Üç Kan; Şehadet, Necaset, Esaret

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2024 Şubat / 135. Sayı

Allah azze ve celle’nin yeryüzünde bazı kulları vardır. O kullar öyle kullardır ki, şahid olarak yaşar, şehid olarak ölürler. Onların damarlarında dolaşan şehadet kanıdır. Onlar ‘Rabbimiz Allah’tır’ derler. Allah azze ve celle’yi tevhid ederek yaşarlar. O’ndan başka ilah tanımazlar. Yalnızca Allah azze ve celle’ye ibadet eder, yalnızca Allah azze ve celle’den yardım isterler. Öyle ki, dini yalnızca Allah’a halis kılarak yaşarlar. Allah azze ve celle’nin gönderdiği kitap ve Peygamber’den başka hayat ölçüleri yoktur. Kitab’a gereği gibi inanır, ona ne bir şeyi ilave eder ne de ondan bir şeyi eksiltirler. Allah’ın emir ve yasaklarına gereği gibi inanıp amel ederler. Onlar yeryüzünde Allah azze ve celle’nin adaletinin timsalleridir.

Onlar bu uğurda çeşitli bedeller öderler. Bazen yurtlarından sürülürler, beldelerinden çıkmak zorunda kalırlar. Bu onlar için hicret olur. Karşılığını Allah’tan bekledikleri büyük bir ameldir. “Zulme maruz kaldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada mutlaka en güzel bir yere yerleştiririz. Âhirette verilecek mükâfat elbette çok daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi.” (Nahl, 41)

Bazen de hapsedilirler. Hapsedilmeleri onlar için Rableriyle daha fazla buluşma günleridir.  Rablerine daha fazla yaklaşırlar.

Onların öldürülmeleri ise kariyerlerin en güzeli, çıkılacak zirvenin en büyüğü olan şehadettir. Yeryüzünde yaşarken şahid oldukları gibi bu dünyadan ayrıldıktan sonra da şahitlik ederler. “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara, 154)

Ey insan! Şimdi sen bütün bunlarda iman eden kullar için herhangi bir kayıp görebiliyor musun? Üstelik onlar yeryüzünün en şereflileridir. Onlar Allah’ın katından gelen Kitab’a sımsıkı tutundukları için şeref ve izzet daima onlarladır. Belki sen onları yeryüzünde refah ve lüks içinde göremezsin ancak onlar gülümsediklerinde ağız dolusu gülümserler. Onlar gözlerini yüksek cennetlere dikmiş, bu dünyanın ehli olmayan kullarıdır. Dünya nimetlerinin artması onları sevindirmez, eksilmesinin de üzmeyeceği gibi…

Onlar şu kudsi hadisteki gibidirler:

“Benim kulum üzerine farz kıldığım şeylerden daha sevgili hiçbir şey ile bana yaklaşamaz. Bir de nafileler ile kulum bana peyderpey yaklaşa yaklaşa öyle bir hâle gelir ki, ben onu severim. O zaman ben onun işitmesine vesile olan kulağı, görmesine vesile olan gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, anlayan kalbi, söyleyen dili olurum. Böyle bir kulum benden bir şey istese mutlaka veririm.”

“Onlar Rablerinden bir şey istediğinde Rableri onlara verir. Onlar Rablerinin rızasını, affını, cennetlerini isterler. Onlar Rablerine şehidler olarak kavuşmayı isterler. İşte Allah’ın hür kulları bu kimselerdir.”

Bir de yeryüzünde, damarlarında necaset dolaşan kullar vardır. “Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler.” (Tevbe, 28)

Allah azze ve celle onlardan pislik olarak söz eder. Çünkü onlar yeryüzünü fesada boğar, zulüm yağdırır. Adalet onların yanından bile geçmez. Hak hukuk tanımazlar, necasetlerini her yere bulaştırır, yayarlar. Ekini ve nesli ifsad ederler. En büyük düşmanları, Rabbimiz Allah’tır diyen kullardır. Kendilerini yeryüzünün ilahları zannederler ve sürekli ilahlık iddiasında bulunurlar. Savaşları Allah ile ve Allah’a teslim olmuş kullar iledir. Dünya metasına taparlar. Dünyanın kulları, köleleridir onlar. Onu kaybetmemek için ölüm yağdırırlar. Şeref ve izzetten yoksun, yüzleri aşağıda, burunları havada kibir abidesi zalimlerdir onlar.

