Güncel Meselelere Müslümanca Bakış

Kapak Dosya – Ümit Şit / 2025 Ocak / 146. Sayı

Suriye Meselesinde Medyanın İkiyüzlülüğü

Suriye cihadı, 13 sene önce Baas Arap milliyetçiliği ve Nusayriliğinin (Arap Aleviliği) yarım asırdan fazla Müslümanlara uyguladığı zulme baş kaldırış temayülünde, silahsız bir şekilde başlamıştır. Ancak zalim rejim bu silahsız gösterileri ağır bir şekilde bastırma girişimine girmiş böylelikle Suriye cihadı silahlı bir kanada dönüşmüştür. Bu süreçte Halep fethedilmiş ve Şam yakınlarına kadar ulaşılmışken, harici fırka fitnesi patlak vermiştir. Böylelikle Müslümanlar hem Esad rejimi, harici fırka, ABD’nin desteklediği komünist PKK-YPG hem İran’ın Şii tekfirci örgütleri hem de Rusya’nın savaş uçakları ile savaşmak zorunda kalmış ve İdlib kırsalına gerilemişlerdir. Bundan 13 yıl sonra İdlib’de İslami bir yönetim kuran Müslümanlar toparlanmış, askeri anlamda profesyonelleşmiş, harici fitnesinden ayrılmış ve diğer Müslümanlar ile safları birleştirmişlerdir. Bunun sonucunda ise İdlip’den başlayarak önce Halep, sonra Hama ve Humus’u fethederek Şam’a 11 günde Allah’ın lütfu ve keremi ile ulaşmışlardır. Bu ilerleme karşısında önce Türkiye medyası şaşkınlığa uğrarken daha sonra kimi cenahın süper güç olarak addettiği, adeta onlardan habersiz kuşun uçmadığı, güç ve kuvvetin ete kemiğe bürünmüş hali, nerdeyse kalplerde geçenin bile bileceklerine iman edilmiş olan ABD, İsrail ve tüm Avrupa medyası şoke olmuşlardır. Çünkü Esad rejiminin artık yenilmeyeceğine kanaat getirilmiş hatta normalleşme süreçlerini de başlatmışlardı. İdlib’e sıkıştırılan bir milyon Müslüman, Rus uçakları ile her gün bombalanırken medya sessizliğe gömülmüştü. Ancak Rusya çöken Esad rejimini daha fazla taşıyamamış, İran’ın kirli ayak oyunlarını serdettiği ayakları ise birbirine karışmıştır.

Müslümanların Şam Emevi camiine girerek fetih namazı kılması ve sonrasında tekbirler getirmesi ile 61 yıllık Baas zulmü, her zalim devlet gibi tarihin çöplüğüne fırlatılmıştır. Bu fetih başta Türkiye olmak üzere Suriyeli kardeşlerimizi sokağa dökerek tarifi mümkün olmayan bir mutluluğa kavuşturmuştur. Suriyeli kardeşlerimizin, gözyaşlarına boğularak sevinmelerinin perde arkası Sednaya hapishanesindeki acı olaylar ile gün yüzüne çıkmıştır.

61 yıllık Esad ailesinin zulümlerinin vücut bulduğu bir yerdir Sednaya hapishanesi. Üç yüz bin insanın, hayvanlara bile uygulanamayacak koşullarda on yıllar geçirmesinin adıdır Sednaya. Kimileri gençken girip yaşlı iken çıkmış, kimileri akıllı girip aklını kaybetmiş, kimileri türlü işkencelerden dolayı amansız hastalık sahibi olmuş, kimileri yıllardır göremediği anne babasını görme heyecanını taşımış yüreğinde ancak anne babasının ölüm haberleri ile vuslata erememiş, kimileri ise canlı girip ölü çıkmış, kimilerinin ise cesetleri preslerde öğütülerek yok edilmiştir. Nice akrabalıklar parçalanmış, nice evlatlar babaya, kimi anneler evlada duyulan özlem ile kavrulmuşlardır. İşte Suriye cihadının sonucunda bu hüzünlü tablolar ile karşılaşılmıştır. Ancak dünya medyası kör, sağır ve dilsiz… Bu zulmü bir Müslüman bir köpeğe yapsa dünya ayağa kalkardı. Toplu mezarlardan bırakın onlarca insan cesedinin çıkmasını on tane köpek cesedi çıksa hayvan hakları dernekleri ayağa kalkardı. Ancak mazlumların kanı ne yazık ki ucuz.

Peki mevcut bu durumda medya bu acı tablolar karşısında neyi gündemine almıştır. “Yeni Suriye yönetiminin anayasası”, “11 günde nasıl Suriye’yi fethettiler”, “Arkalarında ABD ve İsrail mi var” gibi başlıklar tartışılmış ve haddi aşan yorumlarda bulunulmuştur.

