Allah’ın Affı Geniş , Rahmeti Çoktur

Nebevi Damarlar – Yener Yılmaz / 2022 Aralık / 121. sayı

Hz. Enes radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.

Ey Âdemoğlu! Günahların gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa, sonra da benden affını dilesen, seni affederim.  

Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen; fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, şüphesiz ben de seni yeryüzü dolusu af ve mağfiret ile karşılarım.” 

Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 172

Açıklama

Bu değerli hadisi şerif, Allahu Teâlâ’nın af ve merhametinin ne kadar büyük olduğunu ifade etmektedir. 

Bu hadis şerif, insanları reca[1] duygusuna en çok sevk eden rivayetlerdendir. 

Ancak insanoğlu kendisini kandırmamalı, Allah’ın affının genişliğine güvenerek günahlara dalmamalıdır. Nitekim tevbe etmeyi unutarak ısrarlı bir şekilde günahlara girenler, tevbe etmeksizin can verme ihtimalini sürekli düşünmelidirler.

Bu hadisi şerif de Allah azze ve celle kullarından üç şeyi talep ediyor; 

1) Allah’ın rahmetini arzulayarak, dua etmeye devam etmesi

2) Günah batağına düştüğü zaman Rabbine el açıp “Ne olur Ya Rabbi beni bağışla” demesi

3) Kendisini tek bir ilah olarak bilmesi, tanıması ve şirkten uzak durarak iman etmesi

1) Allah’ın Rahmetini Bekleyerek Dua Etmeye Devam Etmek

Dua bir ibadettir. Allahu Teâlâ’nın kullarından talep ettiği, birçok ayeti kerimede bizleri davet ettiği en büyük huzur vesilelerinden biridir. Her insan yaptığı duanın karşılık bulmasını, Allah tarafından kabul olmasını ister. Ancak yapacağımız duaların kabul edilmesi için dikkat etmemiz gereken bazı hususlar vardır;

A) İcabet Edileceğine Dair En Ufak Bir Şüphe Taşımaksızın Sürekli Olarak Dua Etmek. 

Kur’an’ı Kerim’de “Rabbiniz bana dua edin, duanıza icabet edeyim” (Mümin, 60) buyurduğu gibi Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem de“Dua ibadetin ta kendisidir”[2] buyurmaktadır.

Allah bir kula dua etmeyi nasip ettiyse mutlaka ona icabet edecektir.

Taberani’nin rivayet etmiş olduğu bir hadisi şerifte şöyle buyrulur; “Allah bir kula dua etmeyi verdiyse ona icabeti de verdi demektir çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘Bana dua edin, size icabet edeyim.” 

Başka bir rivayette ise “Allah bir kula dua kapısını açarsa icabet kapısını kapamaz.” buyrulmaktadır.

Bir başka rivayette; “İcabet edileceğine inanarak dua edin, çünkü Allah gaflette olan, ne dediğini bilmeyen, ne dediğinin farkında olmayan bir kalpten çıkan duayı kabul etmez” [3]

B) Israrlı Bir Şekilde Azim ile Dua Etmek

Kişi dua ederken –tabiri caizse- tuttuğunu koparan bir kişi gibi, isteğini almadan geri gitmeyecek bir insan gibi ısrarlı bir şekilde talep etmesi gerekir. 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Sizden biri dua ettiği zaman ‘Allah’ım dilersen beni bağışla’ demesin, fakat azimli olsun, istekli olsun çünkü verdiği hiçbir şey Allah’a büyük gelmez.”

Başka bir rivayette ise “Allah dilediğini yapar hiç kimse ona zorla bir şey yaptıramaz”[4] buyurmaktadır.

Bazen kulun istekleri hemen karşılık bulmaz. Bunun sebebi hikmeti Allahu Teâlâ’nın o kulun duasını seviyor olmasıdır. Konuyla alakalı aktarılan bir eserde rivayet edildiği üzere “Allah bir kulun dua etmesini severse şöyle der; ‘Ey Cebrail, kulumun ihtiyacını hemen giderme çünkü ben onun sesini duymak istiyorum.”