“(Ey Muhammed!) İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi bakımından en yakınının da “Biz Hristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de taslamazlar.” (Maide, 82)

“O zalimlerin tarih boyunca Müslümanlar karşısında başvurduğu taktiklerden, hile ve desiselerden biri de Müslümanların ilham aldıkları kaynakları kurutmak ve onları din ve Kur’an esaslarından uzaklaştırmaktır. Bunun sonunda Müslümanları her yönden zayıf bırakıp rahatlıkla onları yönetmeye çalışacaklardır.

Yahudi’nin tek korktuğu nokta ise Müslüman ülkelerde din ve inancın yeniden yaşanması, Müslüman halkın yeniden Kur’an’ın etrafında toplanmasıdır. Yahudi’nin bundan korktuğu kadar dünyada başka bir şeyden korktuğu görülmemiştir. Çünkü Yahudi tarih boyunca bu dini inancın uyanışın daima karşısında yenilmiş, zarar görmüştür.” [1]

Bugün İslam dünyasında Yahudi ve Hristiyanların iş birliği ile İslam dini aleyhinde yapılan yüzlerce binlerce propaganda sonucu Müslüman ülkelerin gençleri arasında İslam inancı ve idealleri zayıflamaya başlamıştır.

Bu ülkelerde yüzlerce Siyonist düşünceli sanatçı, lider, önder, yazar kahraman ilan edilmiş, önemli işlerin başına geçirilmiştir.

İsrailoğulları çıkardıkları fitne ve bozgunculukla daima yeryüzünü kana boyamışlardır. Rabbimiz bize onların Müslümanlar karşısındaki durumunu şu ayetleri ile bildirir:

“Ey mü’minler! Onların yüreklerinde size karşı duydukları korku, Allah’a karşı duydukları korkudan daha şiddetlidir. Çünkü onlar, gerçeği anlamayan bir topluluktur. Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar; ancak müstahkem kaleler içinde veya siperlerin arkasından korka korka savaşırlar. Kendi aralarındaki çatışmaları ise çok şiddetlidir. Sen onları dışarıdan birlik içinde sanırsın; halbuki kalpleri darmadağınıktır. Çünkü onlar, akıllarını kullanamayan bir gürûhtur.” (Haşr, 13-14)

Ve yeryüzünde bir kan daha vardır ki onlar da damarlarında esaret kanı taşırlar. Onlar ise bu zalimlerin köleleridirler. Ve onları kendilerine efendiler olarak seçmiş, onların eteklerinde zelil olarak yaşamayı tercih etmişlerdir. Az bir dünyalık karşısında, zalimlerin esareti altında yaşamaya razı olmuş, esaret kanı taşıyan zavallılar.

Ne yazık ki zalimi güçlü yapan, zalimin kanlı ellerini tutan, işte bu kimselerdir. Allah azze ve celle onları dünyada bir oldukları gibi mahşerde de beraber diriltecektir.

Allah azze ve celle bizleri şahid ve şehidlerden eylesin. İşte o şahidlik edip şehid (İnşaallah) olarak gidenlerden bizlere bırakılmış şu sözler:

“Ey fedailer topluluğu! Allah yolunda cihâd için hazırlıklı bulunun. Vatanın mukaddes topraklarını, emperyalistlerin pis ayakları altında çiğnenmekten kurtarın. Ölümü göze alarak bu yolda yürüyün. Bu yolda ölmek ve şehitlik mertebesine ermek şereflerin en büyüğüdür. Bilin ki, sizin için mutlaka iki güzel, iyi ve üstün mertebeden biri vardır: Zafer veya şehid olmak!” [2]

Selam ve dua ile


[1]. Seyyid Kutup, Yahudi ile Savaşımız.

[2]. Seyyid Kutub