Şükür Sabır İstiğfar Rızâ

Serbest Köşe – Esma Köse / 2015 Şubat / 27. Sayı

Hafif esen rüzgârın serinliği ve üzerime dökülen güneş ışınlarının yakıcılığı mevsimleri hatırlatırken, Mümin’in mevsimlerini yazmak geldi aklıma. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem‘’ iki günü eşit olan ziyandadır’’buyuruyordu. Ve Allah sanki insanı harekete sevk etmek istercesine doğayı aynı seyirde ilerletmiyor farklı farklı mevsimler yaratarak canlılardaki hareket seyrini değiştiriyordu. Doğanın mevsimleri olduğuna göre doğanın varlığına hareket getiren en şerefli varlığın, insanın da mevsimleri olmalıydı. O halde insanlığına şeref olacak iman ile şereflenmiş Mümin’in mevsimlerini düşünmeye başladım.

Biraz sonra bunu bizzat Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in haber vermiş olduğunu farkettim. Şöyle buyuruyordu kâinatın en şerefli insanı;“Müminin işine şaşarım, çünkü onun işleri tamamen hayırdır. Bu da ancak mümine özgüdür. Çünkü o, sevindirici bir şeyle karşılaşınca şükreder, hayır olur. Zararlı ve üzücü bir şeyle karşılaşınca sabreder, bu da hayır olur.” (Müslim)

Bu söz Müslümanın iki mevsimini tarif etmektedir. Bunlardan birincisi; Şükür mevsimidir. Bu mevsim müminin yazını temsil eder. Zira yazın açar bütün çiçekler, görsel güzellik müthiştir. Ancak güneşin kavurucu sıcaklığıdır bu görselliği ortaya çıkaran. Dolayısıyla bu mevsimde var olan tüm güzelliklere rağmen yakıcı sıcak güzelliğin tadından mahrum bırakır Mümin gözlüğü ile bakamayanları. Sıcaklıktan sarhoş olanlar mevsim bittiğinde hatırlar güzellikleri ve vahlanırlar. İşte bu mevsimde şükür ilacını kullanmayı beceremeyenlerdir onlar.

Başına gelen güzel şeyler karşısında gösterdiği refleks mevsimin şiddetini belirler. Her mevsimin kendine göre zorluk ve sıkıntıları mevcuttur. Mesela; Şükür mevsiminin kibir, şımarıklık, bencillik, aç gözlülük ve israf gibi bir takım virüsleri vardır ki; kişi bu virüsten ancak şükür ilacı ile kurtulur.

Peki, şükür ilacı nedir ve nasıl kullanılır?

Zira şükür ilacını kullanma konusunda halk arasında bazı yanlış uygulamalar vardır ve bu yan tesirlere sebebiyet verebilir. Mesela; bir takım insanlar her nimete elhamdülillah diyerek teşekkür ettiğini zanneder. Oysaki bu şükür Siyonistlerin masum insanları öldürüp ‘’pardon’’ dedikten sonra tekrar öldürmesi sonra tekrar ‘’pardon’’ demesi kadar gülünçtür. Ya da öldürülen insanlar için üzgün olduğunu belirtip harekete geçmeyen ve üzülmek için yeni ölümleri bekleyen insanlar kadar ürkütücüdür.

Şükür bedel ister. Mal nimetine sahip olan infak ederek, akıl nimetine sahip olan aklını davasında kullanarak, hitabet yeteneği olan hakkı ve sabrı tavsiye ederek, temizlikten anlayan temizlik yaparak, kas nimetine sahip olan ise cihad ederek kısaca kimin hangi konuda kapasite ve yeteneği varsa o yeteneğin hakkını vererek şükrünü yerine getirmiş olur. Yani şükür ilacı ancak doğru kullanıldığında virüslere karşı korur.

