Yusuf El-Karadavi Ve Öncelikler Fıkhı

Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Temmuz / 140. Sayı

HAYATI

Yusuf el-Karadavi, 1926 yılında Mısır’da dünyaya geldi. 2 yaşında babası vefat etti. Erken yaşta (on yaşına gelmeden) Kur’an-ı Kerim’i ezberledi.

İlk, orta ve lise eğitimini Ezher’e bağlı okullarda okuduktan sonra üniversiyi Ezher’in Usuluddin Fakültesi (İslam Hukuku) okudu ve birincilikle bitirdi.

Ardından Mısır, Katar ve Cezayir’de öğretim görevlisi olarak görev yaptı.

Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanların İslami meselelerini değerlendirmek için Avrupa Fetva ve Araştırma Merkezi’ni kurdu. Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı. Daha sonra 2004-2018 yılları arasında başkanlığını yürüttü.

2022 yılında 96 yaşında vefat etti.

ÖNCELİKLER FIKHI

“Giriş” kısmında eserin yazılma sebebini şöyle açıklar: “Bu çalışmanın hedefi, İslami sahada çalışanların ve onları izleyenlerin doğruyu bulmaları, dinin öncelediği ve sonraya bıraktığı, sıkı davrandığı ve müsamaha gösterdiği, önemli saydığı ve fazla önemsemediği hususların birbirinden ayrıştırılmasına aşırı hassasiyet göstermelerinin sağlanmasıdır. Bu çalışmanın, aşırılığa kaçanların aşırılıklarına, gevşek davrananların ihmalkarlıklarına biraz engel olması ve samimi çalışanların bakış açıları arasında yakınlık meydana getirmesi umulmaktadır.[1]

ÜMMETİMİZİN ÖNCELİKLER FIKHINA İHTİYACI

Mühim olmayan mühim olana, mühim olan daha mühime; tercih edilmeyen tercih edilene, faziletçe üstün olmayan üstün olana veya daha üstün olana takdim edilmez. Aksine takdim hakkı olan öne alınır, geri bırakılması gereken geri bırakılır, küçük meseleler büyütülmez, önemli olan basite alınmaz. Zarar vermeden ve haddi aşmadan, her şey en doğru kıstas ile yerli yerine konulur.[2]

İlmin ışığından ve fıkhın rehberliğinden mahrum olan kimselerin çoğu kere ameller arasındaki sınırları erittiklerini görmekteyiz.

Her yılın hac mevsiminde oldukça çok sayıda zengin Müslümanın iştiyaklı bir şekilde nafile hac yaptıklarını görmekteyim. Fakat bu masrafları yapanlardan, bir yıllık masrafın aynısını Filistin’de Yahudilerle savaşmak, Endonezya’da veya Bangledaş’teki yahut diğer Asya ve Afrika ülkelerindeki Hıristiyan misyonerliğine karşı yapılan mücadeleye destek sağlamak, bir davet merkezi kurmak, zamanı olan uzman davetçiler hazırlamak ya da telif tercüme yapıp faydalı İslami yayınlar oluşturmak için talepte bulunduğun zaman başlarını büktüklerini ve kibirli bir şekilde yüzlerini çevirdiklerini görürsün.[3]

Öncelikler kıstasını belirlemede kendisine bugün isabet eden bu büyük bozulma sonucunda ümmetimiz, büyük şeyleri küçültmeye, küçükleri büyütmeye, önemsizi önemli görmeye, önemliyi basite almaya, ilkin yapılması gerekeni sona, sonda yapılması gerekeni başa almaya, farzları ihmal edip nafilelere düşkünlük göstermeye, küçük günahlardan korunma konusunda dikkatli olmaya, büyük günahları önemsememeye, ihtilaflı konulardan ötürü kavgaya tutuşmaya ve hakkında görüş birliği bulunan meselelerin zayi edilmesi karşısında sükut etmeye başladı… Bütün bunlar, bugün ümmeti “öncelikler fıkhı”na şiddetle ihtiyaç duyar hale getirdi. Hatta bu fıkıh ümmet için son derece zaruri bir hal aldı.[4] 

Maslahatlar Arasındaki Denge

Mala zarar veren mefsedet cana zarar verenle, bu ikisine zarar veren de din ve inanca zarar verenle aynı değildir.

Herhangi bir işte maslahat ve mefsedet veya zarar ve menfaat birlikte bulunduğu zaman bunların arasında karşılaştırma yapıp galip ve çoğunluk olana itibar etmek gerekir. Çünkü bir şeyin çoğunluğu o şeyin tamamının hükmünü alır.

