Yeryüzünün Kazıkları: Dağlar

Yeryüzü Ayetleri – Cihan Malay / 2023 Haziran / 127. Sayı

Dağ, “türlü iniş çıkışları, kabartı ve çukurları bulunan, çevresindeki alçak yerlere doğru bir etekle sona eren yer; kabarıklıkları veya çevresine göre bir kabartı durumunda bulunan inişli çıkışlı yer biçimidir.”[1]

Yarattığı bütün şeylerde faydayı esas alan, hiçbir şeyde faydası olmayacak bir şey yaratmaktan münezzeh olan Rabbimiz, dağları da dünyamıza ve insanlara çeşitli faydaları bulunan bir sebeple yaratmıştır.

Rabbimizin yüce kudretini bizlere gösteren ve yeryüzündeki cismani varlık olarak kainattaki en büyük varlık, dağdır.

Dağlar, yeryüzü kabuğunu meydana getiren çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda oluşur. İki tabaka çarpıştığında daha dayanıklı olan diğerinin altına girer. Yukarıdaki tabaka kıvrılarak yükselir ve dağ meydana gelir. Alttaki tabakanın yerin altında ilerlemesiyle de aşağıya doğru derin bir uzantı, dağ kökü oluşur…

Dağların yeryüzünde görünen kısmından çok daha büyük olan kökleri, yerin altında görünmez bir durumdadır. Dağların yerin altındaki kökleri, dağın görünen kısmının 10-15 katına kadar çıkabilmektedir. Örneğin; dünyanın en yüksek noktası olan Everest Tepesi, yerin 9 km kadar üstündedir, oysa bu noktanın yerin altındaki kökü 125 km civarındadır.

ABD Bilimler Akademisi eski başkanı Frank Press dağları, kökünün çoğu toprağın derinliklerinde olan çiviye (wedge like shape) benzetir.[2]

Enes b. Malik radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ yeryüzünü yarattığı zaman yeryüzü sallanmaya başladı. Bunun üzerine dağları yarattı. Dağları yeryüzüne oturtunca, yeryüzünün sarsıntısı durdu…”[3] 

Bu hadis, dağların yeryüzünü dengede tutmak gibi bir fonksiyona sahip olduğunu ifade etmektedir. Buna rağmen yeryüzünde zelzele ve volkanik patlamalar görülmekte ise de bunlar yeryüzündeki hayatın devamına engel olacak düzeyde genel ve sürekli olarak görülen şeyler değildir.

Hadisteki ifadeyle benzerlik ifade eden bazı ayetler vardır. Örneğin; “O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz.” (Nahl, 15); “Dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?” (Nebe, 7); “Yeryüzüne onları sarsmasın diye sağlam dağlar yerleştirdik; kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler, yollar açtık.” (Enbiya, 31) ayetleri aynı hususu vurgulamaktadır.[4]

Yeryüzünü bütün azametiyle göz önünde bulundurduğumuzda bu azametli durumun her zaman sarsıntıyla sarsıldığını bir düşünelim? Dünyamız yaşanması ne kadar zor bir durumda olurdu. Rabbimiz, müfessir Zemahşerî’nin (ö. 538/1144), “evi, sütunları nasıl sağlam tutuyorsa, yer de sabit bir şekilde dursun diye dağları kazık gibi çakmıştır” benzetmesinde bulunduğu dağları, yer sarsıntılarını dengelemek için yaratmıştır.

“Dağları da (yeri dengede tutan) kazıklar yapmadık mı?” (Nebe, 7) ayetini Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde şöyle açıklar:

“Bu ifadede, yerkabuğunun yaşamaya uygun bir şekilde oluşumu için yer çekiminin merkezden çevre yüzeyine doğru yayılışının çeşitlilik ve denkliğini ve dahili püskürmelere karşı koymayı sağlam ve deniz ile karaları ayırmak suretiyle kara kısımlarını deniz seviyesinden değişik yüksekliklerde yükselerek, deniz sularının çekilip çoğalmasıyla olabilecek tufanlardan kurtarılması ve nehirlerin akması için su depoları, kaynaklar ve su yolları teşkili; rüzgarların, bulutların, yağmurların farklı akımlarla dağıtımı ve değişik iklimlerle değişik hayat şartlarının, daha sonra da sosyal bakımdan insanlık akınlarının birbirlerine karışmalarının, çarpışmalarının ve çatışmalarının sınırlanması ve düzenlenmesi gibi sayılamayacak kadar çok faydaları bir özetleme ve doğal durumların hayata uygun olmayan zorunlu neticelerine de bir işaret vardır.

Öyle ki yeryüzü döşenmemiş, üzerine dağlar oturtulmamış, oturma ve korunma bölgeleri oluşturulup sabitleştirilmemiş, yer yüzeyi deniz seviyesinde bırakılmış olsaydı, tabiat bakımından üzerinde rahatça durabilme mümkün olmayacak sürekli bir çalkantı ve sallantı olacaktı. Görülmekte olan hayat ve hayat şartları oluşmayacak, merkez ve çevreden tabii akımlara karşı direnme ve savunma sebepleri verilmemiş olacaktı. Yetiştirilen bağ ve bahçeler şöyle dursun bir hububat tanesi ve hücrecik bile tutunamayacaktı.”[5]

Bilimin bu asırdaki keşfine göre de dağlar yeryüzünün dengesini korumaktadır. Herhangi bir sebeple bu düzenin bozulması durumunda depremler ve volkanlar meydana gelir.

Cenab-ı Hak, herkesin, her zaman gözünün önünde olan bu yalçın dağları birer ayet olarak kullarının dikkatine sunmakta, onlar üzerinde durup düşünmelerini istemektedir.

