Şehitler Nasıl Yaşar

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Şubat / 123. Sayı

Şehid, Allah’ın dininin kendi hayatından daha değerli olduğuna şehadet edendir.

Şehid, Allah’ın adı en yüce olsun diye canını seve seve feda edendir.

Şehid, İslam davası için her şeyinden bir çırpıda vazgeçebilendir.

Şehid, dünyayı hiç düşünmeden elinin tersiyle itebilendir.

Şehid, günahlarını kanıyla temizleyendir.

Şehid, İslam davasını sesiyle, sözüyle değil mübarek bedeniyle yükseltendir.

Velhasılı şehid; tüm güzelliklerin, iyi hasletlerin kendisinde birleştiği zirve şahsiyettir.

Şehitler ölü değildirler. Bilakis hayatı, diri olmayı biz yaşayan ölülere öğreten insanlardır. Şehadetlerinden sonra bile anılmaları, önceden işledikleri salih amellerle insanlara yol göstermeye devam etmeleri onlara bahşedilen diri/ canlı olma vasfı ile mümkündür. Nitekim Rabbimiz onları, “Bilakis diridirler.” şeklinde tarif etmiş ve bizim anlayamayacağımız şekilde ehya/diriler olduklarını beyan etmiştir.

Şehidler Rabbimizin ihsan edeceği sayısız nimete sahip olacak olan bahtiyar kimselerdir. Bu mübarek kişiler canlarını, kanlarını feda edip büyük bir şecaat göstermişlerse de her şeyden önce Rablerinin ihsanı ve ikramıyla bu mertebeye ulaşmışlardır. Nitekim bu yolda; sayısız kere cihada katılmış, hayatını ölümün kol gezdiği cenk meydanlarına adamış, bedeninin her karesine derin yaralar almış ama yine de şehadete nail olamamış nice Halid’ler vardır. Yine bu yolda yiğitçe savaşmış, düşmanla göğüs göğüse çarpışmış, vurmuş vurulmuş yaralanmış ancak; yine de cehennem çukurundan kurtulamamış nice Kuzmanlar vardır. Bu bakımdan şehadet her şeyden öte bir nasip işidir. Tamamen hesapla kitapla olacak bir şey değildir. Bu makama dileyen değil Rabbi tarafından dilenmiş olanlar ulaşabilir ancak.

Peki, Rabbimizin kendileri için bu hayrı murad ettiği, nasip ettiği yiğitler nasıl yaşarlar da takdir olundukları şeye nail olurlar, bunun bir ölçüsü, standardı var mıdır?

Tecrübelerle sabittir ki; şehidlerin hayatları belirli noktalarda kesişse de tamamen aynı değildir. Hayal edildiği gibi şehidler doğumlarından ölümlerine kadar her daim zahid, abid olarak yaşayan insanlar olmayabilirler. Nitekim ashabı kiramdan şehid olanlar bunun en büyük şahididir. Zira onlar küfrün ve şirkin kol gezdiği ortamlarda yetişmişler, imanla çok sonraları tanışarak şehidlik mertebesine ulaşmışlardır. Onlar arasında tek bir rekât dahi namaz kılamadan şehid olarak Rabbine kavuşanlar olmuştur. Yine onlar arasında daha önceleri Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı savaşmış olanları bile vardı. Aynı durum günümüzde de mevcuttur. Şirkin hâkim olduğu bir ortamda müşrik bir anne babadan dünyaya gelen, çocukluğunu- gençliğini böylesi şartlarda geçiren, akla hayale gelebilecek her türlü cürmü işlemiş ancak yazgısı önüne geçerek hidayetle müşerref olmuş nice şehidlerimiz vardır. Ancak bu durumdaki şehidlerimizin başından sonuna kadar hepsi için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; onlar imanla tanıştıkları andan itibaren hayatlarında büyük bir devrim yapmışlar ve bir şehide yakışacak nitelik ve kalitede güzel bir hayata imza atmışlardır. Böylesi kötü bir geçmişe sünger çekebilme cesaretini ve iradesini göstermelerinden dolayı Rabbimizin kendilerine kat kat ecirler vereceğini umarız.

