Parçaları Birleştirmek

İktibas – Nedim Bal / 2018 Nisan / 65. Sayı

Bismillahirrahmanirrahim

İslâm dininin nüfus ve coğrafi olarak büyüme hızı diğer bütün dinlere göre daha hızlıdır. Başka dinlerden İslâm’a geçiş oranı oldukça yüksek olmasına mukabil İslâm dininden diğer dinlere geçiş oranı ise hayli düşüktür. 

Son 30 yıldır Avrupa ve Amerika’da özellikle kültürlü/eğitimli tabaka içerisinde İslâm dinine yöneliş çok hızlı bir şekilde artış göstermektedir. Şayet bu yükselişe karşı önlem alınmazsa gelecekte başta Avrupa olmak üzere Amerika’da İslâm’ın büyük bir güç ve potansiyel haline gelmesi kaçınılmazdır.

Bu durum Haçlı Emperyalist dünyayı ciddi olarak ürkütmektedir. Bu hususta Avrupa ve Amerika’da ciddi makaleler kaleme alınmış ve eylem planları ortaya koyulmuştur.

İslâmofobi

Amerika ve Avrupa’da İslâm dinine olan sempatiyi yok etmek, bir ön yargı ve düşmanlık oluşturarak halk arasında hızla artan İslâm dinine yönelişi yavaşlatmak Haçlı Batının en büyük hedeflerinden biridir.

İşte bu yüzden Avrupa ve Amerika’da bilinçli olarak İslâmofobi körüklenmektedir. Kavram olarak İslâmofobi; İslâm veya Müslümanlara karşı duyulan önyargı, nefret, düşmanlık ve korku olarak tarif edilebilir.

İslâmofobi, 1980 yıllarından günümüze kadar âdeta bir dantel gibi işlene işlene bugünlere kadar gelmiştir. O tarihlerde dünya ABD ve Sovyetler Birliği olmak üzere iki kutupluydu. Bu tarihlerde Avrupa ve Amerika’da İslâmofobi duygularının öne çıkartılıp köpürtülmemesinin en büyük sebebi; Müslümanların Komünist Sovyetlere karşı kullanılabilir oluşuydu. Özellikle Sovyetler birliğinin dağılmasıyla beraber küresel güçlerin artık tek bir hedefi kalmıştı oda; İslâm ve Müslümanlar.

Amerika ve Avrupa halklarının İslâm dinine olan yönelişi bir şekilde engellenmeliydi. Bunun en kolay yolu da Müslümanların çok barbar ve vahşi insanlar olduğu bunun sebebinin de İnançlarından yani İslâm dininden kaynaklandığı fikrini insanların zihinlerine yerleştirmekti.

Peki, bu nasıl olacaktı? Pişirdiği yemeğin kokusu yan komşusuna gittiğinde dahi “komşumun hakkına girdim mi acaba” diye Allah tan korkan Müslümanların vahşi, barbar, cani olduğuna kim inanırdı? Merhametli, adaletli, nazik Müslümanlar nasıl olurda vahşi(!), barbar(!) hale dönüştürülebilirdi?  İşte bu soru ve devamındakiler çok önemli.

Haçlı emperyalist Batı, İslâm coğrafyasında Müslümanların radikalleşmesi(!) için elinden geleni eksiksiz olarak yaptı ve yapmaya devam ediyor.

Toprakları işgal edilen, evleri bombalarla yıkılan, mahremlerine saldırılan, karısı ve kızları gözleri önünde tecavüz edilen, dışkısı yedirilen, kafası, kolları kopmuş parçalanmış yavrusuna donuk bakışlarla bakakalan insanların nasıl bir psikoloji ve davranış sergilenmesi beklenebilir ki?

Başta Amerika olmak üzere Batı’nın İslâm coğrafyasında yaptığı zulümler; aklı, onuru, izzeti, şeref ve haysiyeti olan hangi insanoğlunu Radikal(!) yapmaz ki?

Başta Amerika olmak üzere Haçlı Batı dünyası bu zulümleri bilinçli olarak yapmakta ve yapmaya devam etmektedir. Bunun neticesinde doğal olarak mazlum ve öfkeli Müslüman halklar; kendilerine bu aşağılık zulümleri reva gören Haçlı dünyasına karşı büyük bir kin beslemekte ve yürekleri intikam duygularıyla yanmaktadır.

Bu öfke ve kin patlaması bazen aklın ve dini ölçülerin ötesine geçmekte ve İslâm’ında tasvip etmeyeceği yanlış eylemlere dönüşmektedir.

İşte Amerika ve Avrupa’nın şeytanlığı burada yine devreye girmekte ve bu eylemleri bahane ederek İslâm dinini ‘Radikalizm’in müsebbibi’ olarak göstermeye çalışmaktadır. Yani zulmeden de, tahrik eden de onlar, öte yandan kendi halklarına karşı mağdurları ve mazlumları oynayan da yine onlar. 

