İdeolojiler Ve Teoriler – Nedim Bal / 2021 Nisan / 101. Sayı
Osmanlı’dan Günümüze Misyonerlik Faaliyetleri
Osmanlı döneminde misyonerlerin kendi içindeki örgütlenmelerini inceleyen Ahmed Hamdi Paşa (1871-1935) kaleme aldığı ve hatırat niteliğinde olan “İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor?” isimli kitabında Ortadoğu ve Osmanlı topraklarında yaşayan misyonerlerin hem Hristiyanlığı yaymak hem de bölge ile ilgili bilgi toplamak için yürüttükleri faaliyetleri ayrıntılı olarak kayıt altına almıştır.
Hristiyanlığı dünyaya yaymak için çalışan misyonerler bu amaçlarını çok geniş bir coğrafyaya sahip olan ve üzerinde çeşitli din, mezhep, dil ve kültürde insanların yaşadığı Osmanlı Devleti üzerinde gerçekleştirmek istemişlerdir. Bunun için eğitim ve öğretim kurumları ile matbaa, hastane ve yardım kuruluşları kurdular. Gerek Doğu Hristiyanlığının merkezi olması gerekse çok dinli yapıya sahip olması bakımından İstanbul misyonerler açısından önemliydi. Ayrıca İstanbul’un Osmanlı Devleti’nin payitahtı olması, coğrafi olarak stratejik bir konuma sahip olması ve dünya siyasetindeki önemi sebebiyle Hristiyanlar için asla vazgeçilemez bir hedefti.
Amerikalı misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki faaliyetleri üzerine araştırmalar yapmış olan Mehmet Ali Doğan da bir çalışmasında şu ifadelere yer vermektedir:
“Amerikalı misyonerler hangi tür topluluklarda, ne tür faaliyetlerde bulunmaları gerektiğini belirlemek amacıyla bölgede gezmişler ve gördükleri hemen her şeyi Boston’daki merkeze bildirmişlerdir. Bilhassa bir topluluğa yönelik misyon açma amacı varsa o topluluğun dili, dini, örfü, âdetleri, gelenekleri, eğitim seviyesi, yaşadığı bölgenin coğrafi özellikleri ve benzeri konular hakkında Amerikalı misyonerler gözlem ve düşüncelerini ayrıntılı olarak yazıya dökmüş ve bu yazıların birçoğu ABD’deki gazete ve dergilerde yayınlanmıştır.”
1800 ile 1900’lü yıllar arasında Avrupa ve Amerika destekli Hristiyan misyonerler Osmanlı topraklarında birçok kilise, hastane, okul, yetimhane, yayınevleri, gazeteler, yardım ve meslek kuruluşları açarak Batılı emperyalist ülkeler lehine faaliyet göstermişlerdir.
Bunun en hazin örneği Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmek için yaptırmış olduğu Rumeli Hisarı’nın/Surları’nın tam yanı başına kurulan Robert Koleji’dir.
1863’te Christopher R. Robert ve eğitimci misyoner Cyrus Hamlin tarafından kurulan Robert Koleji’nin kuruluş amacı; yabancı azınlıkların içerisinden Osmanlı vatandaşı olan zeki çocukları en iyi şekilde yetiştirip gelecekte onların ülke yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamaktı.
Nitekim bu okulun kurucularından olan Cyrus Hamlin amaçlarının ne olduğunu hatıratlarında şu şekilde anlatmaktadır: “İstanbul’un düşüşü Hristiyanlığın ve medeniyetin kıyametidir. Fetih, Avrupa’yı ve medeni dünyayı gafil avlamıştır.” “Fatih’in İstanbul’u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğiz.”