C)  Aceleci Olmamak

Allah’tan birtakım isteklerde bulunan kişi aceleci davranmamalıdır. O kişi unutmamalı, her isteği mutlaka kaydedilmektedir. 

Hadisi şerifte şöyle buyurulur: “Sizden birisi acele davranmadığı sürece mutlaka duasına icabet edilir. Acele davranmak, kulun: ‘Ben dua ettim ettim fakat Rabbim bana icabet etmedi’ demesidir.”[5]

D) Helal Kazanç

 Kazancına haram bulaştıran, yediği, içtiği haramdan oluşan kişi bilsin ki duasına icabet edilme ihtimali çok düşüktür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Haram yiyen, haram içen, haramla giyinen bir kişinin yaptığı duaya Allah nasıl icabet etsin?” buyurmaktadır. Yine sahabiden Hz. Sad’ a “Ey Sad, helal lokma ye ki duana icabet edilsin.”[6] buyurmuştur. 

İnsanoğlu dua ederken ilk olarak günahlarının affını talep etmeli daha sonra hayırlı olan işleri, hayırlı olan davranışları, hayırlı olanı talep etmelidir. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem der ki: “Sizden birisi bir dua ettiğinde Allah ona istediğini verir ya da başına gelecek bir kötülüğü o duasının mislince engeller fakat günah olan ya da akrabalık bağını koparmayı talep etmesi müstesnadır.”[7]  

“Allah, yapılan duaya mutlaka üç tane karşılık verir. Ya kişinin isteğini hemen karşılar ya duasının sevabını ahirete erteler ya da duası miktarınca başına gelecek bir kötülüğü engeller. Sahabiler dediler ki: ‘O zaman çokça dua edelim’ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:‘Allah daha çok verir.” [8]

Duanın Bazı Adapları

Faziletli vakitlerde dua etmek

Duadan önce abdest alıp namaz kılmak

Öncesinde tevbe ve istiğfar etmek 

Kıbleye dönmek, elleri kaldırmak

Önce Allah’a hamd edip O’nu övmek ardından salât ve selam getirmek

Duayı “âmin” diyerek bitirmek

Sadece kendisine değil, diğer müminlere de dua etmek

 Hata ve günahları itiraf etmek

 Kısık bir sesle yalvarıp yakarmak

İnsan ne kadar çok ve ne kadar büyük günah işlerse işlesin unutmasın ki Allah’ın rahmeti onun işlediği günahlardan daha büyüktür. Allah’ın rahmeti ona çok yakındır. Yeter ki rahmetini arzulasın, rahmetini hak edecek işlerin peşine düşsün…

“De ki: Ey kendilerine zulmedip aşırılığa sapmış olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 53)

Tabi Allah’ın rahmetini arzulamak için çaba sarf etmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ diyor ki; “İman eden, hicret eden, Allah yolunda cihad eden… İşte bunlar Allah’ın rahmetini arzulayabilirler.” (Bakara 218). Dolayısıyla rahmeti bekleyen çaba sarf etmeli, rahmeti arzulayan elinden geleni yapmalı, asla ümitsizliğe kapılmamalıdır.

Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelir “Ah günahlarım, vah günahlarım” diye serzenişte bulunur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Şöyle de ‘Allah’ım senin affın benim günahlarımdan daha geniştir, rahmetine amellerimden daha çok güveniyorum.” Adam bu duayı söyler, sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Tekrarla!” der. Adam tekrarlar. Üç defa tekrarladıktan sonra Peygamberimiz “Kalk, Allah seni affetti!” buyurur.[9]

2) Günah Batağına Düştüğü Zaman Rabbine El Açıp “Ne Olur Ya Rabbi Beni Bağışla” Demesi

İstiğfar; Allah azze ve celle’den günah ve hatalarının bağışlanmasını isteme, mağfiret dileme anlamına gelir. İstiğfar lafzını veya manasını içeren her duaya istiğfar denir. 

Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse hadis-i şeriflerde istiğfar teşvik edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de; “Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu o, çok bağışlayandır.” (Nuh, 10) buyurulur.

Peygamber efendimiz kendileri istiğfara devam etmiş, ümmetini de teşvik etmiştir.[10]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz: “Vallahi ben Allah’a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum”buyurmuştur.