Böylece bu eylemleri yapan Müslümanların inanç kimliği üzerinden İslâm’a saldırılmakta ve İslâm dini; “Vahşi, gaddar, canavar üreten bir Din’dir” algısı toplumda hâkim kılınmaya çalışılmaktadır. Bu eylemlere muhatap olan sivil halk kitleleri yoğun medya propagandasının da tesiriyle doğal olarak İslâm’a ve Müslümanlara karşı uzun yıllar atlatılamayacak ön yargılar ve düşmanlıklar beslemektedirler.

Bu arada tersine bir rüzgâr estirilerek Avrupa ve Amerika’da yaşayan Müslümanlara yönelik şiddet eylemleri tırmandırılmakta ve bu durum Müslümanlarla diğer inanç kesimleri arasında -İslâm’a davet noktasında-  kurulabilecek sağlıklı bir ilişkiye de engel olmaktadır.  

Sonuç olarak, emperyalist Batı dünyası; hem İslâm dini hakkında toplum içinde bir ön yargı oluşturmayı hem de “Radikal İslâm/Müslüman” algısını zihinlere yerleştirmeyi başarmış gözüküyor. 

Ilımlı İslâm (!)

‘Ilımlı İslâm’ diye servis edilen projenin orijinal ismi ‘Sivil Demokratik İslâm’dır.

Proje mimarları da Müslüman olmayan Avrupa ve ABD orjinli STK ve istihbarat örgütleridir.

1990’larda başlayan bu adlandırma 11 Eylül saldırısından sonra daha da alevlendirilerek İslâm coğrafyasına servis edildi. Proje, önce mali kaynak bulmuş daha sonra da uygulamaya sokulmuştur.

Proje İslâm coğrafyasına bir umut gibi servis edilmeye çalışılmıştır. Süslü ve güzel sözlerle servis edilen bu proje kendi içinde gizli kapaklı projeleri de açıklamaktan çekinmemiştir.

İslâm coğrafyasındaki farklı inanç ve düşünceleri sınıflayarak bunlar arasından en uygununu seçmek üzerine bir proje oluşturulmuştur.

Aslında hazırlanan proje içerik olarak daha baştan ölü doğmuştur. Projenin ismi İslâm’a dayandırarak konulmuş ama değiştirmeye çalıştığı şey ise insan üzerinden tarif edilmiştir.

İslâm coğrafyasında yaşayan Müslümanlar; akidevi inançlarına, fikri ve siyasi görüşlerine göre gruplara ayrılmış ve onlar üzerinden proje hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Bu inanç ve fikir gruplarından şunlar ‘desteklenecek’, şunlar ‘bastırılacak’ veya şunlarla ‘mücadele edilecek’ diye de çekinmeden açıkça ifade edilmiştir.

Hatta bu gruplara neler yapılacağı madde madde yazılmıştır.

Peki, Haçlı ruhlu Emperyalist Batı neden “Ilımlı İslâm” kavramını devamlı gündemde tutuyor ve “Radikal İslâmcılar” tanımlamasını sıklıkla kullanıyor?

Bilindiği gibi dünyanın en zengin enerji kaynakları Müslümanların yaşadığı topraklarda mevcuttur. Haçlı ruhlu Emperyalist Amerika ve Avrupa yani Batı dünyası bu toprakları ve kaynaklarını Müslümanlara kolay kolay yedirmeyeceği ortadadır.

Her ne kadar bu zengin Ortadoğu sofrasından arta kalan kemikleri yalamaya razı olan ve bu sayede iktidar da kalabilen satılmış krallar/diktatörler olsa da bu düzenin hep böyle gitmeyeceğinin farkındalar. Müslüman halklar gün geçtikçe uyanmakta, satılık krallarına ve emperyalist haçlılara gün geçtikçe derin bir öfkeyle bilenmektedirler.

Emperyalist haçlıların ve onların bekçi köpekliğini yapan aşağılık kralların karşısına dikilecek, bu zulümlere dur diyecek tek bir problem(!) var ortada; İslâm ve ona hakkıyla iman eden MÜSLÜMANLAR.

İslâm dininin inanç esasları, tahrif edilmeksizin ilk günkü gibi sapa sağlam var olduğu müddetçe ne Müslümanların yükselişine engel olunabilecek nede kaynakları sonsuza kadar sömürülebilecek.

İslâm dininin inanç esasları, temel kaideleri var olduğu müddetçe; Müslümanların kâfirlerle, zalimlerle, işgalcilerle, satılmış yöneticilerle mücadelesi asla bitmeyecek. Fitne/fitneciler yeryüzünden yok olup iktidarları yerle bir oluncaya kadar bu mücadele son bulmayacak.  Hak- Batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edecek.

