Umudun Adı TALİBAN (1)

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Ağustos / 129. Sayı

Şüphesiz Müslümanlar son asırda tarihte eşine az rastlanır bir darbe yediler. Küffar, Müslüman ümmetin iradesini temsil eden hilafeti tüm kökleriyle birlikte yerinden söküp atmak için çok çetin bir hamle ile saldırdı ve bir noktaya kadar da başarıya ulaştı. Bu yıkıcı ve öldürücü darbe neredeyse bir asırdır ümmeti perişan etmiş olmakla birlikte günümüzde etkisini daha da şiddetli bir şekilde hissettirir oldu. İslami hakimiyet, yönetim-sosyal hayat derken topluma yön veren tüm hayati noktaları terk etmek zorunda kaldı. Ve neticede Müslümanlar toplumu İslam ile ihya etmek bir yana kendi çoluk çocuklarına ve hatta nefislerine bile mukayyet olmada zorlanır bir hale geldiler. Müslümanların bu hale düşmesi batıl ehlinin İslam’a hadsiz bir şekilde saldırma cesaretini elde etmesini de beraberinde getirdi. Avrupa başta olmak üzere dünya genelinde İslam’ın kutsalları olan kitap, peygamber ve mescidlere karşı edepsiz saldırılar baş gösterdi. İslam’ın izzeti asırlarca biriktirilmiş kin ve nefret ile ayaklar altına alındı. Tüm bunlara karşın İslam ümmetinden beklenen düşmana karşı aslan gibi atılmak ve mukaddesata uzanan o hadsiz elleri ve edepsiz dilleri paramparça etmek iken durum bunun tam aksi oldu. Müslümanlar sustukça sustular ve her şeyi sineye çekecek kadar İslam’ın izzetinden ayrı düştüler. Çünkü gerek tebliğ ve davet alanında gerekse cihad meydanlarında uğranılan başarısızlıklar onları bir kâbus gibi takip etmeye başlamıştı. Artık küffarın yenileceğine ve İslam’ın tekrar muzaffer olacağına dair beslenen umutlar tükenmek üzereydi. Sanki herkes her şeyi kabullenmiş ve ümmetin tüm fertleri tamamıyla sindirilmiş bir vaziyetteydi. Sanki umuda dair hissedilen her şey bir seraptan ibaretti. İşte böyle bir süreçteyken Allah azze ve celle bir takım samimi kullarının güzel işler yapmasını murad etti ve Müslümanların sönmeye yüz tutmuş umutlarını yeniden yeşertti. Bu sefer umudun adı Ebubekir değildi, Ahmed b. Hanbel değildi, Selahaddin Eyyubi ve Fatih Sultan Mehmed değildi. Umudun, yeniden canlanan ümitlerin adı TALİBAN idi. 

Taliban hareketinin 30 yılı aşkındır yürüttüğü cihad çok değerli ve kıymetlidir. Bu cihadın İslami bir iktidar ile netice bulması da öyledir. Ancak Taliban’ın elde ettiği ve İslam ümmetine hediye ettiği asıl şey bunlar değil bunlardan daha ötesidir. Çünkü onların zafer neticesinde muktedir oldukları yer sadece Afganistan topraklarıyla sınırlıdır. Bu ise cüzi bir kazanımdır. Bunun çok daha ötesi ise ümmeti Muhammedin sinelerinde pörsümüş olan umutları yeniden canlandırmak ve yıkılmaya yüz tutmuş olan tüm dünya Müslümanlarını kendi bölgelerinde harekete geçirerek şahlandırmak olmuştur. İşte asıl zafer budur, uğrunda onca meşakkate katlanılan cihadın asıl semeresi budur. Çünkü umut Müslümanın en bereketli ekmeğidir. Umut Müslümanın en mühim sermayesidir. Çünkü umut imanın öz kardeşidir. Rabbimizin beyan ettiği gibi “Kafir olanlardan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf, 87)

Müslümanın başına gelecek en büyük felaket ümitsizliğe düşmesidir. Çünkü bu neredeyse imansızlık gibidir. Nasıl ki iman sahibi olmayanlar Allah için tek bir adım dahi atmıyorsa umut sahibi olmayanlar da öyledir. Allah için tek bir kelam etmeye tek bir taş atmaya dahi mecalleri yoktur. Çünkü kendilerini ve beraberindekilerini harekete geçirecek, düştükleri zaman onları tekrar ayağa kaldıracak muharrik güçten yoksundurlar. Çünkü onlar canlı bedenlerde müşahhaslaşmış ölüler gibidirler. İşte bu yüzden Taliban mücahidlerinin yaptığı ve başardığı en büyük şey zalim, müstekbir emperyalist Amerika’yı ve avanelerini yenmek değil Müslüman ümmetin umutlarını yeniden canlandırmak ve onlar üzerindeki ölü toprağını atmış olmaktır. 

