Tefsir Dersleri

Kuranın Gölgesinde – Hasan Karakya / 2014 Ocak / 14. Sayı

FATİHA SÛRESİ

Fatiha Sûresinin Fazileti

1

– Ebu Said el-Mualla radıyallahu anh şöyle rivayet etmektedir: “Namaz kılıyordum. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem beni çağırdı. Fakat namazımı bitirinceye kadar cevap vermedim ve bitirince yanına gittim. Bana, ‘Yanıma gelmekten seni ne alıkoydu?’ diye sordu. ‘Namaz kılıyordum’ dedim. Bunun üzerine; ‘Allah Teâlâ: Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasulüne uyun, buyurmuyor mu?’ dedi. Ardından: ‘Mescid’den çıkmadan önce Kuran’daki en büyük sûreyi sana öğreteceğim.’ dedi ve elimi tuttu. Mescidden çıkacağı sırada: ‘Ya Rasulallah! Sana Kuran’daki en büyük sûreyi öğreteceğim demiştin’ dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Evet. O, Elhamdulillâhi Rabbi’l âlemin’dir. O, tekrarlanan yedi ve bana verilen Yüce Kuran’dır.” buyurdu. (Buhari; 4474, 4703-Ahmed b.Hanbel; 3/211)

2

– Ebu Hureyre radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘den şöyle rivayet etmiştir: “Kim namaz kılarda onda Ümmül Kuran’ı okumazsa, o namaz noksandır, tam değildir. Bunu üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Ebu Hureyre’ye, ‘Biz imamın arkasında oluyoruz’ denildi. O da, ‘Sen onu içinden oku, dedi ve ekledi; çünkü ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle işittim: ‘Allah şöyle buyurdu: ‘Namazı Benimle kulum arasında ikiye paylaştırdım ve istek kısmını ona verdim. O ‘elhamdulillahi rabbil alemin’ deyince, Allah, ‘Kulum Bana hamdetti’ der. Kul: ‘errâhmanirrâhîm’ deyince, Allah, ‘Kulum Bana sena etti’ der. Kul: ‘Mâliki yevmiddin’ deyince, Allah, ‘Kulum şanımı yüceltti’ der. Başka bir defa da: ‘Kulum her işini Bana havale etti’ buyurur. Kul: ‘İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn’ deyince, Allah, ‘Burası Benimle kulum arasında ortaktır ve istediği, kulumundur’ buyurur. Kul: ‘İhdina’s sırâtal müstakîm, sırâtallezîne en’amte aleyhim. Ğayril mağdubi aleyhim ve leddâllin’ deyince, Allah, ‘Bu kısım kulumundur ve istediği onun olacaktır” der. (Müslim; 395, Nesai; Süneni Kübra(8012))

3

– Ebu Hureyre, Ubeyy b. Kab’dan şöyle bir rivayet nakletmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, Tevrat’ta da, İncil’de de Ümmül Kuran gibisini indirmedi. O, tekrarlanan yedidir (seb-u mesani). O, Benimle kulum arasında yarı yarıya paylaştırılmıştır. (Tirmizi; 1325, Nesai; 2875)

Bismillah, Allah’ın adı ile. O, öyle bir Allah ki er-Rahman’dır. Esirgeyen ve bağışlayan er-Rahim’dir. Allah’ın adı ile ne demek isteniyor? Özellikle burada yüklem dediğimiz fiil söylenmiyor. İnsan hangi fiile niyetlendi ise onun için Bismillah densin. Örneğin kitabı okumak, bir konu hakkında hüküm çıkarmak hatta yemek yemek. Yani ben yemeği kendim yapmadım, yaratmadım, Allah’ın bana bir ikramı, onun adına, onun ziyafetine yemek yemek istiyorum. Bismillah’ın başında Allah’ın adı ile başlarım demişlerse de yemeğe başlarım olması şart değil. Yani oradaki yüklem belli değil, fiil belli değil. Niye belirtilmemiş? Neye başlıyorsan ona gitsin diye.