Robert Koleji binasının temel atma töreninde Yunan hatibin yaptığı konuşma da oldukça manidardır; “Bu bina (Robert Koleji) şu kulelerden (İstanbul’un Fethi için yapılan Rumeli Hisarı’ndan) daha yüksekte ve onlara hâkim. Güçleri ruhani ve ebedi. Bu bina onların yıkılıp gitmesine şahitlik edecek.” (Cyrus Hamlin, Türkler arasında/ Meydan Yayıncılık)
Nihayetinde Robert Koleji mezunu gençlerin birçoğu Bulgar isyanlarında aktif görevler almışlardır. 1895 senesinde İstanbul’a gelen Bulgar Prensi Ferdinand, Robert Koleji’ni ziyaretinde bu hususu şöyle ifade etmiştir; “Robert Koleji, Bulgar devlet idarecisi fidanlığıdır. Bunun hep böyle olmasını temenni ederim”
Özellikle 1871 yılı mezunları bu konuda çarpıcı bir örnektir. Bunlardan Geşav, Panaretov, Stoilov, Slaveikov, ve Tapçileştov adlı öğrenciler 1908 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparılan ve bağımsızlığı ilan edilen Bulgar Devleti’nde başbakanlık, bakanlık, belediye başkanlığı görevleri üstlenmişlerdir. (Beytullah İmzaoğlu,Fitarih Dergisi) Aynı şekilde Bulgaristan Genel Kurmay Başkanlığı yapan İvan Fitçef de Robert Koleji mezunlarındandır.
Robert Koleji’nde eğitim görmüş birçok kişi Osmanlı döneminde siyasi iç karışıklıklarda başrol oynadığı gibi yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal hayatında da önemli misyonlar yüklenmişlerdir. Robert Koleji mezunu olup Türkiye’de başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği, müsteşarlık, elçilik yapan pek çok kimse mevcuttur. Başbakan Bülent Ecevit ve Tansu Çiller, Dışişleri bakanı İsmail Cem İpekçi, Rahşan Ecevit, Behice Boran, Rüştü Saraçoğlu, Kasım Gülek, Osman Kavala meşhur(!) Robert Koleji mezunlarından sadece birkaçıdır.
(Kasım Gülek; CHP Genel sekreterliği, milletvekilliği ve bakanlık yapmıştır. 1928 de Rockefeller Bursu ile Amerika’da okumuştur. Amerika, İsrail ve F. Gülen arasındaki ilişkiyi örgütleyen kişidir. Fetullah Gülen, cenaze namazını kıldırmıştır. Osman Kavala ise; 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ ve CIA arasındaki ilişkinin kilit isimlerindendir. Darbede etkin rol aldığı iddiasıyla 2017 yılından beri tutukludur. Serbest bırakılması için Amerika ve Avrupa Birliği tarafından baskı yapılmaktadır.)
Ayrıca Halide Edip Adıvar, Orhan Pamuk, Nejat Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Cem Boyner, Celal Şengör, Altemur Kılıç gibi medya, ekonomi, sanat ve edebiyat alanında da öne çıkan pek çok kimse Robert Koleji mezunudur.
Hepinizin malumu; son zamanlarda hükümetin kendine yakın muhafazakâr bir ismi Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atamasıyla birlikte memlekette bazı çevreler tarafından kızıl kıyamet koparıldı. Hala da koparılmaya devam ediyor. Boğaziçi öğretim görevlisi pek çok akademisyen bizzat bu gösterilere katılarak olayların daha da büyümesi için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Sözüm ona öğrenci olduğu söylenen gruplar Müslümanların en kutsal mekânı olan ‘KÂBE’ ile ilgili alçakça paylaşımlarda bulundular. Hatta bu rektör ataması üzerinden hükümeti devirme planları yapılarak toplumsal bir galeyan oluşturmak ve sokak gösterileri başlatabilmek için müthiş bir algı operasyonu icra edildi.
Acaba basit bir rektör atamasına gösterilen bu denli tepki, direniş ve alçakça provokasyonların sebebi neydi? Boğaziçi Üniversitesi niçin bu kadar önemliydi?
