Çatlak Testi

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2020 Mayıs / 90. Sayı

“Çin’de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış… Diğeri ise kusursuz ve çatlaksızmış. Her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve. Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarım dolu olarak varırmış.

İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Kusursuz, çatlaksız testi, vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. 

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: 

“Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle sular eve gidene kadar akıp gidiyor.”

Adam gülümseyerek dönmüş testiye; “Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum. Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Her gün o yola ben su taşırken, sen onları suladın. İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim” diye cevap vermiş. 

Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz. Her birimizin kendine has kusurları vardır. Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan, mükafatlandıran, renklendiren. İnsanları oldukları gibi kabullenelim. Onlardaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görelim…”[1]

Bu hikâyeden çıkarılacak çok dersler var. Mesela adam sahip olduğu kırık testinin eksik yanını düşünseydi, yollara çiçek tohumları ekmeyi düşünemez, eksiklikleriyle birlikte o testiyi kabullenip ondan gereğince istifade edemez ve onun işe yaramadığını düşünüp çöpe atabilirdi. Yaşadığımız hiçbir imtihan çöp değildir. Geçmişe dönüp baktığımızda bize acı verdiği için hatırlamaktan bile imtina ettiğimiz anılarımız, tekrar yaşamaktan endişe ettiğimiz için yüzleşmekten kaçındığımız mazideki imtihanlarımız, asla boşa yaşanmamıştır. Belki de bugünümüzdeki bizi biz yapan, onlardır. Bizi olgunlaştıran da onlardır. Onları hiç yaşanmamış gibi kabul etmek yerine, bize ve yeni hayatımıza kattıklarını düşünebilsek, hayatımız belki de daha kolay, daha enerjik, daha mutlu ve daha anlamlı olabilir.

Belki de önümüzde “çıkmaz sokak” olarak gördüğümüz sokak, çıkmaz değildir. Bizim yönümüzü değiştirmemiz, farklı yönden olayları değerlendirmemiz gerekmektedir. Çoğu zaman önümüze engeller koyan kendimiz oluyoruz. Olmazları olur yapan Rabbimizi unutuyoruz. Önümüze çıkan engellere takılıyor, ondan selametle kurtulup gereken dersleri almanın yollarını aramak yerine, olduğumuz yerde çakılıp kalıyoruz. “Bu engel yüzünden ben hiçbir şey yapamıyorum” bahanesini, ileri adım atmamak için öne sürüyoruz. 

Geçmişimizde yaşadığımız olumsuz hadiseler ayağımıza öyle bir dolanıyor ki günümüzü yaşamamıza izin vermediği gibi geleceğimizi de etkiliyor. Halbuki yapmamız gereken biraz kendimize cesaret vermek, yaşadıklarımızı kabullenmek ve mümkünse bize kattıkları sebebiyle onları sevmek, böylece ayağımıza taktığımız prangalardan kurtularak özgürleşmektir. 

Allah azze ve celle dışında tüm bağlardan özgürleşmeyen insan, ideal bir kul olamaz. İnsanlara ve aleme faydalı olamaz. Hayatı hep kaçmakla geçer korkularından, imtihanlarından ve geçmişinden. Ama hayat durmadan devam ediyor. Anını gerektiği gibi yaşamadan geçirdiğimiz her dakika aleyhimize işliyor ve pişmanlığını duyacağımız geçmişimize bir yenisi daha ekleniyor. Geçmişte işlediğimiz günahlardan bahsetmiyorum. Onlar için tevbe etmek, bir Müslüman olarak vazifemiz. Bahsettiğim geçmişte veya şimdi sahip olduğumuz yarım ama bizim olan şeyleri değerlendirmek… Onlara, eksik yanlarından değil bize kattıkları yönünden bakmak… İnanın, bu hayatımıza yeniden ışık katacak. 

Sahip olduğun şey ister bir eşya ister bir evlat ister bir ev ister bir araba olsun fark etmez. Onları oldukları halleriyle sev, iyi yanlarını değerlendir, onlarla gerçekten mutlu ol! İşte o zaman hayat daha güzel, daha faydalı ve daha mutlu olacak… En mutlu insanlar, her şeyin en iyisine sahip oldukları için değil, ellerindekinin tadını çıkardıkları ve kıymetini bildikleri için mutlular…

Çoğu zaman mutluluğunun önünde duran, insanın bizzat kendisidir. Hayata pozitif bakamamanın acısını çekiyoruz. İnsan hangi olumsuzluk içinde olursa olsun, nefsiyle olumlu şeyler konuşmalı. İşte o zaman her şeyin nasıl da yolunda gittiğine şahit olacaktır. Bu, onun gaybı bildiğinden dolayı değil, bakış açısını değiştirdiğinden dolayı olacaktır. Çünkü hayata olumlu bakanlar, tüm olumsuzluklarda bile olumluyu görebilen bir yetiye sahip olurlar. Kendimize bu iyiliği yapmalıyız bence. Sorunlara karşı direncimizi artırmak adına yapmalıyız. İnsan beyni, kendine yapılan olumlu telkinlere daha açık ve daha çabuk kabulleniyor kanımca. İnsan kendine ne kadar olumlu telkinde bulunursa o kadar ona inanıyor. O kadar iyileşiyor. Anını o kadar daha iyi değerlendirip geleceğe o kadar güzel adım atıyor. 

Hayatında en çok acı çeken insan Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme bak! Hayatında hiç şikâyet var mı? Hiç geçmişe takılarak yaşadığı bir anı, bir sözü var mı? Yok. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizim örneğimiz olmalıdır o güzide insan. Kovulduğu memleketi Mekke’yi özler ama geçmişe takılıp Medine’yi gül bahçesine çevirmekten geri durmaz. Planlarına Mekke’yi de ekler. Bir gün orayı da fethetmenin hayali içindedir. Ama bakın bir depresyon hali var mıdır? Bir umutsuzluk? O kadar imkansızlığın içinde üstelik. İmkansızlıklardır birçok beceriyi kazandıran, olmazmış gibi görünenleri olur kılan (tabi Allah’ın izniyle). 

Hiçbir zaman aklımdan çıkmayan, çıkmaz sokaklarda yolumu aydınlatan sözlerden biriyle yazıyı bitirmek istiyorum: “Düşmanlarım bana ne yapabilirler ki? Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum, nereye gitsem o benimle gelir. Hapsedilmem halvet, sürgün edilmem hicret, öldürülmem şehadettir. Değil mi ki göğsümde Allah’ın kitabı ve Rasûlünün sünneti vardır.”[2]  


[1]. Saliha Erdim, Eşimi Anlamak İstiyorum, Hayat Yayınları, s. 48, 49

[2]İbni Teymiyye