Muhammed Kutub Ve 20. Asrın Cahiliyesi

Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Ağustos / 141. Sayı

Hayatı

Muhammed Kutub, 1919 yılında Mısır’ın Asyut şehrinde Seyyid Kutub’un en küçük kardeşi olarak doğdu.

Liseyi bitirdikten sonra Kâhire Üniversitesi İngiliz Filolojisi[1] bölümünü bitirir. Üniversite yıllarında bir yandan psikoloji üzerine eğitim görür, öte yandan da İslâmi araştırma ve incelemelerde bulunur. 

Abisi Seyyid Kutub’un yanında İslâmi mücadeleden geri durmamış ve onun mücadelesine ortak olmuş ve hapse atılmıştır. Hapse atılmasına sebep gösterilen olay şöyle gerçekleşir: “Tekâmül mü Soysuzlaşma mı?” [2] ve “20. Asrın Cahiliyesi” [3] kitaplarından dolayı bir grup gencin sık sık soru sormaya geldiğini öğrenen yönetim, bu toplantıların asıl amacının Cemal Abdünnâsır’ı öldürme planı olduğunu sanıp(!) Muhammed Kutub’u hapse atar.”

7 yıl hapis yattıktan sonra 1955 yılında serbest bırakılır. Ancak 1965 yılının ağustos ayında tekrar tutuklanır.

1972’de serbest bırakıldıktan sonra Müslüman Kardeşler üyeleri ile birlikte Suudi Arabistan’a iltica eder. Mekke’de Ümmu’l Kura Üniversitesi’nde ‘İslamiyet ve Mukayeseli Dinler’ dersleri verir.

Onun hayatının özeti şu kelime ile özetlenebilir: “Onun ömrü İslâmi uyanışa ve 20. asırda orta çıkıp insanları cahiliyenin karanlığına götürmek üzere ortaya atılan düşüncelere karşı Müslümanları uyanık tutma adına bir mücadele ile geçmiştir.”

Yazdığı eserler ile İslam dünyasında geniş yankı uyandıran Muhammed Kutub, 95 yaşında 2014 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde vefat etti.

Çağdaş Cahiliyenin Özellikleri

Birçok kimse kitabın adını tuhaf karşılayacak, birçok kimse de reddecektir. Yirminci asır: Medeniyet asrı… İlim ve icatlar asrı… İnsanın tabiata hakimiyeti… Bütün bunlar cahiliye mi?

İyi niyetli kimseler cahiliyeyi, o günkü Arap toplumunda bulunan kaba ve basit anlamıyla şirke ve ilkel bir putperestliğe, kan davalarına ve ahlaki rezaletlere hasrederler. Bundan dolayı cahiliyeyi bu sınırlı çerçeve içinde kabul edip tarihin belli bir diliminde, yeryüzünün belli bir bölgesinde, Arap toplumu içinde görürler ve asla bir daha dönememek üzere geçip gittiğini zannederler.

Kötü niyetliler ise ilim, medeniyet ve maddi kalkınma düşüncesi ve sosyal, politik ve ekonomik değerlerin karşıtı zannederler.

Bu iki grup da Kur’an’ı Kerim’in kaydettiği anlamda cahiliyenin gerçek manada mahiyet ve hakikatini asla anlayamamıştır. Kur’an’a göre cahiliye; Allah’ı tanıma, O’nun hidayet yoluna girme ve indirdiği hükümlerle hükmetmenin zıddı ve muhalifidir.[4] Tarihin belli bir dönemine sıkıştırılmış bir hâl değildir.[5]

“Cahiliye” denilen kördüğüm ve amansız hastalık, Allah’ın hidayet yolunu beğenmez, körlüğü hidayete tercih eder. Ancak bunu onlara anlatmak ve anlamalarını sağlamak kolay olmayacaktır. Çünkü onların zihinlerine, ruhlarına, düşünce ve yaşam tarzlarına birçok sapıklığı yerleştirmiş ve onları bu hayata iyice alıştırmıştır.

Allah’ın emrettiğinin aksine ve olayları O’nun razı olmayacağı tarzda yorumlayarak bu olaylara daha değişik bir açıdan bakar.

