Altı Nesil Bir Tabip Ailesi Ve Öncü Bir Müslüman Tıp Bilgini: İbn Zühr (1094-1162)

İslam Dünyasındaki Kaşifler – Cihan Malay / 2019 Kasım / 84. Sayı

Hayatını anlatacağımız İbn Zühr’ün dedesi, aynı zamanda İbn Zühr ailesinin ilk tabibi Ebu Mervân Abdülmelik b. Muhammed b. Mervân b. Zühr el-İşbîlî, bugünkü İspanya topraklarında yer alan ve yaklaşık beş asır İslâm hakimiyetinde kalan, Müslümanların İspanya topraklarını fethetmelerinin ardından ilk idari merkezi[1], eski adı İşbiliye olan ve günümüzde Sevilla olarak adlandırılan bölgede dünyaya geldi.

Mâliki fakihi olan babası Muhammed b. Mervan’dan tefsir, hadis ve diğer dini ilimleri öğrenmesinin yanında tıp ilmini öğrenmeye merak saldı. Bu alandaki yeterliliğini arttırma yolunda seyahatlere çıktığı, öğrendikleriyle Kayrevan (Tunus) ve Mısır’da uzun süre hekimlik yaptığına kaynaklarımız yer vermektedir.

Mısır’da ve Tunus’ta yaptığı hekimliğin ardından memleketine dönme kararı alan Ebu Mervân, Dâniye Emirliği kurucusu ve ilk hükümdarı Mücahit el-Âmiri[2] (1014-1045) tarafından sarayının özel hekimi olarak atanmasıyla namını Endülüs’te duyurmaya başladı. Kimi kaynaklarda onun Sevilla’da, kimi kaynaklarda da Dâniye’de 1078 yılında vefat ettiği söylenmiştir.

Ailenin ikinci hekimi, Ebu Mervân’ın oğlu hayatını anlatacağımız İbn Zühr’ün babası Ebu’l-Ulâ Zühr’dür. O da babası gibi tıp alanında yaptığı çalışmalarla döneminde öne çıkmış kimselerden olmuştur. Batılı kaynaklarda ismi, “Aboali” olarak anılan Ebu’l-Ulâ, ilk tıp eğitimini babasından aldıktan sonra bu alanda kendini geliştirmiştir.

Ebu’l-Ulâ, tıptaki geniş bilgisini uygulamaya geçirmekle tanınmıştır. Sevilla Abbâdî Hükümdarı Mu‘temid-Alellah’ın özel hekimliğini yapmıştır. 

Birçok nüshası bulunan Kitâbü’l-Mücerrebât, Câmi’u esrâri’t-tıb, Kitâbü’l-Îzâh bi-Şevâhidi’l-İftizâh, Kitâbü Halli Şükûki’r-Râzî ‘alâ kütübi Câlînûs, Makāle fi’r-red ‘alâ Ebî ‘Alî b. Sînâ, Makāle fî bastıhî li-risâleti Ya’kûb b. İshâk el-Kindî fî terkîbi’l-Edviyeti’l-müfrede, Kitâbü’n-Nüketi’t-tıbbiyye, Kitâbü’l-Edviyeti’l-müfrede ve Müshilât bi-i’tibâri’l-fusûl eserlerini geride bırakarak, sırtında iki kürek arasında çıkan çıbandan dolayı 1131 yılında Kurtuba’da vefat etmiştir.

Hayatı hakkında bilgi vereceğimiz Ebu’l-Ulâ Zühr’ün oğlu Ebu Mervân bin Zühr, ailenin üçüncü ve en meşhur hekimidir. Ailede tıp merakı, adeta babadan oğula miras olarak bırakılmıştır.

Tıp tarihinde İbn Zühr denildiğinde yaptığı gelişmiş çalışmalarından dolayı kendisi hatırlanır. Onun bu alandaki çalışmaları, diğer aile bireylerinden daha çok tanınmasına olanak sağlamıştır.

