Abdullah Bin Mübarek Allah’a Adanmış Bir Ömür

Önderlerimiz – Hüseyin Kalender / 2014 Ocak / 14. Sayı

Hamd; Gökleri direksiz yaratan, dağları yeryüzüne direk yapan, canlıların her türlü ihtiyacını gideren ve tek hükümran sahibi olan Allah’a mahsustur. Selamların en güzeli Allah’ın dostu ve elçisi, hak yolunun rehberi olan peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, güzellikle ona tabi olan tüm muvahhid mü’minlerin üzerine olsun.

Tarihte; bütün hayatını Allah’a adayan insanlar pek nadirdir. Bu insanlar dünyayı ahirete götüren bir köprü kabul ederek, köprü ile uğraşmaktan ziyade köprüyü en güzel bir şekilde geçip ahirette rableri ile buluşmak için büyük bir iştiyakla çalışırlardı. İşte bunlardan bir tanesi de Abdullah ibni Mübarek’tir. Gerçekten Abdullah ibni Mübarek; ilmi ile amil bir şahsiyetti. Kalemler her ne kadar onu tarif etmekten aciz ise de gücümüzün yettiği kadarıyla onun hayatından bir parça demet sunmaya çalışacağız.

DOĞUMU YETİŞMESİ VE TAHSİLİ

Abdullah bin mübarek; tebeüt-tabiin’in ileri gelenlerinden, muhaddis, zahit, mücahit ve fakih biriydi. Hicri 118’de  (736 m.) devrin kültür merkezlerinden biri olan Merv (Türkistan’ın tarihi bir şehri)’de doğdu. Babası Türk’tür. Annesinin’de Harizmli bir Türk olduğuna dair bir rivayet vardır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Merv’de geçirmiştir. İlk hocası Mervl’li Reb’i b. Enes el-Horasani’dir. İlim tahsili için ilk seyahate yirmi üç yaşında iken çıktı. Daha sonraki yıllarda bu seyahatlerini devam ettirdi. Zamanın ilim merkezlerinden olan Basra, Hicaz, Yemen, Mısır, Şam ve Irak’a yolculuklar yaptı. Derin bilgisiyle Basra’nın hadis imamı Hammad b. Zeyd’in takdirini kazandı. Ma’mer b. Raşid, imam Evzai, A’meş, Süfyan es-Sevri, Malik b. Enes ve Süfyan b. Uyeyne gibi meşhur muhaddislerden hadis okudu. Ahmed b. Hanbel, o devirde ondan daha meraklı ve hadis sahasında ondan daha büyük bir âlimin bulunmadığını söyler. Bir süre kaldığı Kufe’de, bir hadis hakkında ihtilafa düşüldüğünde, “Geliniz bu ilmin tabibine gidelim diyerek ona başvurulması, zamanında hadisleri en iyi bilen biri olarak kabul edildiğini gösterir. Evinde oturup hadisle meşgul olmayı çok seven İbnü’l-Mübarek’e, “bu yalnızlıktan rahatsızlık duymuyor musun?” diye sorulduğunda “Hz, Peygamber ve ashabıyla beraber iken nasıl yalnızlık duyarım” karşılığını vermişti. Dört bin kişiden hadis dinleyen ve bunların sadece bin tanesinden rivayette bulunan İbnü’l- Mübarek, ehil olmayanlardan hadis almadığı gibi böylelerine hadiste rivayet etmezdi; fakat beğenip takdir ettiği kimselere, cihada gittiği yerlerde dahi hadis öğretirdi. Kaynaklar onun soğuk bir gecede, bir tek hadisi yatsı namazından sabah ezanına kadar müzakere ettiğini bildirir. Onların hadise bakışları böyleydi. Onlar için bir tek hadisin dahi anlaşılması çok önemliydi. Abdullah b. Mübarek’e “Ne zamana kadar daha ilimle meşgul olacaksın?“ diye soruldu: Şöyle cevap verdi: “Nereden bileyim, kendisi ile faydalanacağım kelimeyi belki daha yazmamışımdır.” Süfyan b. Uyeyne, onu ashapla ile mukayese ederek ashabın Hazreti Peygamber ile sohbet etmelerinin dışında İbnu’l-Mübarek’e bir üstünlüklerini görmediğini belirtirdi.