Türkiye’nin gündemini ciddi anlamda meşgul eden İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nin asıl adının geçmişte meşhur Robert Koleji olduğunu bilmek gösterilen tepkinin, koparılan fırtınanın ve Müslümanların kutsallarıyla ilgili yapılan alçakça paylaşımların sebebini anlamaya yetiyor galiba…
TÜRKİYE FAALİYETLERİ
2. Dünya Savaşı sonrası “Avrupa Birliği”nin kurulması ve Türkiye’nin 1961’de Ankara Antlaşması’nı imzalaması sonucu siyasi ve toplumsal tabanda meydana gelen “Avrupa’ya karşı hoşgörü” zeminine bağlı olarak bu zeminden hareketle misyonerler faaliyetlerini artırmışlardır. 1980’li yıllarda Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne dahil etme girişimleri, Sovyetler Birliği’nin 1990’larda dağılması, “insan hak ve hürriyetleri”, “demokratikleşme”, “küreselleşme ve globalleşme” anlayışları derken, ülkemizde çok amaçlı ve etkin bir misyonerlik süreci hız kazanmıştır.
Emniyet Teşkilatının Raporları
Misyonerlerin Türkiye’deki çalışmalarına siyasi iktidarlar tarafından “din ve vicdan hürriyeti” kapsamında göz yumulmuş olsa da emniyet teşkilatı bu faaliyetler hakkında geniş bir rapor hazırlamıştır. Emniyet teşkilatının raporlarına yansıyan bilgiler şunlardır:
Misyonerler daha çok üniversite öğrencilerini, kimsesiz ve yoksul aile çocukları ile dinî bilgilerden yoksun, doğal afete maruz kalmış kimseleri hedeflemişlerdir. Misyonerler açısından Türkiye Ortadoğu’nun ve Asya’nın anahtarı durumunda olmuştur. Ev, otel vb. yerlerde toplantılar yapmaları, inanç turizmi bağlamında gezi programları düzenlemeleri, çocuk köyleri kurmaları, yaz kampları açmaları, iletişim (radyo, televizyon ve internet) yoluyla propaganda yapmaları dikkat çekmiştir. Bu faaliyetler sonucunda gayri resmi rakamlara göre İslam dininden Hıristiyanlığa ve diğer inanışlara geçen vatandaşların sayısının 10.000 civarında olduğu bunlardan 3.000’inin Yehova Şahidi, 2.000’inin Bahai, 5.000’inin Protestan olduğu tahmin edilmektedir. Emniyet raporlarındaki bu sayılar 2001 yılına aittir. Aradan geçen 20 yıl içinde bu sayıların daha da artmış olabileceği muhakkaktır.)
Kendilerini ‘Yahova Şahitleri’ diye isimlendiren grubun adını vermek istemediğimiz bir de dergileri vardır. Bu dergi 15 günde bir 200 dilde 40 milyon adet basılmaktadır. Yanlış okumadınız 40 milyon adet. Bu tüm dünyada basılıp dağıtılan dergi sayısıdır. Türkiye’de farklı, Hindistan’da farklı, Almanya’da farklı, Ürdün’de farklı isimlerle çıkmaktadır. Fakat hep 32 sayfadır ve değişmez. Ana konular ve yazılar Amerika’daki merkezden gelir. Değişiklik yapılamaz. (Prof. Hakkı Şah Yasdıman)
(Burada küçük bir anımızı paylaşmak isteriz. 1990 yıllarında Yahova şahitlerinin evleri tek tek dolaşarak yapmış oldukları davet (!!!) çalışmalarına bizzat muhatap olmuştuk… Bizlere dağıtılan dokümanlarda kesinlikle İslam’a aleni bir hakaret olmadığı gibi son derece yumuşak ve okşayıcı bir üslup kullanılıyordu. Örneğin; “Hepimiz Hz. Ademin oğullarıyız. Hepimiz peygamberlerin ümmetleriyiz. Ahlak çok önemlidir. Kur’an da kutsal bir kitaptır. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam kutsal dinlerdir. Hepsi Allah’tan gelmiştir. O halde Allah’ın kullarının kendi aralarında çatışmaları doğru değildir. Bizler her üç dinin temel özeliklerini birleştirip kardeşler olmalıyız.”
Tabi bu cümleler muhatabı ürkütmemek ve sempati oluşturmak amacıyla ilk etapta özenle seçilerek söylenmiş cümlelerdir. Eğer bu yumuşak davet (!) fayda verir ve muhatapla ilişki kurulabilirlerse ilerleyen zamanlarda gerçek düşüncelerini ortaya çıkarırlar. Muhatapla ilk tanıştıklarında İslam hakkında söylemiş oldukları tüm olumlu hususları bir noktadan sonra tek tek çürütmeye çalışarak muhatabın tamamen İslam’dan kopması için uğraşırlardı.