Ebû Mervân Abdülmelik B. Muhammed B. Mervân B. Zühr El-İşbîlî

Sevilla’da h.484 veya 487’de (1091 veya 1094) dünyaya gelen İbn Zühr, erken yaşta dil, edebiyat ve dinî ilimler tahsil edip Ebu Muhammed Abdurrahman b. Muhammed b. Attâb’dan lugat, kıraat, hadis ve tefsir, Ebu Muhammed b. Azb’dan da Mâlikî fıkhı okudu.

Babasının tıp alanındaki bilgisi, onun bu alandaki ilk öğrenim bilgilerini babasından almasını sağlamıştır. Nitekim bu durumu “Kitâbü’t-Teysîr fi’l-müdâvât ve’t-tedbîr” adlı meşhur eserinde açık bir şekilde belirtmiştir.

O da babası ve dedesi gibi tıp alanında yaptığı çalışmalarla öne çıkmış, Murabıt Devleti’nin Sevilla valisi İbrâhim b. Yûsuf b. Tâşfîn’in özel hekimliğini yapmıştır. Bu valinin kendisine sağladığı büyük faydalarından dolayı yazdığı “Kitâbü’l-İktisâd” eserini ona armağan etmiştir.

Murabıt Devleti’nin yıkılmasının ardından ilk Muvahhidiler Devleti hükümdarı Abdülmü’min el-Kûmî’nin (1130-1163) hizmetinde hekimlik yapan İbn Zühr, tıp alanında birçok eserini kendisine sağladığı olanaklardan dolayı bu dönemde yazıya geçirmiştir. Nitekim Kitâbü’t-Teysîr, Kitâbu’l-Kânûn eserlerini ona armağan etmiştir.

İbn Zühr ailesi “tıp bilgini” yetiştiren bir medrese gibi nesilden nesile tam altı kuşak boyunca tıp ilmini birbirine miras bırakmıştır.

Babası gibi Ebu Mervân İbn Zühr de tıp alanında öğrenci olarak evvela oğlunu yetiştirmiştir. Oğlunun adı Ebu Bekir Muhammed b. Ebu Mervân Abdülmelik b. Ebü’l-Alâ b. Zühr el-Hafîd olup, Kur’an-ı Kerim ve Sahih-i Buhârî’yi ezberlemek gibi şer’i ilimlerde olduğu gibi tıp alanında da adını duyurmuş bir kişiliktir. Nitekim babasından sonra Muvahhidiler Devleti’nde yöneticilerin hekimliğini yapmıştır. El-Hafîd de babasından aldığı tıp ilmi mirasını oğlu Ebu Muhammed b. el-Hafîd Ebu Bekir b. Zühr’e (ö. 602/1205), Ebu Muhammed de oğlu Ebu’l-Alâ Muhammed’e öğretmiştir. Nitekim bu ailede iki kadın tıp bilgini olduğuna dair kaynaklarda bilgiler verilmiştir. 

Ebu Mervân’ın oğlu dışında da yetiştirdiği öğrencileri vardır. Babası ve dedesi gibi dine bağlılığıyla ön plana çıkan Ebu Mervân İbn Zühr, eserlerinin İbranice’ye ve Latince’ye çevrilmesiyle tıp alanında büyük bir şöhrete kavuşmuştur.

İbn Rüşd ile Ebu Mervân arasındaki yakın ilişkiye kaynaklarımız yer vermektedir. Nitekim İbn Rüşd “el-Külliyyât” eserinde Ebu Mervan İbn Zühr’den kendisinden otuz yaş büyük olduğunu belirtir ve Ebû Mervân’dan ‘Kitâbü’t-Teysîr’ eserini çoğaltma amacıyla istediğini anlatır ve bu eserini “zamanımızda tecrübî (uygulamalı) tıp alanında yazılan en mükemmel eser” diye tanımlar.

