Vakit Çalışma Vaktidir!

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2024 Ocak / 134. Sayı

Görünen o ki; eğer sahip çıkabilirsek “7 Ekim” yeni bir miladı temsil edecek inşallah. Hem de sadece Müslümanlar için değil tüm halk ve uluslar için. Bu tarihin gayri müslim toplumlardaki izdüşümü tahminlerimizin çok daha ötesinde olabilir. Biz sadece kendi derdimizin peşine düştüğümüz için dışımızda dönen dünyanın çok farkında değiliz ama sosyal medya üzerinden ulaştığımız kırıntı seviyesindeki malumatlar bile artık tüm dünyada birçok şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Bu olaylar vesilesi ile aklı ve vicdanı olan tüm insanlık gördü ki; bir medeniyet olarak sunulan ve terakkinin mimarı olarak lanse edilen Avrupa aslında yalancı ve iki yüzlü sahtekârlar topluluğundan başkası değilmiş. İdrakine geç varılmış olan bu hakikat gayri müslim tebaayı öylesine sarstı ki bunun tesiriyle hiç ummadığımız tepkileri bir çırpıda vermekten kaçınmadılar. Zulme uğrayanların Müslümanlar olmasına aldırış etmeden çok cesur refleksler gösterdiler. Verdikleri tepkilerde bizden çok daha başarılı olduklarını itiraf edelim. Müslümanlar olarak ortaya koyduğumuz tavır onların yanında cılız kaldı. Ancak bu biz Müslümanların olaylara karşı kör sağır kesildiğini ifade etmez elbette. Dünyevileşmiş, bencilleşmiş ve körleşmiş olan belli bir kesimi istisna tutarsak genel olarak üzerimize düşeni tam anlamıyla yapamasak da en azından yapmak için yoğun gayret gösterdik. Bunun aksini iddia etmek acılarla yoğrulmuş coğrafyamızın halklarına yapılmış bir haksızlık olacaktır. Zira her anlamda kuşatıldığımız bir ortamda böylesine bir varlık göstermek görmezden gelinebilecek bir durum değildir. Bu bakımdan “7 Ekim” ve sonrasının bizim için kimliksel ve varoluşsal bir hatırlatma olduğunun altını defaten çizmek gerekecektir.

Öte yandan bu olayların bize ne kattığını düşünmek ve bu kazanımların devamını getirmek zorundayız. Bu süreçte zalimin zalim oluşunu tekrar hatırlayıp imanın sağlam kulplarından olan Allah için öfkeyi yinelemek bizim için büyük bir kazanım olmuştur. Yine, mazlumlara destek olmak için bir taraftan ellerimizi semaya kaldırıp rabbimizden yardım istemek diğer taraftan da seslerimizi şehirlerin meydanlarında kardeşlerimiz adına yükseltmek bizim için bir başka kazanım olmuştur. Zalime dur demek, onun hayat damarlarını kesmek için yaptığımız boykotlar ve kardeşlerimize bir nebze fayda sağlasın diye göndermiş olduğumuz infaklar da burada zikredilebilir. Şüphesiz bunlar ve daha niceleri zaman içerisinde gafletimizden dolayı ihmal ettiğimiz, sonunu getirme noktasında rahat davrandığımız amellerimizdendi. Bunları tekrar canlandırma imkanına kavuştuğumuzdan dolayı memnunuz. Ancak bu süreçte bizi ziyadesiyle memnun kılacak başka bir husus daha var ki; o da üzerimizde bulunan ölü toprağını atıp Allah için mücadele etmede yeni bir ivme kazanmamızdır. Evet, “7 Ekim”’in biz Müslümanlara en büyük hediyesi belki de bu olmuştur. Artık yediden yetmişe tüm Müslümanlar tembellik edip mücadeleden geri durmanın ümmet-i Muhammedîn çocuklarını ve kadınlarını ne hale getirdiğini çok net bir şekilde gördü ve idrak etti. Artık vicdan ve insaf sahibi her mümin Allah yolunda fedakarane bir şekilde mücahede etmeden, disiplinli bir program halinde düşmanla hayatın her safhasında çarpışmadan zaferin gelmeyeceğini, ümmetin mazlumlarının daha çok çile çekmeye devam edeceğini çok iyi anladı. Öyleyse zaman; fitne zamanı diyerek koşanı yürütme, yürüyeni durdurma zamanı değil Allah için atılan adımları çoğaltma, oturanı kaldırma, yürüyeni koşturma zamanıdır. Müslümanların kanlarının heder edildiği, namuslarının helal sayıldığı, mukaddesatının ayaklar altına alındığı şu saatten sonra artık Allah için atılacak bir adımdan dahi bile isteye geri durmak açık ve net olarak ihanetten başka bir şey değildir.  

61 YAŞINDAKİ İHTİYAR; TOM…

Bahsini edeceğimiz ihtiyar herhangi bir Tom amca değil meşhur Hollywood yıldızı Tom Cruise’dur. Birçok filmiyle kendisini dünyaya tanıtan bu adam ilerleyen yaşına aldırış etmeden tehlikeli görevlere imza atmakta ve herkesin takdirini toplamaktadır. Son icraatlarından birisi de “Görevimiz Tehlike 7” sinema filmindeki 30 saniyelik bir sahnenin çekimidir. Senaryoya göre; zor görevleri yerine getiren oyuncu altındaki motorla çok yüksek bir dağın zirvesinden atlayış gerçekleştirecek ve bu esnada hayatta kalmak için paraşütünü açmak zorunda kalacak. Can alıcı, yürekleri ağza getirici bu sahnenin çekimi için oyuncuya dublör kullanma teklif edilse de o bunu reddederek kendisi bizzat oynamak istemiş. Bunun için 6 ay boyunca sıkı bir eğitim alarak 500 kez helikopterden hava dalışı, 13.000 kez de motorla rampadan atlayış gerçekleştirmiş. Tabi öyle bir rakımdaki atlayış rampasının kurulumu ise tam 4 aylarını almış. Karadan ulaşım olmadığı için yüzlerce helikopter transferiyle taşıdıkları malzeme de işin cabası. Evet sadece 30 saniyelik bir sahne için aylarca çalışan işçiler, yüzlerce defa sorti yapan helikopterler ve büyük bir disiplinle işine sarılan Tom Cruise… Rakamlara bakılacak olursa Tom bu geçen 6 aylık eğitiminde ortalama olarak günde 3 defa helikopter, 72 defa da motor atlayışı gerçekleştirmiş.     

