Gündem Analiz – Muhammed Eyüp / 2022 Nisan / 113. Sayı
Rusya, uzun süredir planladığı Ukrayna işgalinin icrasına kısa bir süre önce başlamış, Avrupa’nın kan ve vahşetle dolu savaş tarihinde yeni bir sayfa daha açılmış vaziyette.
Elbette söz konusu savaş yalnızca Rusya ve Ukrayna arasında sınırlı kalmamış, ABD başta olmak üzere Batı dünyası da Rusya’ya karşı Ukrayna’ya ciddi bir askerî ve siyasi destek sağlamaya başlamıştır.
Bu minvalde söz konusu savaş, Rusya’nın başını çektiği bir kutup ile ABD’nin başını çektiği bir diğer kutup arasındaki güç mücadelesinin bir yansıması olarak da değerlendirilebilecek bir hâl almıştır. Müslüman kanı dökme hususunda birbirleriyle yarışan iki ayrı zulüm düzeninin çıkar çatışmaları herkesçe malumdur.
Rus İşgali ve Dünyanın Tavrı
Rusya, çeşitli bahaneler ileri sürerek Ukrayna sınırına geniş çapta yığınak yapmış ve işgale hazırlanmış, yarım yıla yakın süren bu yığınak neticesinde işgal 24 Şubat tarihinde başlamıştır.
Elbette Rusya, kendi içerisinde çeşitli gerekçeler ve bahanelerle işgal hamlesini meşrulaştırmak istemiştir. Fakat biz Müslümanların aşina olduğu üzere, küresel tağuti güçlerin her zaman bir bahanesi, bir kılıfı olagelmiştir. Bu hususta dikkat çekici olan, Batılı küfür güçlerinin Rusya’ya verdiği tepkidir.
Kendileri de çeşitli düzmece bahanelerle İslam ülkelerini işgal hususunda yarışa giren Batılı güçler, aynı bahaneleri bir başkası ileri sürünce ise buna tepki vermiştir. Oysa Afganistan ve Irak’ın işgali sürecinde ABD’nin ileri sürdüğü bahaneler hâlâ hafızalarımızda tazedir. Amerikan imparatorluğu, türlü bahaneler ileri sürmüş, milyonlarca insanın katledileceği işgal hamleleri başlatmış, ardından küstahça yanıldıklarını “itiraf” etmişlerdir. Irak’ta bulunduğu iddia edilen kitle imha silahlarına dair Amerikan ve İngiliz yetkililerin yalanları, halen akıllarımızda canlılığını yitirmemiştir.
Esasen küresel küfür sistemi, gücü olan herkesin güçsüz olan herkesi yok edebileceği bir zemin inşa etmiştir. Bu zemini kendileri kullandığında işgalleri meşru, başkaları kullandığında ise gayrimeşru kabul edilmektedir. Ortadaki asıl sorun, sadece güçlünün haklı olduğu küresel cahiliye sistemidir. Birleşmiş Milletler kisvesi altında dayatılan bu sistem değişmedikçe dünya huzur bulamayacaktır.
Bu sistem bugün, dünya barışı adı altında mazlumları silahsızlandırmakta, sanayi yatırımlarına ve nükleer enerji gibi imkânlarına kısıtlama koymakta, güçlü ve azgın emperyal devletleri ise daha da azdırmaktadır. Örneğin Müslümanların güçlenmesi “terör” çerçevesine alınarak imha edilmeye çalışılırken, tüm dünyayı bin defa yok edebilecek kapasitede nükleer silaha sahip olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, İsrail gibi küfür güçlerinin ipleri salınmaktadır.
Akıl sahipleri için, dünya sisteminin münafık yüzü bir kez daha ifşa olmuştur.
Direnişin Meşruiyeti
Bir diğer konu ise işgale karşı en meşru hak olan direnişe dair iki yüzlü tutumdur.
Ülkeleri işgal edilen, kadın ve çocukları katledilen, öz kaynakları yağmalanan Müslümanların direnişi “terör” yaftasıyla karşılaşmaktadır. Ancak Ukrayna halkının Rus işgaline karşı direniş ise kutsanmakta ve her türlü aşırılık göz ardı edilmektedir.
Direniş, zulme uğrayan Müslümanların en meşru hakkıdır. Zira Allah azze ve celle, cihadın farz kılındığı ayetlerden birinde şöyle buyurmaktadır:
“Kendilerine savaş açılanlara, zulme uğradıklarından dolayı, artık savaş için izin verildi. Şüphesiz ki Allah, onlara yardım etmeye/onları muzaffer kılmaya elbette kâdirdir.”(Hac, 39)
Allah azze ve celle, Müslümanların mukavemetini meşru kılmaktadır. Hal böyleyken, zulme uğrayan Müslümanların artık işgallere mukavemet gösterirken sağa sola bakıp müsaade aramaları gerekmez. Zira bu Müslümanların en tabii hakkıdır.
Ukrayna halkının direnişine rıza gösterilmesi, Müslümanların direnişine ise her türlü karalama kampanyasıyla harp ilan edilmesi çok açık bir göstergedir. Şöyle ki dünya, asla Müslümanların direnmesine rıza göstermeyecektir. Onlar için Müslümanlar, katledilmeyi bekleyen koyunlar gibi olmalıdır. Bu minvalde anlamamız gerekir ki İslam’da cihadın yerini tartışanlar, Müslümanların karşısında ve zalimlerin yanında saf tutanlar, mübarek kıyamları fitne olarak niteleyenler, Müslümanların uğradığı zulme sessiz kalanlar, suretleri hakça görünse dahi, küresel sistemin Müslümanlara karşı uyguladığı bir harp taktiğine alet olmaktadırlar.