Eğlence merkezlerinde tanıştıkları kızlar yoluyla dini sohbetler için toplandıkları evlere davet edilen ve buralarda bir müddet sohbetlere katılan gençlerle de o dönemler muhatap olmuştuk. O diyaloglardan aklımızda kalan en trajikomik hadise ise yeni gelen kişilere verilmek üzere dağıtılan İncil’lerin arasına koyulan dolarlardı!
Toplumsal gelişmelere paralel olarak temelde siyasi ve dünyevi amaca yönelik, genelde dış kaynaklı olarak ortaya çıkan ve kendilerini Katolik ve Protestanlar olarak adlandıran grupların özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Gaziantep, Bursa, İçel, Adana ve Hatay illerinde resmi olarak tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katlarını, iş yeri olarak ayrılan dükkanları kiralamak ve satın almak suretiyle ibadet yeri (ev kilisesi) olarak kullandıkları, buralarda ibadet, dinî ayin, tören yaptıkları gözlenmiştir. Türkiye genelinde, başta İstanbul, İzmir, Ankara illeri olmak üzere 47’si Protestanlara, 9’u Bahailere, 19’u Yahova Şahitlerine ait toplam 69 adet resmi olarak tanınmayan ibadet yeri bulunmaktadır. (Bu sayılar 2001 yılına aittir.)
MİT tarafından hazırlanan ve 24 Nisan 2001’deki Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan raporda ise; misyonerlerin Türkiye’deki şüphe çeken faaliyetleri şöyle sıralanmıştır: “1998 yılından bu yana (2001’e kadar) ücretsiz dağıtılan İncil sayısı 8 milyonu aştı. İstanbul’da bazı radyo istasyonlarından Türkçe Hristiyanlık propagandası yapılmaktadır. Bazı yayınevleri kurdular. Bu yayınevleri bölücü nitelikli Türkiye haritaları yayımladıkları halde haklarında herhangi bir işlem yapılmadı. Kiliseler aracılığıyla dağıtılan yayınlar arasında bulunan ‘Kapsam’ adlı aylık gazete de İslamiyet aleyhinde bir yayın. Son bir yıl içinde sadece İstanbul’da 19 kilise açıldı. Üstelik bu kiliselerin açıldığı yerlerde hali hazırdaki Hristiyan cemaatlerden hiçbirinin üyesi de yaşamıyor.”
Emniyet Genel Müdürlüğü, Şubat 2005’te Milli Güvenlik Kurulu’na sunulmak üzere misyonerlik faaliyetlerine ilişkin yeni bir rapor hazırladı. Türkiye’deki “apartman altı kilise” olarak bilinen korsan kiliselerin istatistiğine yer verilen çalışmada söz konusu kiliselerin sayısının son yıllarda hızla arttığı vurgulandı.
Bu bağlamda Türkiye’de ve Doğu Hristiyanlığının merkezi olarak tanıtılan İstanbul’da yürütülen “tüm insanlığın Hristiyanlaştırılması” çalışmaları kapsamında ev kiliseleri çoğunlukla İstanbul’un Hıristiyanların yaşamadığı semtlerinde açılmaya başlanmıştır.
Bu kiliselerden bazıları şunlardır: Avrupa yakasında Agape Protestan Kilisesi (1970’lerden itibaren değişik yerlerde ve kilise binalarında toplanan cemaat 2000 yılında İstanbul Cerrahpaşa’daki binasında faaliyetini sürdürmüştür.) Avcılar Protestan Kilisesi, Bahçelievler Presbiteryen Lütuf Kilisesi, Bakırköy Protestan Topluluğu, Bakırköy Uyanış Kilisesi, Bakırköy Hayat Sözü Kilisesi, Beşiktaş Protestan Kilisesi, Bible House İmmanuel Kilisesi, Şişli Diri Su Kilisesi , Doğru Kaya Kilisesi, Fatih Protestan Kilisesi, Güngören Protestan Kilisesi, Koda Topluluğu Sarıyer, Mecidiyeköy İstanbul Mesih Kilisesi, Müjde Protestan Kilisesi, Nehir Kilisesi, Taksim İstanbul Türk Protestan Kilisesi, Zeytinburnu Kilisesi.