Bir günah işlendiği zaman, bunda ısrar etmemek, hemen tövbe istiğfar etmek vaciptir. Peygamberimizin ifadesiyle, “İstiğfar eden kimse günde yetmiş defa da günah işlemiş olsa bunda ısrar etmiş sayılmaz.”[11]

İstiğfarın Allah nezdindeki değeri bir hadiste şöyle ifade edilir: “Kim yatağına girince üç defa; “estağfirullâhe’l-Azîm ellezî Lâ İlâhe İllâ hüve’l Hayyu’l-Kayyûm (Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Yüce Allah’tan bağışlanmamı dilerim)” derse, Allah günahlarını deniz suyunun damlaları kadar çok olsa da bağışlar!”[12] buyrulmuştur. Kişinin sadece dili ile istiğfarda bulunması yeterli değildir. Niyeti ve amelleri de dilini doğrulamalıdır. 

Bir mümin kendisi için tevbe edeceği gibi, ölmüş olan veya hayatta bulunan ana-baba, hısımları ve diğeri müminler için de istiğfar edebilir. Bu dua sebebiyle Cenab-ı Hakk’ın onları bağışlaması umulur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda çeşitli dua örnekleri bulunur: “Ey Rabbimiz… Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.” (Bakara, 286), Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri affet.” (İbrahim, 41).

3) Kendisini Tek Bir İlah Olarak Bilmesi, Tanıması ve Şirkten Uzak Durarak İman Etmesi

Bir insanın işleyebileceği en büyük suç olan şirk yapılan tüm hayırlı amelleri ve ibadetleri boşa çıkarır. Zıttı “tevhid” olan “şirk”, uzak durulmadığı zaman hem dünya hem de ahirette en büyük hüsran kaynağıdır.

Kur’an-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, şirke düşen insanların nefislerine tabi olarak tevhide karşı çıkmalarının neticesinde bu duruma düştüklerini görüyoruz. Bütün müşrik toplumlarda genellikle ahlaksızlık, nefis duyguları, zulüm, hırs, azgınlık, taşkınlık ve menfaatperestlik hâkimdir. 

Şirkin temeli, insanların Allah’a tam manasıyla inanmamaları, O’nun emir ve yasaklarına gerektiği gibi uymamaları ve ondan sonra yukarıda arz edilen süfli bir duruma düşmelerine dayanır. 

Yüce Allah Kur’an’da: “Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 13) diye buyurarak, şirki bir zulüm olarak tanıtmıştır. Nitekim şirke düşen insan, bu hareketiyle kendi nefsine zulmetmiş olur[13]

Kur’an-ı Kerim’de Şirk Kabul Edilen Davranışlar

Allah’tan başkasını ilah kabul etmek

Tabii olan doğal varlıklara (güneş ve ay gibi) ilahlık vasfını vermek.

Ruhani varlıklara (melekler gibi) ulûhiyet vasfı vererek tapmak.

Salih insanlara, peygamberlere ulûhiyet vererek tapmak.

Allah’tan başkasına sığınmak ve yardım dilemek. Allah’tan başkasını mutlak tasarrufa malik olan yegâne güç bilmek.

Allah’tan başkasına tevekkül etmek.

Putlardan şefaat beklemek.

Allah’tan başkasını Allah’ı sever gibi sevmek.

Allah’ı bırakıp kâfirleri veli edinmek.

Allah’ın insana veya âleme hulûl ettiğine inanmak

Heva ve tutkuları ilâhlaştırmak.

Bâtıl gelenek ve inançları dinleştirmek.

Şeytanın vesveselerini dinin önüne geçirip ona itaat etmek.

İnsanları şari makamına koymak. Onların çıkardıkları kanunları -şeriata muhalif olsa da- doğru bilip kabul etmek.

Allah’tan başkasına secde etmek.

Putlara kurban kesmek.

İhtiyaçları Allah’tan başkasına arz edip onlara dua etmek.

Riyakarlık yapmak; amelleri Allah’tan başkasına arz etmek.

