Şapka İnkılâbı Ve Toplumsal Çözülme

Yakın Tarih – Rıdvan Badur / 2013 Aralık / 13. Sayı

1920 ve sonrası, Türkiye Müslümanları için büyük sabır gerektiren hadiselerle doludur. Nitekim ülkede Cumhuriyet’in ilanından sonra ciddi yenilikler yapılmaya başlandı. Halkın konuştuğu dil değiştirildi. Önemsediği ve benimsediği pek çok şey ortadan kaldırıldı. Bunlar “devrim” adına yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması, ilerlemesi için bunların yapılmasının gerekli olduğu söylendi.(1)

1924 yılı ve sonrası Türkiye’nin iç politikasına baktığımız zaman devlet erkânı arasında da ciddi ayrışmaların meydana geldiğini rahatlıkla müşahede edebiliyoruz. Nitekim 1924 Türkiyesi’nde iç politikada bir kaos ortamından söz edilebilir. Çünkü Milli mücadelede oluşan beraberlik yavaş yavaş dağılıyordu. Mustafa Kemal ile çalışan birçok askerî kişilik, Kemalist yeniliklerle beraber yolların da ayrıldığını hissediyorlardı. Böylece birlik safından muhalefet safına geçiyorlardı.(2)

Yapılan yenilik hareketleri, elçiler aracılığıyla dış basında da yankı bulmuştu. Örneğin; Amerikan gazetelerinden biri olan ve Boston’da çıkan bir gazete, “Türkiye kültür savaşı veriyor” başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Şunları yazıyordu: “Türk toplumu çetin bir kültür bunalımı geçirmektedir. Türkler Ortaçağ İslam uygarlığını bırakıp çağdaş uygarlığı benimsediler. Yeni Türkiye’nin önderleri, yeni Türk toplumunu ulusal kültür, ulusal ülkü temellerine oturtmak istediler…”(3) Batılı devletlerin Türkiye ve yapılan devrimleri destekler mahiyette tepkiler vermeleri bile başlı başına akıllarda soru işareti bırakmaya kâfidir. Bu noktada şu Ayet-i Kerimeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “Sen onların dinine uymadıkça (tabi olmadıkça) Yahudiler ve Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar.”(4)

Rejimin, birçok muhalif grubun peyda olmasına sebebiyet veren devrimlerinden birisi de Şapka İnkılâbı ve devamında kılık-kıyafet değişikliğine dair çıkardığı kanundur.

Kılık-kıyafetin gelişmeye engel bir yönünün olduğunu, değil kabul etmek, düşünmeye yeltenmek bile bizi yüzyıllar öncesine geriletecek yeter bir düşüncedir. Bu sebeple böyle bir yeniliğin tek amacının “fen ve teknolojide ilerlemek” değil, Mustafa Kemal ve destekçilerinin batı âlemine “Bakın, artık biz de sizin gibiyiz!” demek istedikleri olduğunu söylemekten başka bir şey düşünememekteyiz. Ancak ilerlemek, kafaya bir “şapka” takmak kadar kolay değildir! Bu tartışmalar, toplumu ileriye götürmek bir yana, büyük felaketlerin habercisi durumundaydı.

Batı toplumunu temsil eden kıyafet, yine Batı’nın temsil ettiği fen, teknoloji ve bilimsel anlayışın sembolü olarak görülüyordu. Bu değişim süreci, esasında Osmanlı’da başlamıştı. Hatta II. Mahmud, Batı tarzı çok fazla yeniliğe imza attığı için “gavur padişah” şeklinde anılmaya başlamıştı. Osmanlı’da başlayan bu süreç, Yeni Türk devletine kadar süregelmiştir. Mustafa Kemal ise ilim, fen, teknoloji bir kenara, Batı medeniyetinin bir bütün olarak alınmasından yana(5) bir tavır sergiliyordu. Bu fikrini hayata geçirmek için de çeşitli çalışmalar yürütmekteydi. Bununla birlikte tepkilerin azalmasını sağlamak için doktorların “siper-i şems” adını verdikleri bu şapkanın sağlığa faydalı olduğunu söylemeleri de kamuoyunu sakinleştirmeye çalışıldığının bir göstergesidir. Yine Mustafa Kemal, yapacağı inkılâba zemin hazırlamak için bölge bölge gezerek şapka reklamı yapmıştır. Örneğin; 24 Ağustos 1925 günü Kastamonu’ya hareket eden Mustafa Kemal, Kastamonu girişinde halkı elindeki panama şapkasıyla selamlamıştır. Bu hareket, onun yapacağı inkılâbın bir merhalesiydi.