Tıp Alandaki Tartışılmaz Otoritesi

Batılı kaynaklarda “Avenzoar” olarak bilinen İbn Zühr, zamanın en büyük doktorları arasında yerini almıştır. Hatta bazı bilim tarihçileri onu tabiatçı Ebubekir er-Râzî’den sonra İslâm dünyasının yetiştirdiği Müslüman doktorların en iyisi olarak görmüşlerdir.

Onun tıp alanında yazdığı eserleri tıp tarihi alanında önemli bir yer tutmaktadır. Hatta İbranice’ye ve Latince’ye çevrilen eserleri 18. yüzyıla kadar alanında temel başvuru kaynağı olmuştur.

Eserlerinde göze çarpan hususların başında, daha önce karşılaştığı hastalarının tedavilerinde kullandığı yöntemleri raporlayarak eserlerine alması ve hastalığın sebepleri, tedavi ve korunma yolları hakkında bilgileri kayıt altına alması yer almaktadır.

Babası gibi deneysel metodun önemini vurgulayan İbn Zühr, eserlerinde kendi yaptığı deney ve gözlemleri ayrıntılarıyla açıklar ve tıp ile ilgilenenlerin anatomi[3] hakkında iyi derecede bilgiye sahip olması gerektiğini vurgular.

Kendisinin aktardığı şu olay bizlere bu durumu örneklemektedir: 

“Bizzat şöyle bir hâdiseyi müşahede ettim. Bir gün devlet büyüklerinin yakınlarından bir hanım geldi. Dilinin altındaki bir ağrıdan şikâyetçi olup, doğru dürüst konuşamıyordu. O sıralarda ben henüz çok gençtim. Böyle bir hastalığı duymadığım gibi hiç karşılaşmamıştım. Tatbiki tedavisi ve ilâcı hakkında bir şey söyleyemedim. Daha sonra deneyler ve araştırmalar neticesinde bu hastalığı tedavi ettim.”

Diğer bir olay da şöyle aktarılmıştır: “Ebu Mervân İbn Zühr, hükümdarın sarayına gittiği günlerden birinde yol kenarında mide ağrısından rahatsız olduğu belli eden bir adama rastlar. Yanına yaklaşarak, rahatsızlığının tam olarak neden kaynaklandığını öğrenmek için şöyle sorar: ‘Ne yedin?’ Adam ekmek ve içinde su bulunan sürahisini gösterir. 

İbn Zühr: Ekmek zarar vermez. Sebebi sürahideki sudan kaynaklanabilir. Kuyudan çekilen sürahideki sudan da olamaz. O zaman sürahiden olabilir diye düşünüp adama: ‘Sürahini kır ve içinde ne olduğuna bakalım.’ 

Adam: ‘Bu benim tek sürahim.’

İbn Zühr: “Miden mi sürahin mi?” der ve yanındaki bir adama onu kırmasını söyler. Adam da kırar. Kırıldığında içindeki pisliklerde görülmeye başlar. Günler sonra İbn Zühr, adamın iyileştiğini görür. Adam da ona teşekkürler eder.”

Onun yaptığı ilaçları önce hayvanlar üzerinde denemesi, ardından izlenimleri ve sağladığı faydaları üzerinden insanların tedavisinde kullanması, onu ön plana çıkartan en önemli hususların başında gelir.

Onun yutak felci ve orta kulak iltihabı hakkında verdiği bilgilerden günümüzde de istifade edilmektedir.

Nefes borusu ameliyatı yapan ve normal yollardan mümkün olmayan beslenme durumlarında gümüş ve kalay bir tüp yardımı ve yemek borusu vasıtasıyla sunî beslenmeyi öneren ilk hekim olduğu söylenmiştir.

Uyuz hastalığının teşhis ve tedavisiyle ilgili görüşleri ise kendisinden sonraki tıp ile ilgilenenlere ışık olmuştur. Bu alandaki çalışmalarından dolayı ilk parazitolog[4] olarak kabul edilmiştir.