Bu sayılan vasıflara sahip olan kişilere “müşrik” denir. Tüm amelleri boşa çıkaracak olan şirk bataklığından uzak durmak için dinimizi, iman ve akide esaslarını detaylıca öğrenip hem kendimizi hem de ailemizi bu zulme karşı korumalıyız. Allah azze ve celle bizleri şirk, küfür, nifak vb. durumlardan muhafaza eylesin. Ayaklarımızı sıratı müstakim üzere sabit eylesin… 

Hadisten Çıkarılacak Dersler

Allah’ın rahmeti sınırsızdır.

Allah’ın rahmetini elde edebilmenin ilk şartı, O’na şirk koşmadan varlığına ve birliğine bütün kalbiyle iman etmektir. Şirk üzere ölen bir kişinin affedilme ihtimali yoktur.

Günahlarına tevbe ve istiğfar eden kimse, yaptığı hata ve kusurlardan büsbütün uzaklaşmalıdır. Bunu başaramıyorsa, Allahu Teâlâ’dan af dilemekle yetinmelidir. Zira durmadan günah işleyip ardından tevbe ve istiğfar etmek yalancılıktan başka bir şey değildir.

Ne kadar günahkâr olursa olsun bir mümin şirk koşmadan can vermişse affedilme ihtimali mevcuttur. Hz. Enes radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim dedi:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

Ey Âdemoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden affını umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım.

Ey Âdemoğlu! Günahların gökyüzünü kaplayacak kadar çok olsa, sonra da benden affını dilesen, seni affederim.  

Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen; fakat bana hiçbir şeyi ortak koşmamış olsan, şüphesiz ben de seni yeryüzü dolusu af ve mağfiret ile karşılarım.” 

Tirmizî, Daavât 98. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 172

Açıklama

Bu değerli hadisi şerif, Allahu Teâlâ’nın af ve merhametinin ne kadar büyük olduğunu ifade etmektedir. 

Bu hadis şerif, insanları reca[14] duygusuna en çok sevk eden rivayetlerdendir. 

Ancak insanoğlu kendisini kandırmamalı, Allah’ın affının genişliğine güvenerek günahlara dalmamalıdır. Nitekim tevbe etmeyi unutarak ısrarlı bir şekilde günahlara girenler, tevbe etmeksizin can verme ihtimalini sürekli düşünmelidirler.

Bu hadisi şerif de Allah azze ve celle kullarından üç şeyi talep ediyor; 

1) Allah’ın rahmetini arzulayarak, dua etmeye devam etmesi

2) Günah batağına düştüğü zaman Rabbine el açıp “Ne olur Ya Rabbi beni bağışla” demesi

3) Kendisini tek bir ilah olarak bilmesi, tanıması ve şirkten uzak durarak iman etmesi

1) Allah’ın Rahmetini Bekleyerek Dua Etmeye Devam Etmek

Dua bir ibadettir. Allahu Teâlâ’nın kullarından talep ettiği, birçok ayeti kerimede bizleri davet ettiği en büyük huzur vesilelerinden biridir. Her insan yaptığı duanın karşılık bulmasını, Allah tarafından kabul olmasını ister. Ancak yapacağımız duaların kabul edilmesi için dikkat etmemiz gereken bazı hususlar vardır;

A) İcabet Edileceğine Dair En Ufak Bir Şüphe Taşımaksızın Sürekli Olarak Dua Etmek. 

Kur’an’ı Kerim’de “Rabbiniz bana dua edin, duanıza icabet edeyim” (Mümin, 60) buyurduğu gibi Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem de“Dua ibadetin ta kendisidir”[15] buyurmaktadır.

Allah bir kula dua etmeyi nasip ettiyse mutlaka ona icabet edecektir.

Taberani’nin rivayet etmiş olduğu bir hadisi şerifte şöyle buyrulur; “Allah bir kula dua etmeyi verdiyse ona icabeti de verdi demektir çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: ‘Bana dua edin, size icabet edeyim.” 

Başka bir rivayette ise “Allah bir kula dua kapısını açarsa icabet kapısını kapamaz.” buyrulmaktadır.