Dağlar, yeryüzünün hayat için sükûnet içerisinde durmasını sağlayan kazıklar, çivilerdir. Dağlar, Yüce Yaratıcının erişilmez kudretini haykıran sağlam yapılardır. Bu muhteşem binalar içlerinde çok büyük nimetler saklarlar. Sular, barınaklar, madenler ve benzeri pek çok şeyin, pek çok canlının vatanıdır dağlar. Farklı renk, şekil, konum ve durumda olan dağlar, bu konuda çok önemli mesajlar sunarlar. İnsan, dağların yanından geçerken onları bir taş yığını olarak görmemeli, onlardaki ihtişamı seyretmeli ve onlara atılan ilahi imzayı temaşa etmelidir.[6]

Dünya’da birçok dağ olup, dağların sağladığı faydalar sayılamayacak kadar çoktur.Özetle;

1) Dünya, dakikada 27 km hızla kendi ekseni etrafında, saatte 110000 km. hızla güneşin etrafında dönmektedir. Eğer kara parçalarının dörtte biri dağlardan oluşmasaydı, sarsıntılar meydana gelir, denge olmazdı.

2) Dağlar, şiddetli kasırgalar ve fırtınaların zararını önlerler.

3) Hava akımını ayarlamada rol oynarlar.

4) Kaplı bulunduğu bitki örtüsüyle havayı temizleyip filtre vazifesi yaparlar.

5) Kışın yağan karlar, yüksek dağların tepelerinde kalır. Zamanla eriyerek yere doğru akar ve nehirleri doldurur. İnsanlar, bu sudan içerler, hayvanlarını ve arazilerini sularlar.[7]

Yeryüzündeki dağların bir an için olmadığını farz etsek, o takdirde yer kabuğu üzerinde 2-2,5 km kalınlığında bir su tabakası oluşur. Yani okyanuslar yeryüzünü kaplar ve yeryüzünde bugünkü hayat olmazdı. Yeryüzündeki dağların oluşumu gelişi güzel değil, belli bir plâna göredir. Dünyadaki belli başlı dağlara dikkat edecek olursak bunların çoğunlukla okyanuslar ve denizler boyunca uzandığını görürüz. Böylece bu dağlar, okyanusların ve denizlerin taşarak kara parçalarının sular altında kalmasını önlemektedir.[8]

Bilindiği üzere dağların hava kütle ve akımları önünde engel teşkil etmesi birbirine yakın bölgelerde farklı iklim tiplerinin oluşmasına neden olmaktadır…

Türkiye’de de vadi içerisinde kurulmuş olan köylerin sahip olduğu bazı coğrafi avantajlarla birlikte, özellikle vadi içerisindeki köylerde, dağlardan da kaynaklanan yeterli içme ve sulama suyunun bulunması ve dağların hava akımları önünde engel teşkil ederek iklim şartlarını yaşama elverişli hale getirmesi gibi olumlu etkileri de nüfusun bu alanlarda yoğunlaşmasına yol açmıştır…

Ayrıca ağaçlar ve insan eliyle çeşitli boy ve ebatlarda inşa edilen yapılar gibi çevrelerine göre birer kabartı durumunda olan dağlar da sürtünme etkisiyle rüzgârın hızını düşürmekte ve dolayısıyla yeryüzünde insanların ve diğer canlıların daha rahat yaşamalarına imkân tanımaktadır.

Çevreye göre daha yüksek oldukları için dağlar, bol miktarda yağmur ve kar yağışı alır, [Dağlar çevreleri için adeta birer su deposudur][9]

Dağlar kimi zaman insanlar için güvenebileceği bir sığınak olmuştur.

“Sular her tarafı kapladığında, gemi yolcularıyla birlikte dağlar gibi dalgalar arasında süzülmeye başladı. Nuh, geminin dışında bir kenarda bulunan oğluna: “Evlâdım, bizimle birlikte gemiye bin de kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.

Fakat oğlu: “Ben şöyle büyük bir dağa sığınırım, o da beni sulardan korur” diye karşılık verdi…” (Hud, 42-43)

Dağlar, insanların sağlam, güvenlikli bir inşa alanı olmuştur.

“Onlar dağları yontarak güven içinde yaşayacakları evler yaparlardı.” (Hicr, 82)


[1]. Reşat İzbırak, Coğrafya Terimleri Sözlüğü (İstanbul: MEB Yayınları, 1992), 79.

[2]. http://ozcanakyuz.blogspot.com/2017/05/daglarn-hareketliligi-ktasal.html Erişim Tarihi:22.05.2023.

[3]. Tirmizî, Tefsîri’l-Kur’ân, 94; İbn Kesîr, Tefsîr, XIV, 244; Âlûsî, Rûhu’l-Me’ânî, XIII, 93.

[4]. Hatib et-Tirmizi, Mişkatu’l-Mesabih, Çelik Yayınları, c.4, s.

[5]. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn, c.8, s.490-491.

[6]. Ali Akpınar, Kur’an’ın Soru-Cevap Metoduyla Eğitimi, Kur’an-ı Anlamaya 7. Adım, Kitap Dünyası Yayınları, s.95.

[7]. https://www.islamveihsan.com/daglar-ile-ilgili-ayetler.html Erişim Tarihi:22.05.2023.

[8]. https://www.islamveihsan.com/dag-nedir-daglar-nasil-olusur.html Erişim Tarihi:22.05.2023.

[9]. Faruk Kaya, Kur’ ân ve Coğrafya ’da Dağların Yeri, Önemi ve Bakış Açılarının Analizi, Jass Studies-The Journal of Academic Social Science Studies, 15(90), 347-364.