Çünkü İslâm; İşgalci kâfirlere karşı bir olmayı, birlik olmayı, güç olmayı emreden bir Din’dir. Çünkü İslâm; kâfirlerin Müslümanların topraklarını işgal etmelerine, namuslarına el uzatmalarına karşın topyekûn Cihadı emreden bir Din’dir. Çünkü İslâm; yeryüzünden zulmü, şirki, fitneyi kaldırmayı ve tüm insanlığa adâletle hükmetmeyi hedefleyen ve emreden bir Din’dir.

İslâm bu olduğu ve bu olarak kaldığı müddetçe; zalimler, kâfirler, işgalciler, emperyalist ve Siyonistler için her daim bir korku ve endişe var olmaya devam edecektir.

Dolayısıyla yapılması gereken tek şey vardır, o da; mademki İslâm Dini, mütecaviz/işgalci kâfirlere karşı bu kadar sert, zalimlere karşı bu kadar tavizsiz, hak nizamın ve gerçek adaletin dünyaya hâkim olması noktasında bu kadar ihtiraslı o halde “Bu İslâm’ı Yumuşatmak Gerekir!”

İşte size nur topu gibi bir proje; “Ilımlı İslâm projesi.”

Haramları kırpılmış, helalleri alabildiğine genişletilmiş, kâfirlerle dostlukta bir mahzur görmeyen, işgalcilere, zalimlere, satılmışlara, ırz düşmanlarına karşı ses çıkarmayıp eyvallah diyen, hak ve adalet mücadelesi vermeyen, Cihad’ın sadece nefsi terbiye etmek olduğunu söyleyen, dünyadan el ayak çeken, peygamberin yok sayıldığı ve herkesin kafasına göre yorumladığı bir İslâm…

İşte Haçlı Batı dünyasının istediği “Ilımlı İslâm” bu… 

Bu yeni “Light İslâm” onlara ve dünya üzerindeki sömürü düzenlerine karşı hiçbir tehdit oluşturmuyor.

“Radikal İslâm” diyerek halklar nezdinde ‘başka İslâm’lar da var’ gibi yalan bir algı oluşturan Haçlı Batı dünyası aslında İslâm’ın tek olduğunu ve o İslâm’ın sömürü düzenlerinin, kula kulluğun baş düşmanı olduğunu bizden daha iyi biliyorlar.

Dünya müstekbirleri olan Emperyalist Hristiyanlar ve Siyonist Yahudiler; İslâm’ın temel inançları ve kaideleri hiç değişmeden, bozulmadan, tahrif edilmeden varlığını devam ettirdiği müddetçe bir gün ayaklarının altındaki görkemli saraylarının yıkılacağını, döktükleri kan ve akıttıkları gözyaşlarının içinde geberip gideceklerini kendi babalarının kim olduğunu bildiklerinden daha kesin olarak biliyorlar.

Bizleri üzen ve kahreden ise onların kuyruğuna takılan şu bizim ilahiyatçı ve aydın(!) geçinen ezik prof’larımızın acınacak halleri. Koca koca ilahiyatçı prof’ların, güya toplumu aydınlatacak Müslüman analistlerin yıllardır onların bu kara propagandası peşine takılıp şuursuzca onların ağzıyla konuşuyor olmaları insanı kahrediyor.

ABD ve Batı’nın işgallerine karşı; dinleri, vatanları, namusları ve özgürlükleri için savaşan Müslümanları “Radikal İslâmcı Unsurlar” diye suçlayıp “Birincil tehlike” olarak tanımlayan DOST(!) ve Müttefik(!) emperyalist ülkelerin kara propagandasına karşı gözü kulağı lâl olmuş, aklını Batıya kiraya vermiş, onların stratejik hilelerini çözememiş ve yıllarca Batının palavralarını tekrar ederek yurdumun insanlarının aldanmalarına sebep olmuş Müslüman(!) analistlere,  ilahiyatçılara, aydınlara ne demeli?

Bugün Türkiye; Afrin’de kiminle savaşıyor? Sadece PKK ile mi? ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, Avusturya ve say sayabildiğin kadar Dost(!) ve Müttefik (!) ülkeleri…

Peki, bugün Türkiye ne ile suçlanıyor; “Aşırı Radikal Unsurlarla iş birliği yapmakla.”

Şayet Türkiye, meseleler ve gidişat bu noktalara gelmeseydi, kendi istikbalini, istikrarını ve geleceğini tehlike altında görmeseydi Amerika’yı ve Avrupa’yı karşısına alma pahasına Afrin’e asker yollayıp savaşır mıydı? Demek ki can boğaza geldi. Sabırlar taştı..