ŞAHSİYETİ

Abdullah b. Mübarek; İslam’ın teşvik etmiş olduğu en güzel vasıfları kendisinde toplayan “Allah eri” bir insandı. O gerçekten ilmi ile amil olan; bildikleri ile amel etmeye çalışan bir önderdi. O kendi zamanındaki birçok insanın yaptığı gibi, İslam’ın sadece bir kısmını alıp diğerlerini terk eden biri değildi. O cihadın gerekliliğine inandığı gibi ilmin ve ibadetin de gerekliliğine inanırdı. İslam sadece ilim olmadığı gibi sadece cihat da değildir. İslam bir bütündür bundan dolayıdır ki: arkadaşları oturup onun vasıflarını sıraladıklarında şöyle derlerdi: “O kendisinde ilmi, fıkhı, edebi, zühdü, fesahati, şiiri, gece kıyamını, ibadeti, haccı, cihadı,  şecaati, boş şeylerden yüz çevirmesini ve boş yere arkadaşlarıyla tartışmayı terk etmesi gibi birçok güzel ahlakı kendisinde toplayan bir insandı.”

Sevgili kardeşim, bizde sana onun engin olan ahlakından bir demet sunmaya gayret edeceğiz.

İHLÂSI VE CESARETİ

İhlâs bütün amellerin ruhudur. İhlâssız bir amel, ruhsuz bir beden gibidir. Bütün başarıların altında samimiyet olduğu gibi başarısızlıkların altında samimiyetsizlik vardır. İşte Abdullah b. Mübarek’i bu seviyeye getiren ihlâstır. Onun ihlasını en güzel bir şekilde şu olay tasvir eder: Abdullah b. Sinan anlatıyor: Ben, Abdullah b. Mübarek ve Mu’tebir Süleyman Tarsus’ta beraberdik. Bir münadi “Haydi cihada!” diye seslendi. Ne zaman ki iki topluluk birbiri ile karşılaşınca Rum saflarından biri çıkıp düello istedi. Müslümanlardan bir adam onun karşısına çıkınca Romalı olan kimse ona şiddetli bir şekilde saldırıp şehit etti. Bu şekilde müslümanlardan altı kişi şehit etti. Romalı olan kâfir, iki safın arasında kibirlenerek tur atıp Müslümanları düelloya çağırdı. Abdullah b. Sinan; Abdullah b. Mübarek’in kendisine dönerek şayet şehit olursan şunları ve bunları yap diye vasiyet edip, atına binip Romalı o kimsenin karşısına çıktı. Bir süre onunla mücadele ettikten sonra onu öldürdü. Bu şekilde onlardan altı kişiyi cehenneme gönderdi. Daha sonra kâfirler karşısına çıkmaktan korkunca, hiç kimseye hissettirmeden gözden kayboldu. Aradan bir müddet geçip onunla tekrar bir araya geldiğimde; Ey Abdullah b. Sinan: Ben yaşadığım sürece bu gördüğün olayı hiç kimseye anlatma dedi.

Sevgili kardeşim! Bu ihlâs ve cesaret tablosundan şu hikmetli dersleri çıkartabiliriz: Kişi yaptığı ameli küçük olabilir büyük olabilir sadece Allah’ın rızasını gözeterek yapması gerekir. İnsanların görmesi ve yahut bilmesi için değil. İslam davası kişiden fedakârlık istediği zaman, kişi canı pahasına dahi olsa o fedakârlığı yapması gerekir. Kişi amelini ihlâslı bir şekilde yaptıktan sonra da, bu ameline riyanın bulaşmaması için elinden gelen gayreti sarf etmesi gerekir.

CÖMERTLİĞİ

Cömertlik; İslam’ın tavsiye ettiği en yüce ahlaklardan bir tanesidir. Cömertlik; kişiyi Allah’a yaklaştıran en kuvvetli vesilelerden biridir. Abdullah b. Mübarek’de bu sıfat bir karakter haline gelmişti. Hatta ticaretle uğraşma sebebini şu şekilde izah eder; Şayet ilim talebelerine infakta bulunuşum olmasaydı, ben ticaretle uğraşmayı terk ederdim. Onun bu yüce ahlakını hayatındaki şu kıssa çok güzel bir şekilde açıklar: Hasan b. Şakik babasından aktararak şöyle der: Hacc vakti yaklaştığında, arkadaşları Abdullah b. Mübarek ile hacca gitmek için onun yanında toplanırlardı.  O da arkadaşlarından hazırlamış oldukları yol paralarını ve azıklarını kendisine getirmelerini söylerdi. Para ve yol azıklarının ona getirdiklerinde, herkesin para ve azıklarını ayrı ayrı sandıklara koyup kapısını kilitlerdi. Hacc seferine çıkacakları vakit her birine bir binek kiralayarak onları Merv’den (Türkmenistan’da tarihi bir şehir) Bağdat’a getirirdi. Bağdat’tan da onları Allah Resulu’nun şehri olan Medine’ye ulaştırırdı. Yol boyunca onların yemek içecek ve diğer ihtiyaçlarını kendi cebinden karşılardı. Medine’de bulunduklarında arkadaşlarına teker teker uğrayarak ne ihtiyaçları olduğunu öğrenip onları giderirdi. Medine’den de onları Mekke’ye getirirdi. Mekke’de bulundukları sırada; Herkesin ne almak istediğini öğrenerek onların ihtiyaçlarını temin ederdi. Hacc farizalarını eda ettiklerinde onları tekrardan vatanlarına getirirdi. Aradan üç gün geçtikten sonra, bütün hacı arkadaşlarını evine yemeğe davet ederdi. Yemeklerini yedikten sonra herkesin para ve hacc azıklarını tekrar kendilerine vererek onları evlerine gönderirdi. Abdullah b. Mübarek’in arkadaşlarıyla olan durumu bu şekildeydi.

