Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2020 Mayıs / 90. Sayı
Abdullah b. Mesud radıyallahu anh dedi ki:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;
Allah’tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahitlik eden Müslüman bir kişinin kanı ancak şu üç husustan birisi dolayısıyla helâl olur:
1) Zina eden evli
2) Cana karşılık can
3) Dinini terk edip cemaatten ayrılan
(Buhari, Diyat 8/38; Müslim el-Kasame 3/1303)
Müslümanın Değeri
Allah azze ve celle insanı diğer mahlukatlardan daha değerli bir halde yaratmış ve “Muhakkak ki biz ademoğlunu şerefli kıldık” (İsra, 70)buyurmuştur fakat insanların birçoğu “değersizliği” tercih etmiş ve iman şerefinden mahrum kalmıştır. İman etme nimetine mazhar olanlar ise izzet, şeref ve değer bulmuştur. Allahu Teâlâ’nın belirlediği düzen ve yasaları kabul edip uygulayan toplumlar, insanın değerini tam olarak bilen ve takdir eden toplumlar olmuşlardır. Günümüzde gördüğümüz kadarıyla beşerin yasalarıyla idare edilen toplumlarda, hürriyet ve insan hakları bir söylemin ötesine geçememiş, pratik hayatta karşılık bulamamıştır. İnsan kayırmayı adet haline getiren ceza yasaları şahısları suçlardan uzaklaştır(a)mamış aksine suça teşvik eder bir duruma gelmiştir. Cinayet suçundan hapis cezası alan ve iki yıl sonra tahliye olup tekrar cinayet işleyen insanları görmek toplum için sıradan bir durum oluvermiştir.
Hak eden insanları cezalandırmamak, suç işlemekten daha tehlikelidir. Kanı ve canı koruma altında olan bir Müslümanın üzerindeki koruma kalkanı ancak gerektiği durumlarda yok kabul edilir. Bu durumlar sadedinde olduğumuz bu ve benzeri birçok hadis-i şerif ve ayet-i kerîmede zikredilir.
Günümüzde İslam ahkamının tatbik edilmesini isteyenler “Dinimizi ne güzel yaşıyoruz, karışan eden yok, camiler açık kimse ibadetimize karışmıyor daha ne olsun!” gibi cevaplarla karşılaşmaktadırlar. Ancak bilinmesi gereken bir gerçek vardır, İslam dini bir bütündür; ibadet, ahlak, nizam ve düzendir. Bu bir sistemdir, sistem içerisinden bir kısmını alıp diğer bir kısmını terk etmek İslam’ın güzelliklerini görmemize engel olmaktadır. Bugün sadece içerisinde yaşadığımız toplum değil yeryüzünde bulunan hiçbir İslam bölgesinde maalesef İslam ahkamı hakkıyla uygulanmamaktadır ve bunun sonucu olarak toplumlarda huzursuzluk ve düzensizlik hâkim olmuştur. Halk adalet sistemine güvenini kaybetmiş, yasalar insanların ihtiyaçlarını gidermekten aciz kalmıştır. Yaşadığımız ülkede 6893 mahkeme bulunmasına rağmen 2019 yılında sadece ceza mahkemelerinde 2 milyon 266 bin 267 dosyadan ancak 420 bin 946 dosya sonuçlanabilmiştir.[1]
İnsanları yaratan Allahu Teâlâ onların kıyamete kadar tüm ihtiyaçlarını bildiği için en uygun olan yasa ve kanunları belirlemiştir. Bu yasalar uygulandığı takdirde toplumdaki suç oranının düşeceği su götürmez bir gerçektir. İslam ceza yasaları sadece hak eden suçluyu cezalandırmakla kalmaz toplumda işlenebilecek suçları en aza indirmeyi hedefler.
Bu hadis-i şerifte üç büyük suçun cezası ele alınmaktadır. Bunlar zina, cinayet ve dinden dönme suçlarıdır;
Birinci mesele – İslam dininin zina suçu için belirlediği ceza;
Hadis-i şerifte “Zina eden evli” diye tercüme edilen “es-Seyyib” kelimesi evli, dul, başından evlilik geçmiş olan kişi olarak kullanılır. İslam hukukuna göre başından bir evlilik geçmiş kişi evliyken ya da dul olduğu esnada zina edecek olursa en şiddetli idam cezalarından biri olan taşlanarak öldürme yani “recm” cezasına çarptırılır, bu cezanın bu denli şiddetli olmasının elbette birçok hikmeti vardır “Bir kere bu cezaların ehl-i namus ile hiçbir alakası yoktur. Cemiyeti (toplumu) ifsad yolunu tutan akla hayâle gelmedik korkunç felaketlerin meydana gelmesine sebep olanlar ise layık oldukları cezayı bulmadıkça insanlar için huzur ve saadet nasıl temin edilecektir? Kızının zina ettiğini öğrenen bir baba, memnuniyetle gülümseyerek (tebrik ederim yavrum!..) diyebilecek midir?