Bir başka rivayette; “İcabet edileceğine inanarak dua edin, çünkü Allah gaflette olan, ne dediğini bilmeyen, ne dediğinin farkında olmayan bir kalpten çıkan duayı kabul etmez” [16]

B) Israrlı Bir Şekilde Azim ile Dua Etmek

Kişi dua ederken –tabiri caizse- tuttuğunu koparan bir kişi gibi, isteğini almadan geri gitmeyecek bir insan gibi ısrarlı bir şekilde talep etmesi gerekir. 

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Sizden biri dua ettiği zaman ‘Allah’ım dilersen beni bağışla’ demesin, fakat azimli olsun, istekli olsun çünkü verdiği hiçbir şey Allah’a büyük gelmez.”

Başka bir rivayette ise “Allah dilediğini yapar hiç kimse ona zorla bir şey yaptıramaz”[17] buyurmaktadır.

Bazen kulun istekleri hemen karşılık bulmaz. Bunun sebebi hikmeti Allahu Teâlâ’nın o kulun duasını seviyor olmasıdır. Konuyla alakalı aktarılan bir eserde rivayet edildiği üzere “Allah bir kulun dua etmesini severse şöyle der; ‘Ey Cebrail, kulumun ihtiyacını hemen giderme çünkü ben onun sesini duymak istiyorum.”

C)  Aceleci Olmamak

Allah’tan birtakım isteklerde bulunan kişi aceleci davranmamalıdır. O kişi unutmamalı, her isteği mutlaka kaydedilmektedir. 

Hadisi şerifte şöyle buyurulur: “Sizden birisi acele davranmadığı sürece mutlaka duasına icabet edilir. Acele davranmak, kulun: ‘Ben dua ettim ettim fakat Rabbim bana icabet etmedi’ demesidir.”[18]

D) Helal Kazanç

 Kazancına haram bulaştıran, yediği, içtiği haramdan oluşan kişi bilsin ki duasına icabet edilme ihtimali çok düşüktür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Haram yiyen, haram içen, haramla giyinen bir kişinin yaptığı duaya Allah nasıl icabet etsin?” buyurmaktadır. Yine sahabiden Hz. Sad’ a “Ey Sad, helal lokma ye ki duana icabet edilsin.”[19] buyurmuştur. 

İnsanoğlu dua ederken ilk olarak günahlarının affını talep etmeli daha sonra hayırlı olan işleri, hayırlı olan davranışları, hayırlı olanı talep etmelidir. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem der ki: “Sizden birisi bir dua ettiğinde Allah ona istediğini verir ya da başına gelecek bir kötülüğü o duasının mislince engeller fakat günah olan ya da akrabalık bağını koparmayı talep etmesi müstesnadır.”[20]  

“Allah, yapılan duaya mutlaka üç tane karşılık verir. Ya kişinin isteğini hemen karşılar ya duasının sevabını ahirete erteler ya da duası miktarınca başına gelecek bir kötülüğü engeller. Sahabiler dediler ki: ‘O zaman çokça dua edelim’ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki:‘Allah daha çok verir.” [21]

Duanın Bazı Adapları

Faziletli vakitlerde dua etmek

Duadan önce abdest alıp namaz kılmak

Öncesinde tevbe ve istiğfar etmek 

Kıbleye dönmek, elleri kaldırmak

Önce Allah’a hamd edip O’nu övmek ardından salât ve selam getirmek

Duayı “âmin” diyerek bitirmek

Sadece kendisine değil, diğer müminlere de dua etmek

 Hata ve günahları itiraf etmek

 Kısık bir sesle yalvarıp yakarmak

İnsan ne kadar çok ve ne kadar büyük günah işlerse işlesin unutmasın ki Allah’ın rahmeti onun işlediği günahlardan daha büyüktür. Allah’ın rahmeti ona çok yakındır. Yeter ki rahmetini arzulasın, rahmetini hak edecek işlerin peşine düşsün…

“De ki: Ey kendilerine zulmedip aşırılığa sapmış olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer, 53)

Tabi Allah’ın rahmetini arzulamak için çaba sarf etmek gerekir. Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ diyor ki; “İman eden, hicret eden, Allah yolunda cihad eden… İşte bunlar Allah’ın rahmetini arzulayabilirler.” (Bakara 218). Dolayısıyla rahmeti bekleyen çaba sarf etmeli, rahmeti arzulayan elinden geleni yapmalı, asla ümitsizliğe kapılmamalıdır.

Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelir “Ah günahlarım, vah günahlarım” diye serzenişte bulunur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Şöyle de ‘Allah’ım senin affın benim günahlarımdan daha geniştir, rahmetine amellerimden daha çok güveniyorum.” Adam bu duayı söyler, sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Tekrarla!” der. Adam tekrarlar. Üç defa tekrarladıktan sonra Peygamberimiz “Kalk, Allah seni affetti!” buyurur.[22]

2) Günah Batağına Düştüğü Zaman Rabbine El Açıp “Ne Olur Ya Rabbi Beni Bağışla” Demesi

İstiğfar; Allah azze ve celle’den günah ve hatalarının bağışlanmasını isteme, mağfiret dileme anlamına gelir. İstiğfar lafzını veya manasını içeren her duaya istiğfar denir. 

Gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse hadis-i şeriflerde istiğfar teşvik edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de; “Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu o, çok bağışlayandır.” (Nuh, 10) buyurulur.

Peygamber efendimiz kendileri istiğfara devam etmiş, ümmetini de teşvik etmiştir.[23]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz: “Vallahi ben Allah’a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum”buyurmuştur.

Bir günah işlendiği zaman, bunda ısrar etmemek, hemen tövbe istiğfar etmek vaciptir. Peygamberimizin ifadesiyle, “İstiğfar eden kimse günde yetmiş defa da günah işlemiş olsa bunda ısrar etmiş sayılmaz.”[24]

İstiğfarın Allah nezdindeki değeri bir hadiste şöyle ifade edilir: “Kim yatağına girince üç defa; “estağfirullâhe’l-Azîm ellezî Lâ İlâhe İllâ hüve’l Hayyu’l-Kayyûm (Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran Yüce Allah’tan bağışlanmamı dilerim)” derse, Allah günahlarını deniz suyunun damlaları kadar çok olsa da bağışlar!”[25] buyrulmuştur. Kişinin sadece dili ile istiğfarda bulunması yeterli değildir. Niyeti ve amelleri de dilini doğrulamalıdır. 

Bir mümin kendisi için tevbe edeceği gibi, ölmüş olan veya hayatta bulunan ana-baba, hısımları ve diğeri müminler için de istiğfar edebilir. Bu dua sebebiyle Cenab-ı Hakk’ın onları bağışlaması umulur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda çeşitli dua örnekleri bulunur: “Ey Rabbimiz… Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.” (Bakara, 286), Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri affet.” (İbrahim, 41).

3) Kendisini Tek Bir İlah Olarak Bilmesi, Tanıması ve Şirkten Uzak Durarak İman Etmesi

Bir insanın işleyebileceği en büyük suç olan şirk yapılan tüm hayırlı amelleri ve ibadetleri boşa çıkarır. Zıttı “tevhid” olan “şirk”, uzak durulmadığı zaman hem dünya hem de ahirette en büyük hüsran kaynağıdır.

Kur’an-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, şirke düşen insanların nefislerine tabi olarak tevhide karşı çıkmalarının neticesinde bu duruma düştüklerini görüyoruz. Bütün müşrik toplumlarda genellikle ahlaksızlık, nefis duyguları, zulüm, hırs, azgınlık, taşkınlık ve menfaatperestlik hâkimdir. 

Şirkin temeli, insanların Allah’a tam manasıyla inanmamaları, O’nun emir ve yasaklarına gerektiği gibi uymamaları ve ondan sonra yukarıda arz edilen süfli bir duruma düşmelerine dayanır. 

Yüce Allah Kur’an’da: “Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür” (Lokman, 13) diye buyurarak, şirki bir zulüm olarak tanıtmıştır. Nitekim şirke düşen insan, bu hareketiyle kendi nefsine zulmetmiş olur[26]

Kur’an-ı Kerim’de Şirk Kabul Edilen Davranışlar

Allah’tan başkasını ilah kabul etmek

Tabii olan doğal varlıklara (güneş ve ay gibi) ilahlık vasfını vermek.