Böbreklerde oluşmuş daha sonra böbreği terk ederek üretar adı verilen böbrek ile mesane arasındaki idrar kanalına ilerlemiş ve burada takılarak idrar akışını tıkamış olan taşın (üreter taşı) vücuttan atılması yönünde yapılması gerekenleri ana hatlarıyla belirtmiş, bu konuda diyet yapmanın önemini vurgulamıştır.

Hastalıkların oluşumlarından önce engellenmesi için diyeti ilk geliştiren tabip olarak bilinir.

Peritonitin (karın zarı iltihabı) ile perikarditin (kalp zarı iltihabı) akciğer rahatsızlıklardan farklı olduğunu dile getiren de İbn Zühr‘dür.

Yukarıda saydıklarımız dışında eserlerinde birçok daha önce bahsedilmeyen hastalıklar hakkında bilgiler vermiş, tedavi yöntemlerini bildirmiş ve hastalıkların meydana gelmeden önce alınması gereken tedbirleri sıralamıştır.

Tıp Tarihiçisi Dr. Neuberger, “İbn Zühr (Avenzoar), anatomi detaylarını iyi biliyordu ve ameliyat tekniği mükemmeldi” diyerek, İbn Zühr’ün tıp alanındaki otoriterliğini ifade etmiştir. Ebu Mervân İbn Zühr, İşbîliye’de babası gibi iki kürek kemiği arasında çıkan çıbandan h.557 (1162) yılında vefat etmiştir. 

Eserleri

1. Kitâbü’t-Teysîr fi’l-müdâvât ve’t-tedbîr.

Vücuttaki organlarda ortaya çıkan hastalıklar ve bunlara karşı kullanılacak ilaçları tanıttığı eseri.

Eserin kalp ile ilgili bölümünde kalbin vücuttaki önemli yerini şu sözler ile ifade eder: “Kalp hastalıkları bütün hastalıklardan önce meydana gelir ve diğer organlar bunun ardından etkilenir. Ayrıca kalpte yaşanan hastalıkların zararlı etkileri, diğer organlara da sirayet eder.” 

2. el-Câmi’.

Bazı macun, şurup ve yağların hazırlanışı ve kullanılışlarını anlatır. 

3. Kitâbü’l-Aġziye.

Yiyecek ve içeceklerin sağlığa olan yarar ve zararları, diyetler, hijyen kuralları ve baharat çeşitlerinin tıp açısından taşıdığı özellikleri anlatır.

Eserinde yiyeceklerin mevsimine göre tüketilmesine vurgu yapan İbn Zühr, yılın her mevsimine uygun besinlere de yer verir. Ayrıca tüketilen gıda miktarının hastalıklar üzerinde etkili olacağını da belirtir.

4. Kitâbü’t-Tezkire fi’d-devâ’i’l-müshil.

5. Kitâbü’l-Kānûn.

Çeşitli organlarda görülen hastalıklara karşı uyarı mahiyetinde küçük bir risâledir.

6. Tafzîlü’l-‘asel ‘ale’s-sükker.

Müellifin kendi dönemindeki hekimlerin gerek tedavi gerekse besin maddesi olarak şekeri bala tercih etmelerinin yanlışlığını anlatmak üzere kaleme alınan eser.

7. Kitâbü’l-İktisâd fî ıslâhi’l-enfüs ve’l-ecsâd.

Tıp ve koruyucu hekimlik yöntemlerinin bir arada işlendiği muhtasar bir eserdir.

Eserin ilk kısmında psikoloji üzerine değerlendirmelerde bulunmuş, bu alanda kıymetli bilgilere değinmiştir.

Eserde beden, sinir ve ruh hastalıklarına yönelik tedavi yöntemleri yanında dil, karın, sırt, ağız, baş, göz ve kulak gibi hastalıklardan bahsedilmektedir.