Sevgili kardeşim! Belki Abdullah b. Mübarek’in zamanında ondan çok daha zengin ve varlıklı kimseler mevcuttu. Ama onlar bütün bu varlıklarını arkalarında bırakarak kabrin soğuk toprakları arasına girdiler. Fakat Abdullah b. Mübarek (inşallah) yaptığı bu salih amelleriyle Allah’ın huzuruna gitti. Sence hangisi daha kazançlı?

KARDEŞLERİNE NASİHATTE BULUNMASI

Müslümanların en bariz vasıflarından birisi de, hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye etmeleridir. Bu yapıldığı sürece ümmet hatalardan korunarak, doğru yolda ilerler Abdullah b. Mübarek’in, en güzel hasletlerinden birisi de hiç kimsenin kariyer ve rütbesine aldırış etmeksizin doğru bildiği şeyi anlatması idi. Abdullah b. Mübarek’in “Abidul Harameyn” yani Mekke ile Medine’nin abidi olarak bilinen Fudayl b. İyad’a yazmış olduğu şu mektubu onun ne derece de bu hususta hassas olduğunu gösterir. İbrahim b. Ebi Sukeyna Abdullah b. Mübarek’in Tarsus’ta cihatta iken hicri 107’de Kendisine şu mektubu yazdırarak Fudayl b. İyad’a götürmesini ister. Mektup şu şekildedir:

“Ey Harameyn’in abidi bizi bir görsen,

Senin ibadetinin bir oyun olduğunu anlardın.

Kimi var ki yüzünü gözyaşlarıyla ıslatır,

Bizim ise bağrımız kanımızla boyanır.

Kimi atını eğlencede koşturur,

 Bizim ise meydanlarda şahlanır.

Güzel kokular sizin olsun,

Atların saçtığı toz-duman bizim kokumuz.

Peygamberin dilinden bize haber ulaştı,

Doğru, yerinde, yalan olmayan bir söz,

Allah yolundaki atların saçtığı,

Toz dumanla, ateş alevi bir olmaz.

İşte Allah’ın kitabı aramızda hakem

Şehit hayattadır ve asla ölmez.

İbrahim b. Ebi Sukeyna der ki; Fudayl ile Mekke’de karşılaştım. Abdullah b. Mübarek’in kendisine yazdığı mektubunu verdiğimde, açıp okudu. Sonra ağlamaya başladı. Ve şunu dedi: Abdullah doğru söylüyor ve gerçekten bana nasihatte bulundu.

Sevgili kardeşim! Abdullah b. Mübarek cihad beldesinde olmasına rağmen kardeşine nasihat etmekten asla geri durmadı. Fudayl b. İyad’ta Harameyn’in abidi olmasına rağmen gurur ve kibir yapmadan nasihati kabul etti. Allah her ikisine de rahmetiyle muamelede bulunsun. Son olarak Abdullah b. Mübarek, ilim, amel, cihad, infak, hacc ve daha birçok salih amellerle hayatını süsleyip hicri yüz seksen bir yılının Ramazan ayında altmış üç yaşında iken Fırat Nehri kenarında bulunan Hit’te ruhunu tertemiz bir şekilde Rahman’a teslim etti. Ve oraya defnedildi. Her şeye gücü yeten, her istediğini yapmaya muktedir olan şanı yüce Allah’dan temennimiz bizleri salih ameller işlemeye muvaffak kılıp fani olan bu dünya hayatını güzel bir ölümle sonuçlandırmayı nasip etmesidir. Her ne kadar layık olmasak da Firdevs cennetlerinde peygamberler, sıdıklar, şehitler ve salihlere komşu yapmasıdır. 

ALLAHUMME AMİN…

Kaynak:—————————————————–

Seyer-u A’lamun – Mûbela C.8. S.379

İslam Ansiklopedisi C.1.S.123