“Mefsedeti bertaraf etmek maslahatı elde etmeden önce gelir.”[5]

İLİM ve FİKİR ALANINDAKİ ÖNCELİKLER

Bilgi, amelden önce gelir, çünkü bilgi amelin rehberi ve yol gösterenidir.

İlmin amelin önüne geçirileceğini bildiren şeylerden birisi de şudur: Kur’an’ın ilk inen ayeti “oku” diye başlamaktadır. Okumak ilmin anahtarıdır.

Raşit halife Ömer b. Abdulaziz’in şu sözü ne kadar da doğrudur: “İlimsiz amel edenin bozdukları, düzelttiklerinden daha çoktur.”

Hasan Basri bu konuda şu özlü ve anlamlı sözünü söylemiştir: “Bilgisiz amel eden, yol bilmeden yürüyen kişiye benzer. Böyle birisinin bozdukları, düzelttiklerinden fazladır.”[6]

İlimde derin anlayış ve kavrayış, mücerret ezberciliğe tercih edilmelidir. Zira gerçek ilim, anlayış ve özümseme şeklinde kendini belli eder. İslam bizden, sadece dini öğrenmemizi değil, dinde derin anlayış sahibi olmamızı istemektedir.[7] 

Nassların zahirine harfi harfine yapışmak, çoğu kere Allah’ın genişlettiğinin daraltılmasına, kolaylaştırdığının zorlaştırılmasına, gelişmeye müsait olanın dondurulmasına, yenilenmesi ve serbest bırakılması gerekenin de kayıt altına alınmasına yol açmıştır.[8]

Bir hükümde ihtilaf varsa bu onun ictihadi bir hüküm olduğunun delilidir. İctihadi meselelerde bir alim diğerini yadırgayamaz. Fakat karşılıklı saygı içerisinde biri diğeri ile tartışabilir.[9]

FETVA ve DAVET ALANINDAKİ ÖNCELİKLER

Hafifletme ve kolaylaştırmayı ağırlaştırma ve zorlaştırmaya öncelemek gerekir.[10]

Kur’an’da şöyle buyurulmuştur: “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez…” (Bakara, 185), “… Allah sizi zora koşmak istemez… “(Maide, 6)

Hz. Aişe’nin şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Peygamber iki şeyden birini yapma konusunda serbest bırakıldığı zaman, günah olmadığı takdirde mutlaka onların en kolayını seçerdi. Yapılacak şey günah ise, ondan en uzak duran kendisi olurdu.”[11]

Bugün Müslümanların dinlerinde derin kavrayış sahibi olmaları için gerekli olan hususlardan biri de neyin öne, neyin sona alınmasının ve Müslümanın kültüründen neyin atılması gerektiğinin bilinmesidir.[12]

Bir şeyin başkasına takdim edilmesinde ve neyin dikkate alınmasının daha öncelikli olduğunu beyan hususunda müracaat edilmesi gereken kıstaslardan biri, bir şeye Kur’an’ın verdiği kadar önem vermektir.[13]

AMEL (UYGULAMA) SAHASINDAKİ ÖNCELİKLER

Buhârî ve Müslim’in naklettiğine göre Mesruk şöyle demiştir: “Hz. Aişe’ye, Hz. Peygamber’in hangi amelden daha çok hoşlandığını sordum o da, devamlı olandır, diye cevap verdi.”[14]

Faydası uzun ve kapsam alanı geniş olan bir amel, birisine sağımlı ve sütlü dişi keçi vb. şeyler bağışlamak gibi. Zira bu gibi hayvanlar hem kendisine sadaka verilene hem de ailesine bolca süt verebilir ve Allah bunların sahiplerini yıllarca faydalandırır.”[15]

Hz. Peygamber’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Hangi Müslüman bir ağaç diker veya bir ekin eker de ondan bir kuş, insan ya da hayvan yerse bundan dolayı onu dikene ve ekene sadaka sevabı verilir.”[16]

EMREDİLENLER ALANINDAKİ ÖNCELİKLER

Farzlar şüphesiz, derece bakımından nafilelerden üstün ve öncelikli olduğu gibi, farzlar da kendi aralarında farklılık arz ederler.

Kesin olan şudur ki, farz-ı ayn, farz-ı kifayeden önceliklidir. Çünkü farz-ı kifayeyi yerine getirecek birileri bulununca günah ve vebal diğer mükelleflerden düşer. Farz-ı aynın alternatifi yoktur ve böyle bir farz kimi ilgilendiriyorsa ancak o yerine getirebilir, başkası onun yerine bunu yapamaz.[17]

Hiç kimsenin yerine getirmediği farz-ı kifaye ile meşgul olmak, bütün ihtiyacı karşılamasa da bazı kimselerin meşgul olduğu farz-ı kifaye ile ilgilenmekten daha üstündür.

