Seyyid Kutub (1906-1966)

Onlar Öncüler – Hakan Sarıküçük / 2013 Ağustos / 9. Sayı

Hacı İbrahim Kutub’un oğlu olan Seyyid Kutub, 1906’da Asyut kasabasına bağlı Kalia köyünde dünyaya geldi. Seyyid Kutub’un Hamide ve Emine adlı iki kız kardeşiyle Muhammed adında küçük bir de erkek kardeşi vardı. Daha Kahire’de okurken babasını kaybedince, annesinin ve kardeşlerinin bütün mesuliyetleri onun üzerine yıkılmış oldu. 1940’da annesinin ani vefatı Seyyid Kutub’u oldukça etkilemişti. Seyyid Kutub’un hayatını dört ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi;

1. Dönem: (1919’a kadar)

Seyyid Kutub bu devrede babasının itinalı dini terbiyesi altında yetişmişti. Bir tarafta köylerindeki medreseye devam ederken bir taraftan da babasının özel terbiyesindeydi. Daha on yaşına gelmeden Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemişti.

2. Dönem: (1920 – 1938)

Bu dönemde Kahire’ye giderek liseyi bitirir ve üniversiteye “Darul Ulum”a girer. Seyyid Kutub’u okutan hocaların başında ise Mehdi Allame gelir. Mehdi Allame’nin “Şairin Hayattaki Görevi” kitabının ön sözünde şunları zikreder: “Seyyid Kutub’un benim talebem olması bana çok büyük bir mutluluk veriyor. Eğer hayatta benim ondan başka talebem olmasa bile onun varlığı mutluluk olarak kâfidir.” Darul Ulum’dan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nda müfettiş olarak görev alır. Fakat bir yazar olarak görevini daha iyi yapabilmek için görevde fazla kalmayarak istifa eder. Bu sıralarda hemen hemen her konuda kendisini yetiştirmek için okumaya daldığını görürüz. Özellikle Arapça’ya çeşitli dillerden çevrilmiş eserleri incelemekte ve değerlendirmeye tabi tutmaktaydı.

3. Dönem: (1939 – 1951)

Bu dönem aynı zamanda Seyyid Kutub’un İslâmi düşünceye dönüşünün de bir başlangıcı oluyordu. 1939’da “El-Muktatif’ dergisi onun “Kur’an da Fennî Tasvir” adlı bir makalesini yayınlamıştı. Seyyid Kutub bu yazısında bazı ayetlerden örnekler vererek Kur’an’daki sanatsal güzellikleri ve onun üstün icazını ortaya koyuyordu. Seyyid Kutub bu kitaplarının, almış olduğu dini terbiyenin bir semeresi olduğunu açıkça itiraf etmekte, Kur’an’ın üslubu ve harikalığıyla kendisini uyandırdığını kabul etmektedir. Ona göre İlmi Kelamın üslubu olan cedel, dinde pek neticeye götürmemektedir. Çünkü akıl Kur’an’ın inceliklerini ve harikalıklarını tam olarak anlamaktan acizdir. Arkasından “Sahrada” adlı bir kasidesini yayınlayan Seyyid Kutub, burada her şeyin bir tertip ve ölçüye göre yaratıldığını anlatmaktadır.
7 Ekim 1946’da Seyyid Kutub’un İslâmi fikre başlangıç olarak değerlendirilen “Konum Dersleri” adında bir makalesi daha yayınlanmıştı. Seyyid Kutub bu makalesinde Mısır’ın toplum yapısının, siyasi, ahlaki ve sosyal yönlerden tenkidini yaparak, müslümanları çalışmaya çağırıyordu. 1948’in sonlarında “İslâm’da Sosyal Adalet” kitabını yayımladı. Kutub bu kitabında insanlığın arzu ettiği gerçek sosyal adaletin İslâm’da olduğunu ve hakiki adaletin Kur’an’ın gölgesinden başka hiç bir yerde olmadığını açık açık anlatarak hayatın her alanında olduğu gibi edebiyatın dahi İslâmi ölçülerden kaynaklanması gerektiğini vurguluyordu. 1949’da Amerika’ya giden Kutub orada iki buçuk yıl kaldı.

4. Dönem: (1952 – 1965)

Seyyid Kutub, bu dönemde edebiyattan tamamen sıyrılarak İhvan-ı Müslimin teşkilatına katılmıştı. Abdulhakim Abidin’in anlattığına göre Seyyid Kutub artık İhvanın bir fikir elemanı olmuştu. Gerçi yönetici olarak İhvanda hiç bir makamı yoktu ama iyi bir müntesip olarak İhvanın gazetelerinde ve dergilerinde halkı devamlı olarak İslâm’a davet ediyordu. 27 Kasim 1954’de, İhvan-ı Müslimin, Mısır devlet başkanı Cemal Abdunnasır’a suikast girişimiyle itham edildiğinde Seyyid Kutub da İhvan-ı Müslimin saflarına katılmıştı.
Bundan dolayı İhvan-ı Müslimine mensup birçok müslümanla birlikte Seyyid Kutub’da tutuklandı. Yapılan yargılamanın neticesinde Seyyid Kutub’a ağır işlerde çalıştırılmakla birlikte on beş sene ağır hapis cezası verildi. 1964’te serbest bırakıldıktan sonra, hapisten çıkan Kutub 1965’de “Yoldaki İşaretler” adlı kitabını yayınlayınca tekrar tutuklanır. Bu tutuklamada yine İhvan-ı Müsliminden birçok müslüman vardı.

21 Ağustos 1966’da hakkında idam cezası verildi. Kararı Pakistan, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Sudan ve Irak gibi ülkelerdeki birçok dini otorite ve grup tepkiyle karşılasa ve Nasır’ı kararından döndürmeye çalışsalar da, Seyyid Kutub 29 Ağustos 1966’da idam edildi. Mahkeme heyeti onu idama mahkûm ettiğinde Kutub’un ağzından şu sözler dökülmüştü:

“Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah’a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namazda Allah’ın birliğine şehadet eden parmağım asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.”

 Seyyid Kutub birçok kıymetli kitap yazmıştı. Başta Kur’an-ı Kerimin bir tefsiri olan “Fizilal-i Kur’an” olmak üzere hemen hemen her konuda eseri vardır. Özellikle İslâmi konularda, edebiyat ve eğitim konularındaki eserleri daha çoktur. Bunlardan hemen hemen hepsi de Türkçeye çevrilmiştir.