Mesela; Kıbrıs şükür mevsimini yaşamaktadır. Zira içerisinde bulunan nimetler ziyadesiyle fazla olmasına karşılık aynı zamanda sokakları virüslerle kaplıdır. Kıbrıs’ın sokaklarında elbisesine virüs bulaşmamış Mümin görmek zordur. Bu da bize ilacı kullanmanın zorluğunu hatırlatmalıdır. İnsanoğlunun acizliğinin ispatı ve her şeye kolay ulaşma düşüncesi ilacı kullanamamasına sebep olmaktadır. Zira bir insan doktora gider doktor ona bir ilaç verir o kişi bu ilacı bir defa kullanır ve iyileşmeyi bekler. İyileşmeyince de doktora kızar ve kendine başka doktorlar bulur. Allah kula şükür ilacını vermiş, virüsleri tarif etmiş ve kullanma talimatını da bildirmiştir. Kula düşen ise tabibin dediğini yapmak ve bu ilacı düzenli kullanmaktır. Zira dünyadaki bir rahatsızlıktan dolayı gittiğin doktoru değiştirebilirsin ancak ahlaki zaafiyetlere karşı sana ilaç sunan Tabip seni yaratan olduğuna göre ona kızdığında gidecek kapın kalmaz. Başka kapılar bulduğunu iddia edenler ise şükür ilacını bir daha bulamazlar. Şükür ilacını kullanamayan ise bu virüslere bulaşmaya mahkûmdur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerinden yola çıktığımızda ikinci mevsiminde sabır mevsimi olduğunu görürüz. Müslüman başına bir bela geldiğinde sabır mevsimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu mevsim ise kışı hatırlatır. Zira kışın soğuğu fırtına ve tipilerle yoğunlaştığında ayakta kalabilmek imkânsızlaşır. Yağan kar, sonunda gelebilecek tipiye rağmen huzur verir sabrı kuşanana.

Belalar, musibetler kar tanelerine benzer. Bir iki kar tanesi etkilemez Müslümanı. Ancak o kar taneleri arttığında ve tipiye dönüştüğünde de değişmemelidir müminin tavrı. Zira eline bir kaç kar tanesi düşenin takındığı tavır belirler çığ geldiğinde tavrın ne olacağını. Bazı insanlar vardır ki gökten kar yağmaya başladığında başlar isyanı. Henüz gelmemiş olan çığlara düşman olur onlar. Bazıları ise kardan yollar yapar kaymak için ve o kar yığınlarının arasından sabır kızağının üzerinde yol alırken hızlandırır seyrini. Kar tanelerinden huzur bulanlar gelecek çığlara tedbir alırken kar tanelerine düşman olanlar çığ geldiğinde aynı isyanlarıyla yok olur. Sabrı kızak yapanlar ise çığ ile yol almayı öğrenir. Mümin kışını sabır ile güzelleştirir. Ve bu güzellik onu kışlara hasret bırakır.

Bir örnek vermek gerekirse; Filistin gelir akla. Zira haçlılardan sonra 1948 tarihinde başlayan zulüm politikaları ile sürekli sabır mevsiminde Filistin. Gökten kar yerine çığ yağıyor Filistin’de. Kar tanelerine isyan edenler bu çığlarda helak olurken direnişin neferleri çığlardan kızaklar yapıp devam ediyor yoluna. Bir de İzzeddin Kassamları var Filistin’in. Henüz çığlar yağmamışken gökten, Filistin şükür mevsimindeyken çığları haber veren. Evet, şükür mevsiminde virüslere karşı şükür ilacını kullananlar gelecek mevsimleri ferasetleriyle görür ve o mevsimlere adam yetiştirirler. İşte şimdi Filistin’de var olan direnişçileri yetiştirenler bu adamlardır. Şükür mevsimini güzelleştirenlerin nesilleridir sabrı bir taş gibi ellerinde tutanlar.

Müminin dünyasını dolduran bu karlar bazen görünüşte bela ve musibet olmayabilir. Mesela; kişinin kendisine sunulan fırsatları farkedememesi de büyük musibetlerdendir. Bazen tek bir karar şükür ya da sabır mevsimine girmeye sebeptir. Müminin bakışı mümince olmalıdır ki imzası besmele olsun. Mümince bakışa sahip olmayanın kararına yakışacak imzası ise isyanlıdır.

Üçüncü bir mevsim daha vardır ki bu istiğfar mevsimidir. Şükür ve sabır mevsiminde hastalananlara sunulan bir fırsattır istiğfar mevsimi. Son bahar gibidir bu mevsim. Bir ağacın gövdesi sağlam olduğu sürece yaprakların sararması etkilemez gövdeyi. Uzaktan bakıldığında kurumuş gibi görünen bu ağaç aslında bir bahara muhtaçtır. Müminin son baharıdır bu mevsim. Eğer o kuru yapraklara sarılır ve istiğfar rüzgârıyla dökmezse yapraklarını gelecek baharlar tekrar canlandıramaz ağacı.