TALİBAN BİZE NE ÖĞRETTİ?

Taliban hareketi yürüttüğü cihad ile Müslümanıyla kafiriyle tüm dünyaya rabbimizin şu buyruklarını ilan etti.

1- “De ki: Ey nefislerine karşı haksızlık yapmakta aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, yarlığayıcı ve bağışlayıcıdır.” (Zümer, 53)

Bahsini ettiğimiz üzere Taliban hareketinin başardığı en büyük şey; korku imparatorluğunu yıkması ve umudunu kaybetmeyen samimi kulların şartlar tamamen aleyhte olsa bile zafer kazanabileceğini göstermesidir. Bu durum Müslümanlara güç verirken müstekbirlerin yüreklerine de korku salmıştır. Şundan eminiz ki; küffar Afgan cihadının tüm Müslümanlar için bir numune-i imtisal olmasını Afganistan’ı kaybetmekten daha büyük bir tehlike olarak görmektedir. Zira Malcolm’un söylediği gibi; “Tüm uyuyanları uyandırmak için bir tane uyanık yeterlidir.”

2- “İnsanlar onlara: ‘Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun.’ dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: ‘Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” (Âl-i İmran, 173)

Dünyevi açıdan bakıldığında Taliban mücahidleri ile ABD arasında maddi güç bakımından hiçbir denklik yoktur. Bir tarafta iaşesini bile temin etmekte zorlanan, kısıtlı teçhizatla ağır bir savaşa giren mücahidler varken öte tarafta dünyayı iliğine kadar sömürüp zenginleşmiş ve askeri teknolojide dünyanın 1 numarası olmuş emperyalist Amerika vardır. Bu zaviyeden bakıldığında Talibanın bu savaşta hiç şansı yok gibidir. Eminiz ki yolun başında ve ortasındayken birçokları onları bu hususta uyarmış ve düşmanın kurduğu korku imparatorluğuna teslim olarak “yapmayın, etmeyin kazanamazsınız” demiştir. Ancak Taliban hareketi gerekli hazırlıkları yaparak Allah’a güzelce tevekkül etmiş ve O’nun yardımıyla da bu zorlu savaşı kazanmasını bilmiştir.   

3- “Kendilerinin Allah’a kavuşacağını yakinen bilenler ise: “Nice az topluluk çok topluluğa Allah’ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.” (Bakara, 249)

Bu söz basit bir slogan değildir. Hakikati olan şerefli bir sözdür, kelamullahtır. Evet, sapasağlam imana sahip olanlar, çıktıkları yolda yalpalamayanlar, acaba mı demeyenler için durum tam olarak böyledir. Allah’ın izni ve inayetiyle nice az topluluklar kendilerinden çok daha kalabalık olanlara galip gelmiştir. Tarih buna geçmişte şahid olduğu gibi bugün de Taliban hareketi üzerinden yeniden şahid olmuştur. ABD tüm haşmeti ve çokluğuyla Afgan topraklarına gelmiş ve kalabalık tabutlar içinde tekrar geldiği yere dönmüştür.  

4- “Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.” (Nisa, 95)

Dünyada birçok Müslüman oturduğu rahat koltuk üzerinde ahkam keserken Taliban mücahidleri harekete geçerek pasif direnişi reddetmiş ve sebeplerin, mazeretlerin arkasına sığınmayı tercih etmemişlerdir. Neticede birçok belde ve bölgede oturan Müslümanlar İslam adına hiçbir kazanım elde edemezken Taliban hareketi şanlı bir zafere sahip olmuş ve İslam ahkamını sözde değil özde uygulamaya koymaya başlamıştır. Bu onlara dünyada verilen bir nimettir. Ahirette olanı ise çok daha üstündür ki; o da Allah azze ve celle’nin kendi yolunda cihad etmeleri sebebiyle onları oturanlardan derece olarak daha üstün kılması ve eşsiz nimetlere gark etmesidir.