin. Sakın ve sakın yataklarınızda ölmeyi hayal etmeyin.”

Ey kardeş! Davet yolundan parmak ucu kadar ayrılmadan, Allah’a verdiğimiz sözü bozmadan, hedefimizi yozlaştırıp değiştirmeden Rabbimize kavuşuncaya kadar yolumuza devam edeceğiz. Allah ile yaptığımız alış-verişle müjdelenip sevinerek.. İki güzelden birini gözeterek.. Ya zafer ve hükümranlık, ya şehidlik ve mutluluk!..

İle-l ebed davet ve cihada devam…

———————————————-

1 Bir malı vadeli satıp, daha sonra peşin para ile, vadeli fiyatından daha ucuz bir fiyatla geri almaya “iyne satışı” denir. Uygulamada şöyle ortaya çıkar. Ödünç paraya ihtiyacı olan bir kimse, bunu bir tüccardan ister. Tüccar para yerine bir malını ona, diyelim altı ay vâde ile satar. Aynı malı peşin para ile ucuz fiyatla geri alır ve peşin parayı talep sahibine teslim eder.

2 Fizilal tefsiri 1/1941 Daru-ş’Şuruk baskısı