Tüm bunları bir tane Hollywood yıldızını övmek için belirtmiyoruz elbette. Bizim tarihimizde övülmeye ondan çok daha layık olan nice alimlerimiz, mücahitlerimiz ve davetçilerimiz var. Ki onların fedakarlıklarını anlatmakla bitiremeyiz. Burada asıl maksat bir kesimin batıl davalarında kıytırıktan meselelerde bile ne kadar azim ve sebat ile çalıştıklarını, disiplini asla elden bırakmadıklarını ifade etmektir. Biz hak olan tarafta isek, yaptığımız her işten bir ecir bekliyorsak, hayatın sadece dünya hayatı olmadığının farkında isek çok daha fazla azim ve gayret ile çalışmak zorundayız. Güç ve kuvvetimizi artırmak, adımlarımızı çoğaltmak bizim için bir fazilet değil zarurettir.

DÜŞMANIMIZ UYUMUYOR!

Düşmanlarımızın yan gelip yattığını düşünüyorsak ciddi bir yanılgıdayız demektir. Bugün Gazze’yi bombalayan bir pilotun yaklaşık 10 yılda yetiştiğini, gördüğü her şeyi imha için atış yapan merkava tanklarının yüzlerce plan-proje ve denemelerden sonra sahaya çıktığını, kardeşlerimizi hedef alan sniper silahların en az 100.000 atıştan sonra kullanıma hazır hale geldiğini ve tüm bunların arkasında çalışan yüzlerce hatta binlerce kişilik mühendis gruplarını düşünürsek bu düşüncenin yanlışlığını daha rahat anlarız.

Düşmanlarımız planladıkları her şeyi başaramasalar da uyumuyor, gevşeklik göstermiyor ve çalışmaktan asla geri durmuyorlar. Çünkü rehavete kapıldıkları zaman başlarına nelerin geleceğini, Müslümanlar tekrar iktidar olursa neyle karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar. Bunun için güçlü olan taraf kendileri de olsa çalışmaya devam ediyorlar. Aslında ana motivasyonları korkudur desek yanlış da olmaz. Evet, Müslümanların tarihlerindeki en pasif direnişi gösterdikleri şöyle bir dönemde bile korkuyorlar. Cihad eden bir avuç yetimden, ilim tedris eden azıcık bir kalabalıktan, azimle koşturan birkaç davetçiden…Korkuyorlar ve ellerindeki üstünlüğü kaybetmek istemiyorlar.

Bu sebeple çalışıyorlar ve Müslümanlardan önde olmaya devam ediyorlar. Bu elbette hep böyle kalacak değildir. Zulme uğrayan taraf her zaman Müslümanlar olmayacaklardır. Günler Allah’ın(cc) takdiri ile insanlar arasında zaferle mağlubiyet arasında dönüp duracaktır. Ama mevcut düzenin değişmesi için ortada dengeleri yeniden belirleyecek başka bir faktörün olması lazım. Çünkü rabbimizin buyurduğu gibi; “Bir toplum kendindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez” (Rad, 11) 

Bu durumu Müslümanların lehine dönüştürecek olan yegâne unsur; yediden yetmişe tüm müminlerin ihlas ve azimle Allah yolunda mücadele etmesi, rabbimizin de bu gayrete tevfik ihsan etmesidir. Ancak bunu gerçekleştirdiğimiz zaman bir başarı umabiliriz. Değilse gerisi kuru bir temenniden öte bir şey değildir.

SİZ AMEL EDİN…!

“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe, 105)

Ayet-i kerimenin nüzulündeki muhatapları farklı olsa da itibar sebebin hususi oluşuna değil lafzın umumi oluşunadır. Bu bakımdan ayette zikredilen emri üzerimize almamızda herhangi bir engel olmasa gerek. Rabbimizin hitabı açıktır. Amel etmek… Bize düşen de budur esasında. Çalışmak, yorulmak, ter ve kan dökmek… Rabbimizin katına sözlerimizle değil de hayırlı olan amellerimizle çıkmayı hedeflemeliyiz. Amelimiz her daim sözümüzün önünde ve üstünde olmalıdır. Bir konuşuyorsak bin amel işlemek zorundayız. Aksi halde yapmadığını söyleyenlerden olma riskiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Bugün Kassam mücahitlerinin sözcüsü olan Ebu Ubeyde ve emsallerinin en çok konuştuğumuz kişilerden olmasının başlıca sebebi onların kişilikleri değil bizatihi amelleridir. Onlar Allah(cc) için uğraştılar, gayret ettiler, tüm imkansızlıklara rağmen ortaya bir amel koydular; ümmet de bundan ötürü onları bağrına bastı, galibiyetleri için dua etti ve evlatlarına örnek olarak gösterdi. Bu durum bizim için de geçerlidir. Amel işlersek bunu Allah da Rasûlü de müminler de görecek ve tarih isimlerimizi kaydetmese de amellerimizi mutlaka kaydedecektir.v