Batı’nın Kibirli ve Bencil Yüzü
Bu savaşla yeniden aşikâr olan bir diğer mesele ise dünya sisteminin, bilhassa Batı’nın tekrar ortaya çıkan kibirli ve bencil yüzüdür. Asırlardır İslam âlemine vahşet ve katliam kusmakta olan Batı, şimdi bunlar hiç yaşanmamış gibi, savaş karşıtı ve insancıl bir tutum sergilediğini söylemektedir. Aynı şekilde Rusya, başta Suriye, Çeçenya ve Batı Afrika olmak üzere dört bir yanda oluk oluk Müslüman kanı dökerken verilmeyen tepki Ukrayna konusunda tüm dünya tarafından ortaya konulmaktadır.
İnsanlık bu vesileyle, âlemini kana boyayan doğulu ve batılı zalimlerin iki yüzlülüklerine bir kez daha şahit olmuştur.
İslam’a düşman olanların, Müslüman kanı hususundaki umursamazlığı şaşırtıcı değildir. Bugün kimileri, meselenin Avrupalı olmakla alakalı olduğunu ve dünyanın, ölenler Avrupalı olduğu için hassasiyet gösterdiğini ifade etmektedir. Oysaki 1990’lı yıllarda Bosna’da her gün katliamlar yaşanırken, Saraybosna Rus destekli Sırpların kuşatması altında boğulurken, dünya yine sessiz kalmıştır. Bosna halkı da Ukrayna halkı gibi Avrupalı, kendi tabirleriyle “sarışın ve mavi gözlü” bir halktı. Ancak Müslüman olmaları, benzeri bir hassasiyetten dünyayı alıkoydu.
Bu noktada, ibret alabilecek akıl sahipleri için apaçık bir örnek ortaya çıkmıştır. Söz konusu hususların dile getirilmesindeki maksat da Müslümanların zalimlerin merhametine muhtaç oluşu değil, akıl sahiplerine bir hatırlatma yapılmasıdır.
Savaşın Gidişatı, Olası Neticeler ve Sonuç
Bu satırların yazıldığı esnada Ukrayna’daki savaş yaklaşık olarak ilk ayını geride bırakmıştır. Her iki taraf da ağır kayıplar vermekte, Rus güçleri ağır da olsa ilerlemektedir.
Rusya’nın temel hedefi Ukrayna ordusunun askerî gücünü tamamen yok etmektir. Ukrayna da Rusya’nın ilerleyiş gücünü kırmak, ayrıca ekonomik açıdan Rusya’yı tüketerek sulha mecbur bırakmak istemektedir. Batı’dan gelen silahların bu stratejide payı büyüktür.
Her savaşta olduğu gibi burada da üç temel ihtimal vardır. Rus zaferi, Ukrayna zaferi yahut uzlaşı.
Uzlaşı halinde Rusya belirli toprakları bünyesine katacak, Ukrayna ile gerilim bir süre daha dondurulacak ve patlamayı beklemeye devam edecektir. Bu ihtimalde, Rusya’ya yönelik yaptırımların gevşemesi ve dünya sisteminin bir miktar rahatlaması olasıdır.
Ukrayna zaferi halinde Rusya, ya savaş öncesi duruma dönecek yahut elindeki bölgeleri de yitirecektir. Bu durumda Rusya, 1979-1989 arasında Afganistan’da aldığına benzer bir yara alarak yeniden kabuğuna çekilmeye mecbur kalacak, içeride ciddi krizler yaşayacaktır. Bu ihtimalin, Rusya’nın varlık gösterdiği Kafkasya, Suriye ve Batı Afrika gibi İslam beldelerine tesiri olacaktır. Kafkasya ve Suriye’de Rus etkisinin zayıflaması Müslümanların yararına olma olasılığı taşımaktadır. Batı Afrika’da ise Rusya’nın sahadan çekilmesi Fransız etkisini artıracaktır. Bunun sonuçları ise ayrı bir değerlendirme konusudur.
Rus zaferi halinde, yüksek olasılıkla dünya sistemini daha büyük değişiklikler ve krizler beklemektedir. Özellikle Doğu Avrupa’da gerilim artacak, savaşın farklı bölgelere taşınma riski doğacak ve onlarca yıldır İslam beldelerinde yaşanan kriz, dünyanın küresel küfür güçleri arasına taşınacaktır. Bu durumun, İslam beldelerine odaklanmış vaziyetteki Batılı güçlerin, kaynaklarını Rusya ve Çin ile mücadele ayırmasıyla sonuçlanması muhtemeldir. Çin’in de muhtemel bir Tayvan işgali, tüm bu durumu daha karmaşık hale getirebilir.
Müslümanların Allah’tan niyazı, başta Ukrayna’da yaşayan Kırım Tatar Müslümanları ve diğer Müslümanlar olmak üzere, masumların en az zararla bu savaşı atlatması, savaşın ise İslam âleminin maslahatına olacak bir neticeyle nihayet bulmasıdır. Zalimlerin birbirleriyle meşgul olması şüphesiz Müslümanların bir numaralı maslahatları arasındadır.
“Allah’ım, zalimi zalime kırdır ve bizleri salimen aradan çıkar.”