İnsanlara fetva verecek fakih, öğretmen, doktor, mühendis, insanların ihtiyaç duyduğu ilim ve sanat erbabı için de bu durum geçerlidir. Söz konusu ilim ve sanatları sadece bir kişi veya belli kişiler tahsil etmiş ya da tahsil etme imkanına kavuşmuşsa onların bu görevleri yapmaları farz-ı ayndır. Keza, bir kişi belli bir askeri konuda uzman olur ve Müslüman askerler de ona ihtiyaç duyar, ondan başkası da ihtiyacı karşılayamazsa, bu hizmeti yerine getirmek için kendini öne çıkarması gerekir.[18]

Sadece Allah haklarına ilişkin olan farz-ı aynlarda müsamahakâr davranmak mümkündür. Kul haklarıyla ilgili farz-ı aynlarda ise durum tam aksinedir.

Alimler şöyle demiştir: Allah hakları müsamaha esasına, kul hakları ise kesinlik esasına dayalıdır. Bundan dolayı mesela bir kimseye hem hac farz olsa ve bir de ödemesi gereken borcu bulunsa borcu ödemeye öncelik verilmelidir. Zira bir Müslümanın borcunu vermeden hacca yönelmesi caiz olmaz. Ancak alacaklısından izin alır, borç vadeli olur ve ödeyebileceğinden emin olursa o zaman olabilir.”[19]

ISLAH ALANINDAKİ ÖNCELİKLER

Islah alanındaki önemli önceliklerden biri, toplumdan önce ferdin yetiştirilmesine önem vermek veya sistemlerden ve kurumlardan önce nefisleri değiştirmektir. En iyisi bizim bu hususu ifade ederken Kur’an’ın kullandığı “İçindekini değiştirmek” tabirini kullanmamızdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “…Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez… “ (Rad, 11) Buna göre her türlü ıslahın veya değişikliğin ya da toplumsal yapılanmanın esası, fertten başlamaktır.[20]

Islah alanında dikkat çekilmesi gerekli hususlardan biri de düşünceyi düzgün hale getirme, tasavvuru düzeltme, bakış ve çalışma yöntemini doğru hale getirmek için gerekli olan her şeye öncelik vermektir.[21]

İyilik (Hasenat) ve Kötülüklerin Çatışması

İyiliklerin ve kötülüklerin çatışması konusunda İbn Teymiyye şöyle demektedir: “Çatışma bazen iki iyilik arasında olur ve bunları uzlaştırmak mümkün olmaz. Bu durumda daha iyi olan iyiliği az olana tercih edilir. Bazen de çatışma iki kötülük arasında olur ve bunlardan kurtulma imkânı bulunmaz. Böyle bir durumda, kötülüğü az olana katlanılır ve daha kötü olan defedilir. Çatışma iyi ve kötü arasında olur da ikisini birbirinden ayırmak mümkün olmaz, aksine iyiliği yapmak kötülüğün ortadan kalkmasını ve kötülüğü terk etmek de iyiliği yapmamayı gerekli kılarsa bu durumda iyiliğin faydası ile kötülüğün zararından hangisi tercihe şayan ise o tercih edilir.”[22]


[1]. Yusuf el-Karadavi, Öncelikler Fıkhı, İz Yayıncılık, İstanbul-2007, s.12.

[2]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.15.

[3]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.23-24.

[4]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.29-30.

[5]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.37-40.

[6]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.67-68.

[7]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.77-79.

[8]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.80-81.

[9]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.85-89.

[10]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.96.

[11]. Buhârî, “Menakıb”, 23; “Edeb”, 80; Müslim, “Fezail”, 77; Ebu Dâvud, “Edeb”, 4.

[12]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.107.

[13]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.109.

[14]. Buhârî, “Teheccüd”, 7; Müs!im, “Müsafirin”, 131.

[15]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.120-121.

[16]. Buhârî, “Hars”, 1, “Edeb”, 12; Müslim, “Müsakat”, 9, 12.

[17]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.152.

[18]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.154-155.

[19]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.155-156.

[20]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.231.

[21]. Yusuf el-Karadavi, Age, s.244.

[22]. İbn Teymiyye’nin Mecmu-u Fetava adlı eserinden özetlenerek alınmıştır. Bkz. XX, 48-61 .