Dil hakkında, “Dil, Allahu Teâlâ’yı zikretmenin, Kur’ân-ı Kerîm, tesbih ve dua okumanın âletidir. Dolayısıyla dil ve ağız bakımı çok önemlidir. Diğer taraftan meramımızı da dilimiz vasıtasıyla ifade ederiz. İfadenin güzel, nâzik ve muntazam olması gerekir ki istenilen fayda hâsıl olabilsin” ifedelerine yer vermiştir. Eserin son bölümünde ise humma ve zatürre gibi hastalıklara değinmiştir. Eserin yazma nüshası, Paris Bibliothèque Nationale Kütüphanesi 2959 numarada, diğer bir nüshası ise Madrid Escurial Kütüphanesi 834 numarada mevcuttur.

8. Makāle fî ‘ileli’l-külâ.

Böbrek hastalıklarını konu alan eserin Arapça aslı zamanımıza gelmemişse de Latince tercümesi bulunmuştur. Kaynaklarda adı geçen diğer eserleri ise şunlardır: Kitâbü’z-ZîneRisâle fî ‘illeteyi’l-baras ve’l-behak, Kitâbü Muhtasarı Hileti’l-bür’ li-Câlînûs 

————————-

Kaynaklar

1. Yavuz, Mustafa. İslâm’da Tıp Tarihi II, Abu-Marwān 2Abd al-Malik ibn Ebi al-2Alāʼ Ibn Zuhr, Haz. Rukiye Özdemir, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Bilim tarihi.

2. Endülüste Tıp, Ankara Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Endülüs ve Mağrib Kültür Tarihi Açık Ders Malzemeleri.

3. Kaya, Mahmut. İbn Zühr, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.20, s. 469-472.

4. Hüseyin Gazi Topdemir, İslâm Dünyasında Tıp, Bilim ve Teknik Ağustos 2012, s.90-93.

5. İbn Zühr, Rehber Ansiklopedisi, c.9, s.?.

6. İbn Zühr, İslâm Tarihi Ansiklopedisi, c.6, s.?.


[1]Lütfi Şeyban, İspanya’da Endülüs-İslâm Medeniyetinden Kalan İzler ve Eserler -III: Sevilla, The Journal of Academic Social Science Studies, Number: 24, p. 129-138, Spring 2014, s.132.

[2]Mücahit el-Âmirî: Mülûkü’t-tavâif’ten (Endülüs’te müslümanların kurduğu emirliklerden) Dâniye Emirliği’nin kurucusu ve ilk hükümdarı (1014-1045). 

Adaletli, ileri görüşlü, sağlam iradeli, cesur bir devlet adamı kimliğiyle tanınmıştır. Şöhreti, bütün Batı Akdeniz’de Müslümanlar ve kendisini “Mogetus” adıyla tanıyan Hristiyanlar arasında sürekli denizlerde gezen ve kahramanlıklar yapan efsanevî bir kişi olarak uzun yıllar yaşamaya devam etti.

Mücâhid’e yer veren kaynaklarda onun başarılı idareciliği ve cengâverliği yanında özellikle hadis, kıraat ve Arap dili ve edebiyatı alanlarında bilgi sahibi olduğuna ayrıca mülûkü’t-tavâif arasında en fazla âlim ve edibin onun sarayında görüldüğü belirtilmektedir.

Mücâhid, topraklarında ilmin yayılması için özel bir çaba harcamış, bu çabanın bir sonucu olarak hür insanlar kadar köle ve câriyeler de ilmî faaliyetlere katılmıştır.1045 yılında vefat etmiştir. (Mehmet Özdemir, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.31, s. 441-442)

[3]. Anatomi: Keserek ayırma, parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi teriminin Latince’deki karşılığı dissection’dur. Günümüzde, kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak disseksiyon terimi kullanılmaktadır. (http://anatomi.nedir.org/)

[4]. Parazitoloji: İnsan ve hayvan sağlığını etkileyen parazitlerle ilgilenen anabilim dalı.