Heyet Tahrir Şam Mücahit grubuna terörist diyen medya, Suriye’nin yönetim şekline kafayı takmış durumda. Ne yazık ki bu ülkedeki medya kuruluşları ABD’nin gözünden olaylara bakma hastalığından kurtulamamıştır. ABD ve Batı yönetimlerinin Suriye’de İslami bir yönetim kurulması karşısında ödleri kopmakta ve medyaya kuşatıcı sözüm ona demokratik anayasa oluşturma gündemini pompalamaktadır. Nitekim demokrasi narası atanlar Gazze için eylem yapan üniversite öğrencilerini yaka paça gözaltına almış, yerlerde sürüklemiş, hunharca coplamışlardır. Bu durumda medyanın görevi şunu yapın, bunu yapmayın ya da bunu yapsalar daha iyi, şunu yaparlarsa kötü olur yorumlarında bulunmak değildir. Medyanın görevi, haberi olduğu gibi vermektir.

Ne yazık ki ülkelerde gazetecilik faaliyeti iktidar ya da muhalefet borazanlığı yapmaktan öteye gitmemektedir. Şehitlerin kanları ile sulanmış bu topraklarda, şehit kemiklerinin düşmana siper olduğu bu beldede, hapishanelerde işkence aletlerinden geçen her mazlumun çığlıklarının hala yankılandığı şu sokak ve caddelerde, ailesinin tamamını kaybeden çocukların gözyaşları ile filizlenen bu mücadelenin fedakâr annelerin, cefakâr babaların sebatkar köklerine sahip iken, Suriye Müslümanlarının hangi yönetim şeklini benimsemesi gerektiğine bir liberal ya da bir demokrat mı karar verecek?  Ya da daha ileri gidip bunun olması gerekir diyerek haddini mi aşacak?

Daha düne kadar HTŞ’yi ABD gözlüğü ile terörist görenler, şimdi HTŞ’ye yönetim şeklimi dikte edecek? Hem de mazlum Suriye halkının Suriye firavunundan kurtulup özgürlük kokusunu içine çekemeden. Toplu mezarlardan cesetlerin hala toplanamamış olmasına rağmen Suriye’nin yönetim şekline kafayı takmış bir medya ile karşılaşıyoruz. Tutturmuşlar bütün insanları kapsayacak bir anayasa diye. Siz bilmezsiniz belki ama İslam bütün insanların haklarını koruyacak bir kapsama zaten sahiptir. Çoğunluğu ehli sünnet olan bir halkı, azınlığın yönetmesinin önünü açmak isteyen medyanın utanmazlığı ve pişkinliği, batı toplumlarından daha çok batı sevdalısı olma acizliğinden, kraldan daha çok kralcılık yapmaktan başka bir şey değildir. Batıdaki insanlara bu soru sorulduğunda, “Müslümanlar savaşarak aldıysa nasıl istiyorlarsa öyle yönetirler” derlerken, bizim medyamız son sözü, sözde halka bırakırken halkın tercihi önemlidir cümlelerine hiçbir zaman yer vermez.   

Düne kadar ABD’nin başına 10 milyon ödül koyduğu mücahide terörist başı diyen medyanın bugün sayın demesi sizi aldatmasın. Bu iki yüzlülük Esad rejimi içinde geçerliydi. Bir milyon Suriyelinin katili olduğunu bilmelerine rağmen sayın diye hitap eden medyadan bahsediyoruz. Tanıyamadınız mı? Hani Suriye savaşı çıktığında Müslüman, Müslümanı öldürüyor diyen ikiyüzlü medyadan bahsediyorum. Şimdi görebildiniz mi sayın medya kuruluşları, Müslüman Müslümanı mı öldürüyormuş?  Varil bombaları ile çocukları öldüren katillerden bahsediyorum.

Bir de 11 günde mücahitler Suriye’yi nasıl aldı diyorlar. Arkasında ABD mi var bu örgütlerin diye haber yapılmıştı. Aradan geçen 15 gün içinde medyanın söylemi tekrar değişmiş ve Türkiye’nin derin eli sayesinde 11 günde Şam’a ulaşıldığı ima edilmektedir. O zaman 13 yıldır Türkiye’nin derin eli neredeydi?  diye sormak gerekir. Ne ABD ne Batı ne de İsrail bu durumu öngörebildi. Artık şu Hollywood efektlerinden algınızı kurtarın. Mücahitlerin 11 günde Şam’a ulaşmalarının asıl sebebi şudur;

Hani Rabbin meleklere: “Şüphesiz ben sizinle beraberim. Haydi iman eden o mücahitleri, benim şu sözümle yüreklendirin” mesajını vahyetmişti. “Allah’tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin kalplerine, korku salacağım. Öyleyse ey mü’minler, onların boyunlarını vurun, parmaklarını kırın.” (Enfal, 12)