Aynı şekilde topraklarını işgal eden, canlarını ve namuslarını tarumar eden, evlatlarını parçalayan, zulümleri arşı alayı titretmiş olan bu kâfir haçlılar, emperyalistler, Siyonistler sürüsüne karşı canları pahasına savaşan insanlar nasıl oluyor da “Aşırı Radikal Müslüman” oluyor ve suçlanıyorlar?

Müslümanın; dinini, namusunu, vatanını savunmak için savaşması ne zamandan beri kötülenir oldu, kınanır oldu?

Bugün birileri bu değerler uğruna savaşırken ‘kahraman’ oluyor ama mazlum ve mağdur Müslümanlar bu değerler uğruna savaşırken “RADİKAL İslâmcı” oluyor öylemi?

Çıktıkları televizyon programlarında “ama bazı Müslümanlarda çok radikal, çok aşırı, bunları içimizden temizlemeliyiz “ diyerek söze başlayanlar, buna mukabil Batının zulmünü, alçaklığını, vahşiliğini, barbarlığını hiç dile getirmeyenler, Batı’yı bir kez dahi olsun eleştirmeyenler ılımlı İslâm Projesi’nin gönüllü figüranlarıdır.

Adalet ve insaf bir gün herkese lazım olur. En çokta siyasilere, ilahiyatçılara, akademisyenlere. Şanı yüce Allah söylediklerinize şahittir. İkiyüzlü Batının oyununa gelmeyin. Onların kavramlarıyla ve tanımlamalarıyla konuşup Şerefli müminlere karşı iftira atmayın. Onların “Radikal olan ile Radikal olmayan” türünden sınıflandırmalar yaparak Müslümanları birbirine düşman etme hilelerine aldanmayın, toplumu da aldatmayın. Dürüst olun.

Sonuç olarak “ılımlı İslâm projesi” Haçlı ruhu taşıyan emperyalist Batının; İslâm’ı ve Müslümanları ebediyen tarih sahnesinden silme ve kendilerine kul köle yapma projesinin adıdır.

Naylon Davetçiler (!)

Emperyalist Batı, Müslüman coğrafyasındaki enerji hatlarını kontrol edebilmek için yeni otonom/naylon devletçikler oluşturmak durumundadır.

Son 25 yıldır aynı taktik devam ediyor.

Emperyalist haçlılar; önce İslâm coğrafyalarını işgal etmekte sonra buralardan çekilerek otoritesiz alanlar/topraklar oluşturmaktadır. Bu çekilmeler yani ‘otoritesiz serbest alanlar’ oluşturulması bilinçli bir taktiktir. Bu bölgeler; ileride muhtemel operasyon ve planlara sahne olmak üzere bilinçli olarak terkedilmektedir.

Daha sonra bu otoritesiz serbest alanlar; zulme uğrayan, İslâm ve şerefleri için mücadele eden Müslüman grupların yanı sıra, bölgesel yapılanmaların ve istihbarat çalışmalarıyla oluşturulan suni örgütlerin doldurulduğu alanlara dönüşmektedir.

Bu planın eş zamanlı diğer bir ayağı ise medyadır. Muazzam bir dezenformasyonla yani sahte belgelerle, fotomontaj resim ve videolarla kasıtlı olarak çıkarılan haberlerle birlikte dünya halklarının karşısına “tüm insanlığın kurtuluşu için yok edilmesi gereken canavarlar(!)” adı altında mazlum ve mağdur Müslümanlar yani onların deyimiyle “Radikal Müslümanlar” çıkarılmaktadır.

Daha sonra bu kritik bölgeler; Radikal (!) Müslümanlar veya DAEŞ gibi paravan örgütler bahane edilerek çok rahat bir şekilde yeniden işgal edilmekte ve bu işgal edilen yerlere de IKBY veya PYD/PKK gibi otonom/naylon devletçikler kurularak enerji havzaları veya geçiş yolları kontrol altına alınmaktadır. Aynı zaman da tüm bu çabalar İsrail’in güvenliğini korumaya ve büyük İsrail projesine de hizmet etmektedir.

Radikal Müslümanlar (!) veya DAEŞ gibi paravan örgütler bahane edilerek taş üstünde taş bırakılmayan bölgeler ise kendilerine sadık köpeklik yapacak örgütlere devletçik(!) vaat edilerek bırakılmaktadır. Tabi ki daha kullanışlı yeni bir yerel yapı veya örgüt  bulununcaya kadar!!!

Allah’ım! Bizlere basiret, idrak, anlayış, feraset ve güç ver! Dağılan birliğimizi toparla Yarabbi..

Allah’a emanet olunuz. Esselâmu aleykum.