Ailesinin zina ettiğini duyan bir koca, kendine bir ortak bulan karsına hediyeler düzecek midir? Anasının veya kız kardeşinin zina yoluna düştüğünü gören bir çocuk, vicdanını sarsan bu çirkin olayın acısını içinden söküp atabilecek midir?[2]
İslam hukukunun uygulandığı topraklarda ceza işlemleri itham ya da zan yoluyla değil içerisinde şüphenin bulunmadığı kesin delillerle sabit olur. Zina ettiği iddia edilen kişinin adalet sahibi dört Müslüman şahit tarafından bizzat görülmeleri şarttır. Gözleriyle bu eylemi gören adil Müslümanlar mahkeme karşısında şahitlik ettikleri zaman suç sabit olur. Ceza işlemi sırasında ilk taşı atacak olanlar da bu şahitler olacaktır. Eğer suçun sabitliği sırasında en ufak bir şüphe ortaya çıkarsa ceza işlemi iptal edilir. Misal; şahitlik eden bu Müslümanlar sıra taşlamaya geldiğinde geri duracak olurlarsa ceza işlemi iptal edilir. Şahitlerin sayısı dörtten az olduğu takdirde iftira cezasına çarptırılırlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Mâiz isimli bir erkek ve Gamidiye diye bilinen bir kadını recmetmiştir.[3]
Eğer bu suçu işleyen kişi pişman olur da cezasını dünyada çekmek için hâkim karşısında suçunu itiraf edecek olursa şahitlerin var olup olmamasına bakılmaksızın cezai işlem uygulanacaktır. Dünyada işledikleri suçların cezalarını çekenler pişman olup tevbe ettikleri vakit, çektikleri ceza günahlarına kefaret olacaktır.[4]
-Zina eden kişi daha önce evlenmemiş bekar biriyse;
Zina eden bayan ya da erkek fark etmeksizin bekar oldukları takdirde yüz sopa cezası alırlar. Ayet-i kerîmede Allahu Teâlâ “Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun” (Nur, 2) buyurmaktadır. Yüce Allah’ın: “Her birine yüzer değnek vurun” buyruğu zina eden hür, ergen ve evlenmemiş olan kişinin haddini (cezasını) ifade etmektedir. Erkek ve dişi için ceza budur.[5]
İkinci mesele – Cinayet (kasıtlı bir şekilde cana kıymak);
İnsanların kanlarının muhafaza edilmesi hususunda İslam hukuku tam bir titizlik göstermiş ve insanların kanına kasteden canileri şiddetle tehdit etmiştir.
Allah’a ve ahiret gününün varlığına iman eden Müslüman bir kimseyi cinayetten menetmek için şu ayet-i kerîmenin okunması yeterli olur.
“Kim bir mümini kasten öldürürse onun cezası; içinde devamlı kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve büyük bir azab hazırlamıştır.” (Nisa, 93)
Bu âyet-i kerîmede eğer Müslüman iseler azgınların tenini ürpertecek derecede bir şiddet vardır.
Allahu Teâlâ adam öldürme suçuna en korkunç cezayı vermiş; cana kıymayı, kullara yapılan zulümlerin en büyüğü kılmıştır. Kıyamet gününde de önce bu suçu işleyenleri yargılayacaktır. Ebu Mesud’dan rivayet edilir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde ilk olarak insanlar arasında yargılanacak mesele, kanlar (adam öldürme) hakkında olacaktır.”[6]
Adam öldürmek, insanı helake sürükleyen en büyük günahlardan biridir. Şeriatın sahibi, Müslümanın sürekli rahatlık ve gönül huzuru içinde olmasını esas almıştır. Ama Müslüman kişi bir başka Müslümanın kanını akıtırsa, Cenab-ı Allah’ın misli görülmemiş tehdidine maruz kaldığı için dinde dar bir çember içinde sıkışıp kalır. Kasıtlı olarak haksız yere adam öldürdüğü için kendisine yapılan ilahi tehditten ötürü dinî çemberi daralır. İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Haram olarak (haksız yere) kan akıtmadıkça (adam öldürmedikçe) mü’min kimse, dininde bir geniş alan içinde (serbest olarak) kalmaya devam eder.”[7]
İslam şeriatı tatbik edildiği takdirde haksız yere cana kıyan bir kişi “kısas” cezasına çarptırılır. Yukarıda değindiğimiz gibi herhangi bir şüphe olmaksızın (şahitler ya da itiraf aracılığıyla) suç sabit olduktan sonra katil öldürülür. Hanefi mezhebine göre katil cinayeti ne şekilde işlerse işlesin “kılıçla” öldürülürken, diğer üç mezhebin genel görüşüne göre ise “ne şekilde öldürdüyse o şekilde öldürülür.”
