Bayramlar Artık Sensiz Efendim

Serbest Köşe – Emine Özdemir / 2014 Ağustos / 21. Sayı

Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe,128)

Artık sensiz kutlanır oldu bayramlar efendim. Sensiz tad alamaz olduk bayramlarımızdan. Ümitsiz duaların serencamıyla  dökülür kelimeler dudaklarımızdan. Medine’ye gideriz kimi zaman ama içimiz buruk, gönlümüz mükedder. Medine sensiz, bayramlar sensiz, yetimler sensiz, fakirler sensiz.

Ya Rasûlallah, bir hadis-i şerifinde  buyurmuştun ki; “Mü’minler  bir vücudun  azaları gibidir, bir aza acı çekiyorsa diğer azalar da  bundan etkilenir…” Biz bu mübarek kelamını bir türlü anlayamadık Ey Kâinatın Gülü. Yeryüzünde, açlıktan ölen, işkence altında can veren müslümanlara kardeş diyemedik, onları kardeşlerimizin arasına koyamadık. Onların acıları hiç sızlatmadı yüreğimizi. Kapkara bulutlardan dökülür her günbatımında  mazlumların gözyaşları ve biz bigâne  seyrederiz üzerimize gelen selleri. Ne kadar katılaştı kalplerimiz bir bilsen efendimiz. Film seyreder gibi seyrettik kardeşlerimizin katledilişini.

Hiç anlayamadık orucun muhtevasını, aç kalan kardeşlerimizi düşünmez olduk. Dünya coğrafyasının muhtelif yerlerinde kan ve gözyaşıyla bayrama giren kardeşlerimizi hatırlamadık, hatırlamak bile istemedik. Fakirlikle, yoksullukla, çaresizlikle imtihan edilen ümmetinin fertlerini görmezlikten geldik. Bayramlarda esas sevindirilmesi gereken yetimler, garip-gurabalar olduğunu unuttuk.

Efendim yeniden gelsen aramıza bayramlaşsan bizimle. Ashabınla bayramlaştığın gibi, anlatsan bize sahabe kardeşliğini. Medine’nin bayram havası esse bizim buralarda efendim. Senin buram buram kokan kokunu hissetsek ellerimizde, çocuklarımızda, sokaklarımızda sahabe gibi efendim.

Bayramlarımızı kutlamak için ellerimizi öpmeye gelen yavrulara, asıl bayramın Seninle olacağını bile anlatamadık Ya Rasûlallah. Oysa Asr-ı Saadet’te bayramlar bir başkaydı, Seninle kutlanırdı bayramlar. Yağmurlar yağardı kimi zaman Medine akşamlarına. Kutlu bir sevdanın bestesinde dizilirdi, gönülden dökülen nakaratlar. Her gün  ayrı bir bayram güneşi doğardı Yesrib’in kınalı sokaklarına. Hüzün bayram, sevinç bayram, yokluk bayram, dertler bayram olurdu Medine sokaklarında. Çünkü Senin bulunduğun mekânlar bayram yeri, muhabbet ettiğin gönüller  ruhların bayramını yaşardı her daim. Değil mi ki, Sen varsın yanlarında, hangi dert tasa daim olabilirdi ki, Medine diyarında.

Sen gittin yetimler hep şefkat ellerine muhtaç kaldı Ya Rasûlallah. Bir bayram sabahı camiden evine dönmekteydin. Sokakta bayramlıklarını giyinmiş, oynayan çocuklar görür. Fakat bir tanesinin durumu dikkatini çeker. Kenarda oturmuş, kirli ve eski elbiseler içinde diğerlerini seyretmektedir. Peygamberimizin yanına yaklaşır…

“Oğlum, sen niçin arkadaşlarına katılmıyorsun?” dedin.

Çocuk hüzünlü, cevap verir…

“Ey Allah’ın Elçisi! Ben yetimim…” Hz. Muhammed –sallallahu aleyhi ve sellem- için bu kadarı yeterlidir… Çocuğu elinden tutar, evine götürür. Orada yetim yıkanır, yeni elbiseler giydirilir, yedirilir, cebine para konur, sevindirilir… Sonra Hz. Muhammed –sallallahu aleyhi ve sellem-onun yüzünü avuçları içine alarak,

“Benim baban, Ayşe’nin annen, Hasan’la Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin?”

“Evet, ey Allah’ın Elçisi evet”…

Sevinç içinde ok gibi fırlayan çocuk, diğerlerinin arasına karışmıştır. Bu hızlı değişimi merak eden arkadaşları sorar:

“Ne oldu sana böyle?..”

Yetim cevaplandırır:

“Allah’ın Elçisi babam, Ayşe annem, Hasan’la Hüseyin de kardeşlerim oldu…1

Eğer Ramazanlar bizlere sevinci hatırlattığı gibi Gazze’de, Suriye de, Irak da, Afganistan’daki kardeşlerimizin hüzünlerini de hatırlatıyorsa o zaman bayramlarımız bayram olur. İçerisinde hüznün olmadığı, kanların akmadığı, çocukların ağlamadığı bir Ramazan diliyoruz Rabbimizden. Son olarak;

Şayet Ramazanımız Ramazan, orucumuz oruç olursa sonrası; selâmdır…

Daru’s-selâmdır… Ve de bayramdır…

Bayram bir “hak ediş”tir…

Bayram, rengârenk elbiseler giyme işi değil, takva elbisesi giyme işidir…

Bayram, yağlı-ballı yemek işi değil, takva azığına nail olma işidir…

Bayram, lüks arabalara binme işi değil, sırattan geçme işidir…

Bayram, diploma ve kariyer işi değil, kitabı sağ tarafından alma işidir…

Meryem oğlu İsa aleyhisselam’ın dili ile diliyoruz ki;
“Öncemiz ve sonramız bayram olsun.” (Maide, 5/114)

———————————————-

1. Gerçeğe Doğru, c.1, 7/34