Mustafa Kemal’in nutukları basın vasıtasıyla her bölgeye ulaştırılıyordu. Bu hareketler neticesinde 25 Aralık 1925’te bir kanun çıkarılarak şapka resmî başlık olarak kabul edilmiştir.(6)

Şapka kanunu aleyhine birçok isyan girişimi vuku bulmuştur. Kanuna aleyhtar olduğu gerekçesiyle yargılanan en meşhur isim İskilipli Âtıf Hoca’dır. Esasına bakılacak olursa Âtıf Hoca’nın yargılanmasının sebebi yazmış olduğu bir risaledir. Tuhaftır ki Âtıf Hoca bu risaleyi kanundan evvel yazmıştır. Ancak kanundan evvel yazmış olduğu bir risale sebebiyle idamına karar verilecektir. Âtıf Hoca, “Frenk Mukallidliği ve Şapka” adlı bu risalesinde genel hatlarıyla batı taklitçiliğine karşı çıkmıştır. “Hâlık’a ma’siyyet olacak işte mahlûkâta itaat olunmaz.” sözüyle de bunu açıkça ortaya koymuştur. Devamında ise görüşlerini “Bir kavme benzemeye çalışanlar, o kavimdendir.” mealindeki Ayet ve Hadis-i Şerîflerle desteklemiştir. Netice itibariyle bu görüşleri onun sonunu getirmeye yeter görülerek idamına karar verilecektir.

Bir sorgu sırasında Âtıf hoca ile sorguç arasında şöyle bir konuşma cereyan etmiştir:

“Ne olur yani şu başındaki sarığı çıkarıp şapkayı taksan? Nasıl olsa o da bir bez parçası bu da…”

“O arkanızda duran nedir?”

“Türk bayrağı.”

“O halde onu çıkarıp bir İngiliz bayrağı asalım. Ne de olsa ikisi de bez parçası değil mi?

“?!.^”

Şapka inkılâbının ardından sıra kılık-kıyafet düzenlemesine gelmişti. Bu düzenleme de 3 Aralık 1934’te çıkarılan “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” adlı bir kanunla nihayete erdirilmiş oldu.

Rejimin bekası için şapka giymenin zorunlu olduğuna inanlar, halkı buna ikna edemeyince en kolay ve acımasız yolu seçtiler; baskı ve şiddet uyguladılar.

İstiklâl Mahkemeleri’ni çalıştırdılar…

Hak ve hukuk tanımadılar…

Şapka giymeyenleri astılar…(7)

———————————————-

1. Sümer Kılıç, İstiklâl Mahkemeleri Adil miydi? İzmir Suikastı: İddianame ve Kazım Karabekir’in Savunması, Emre Yayınları, İstanbul 1994, s.7.

2. İlhami Aras, Adım Şeyh Said, İlke Yayınları, İstanbul 1994, s.16.

3. Bilal N. Şimşir, Türk Harf Devrimi Üzerine İncelemeler, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006, s.7.

4. Kur’ân: 2/120 (Bakara Suresi 120. Ayet-i Kerime).

5. Durmuş Yalçın, Yaşar Akbıyık, vd., Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2010, s.250.

6. Yalçın, Akbıyık, vd., A.g.e., s.255.

7. Kılıç, A.g.e., s. 8.