Kasten öldürenin idam edileceğini bilen bir kişi, cinayetten olabildiğince uzak duracak böylece hem kendini hem de öldürmek istediği kişiyi tehlikelere atmayacaktır. Ayet-i kerîmede geçen “Sizin için kısasta hayat vardır” (Bakara, 178-179) ifadesinin hikmetlerinden biride budur.
-Öldürülen kişinin velileri (yakın akrabaları) istedikleri takdirde kısas uygulamaktan vazgeçebilirler. Bu durumda katilden “kan parası” olarak bilinen “diyet” alabilir, isterlerse hiçbir şey almaksızın terk edebilirler.
-Bazı istisnai durumlarda kısas uygulanmaz (farklı cezalar verilir). Örneğin; baba, oğlunu öldürdüğü vakit ya da Müslüman bir kişi kafiri öldürdüğü vakit (Bu görüş Hanefi mezhebinin dışındaki diğer mezheplerin görüşüdür. Hanefi mezhebine göre; Müslüman bir kişi anlaşmalı bir kafiri öldürdüğü takdirde kendisine kısas uygulanır).
Üçüncü mesele – Dinden dönenlere (mürtetlere) uygulanacak ceza;
Mürted; Müslüman olduktan sonra, İslâm’dan dönüp başka bir dine giren veya dinsizliği tercih eden kimseler için kullanılan bir akaid terimidir. Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: “Dinini değiştireni öldürün”[8]. Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin[9]hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir.[10] Mürtede had uygulanmadan önce, tevbe edip İslam’a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı hakkında ihtilaf vardır. Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer, irtidad edenin üç gün hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya ekmek verilmesini bildirmiştir.
Hz. Ali, bu müddeti bir ay olarak uygulamıştır. En-Nehai ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve tevbe edene kadar sürekli İslam’a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Ancak bu görüş, Sünnet ve icma ile sabit olan irtidad cezasının uygulanmasını imkânsız kılacağından itibara şayan değildir.[11]
Hadis-i Şeriften Çıkartılan Bazı Hükümler:
1- Hadis-i şerif toplumun iğrenç bir suç olan zinadan uzaklaşmasını gerekli görür. Yaşadığımız dönemde maalesef zina sıradanlaşmış, gerekli cezası uygulanmadığı için yaygınlaşmıştır. İçerisinde bulunduğumuz günlerde müptela olduğumuz salgın hastalığın sebeplerinden biri olarak zinanın açıktan işlenmesi gösterilmiştir. Bu konuyla alakalı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur “Bir toplumda zina yaygınlaşır ve onu açıktan yaparlarsa, öncekilerin görmediği salgın hastalıklara ve acılara maruz kalırlar”[12]
2- Kısasın devlet tarafından yetkili mercilerce uygulanması toplumdaki cinayetleri azaltacak en önemli etkenlerden biri olacaktır.
3- İslam dinine göre suç işleyen kişi cezasını dünyada çektiği takdirde bu ceza, işlediği günah için kefaret olacaktır.
4- İslam dinine mensup olan kişi hakkı ve hakikati öğrenip güzellikleri gördükten sonra hak dini terk edecek olursa tevbeye davet edilir, aklındaki şüpheler giderilir. Tüm bunlara rağmen inatla batıl yolda ısrar ederse topluma kötü örnek olmaması için öldürülür.
-Yaklaşık yüz yıldır yürürlükten kaldırılan İslam ahkamı günümüzde mumla aranmaktadır. Kanunların yetersizliği toplumdaki huzursuzluğu arttırmış, adalete olan güveni sarsmıştır. Allahu Teâlâ’dan dileğimiz, tekrar insanları (sadece Müslümanları değil tüm insanları) huzur ve adaletle tanıştıracak olan şeri ahkamın tekrar uygulandığı günleri bu ümmete nasip eylemesi ve bizleri de bu yüce hedef uğrunda çalışanlardan eylemesidir…
[1]. Basit bir aramayla çoğu haber kanallarının sitelerinde detaylara bakabilirsiniz.
[2]. Ahmet Lütfü Kazancı, Nübüvvet Pınarından Kırk Hadis Şerhi
[3]. Müslim, Hudud 22
[4]. Buhari 18 Müslim 1709
[5]. El Camiu li Ahkamil Kuran, Nur 2
[6]. Buhari-Müslim
[7]. Buhari (Konu için Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, Abdurrahman El Cezeri
[8]. Buhârî, Cihad, 149
[9]. Ebu Davud, Cihad, 121
[10]. İbn Kudâme, el-Muğnî, Mısır (t.y.), VIII, 125; Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Kahire, (t.y.), II, 385 v.d.
[11]. Şamil İslam ansiklopedisi, mürted
[12]. Hâkim, Beyhaki