Saçları Allah Yolunda Ağaran Genç

Şehidin Ardından – Abdullah Yorulmaz / 2018 Mart / 64. Sayı

Resulullah efendimiz sahabelerine şöyle buyurdu: “Kimin saçı Allah yolunda ağarırsa/beyazlarsa kıyamet günü Onun için bir nur olur” [1]

Biz onu saçları henüz ağarmamışken tanımıştık. Ufak yaşlarından itibaren Ümmeti Muhammed’in derdiyle dertlenmeyi kendisine yol edinmişti. Henüz 17 yaşlarındayken o günün şartlarında çok kısıtlı imkânlara rağmen İslâm dünyasının mahzun, mazlum ve mağdur Müslümanlarının haberlerini toplayıp arşivlemeye çalışıyordu. 

İnternetin, cep telefonlarının olmadığı o dönemde gazete ve dergileri tarayıp önemli bulduğu haberleri, köşe yazılarını özenle kesip arşivlemesi onun ümmeti Muhammed’in derdiyle ne denli dertlendiğinin en güzel örneğiydi.

İslâmi mücadelesi daha ortaokul çağlarında başlamıştı. Sonra Şişli Motor Meslek Lisesinde artarak devam etti. Okuldaki İslâmi gayret ve mücadelesi onu diğer öğrencilerden farklı kılıyordu.  Daha o yaşlarda azmi, cesareti, direniş mücadelesi diğer gençlere örnek oluyordu. İslâmi hayatından asla taviz vermedi. Hele bir hikayesi var ki! O anlatmaya, biz gülmeye doyamazdık. İsterseniz hikâyeyi onun ağzından dinleyelim: “Babam ve amcamlar bayan kuaförüydü. Kendi çevrelerinde de epey tanınmış ve isim yapmışlardı. Yani şu sosyete cinsinden kuaförlerdendiler. Ben namaza ve camideki sohbetlere gitmeye başlayınca  – belki de endişe ettiklerinden dolayı- benim bir yere gitmemi ve gözlerinin önünden ayrılmamı istemiyorlardı.  Tabii ben her seferinde damdan, pencereden bir şekilde kaçıyor ve sohbetlere katılıyordum. Bir gün ‘Artık dükkâna gelip çalışacaksın’ dediler. Bende ‘Orada açık saçık kadınlar var. Haram olan yere gelmem’ deyince daha da kızdılar ve ısrarcı oldular. Birkaç gün bu mücadele sürdü. Sonunda kabul ettim. Tabii kafamda bir plan kurmuştum.

Güzel bir cübbe, sarık, şalvar ve misvak buldum. Ertesi gün sarıklı, şalvarlı, cübbeli, misvaklı bir şekilde bizim sosyete bayan kuaförüne daldım. Beni gören herkes şokta. Herkes ‘bu kim, bu kim? diye soruyor. Tabii bizimkiler daha da çok şoktalar. Kızarıp bozarıyorlar. Bayan Sosyete kuaföründe hiç olmayacak bir durum. Şalvar, cübbe sarık ve bir elde de misvak.

O günün akşamı bizimkiler ‘Bir daha dükkâna gelme, ne yapıyorsan da yap! Rezil olduk’ dediler. Böylece ben hem bayan kuaföründe çalışmaktan kurtuldum, hem de sohbetlere rahatça gitmeye başladım. İleriki yıllarda sağ olsunlar dedem ve amcamdan epey destek gördüm.”

Evet böyle bir gençti O. Küçük yaşlarda dahi parlak ve pratik zekâsı ile kendini gösteriyordu.

O, İlme Sevdalıydı

Lise yıllarından sonra özel Arapça ve dini ilimler üzere başarılı bir tahsil yaptı. O, yeryüzünde zillet içerisinde yaşayan Müslümanların ancak; ilim, amel ve ihlas ile yeniden dirilebileceğine inanıyordu. O yüzden bir davetçi, bir mücahit olmadan önce ilim adamı olmanın, rahle başında dirsek çürütmenin gerekliliğine inanmıştı. İlim olmadan hakikat yolunun bulunamayacağını, cehaletin İslâm’ın en büyük düşmanı olduğunu söylerdi. Bu yüzden Ashabı Suffa gibi gençliğini Allah yolunda ilim öğrenmeye adamıştı. 

Okul yıllarında zeki ve başarılı bir öğrenci idi.  Rahatlıkla üniversite kazanabilecek kapasitede   olmasına karşın onun hayallerini; doktorluk, mühendislik gibi kariyerli, halk içerisinde itibarlı ve paralı meslekler süslemiyordu. Onun en büyük hayali; ilim sahibi bir davetçi ve mücahit olmaktı.  O, bu yolda gece gündüz azimle ilerledi.

O, Yorulmak Bilmeyen Bir Davetçiydi

“İlmin zekâtı; onu dağıtmaktır” derdi. Ve hep öyle de yaptı. Yoğun ve zahmetli vazifelerine rağmen talep edildiği vakit ne yapar yapar muhakkak bir sohbet, bir seminer verir ve insanları Allah’a davet ederdi. Bu hususta hiçbir engel tanımaz, kınayıcıların kınamasını umursamazdı. O, vehimlerle ve hastalıklı takıntılarla uğraşmaz, daveti her kesime ulaştırmaya gayret ederdi. Bu husustaki azmi ve gayretiyle hepimizin önüne geçmiş ve herkesi kendisine gıpta ettiren bir mü’min olmuştu. 

O, Azimkar Bir Mücahitti

O, Allah yolunda cihat etmeyi ve şehit olmayı arzulayan bir gençti. Şehit olmak en büyük arzusu ve duasıydı. En sıkıntılı anlarında “Ya SELÂM! İnşallah Rabbim bize merhamet ederde şehitlerden oluruz” derdi.

Ey saçları Allah yolunda ağaran genç! Rabbim sana merhamet etti ve şehitlerden kıldı inşallah.  Rabbim bizlere de merhamet etsin ve şehitlerden kılsın inşallah.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz kefil oluyor: “Her kim Allah yolunda öldürülmeyi canı gönülden arzu ederse, yatağında ölse dahi Allah onu şehitlerin mertebesine çıkarır.” [2]

Onun Hayatı ve Ölümü Bizlere  Nasihatti

Onun hayatı da ölümü de geride kalan dostlarına baştan başa bir nasihattir. Adeta o hayatıyla bizlere şunu diyordu; “İlim tahsil eden genç kardeşlerim! Sizlerin ufku ve hedefleri büyük olsun. Sizlerin hedefi sadece bir cami veya mescit hocası, kuru bir vaiz veya hafız olmak olmasın. Sizler yaşadığınız çağın gereklerini çok iyi bilen, sözde değil özde ümmetçi olan, insanlarla oturup kalkan, onların dertleriyle dertlenen, şuurlu, disiplinli, teşkilatçı bir o kadarda fedakâr hocalar olun. Unutmayın; İslâm Davası; Derdi İslâm Olanların Omuzunda Yükselecektir.”

Ey saçları Allah yolunda ağaran genç! Ağaran saçların şahidin olsun. Sırat köprüsünde önünü aydınlatan nurun olsun. Rabbim seni Hz. Muhammed aleyhi selâm ile, ashab ile, şehitler ile, Sadıklar ile komşu eylesin.

Senden Sonra Bir Yanımız Hep Eksik Kaldı, Güzel Şehidim…


[1]. Tirmizi/ Nesai

[2]. Müslim/Nesai