Aynı zamanda besmele içinde Allah’ın iki sıfatı zikrediliyor. er-Rahman, er-Rahim. Allah’ın o kadar çok ismi varken sürekli tekrarlanması istenen besmelede bu iki isim ön plana çıkarılmıştır. Rahman, dünyada bütün var ettiği yarattıklarına merhametli davranan demek. Kafir’e de, Müslüman’a da; yararlısına da, zararlısına da; yani akrebi de rızıklandırıyor, yılanı da. Domuzu da, koyunu da; insanı da, cinleri de ve aynı zamanda taşların içindeki hiçbir şeyin geçemediği kurtçukları da rızıklandırıyor. Rahman ismi böyle tecelli ediyor. Her yarattığına, inancına, davranışına, itaatine bakmadan merhametli olan demektir.

Rahim, ahirette hak edene merhametli davranan, hak etmeyenlere merhametli davranmayandır. Bunu gelecekte yani ahirette Allah’tan korkanlara, zekâtlarını verenlere, ayetlerine iman edenlere verecektir. Onlarda Rahman sıfatı olacak. İşte Rahman burada oluyor. Yani müminlere oluyor. Allah’a itaat edenlere oluyor. Ahiret artık yapılanların karşılığının görüldüğü yer. Dünyada görebilir de görmeyebilirde. Orada torpil yok. Artık orada dünyadayken tüm insanlığa faydası dokunan mucitlere kâfir olmalarına rağmen tolerans tanınıp rahmet nazarı ile bakılmayacaktır. Mümin kullarına vereceği cennet nimetlerini küfrü üzere ölüp ama dünyada faydalı bir eser bırakanlara vermeyecektir. İşte Rahim ismi ahirette sadece mümin kulları için var olacaktır.

Demek ki bu sıfatlar çok önemli olduğundan besmele de özel bir isim olan Allah’dan hemen sonra bu sıfatlar konuluyor. O Allah ki bütün yaratıklarına merhametli davranıyor. O Allah ki yaratıklarından onun gönderdiğini iman edenlere tekrar hayat verdiğinde haklarını veren ama cezayı hak edenleri de cezalandıran Allah’ın adıyla başlarım diyor.

Şimdi ise Fatiha Suresi içindeki ayetleri tek tek inceleyelim;

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢﴾ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٣﴾

Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. Hamd ne demek? Hamd övmek, övülmeye layık olmak anlamındadır. Yalnız burada ki hamd’in bir farkı var. Bu övülme, herhangi bir iyilikte bulunmasa dahi özünde övülmeye layık anlamındadır. Yüce Allah’ın kendisi övülmeye layık. Bize bir hayrı dokunsun veya dokunmasın. Yaptığı nimetlere karşı övülmeye layık olduğu da muhakkaktır. İşte buna da şükür diyoruz. Yani bir nimet karşılığı olursa şükür deniyor. Peki, bu ayette ne deniyor? Mutlak övülme, kayıtsız ve şartsız övülme Allah’a aittir, yalnız O’na aittir. Başka bir varlıkta bu olmaz. Çünkü Allah dışındaki her bir varlık eksiktir, kusurludur.

Rabb ne demek? Rabb kelimesi, terbiye eden ve yetki sahibi anlamında Arapça bir isimdir. Bu kelime aynı zamanda, ıslah etmek, üzerinde tasarrufta bulunmak, kemâle erdirmek, efendi olmak, sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, mâlik ve sahip olmak, sözü dinlenmek, itaat edilmek, üstünlüğü ve otoritesi kabul edilmek gibi anlamlara da gelir. Kur’ânî bir terim olarak Rab; varlıklar âlemini yaratan, terbiye ederek geliştiren, onları maddî ve mânevî olgunluğa götüren, terbiyenin bütün gereklerine mâlik ve her şeye sahip olan Allah anlamına gelmektedir. Peki, bu “Rabb kimin yaratanı ve terbiye edenidir?” sorusuna verilen cevap çok manidardır; el-âlemin. Yani bildiğimiz veya bilemediğimiz; duyduğumuz veya duyamadığımız tüm âlemin Rabbidir Allah. Bundan sonraki gelen ayetlerde de besmelede bahsetmiş olduğumuz iki isim ön plana çıkarılmaktadır. Tüm övgülere sahip olan âlemlerin Rabbi Allah, Rahman’dır ve Rahim’dir.

مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿٤﴾

Âlemlerin Rabbi olan Allah, aynı zamanda ahiret gününün de Rabbidir. Mutlak malik. Yani mülkünü asla kaybetmeyen, dünya mülkü kendisinin olduğu gibi ahiret yurdunun da malikidir Allah. Bugün dünyada imtihan gereği birtakım işlerde sana seçme hakkı verilmiştir amma ahirette bu söz konusu olmayacaktır. Her şeyde bir sessizlik ve korku hâkim olacaktır. O gün insanlar ancak Allah’ın dilemesi ile konuşacak ve hareket edeceklerdir.

Allah’ın bu eşsiz isim ve sıfatları ile karşılaşır karşılaşmaz dilimizden şu sözler dökülüyor;

اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ ﴿٥﴾

Bu vasıflara sahip tek ilah Sen olduğun için ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım dileriz. Hayatın her alanını kuşatan bütün emirlerini Senin istediğin şekilde, kulluk bilinciyle yapacağım. İtikatta, ibadette, yasalarda, kanunlarda, sadece Sana kulluk yapıp Senin kanunlarını işleteceğim. Ve tüm bunları yaparken bana yardım et. Hiçbir aracıya gerek kalmadan işlerimi kolaylaştır. Müslümanlara ne oluyor da namazlarında sadece “senden yardım dileriz” diyorlar da sonra gidip ey filan himmet et bana diyorlar. Neden böyle bir şey denir? Allah duymuyor mu? İşitmiyor mu? Bilmiyor mu? Vallahi Allah bizi işitiyor, görüyor ve her şeyi kendisinden istememizi bekliyor.

Âlemlerin Rabbine dönüp kendisinden şunu istiyoruz:

اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿٦﴾

Sen bize doğru yolu göster veya doğru yola elimizden tut götür. Kimlerin yoluna? ;

صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ

Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna. Yani; peygamberlerin, sıdıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna. Dünyada hidayet ile ahirette ise kalıcı nimetlerle şereflenenlerin yoluna ilet bizi Allah’ım. Bununla beraber,

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ ﴿٧﴾

Kendilerine gazaplandığın ve sapanların yoluna da değil. Cumhurun görüşüne göre gazaba uğrayanlar Yahudiler, sapıtanlar ise Hıristiyanlardır. Allah’ım bizleri bu iki şerli sınıftan da koru. İnsanlığın sapmasına ve tuğyan etmesine neden olan şeytanın kardeşlerinden bizleri koru. Amin.

Ebu Davud, Ebu Musabbih el-Makrai’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ashab-ı kiramdan olan Ebu Züheyr en-Numeyri’nin yanında otururduk. Çok güzel bir şekilde konuşur idi. Bizden herhangi bir kimse bir duada bulundu mu: Onu âmin sözü ile bitir, derdi. Çünkü âmin bir sahifenin üzerindeki mühür gibidir. Ebu Züheyr dedi ki: Bunun neden böyle olduğunu size bildireyim mi? Bir gece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte çıkmıştım. Israrla dua eden birisinin yanından geçtik. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onun duasını işitecek bir şekilde durdu. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “Eğer mühürlerse duası kabul olunur” dedi. Orada bulunanlardan birisi: Ne ile mühürleyecek ey Allah’ın Peygamberi? diye sordu. Hz. Peygamber: “Âmin ile” dedi. “Çünkü o âmin ile duasını bitirirse (kabulünü) gerektirmiş olur.” Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bu soruyu soran adam dua eden adamın yanına gitti ve ona: Ey filan, duanı mühürle (âmin diyerek bitir) ve (kabul olunacağına dair) müjde olsun, dedi. (Ebu Dâvud; Salât\167-168)