Şehitlerin diğer bir kısmı da vardır ki; hayatlarının başı da ortası da sonu gibi güzeldir. Allah azze ve celle adeta insanlık için numuneler olsunlar diye onlara tertemiz bir hayat bahşetmiştir. Onlar girdikleri her yere doğrulukla girip doğrulukla çıkmışlardır. Bulundukları her ortamı aydınlatmış etraflarına nur saçan bir kandil olmuşlardır. Kalplerinde doğan iman pınarlarını insanlara oluk oluk taşırmışlardır. Onlar, düşmanlarının dahi haklarında adaletle şahitlik yapmak zorunda kaldıkları yiğit insanlardır. Onlar iyi ve güzel olan her şey için bir ölçü haline gelen mihenk taşlarıdır. Allah denince, İslam denince, Kur’an denince zihinlere ilk düşen, parmaklarla gösterilen yine onlardır. Çünkü onlar şehittirler. Allah’ın yüceliğine, İslam’ın hak oluşuna şahittirler. Temiz olanın temiz olana şehadeti ne güzeldir! Bu temizliği hayatları boyunca korumaya çalışmanın meşakkatine katlanmalarından dolayı Rabbimizin kendilerine kat kat ecirler vereceğini umarız.

Onlar Böyleydi!

Dünya tarihi kadar eski olan İslam tarihinde nice şehitler geldi geçti. Nice yiğitler Allah azze ve celle’ye olan ahdine sadık kalıp canını feda etti. Nice yağız delikanlılar kurşunlar Kur’an’a saplanmasın diye kendi göğsünü siper etti. Nice müminler İslam davasına kalkan oldu. Niceleri tanınamayacak kadar parçalanmış bir bedenle Rabbine kavuştu. Niceleri tevbesini gözyaşıyla değil kanıyla yaptı. Niceleri Rabbinin rızasını dünyanın süsüne tercih etti. Sayıları sayılamayacak kadar çoktu. Irkları, dilleri, beldeleri farklı farklıydı. Ama kalpleri, amelleri, ahlakları birdi. Çünkü kalite tesadüf değildi. Her şehidin bu kaliteye sahip olması bir rastlantı olamazdı.

Onlar güçlü bir imanın sahibiydiler. Girdikleri yola dair içlerinde şüphenin zerresini dahi taşımazlardı. Yakinen görmüş gibi kesin bir bağ ile bağlanmışlardı Rablerine. Şeytanın vesvesesi, hile ve desiseleri onları bu yoldan ayırmaya yetmez, yetemezdi.

Onlar şehitlik arzusunu kalplerinde, niyetlerinde taşırlardı. Bu duyguya sahip olmadan ölmenin nifaktan bir şube olduğunu bilirlerdi. Dualarında Rablerinden şehadeti her daim isterlerdi. Mahcubiyetle, samimiyetle, gözyaşıyla…

Onlar dünyada bir yolcu gibiydiler. Hiç bağlanmamışlardı bizim gibi… Hiç sevmemişlerdi bizim kadar… Ha deyince yürüyebilecek kadar eşyaya sahiptiler. Öyle koltuktan kanepeden prangaları; altından dolardan zincirleri yoktu onların…Hür bir yaşamları vardı.

Onlar gözleri yaşlı kalpleri naif insanlardı. Duruşları belki heybetliydi; ama kalpleri bir o kadar yumuşak… Bir savaş makinesi değillerdi, sadece şehadeti arzulayan aciz kullardı onlar…

Onlar ümmetin derdiyle yanıp kavrulan divaneydiler. Onlar mustazaf çocuklar, kadınlar, erkekler uğruna bir şeyler yapmak için bir kuş misali çırpınıp duran merhamet abidesiydiler. Onlar şairin şu mısralarda tarif ettiği yiğitlerdi:

“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”

Onlar şehitlik arzusu için ana babalarından, eşlerinden, çoluk çocuklarından mal mülklerinden ve hatta kendi canlarından geçebilecek kadar fedakâr insanlardı. Tüm bu nimetleri nimeti veren ve onun asıl sahibi olan Allah azze ve celle için harcamayı bir şeref olarak görürlerdi.

Velhasılı onlar Firdevs cennetine yakışan bir kul nasıl olursa öyleydiler.