Ruhani varlıklara (melekler gibi) ulûhiyet vasfı vererek tapmak.

Salih insanlara, peygamberlere ulûhiyet vererek tapmak.

Allah’tan başkasına sığınmak ve yardım dilemek. Allah’tan başkasını mutlak tasarrufa malik olan yegâne güç bilmek.

Allah’tan başkasına tevekkül etmek.

Putlardan şefaat beklemek.

Allah’tan başkasını Allah’ı sever gibi sevmek.

Allah’ı bırakıp kâfirleri veli edinmek.

Allah’ın insana veya âleme hulûl ettiğine inanmak

Heva ve tutkuları ilâhlaştırmak.

Bâtıl gelenek ve inançları dinleştirmek.

Şeytanın vesveselerini dinin önüne geçirip ona itaat etmek.

İnsanları şari makamına koymak. Onların çıkardıkları kanunları -şeriata muhalif olsa da- doğru bilip kabul etmek.

Allah’tan başkasına secde etmek.

Putlara kurban kesmek.

İhtiyaçları Allah’tan başkasına arz edip onlara dua etmek.

Riyakarlık yapmak; amelleri Allah’tan başkasına arz etmek.

Bu sayılan vasıflara sahip olan kişilere “müşrik” denir. Tüm amelleri boşa çıkaracak olan şirk bataklığından uzak durmak için dinimizi, iman ve akide esaslarını detaylıca öğrenip hem kendimizi hem de ailemizi bu zulme karşı korumalıyız. Allah azze ve celle bizleri şirk, küfür, nifak vb. durumlardan muhafaza eylesin. Ayaklarımızı sıratı müstakim üzere sabit eylesin… 

Hadisten Çıkarılacak Dersler

Allah’ın rahmeti sınırsızdır.

Allah’ın rahmetini elde edebilmenin ilk şartı, O’na şirk koşmadan varlığına ve birliğine bütün kalbiyle iman etmektir. Şirk üzere ölen bir kişinin affedilme ihtimali yoktur.

Günahlarına tevbe ve istiğfar eden kimse, yaptığı hata ve kusurlardan büsbütün uzaklaşmalıdır. Bunu başaramıyorsa, Allahu Teâlâ’dan af dilemekle yetinmelidir. Zira durmadan günah işleyip ardından tevbe ve istiğfar etmek yalancılıktan başka bir şey değildir.

Ne kadar günahkâr olursa olsun bir mümin şirk koşmadan can vermişse affedilme ihtimali mevcuttur.


[1]Sözlükte “ümit, emel, beklenti, istek” gibi anlamlara gelen reca kelimesi terim olarak “kulun ilahi rahmetin genişliğine bakması, Rabbinin lütfunu kendine yakın hissetmesi, sonucun iyi olacağını düşünüp sevinmesi, celâli cemal gözüyle görmesi” şeklinde tanımlanmıştır. (D.İ.A/Reca)

[2]Tirmizi

[3]Tirmizi

[4]Müslim

[5]Buhari ve Müslim

[6]Taberani

[7]Ahmed, Tirmîzî

[8]Hâkim

[9]Hâkim

[10]Buhârî, Deavât, 3

[11]Tirmîzî, Deavât, 107

[12]Tirmîzî

[13]el-Maverdi, en-Nuketu ve’l-Uyunu, Beyrut, 1992, IV, 333

[14]Sözlükte “ümit, emel, beklenti, istek” gibi anlamlara gelen reca kelimesi terim olarak “kulun ilahi rahmetin genişliğine bakması, Rabbinin lütfunu kendine yakın hissetmesi, sonucun iyi olacağını düşünüp sevinmesi, celâli cemal gözüyle görmesi” şeklinde tanımlanmıştır. (D.İ.A/Reca)

[15]Tirmizi

[16]Tirmizi

[17]Müslim

[18]Buhari ve Müslim

[19]Taberani

[20]Ahmed, Tirmîzî

[21]Hâkim

[22]Hâkim

[23]Buhârî, Deavât, 3

[24]Tirmîzî, Deavât, 107

[25]Tirmîzî

[26]el-Maverdi, en-Nuketu ve’l-Uyunu, Beyrut, 1992, IV, 333