Anadolu yakasında All Saints Moda (Presbiteryen Kilisesi), Altıntepe İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı, Kadıköy Moda Anadolu Türk Protestan Kilisesi, Beytel Kilisesi, Kadıköy Uluslararası Topluluğu, Kartal Kilisesi, Maltepe Protestan Kilisesi, Taşdelen Kilisesi, Ümraniye Protestan Kilisesi, Üsküdar Son Buyruk Kilisesi, Presbiteryen Kilisesi.
Bu dönemde misyonerlerin genelde yerli Türk misyonerleri kullandığı görülür. Ayrıca Uzak Doğu’dan Koreli misyonerlerin de Protestanlığın yayılması için çalıştıkları dikkat çekmektedir. Son yıllarda sanal alanda da yoğun bir misyonerlik faaliyetine rastlanmaktadır. Bunlardan biri Kutsal Kitap Araştırma Merkezi’dir. Kutsal Kitap Araştırma Merkezi yaptığı açıklamalarda; 1960’lardan itibaren Kutsal Kitabın (!) ve Mesih İnancının doğru anlaşılması ve bilmeyenlere de anlatılması için çalıştıklarını ifade etmektedirler.
15 Mart 2007’de uydudan yayına başlayan Kanal H……. Türkçe yayın yapan Hıristiyan televizyonudur. Kanalda Türkiye’deki bazı kiliselerin vaizlerinin hazırladığı programlar yayınlanmaktadır. İncil, internetten anlatılmakta ve sohbet odaları ile dinî sorulara açıklık getirilmekte, bedava kutsal kitap gönderilmekte, bunun için bazı basın yayın organlarında ücretsiz İncil için ilânlar verilmektedir. İlanlarda verilen telefon numaraları ile sorunları olan bireyler için ayrıca Alo Dua Hattı adıyla bastırılan kartvizit dağıtılmaktadır.
Protestan misyoner örgütlerinin yayınevi ve radyoları ise şunlardır; Redhouse ve Kitab-ı Mukaddes Şirketi, 1987’de kurulan Yeni Yaşam Yayınları, 1991’de kurulan Müjde Yayıncılık ve Lütuf Yayıncılık, 1996’da kurulmuş Kaya Basım Yayın Dağıtım ile Gerçeğe Doğru adlı dergi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde demokratikleşme uğruna çıkarılan yasalarının sağladığı imkânlardan da yararlanan misyonerler İstanbul’da önemli toplantılar gerçekleştirmişlerdir.
Merkezi Londra’da bulunan “2000 and Beyond Movement” isimli misyonerlik teşkilatı, internet sitesinde kendisini dünyanın Protestanlaştırılmasına adayan bireylerin, kiliselerin, kuruluşların ve Hıristiyan misyonerlerin global ağı olarak nitelendirmektedir.
Bu misyoner kuruluş, Hristiyanlığın 2000 yılı ve ötesindeki hedeflerini 30. ve 40. Kuzey enlemleri arasındaki Makedonya’dan başlayıp doğuda Urumçi’ye kadar uzanan dikdörtgen şeklindeki bölgeyi içine alacak şekilde belirlemiştir. Hristiyanlığı yayma hedeflerinde bölgedeki anahtar şehirler olarak seçilen 100 şehir arasında İstanbul da yer almaktadır. Teşkilatın yayınladığı haritada Hıristiyanlaştırılacak ülkelere sıra numarası verilmekte, ilk sırada da Türkiye ve Orta Asya bulunmaktadır. Türkiye İslam dünyasına giriş kapısı olarak isimlendirilmektedir. Bu teşkilat dünyadaki bütün Katolik, Anglikan, Protestan, Ortodoks ve diğer misyoner teşkilatlarının faaliyetlerini koordine etmekte ve yönlendirmektedir. (Ayten Sezer Arığ, Dünden Bugüne İstanbul’daki Misyonerlik Faaliyetleri)
-Devam Edecek-