Son baharı yaşamak zorundadır Mümin. Zira Adem aleyhisselamla atılmıştır bu mevsim Müminin hamuruna. Fırına koyulan kakaolu bir kekin beyaz çıkmasını istemek kadar anlamsızdır son baharsız bir hayat yaşama isteği. Müminin ağacının yaprakları sararır bu mevsimde ve istiğfar ile dökülür bir bir yapraklar gelecek baharlarda yeniden filizlenmek için. Ancak sadece rüzgâra bırakmamalıdır kendini ağaç, rüzgârın getirdiği nefes ile nefes almalı ve sallanmalıdır yaprağını dökmek için. Yoksa sadece istiğfar rüzgârına dokunmak değildir tövbe. O rüzgarla birlikte çabalamak ve telafi etmektir hataları. Gelecek bahara daha fazla yaprak filizlensin diye çabalamaktır mesela. Sarartılan bir yaprağın yerine üç yaprak yeşertmektir. Sadece günah yapraklarını dökmek değil, yanlışları doğrularla telafi etmektir tövbe.

Bu üç mevsimi hastalanmadan ya da İstiğfar mevsiminde temizlenerek geçirenlere hediye edilen bir mevsim vardır ki; onda bu dört mevsim birlikte yaşanır. Ancak yazın virüsleri, kışın çığları, son baharın kuru yaprakları etkilemez bu mevsimde yaşayanı. Tek ilaçla bütün hastalıklara, belalara karşı koruma altındadır bu mevsimin mümini. Bu mevsim rıza mevsimidir. Yazın sıcağına, kışın soğuğuna, son baharın kurumuş yapraklarına değil de yaza sıcağı, kışa soğuğu, sonbahara kuru yaprağı, uygun görene hayrandır bu mevsimin Mümini. Her yandığında onu yakanın sebepsiz yakmadığını düşünür. Soğuk hücrelerine işlediğinde şükürle ısınan kemiklerini hatırlar ve onu üşütenle ısıtanın aynı güç olduğunu düşünerek tebessümle karşılar gelen soğuğu. İman ağacının yaprakları sarardığında esecek rüzgârı beklemez kendi rüzgârını kendisi üretir ve hızla döker sarı yapraklarını. 

İlkbahar gibidir bu mevsim; yeni açmış yeşil yapraklar, arada yağan serin yağmur, güneşin sıcacık ışınları, hep bir aradadır. Ancak çetin değildir hiçbiri bir anne şefkati gibidir dokunuşları. Nazik bir mevsimdir ilkbahar.

Bu mevsimin Mümini psikologlara ihtiyaç duymaz. Ancak teslimiyeti kucaklayamayan ve bu sebeple mevsimlerin şiddetine tutulmuş olanları tedavi edebilir, bu mevsimleri yaratanın yarattığı bir kul olan psikolog. Onların rıza mevsimini bulmuş teslimiyetin zarafetini yakalamış olanlara söyleyecek sözü olamaz.

Rıza mevsiminin özgürlüğünü elde edenler,  başına bela geldiğinde sabreden, nimetlerin içindeyken şükreden, günah işleyince istiğfarla temizlenenlerdir. Saadet ve huzur ancak rıza ile mümkündür. Zira Allah’tan razı olan, teslimiyet kahramanı insanların yaşadığı asra, saadet asrı denmiştir.

’Teslimiyet özgürlüktür’’ diyordu Aliya İZZETBEGOVİÇ. O gün anladım İslam’ı şeref kabul edenlerdeki izzetin ve sabrın kaynağını ve teslimiyeti kucaklayamamış izzeti batıda arayan, İslam olmaktan utanan gençliğin zilletini. Evet, teslimiyetin içinde gizliydi her şey.

Teslimiyetin gücünü elde edenlerdir ölümü öldürenler ve korkuya yenilmeyenler. Teslimiyet sonsuz bir cesaret, umut ve heyecan demektir. Teslimiyeti bedenlerine hücre yapanlar ölümü vuslat bilip şehadet diye kucaklar.

Selam olsun Allah’tan razı olmuş Allah’ta onlardan razı olmuş, imtihan zindanlarını teslimiyetle özgürleştirmiş ruhlara…