Çağdaş cahiliye; hayatın iniş ve çıkışlarının, mutluluk ve bedbahtsızlığının, bir defa bile Allah’ın emrettiği yaşama tarzından yakın veya uzak bir ilişkisi olduğunu asla söylememiştir.[6]

Çağdaş Cahiliyenin Özellikleri

Bütün cahiliyeler, gerektiği gibi gerçek bir imanla Allah’a iman etmiyorlar. Bu özellik, tarihî cahiliyelerin hepsinde ortak olan en büyük özelliktir. Aslında bu, cahiliyenin kaynağı olan temel özelliktir. Bütün düşünce, davranış ve sapıklıklar bu temel üzerine kurulur.[7]

Tarih boyunca Allah’a kulluktan her ne zaman yüz çevrilse mutlaka bunu, insan ilişkilerindeki, düşüncelerindeki ve davranışlarındaki sapkınlıklar izler.[8]

Çağdaş cahiliyeyi eski cahiliyeden ayıran bazı özellikler;

a. İnsanlığı Allah’ın yolundan saptırmak ve O’nun kullarına her türlü kötülük ve işkenceyi uygulamak için kullanılan üstün bilimsel ilerleme.

b. Maddi kalkınma ve bilimin ulaştığı başarı noktaları karşısında şımarıp Allah’a isyan ederek böbürlenme. Böylece Allah’a ihtiyacı olmadığını veya bizzat kendisinin ilâh olduğunu zannetmeye başlar.

c. İnsanları sapıklığa doğru sürükleyen bilimsel(!) teoriler. Bunlar genellikle sosyoloji, ekonomi, psikoloji vs. hayatın tüm alanlarında insanları saptıran etkenlerdir.[9]

Çağdaş cahiliye, basın-yayın, radyo, televizyon ve sinema aracılığıyla insanların düşüncelerini ve vicdanlarını karıştırmaya ve onlara kendi arzuları yönünde şekil vermeye devam ediyor. Bunun yanı sıra bâtıl olan her şeyi güzel ve hak görüyor, hak olan şeyleri de pratik hayatta yeri olmayan boş bir hayal zannediyorlar.[10]

Çağdaş Cahiliyenin Yeryüzünde Çıkardığı Fitne ve Fesadın Derecesi

a. Düşüncede Bozukluk

Çağdaş cahiliye, düşünce hayatında bozmadığı/fesada uğratmadığı bir şey bırakmadı.

İnsanın, Allah’la, kâinatla, hayatla ve diğer insanlarla olan bütün bağlarını ve ilişkilerini bozdu. Buradaki asıl bozukluk ve sapıklık, Allah kavramı ve insanın Allah ile olan ilişkileri konusundaki düşünce hayatında olmuştur.[11]

İnsan artık boyunduruktan kurtulmuş da “Kendi kanunlarımı ben koyarım” diye isyana kalkışmıştı. “Ben kendi inançlarımı ve geleneklerimi kendi kendime belirleyebilirim” dedi insanoğlu.

Yine “Bugünümü ve geleceğimi kendim tayin ederim. Bunu Allah’ın talimatının dışında yaparım” dedi.[12]

b. Davranıştaki Bozukluk

Önce bir gerçeğe parmak basmamız gerekiyor: “Bütün düşünceler bozuk olunca davranışlar doğru ve güzel olabilir mi, bu mümkün mü?”[13]

Bu çağdaş cahiliye kadar korkunç, dehşet verici ve berbat bir cahiliyeye insanlık tarihinde rastlanmış değildir.[14]

c. Siyasi Hayattaki Bozukluk

Siyasi hayatta çağdaş cahiliye –Allah’ın sultasından sıyrılarak- “halkın iradesiyle hükmettiğini iddia eder. Aslında hiçbir zaman halkın iradesiyle hükmedilmemiştir. Bu sadece bir vehimdir.[15]

d. Ekonomik Hayattaki Bozukluklar

Çağdaş cahiliye, ekonomide faizi mübah gördü. Bu da büyük ve kaçınılmaz felaketin başlangıcıydı.

Bir lokma ekmek uğruna köylüyü toprakta çalıştırıp bütün güç ve kuvvetini tüketen cahili anlayış, ölmeyecek kadar az bir ücret karşılığında işçiyi –tüm gücünü tüketinceye kadar- fabrikada çalıştırmayı mübah gördü.[16]

Cahiliye, insanın insan olmasını sağlayan biricik şeyin ekonomi olduğunu düşünüyordu. Ekonomik problemler çözüldüğü zaman insanın kendi kendine ıslah olacağını ve artık hiçbir müdahaleye gerek kalmayacağını zannediyordu. Bu cahili anlayışından dolayı asıl bozulan şeyin insanın bizzat kendisi olduğunu, asıl düzeltilmesi gerekenin de “insan” olduğunu anlayamadı.[17]

e. Sosyal Hayattaki Bozukluk

Çağdaş cahiliye, yönetim ve ekonomide bocaladığı gibi kişi ile toplum arasındaki ilişkilerde ileri sürdüğü görüşlerinde ve bu görüşün pratik uygulamalarında da bocaladı.

Cahili düşünceye göre ya toplum ya da fert vardır.

Kişiyi ele alıp onu esas kabul eden sosyal düzenler, onu kutsal bir varlık derecesine

yükseltirler. O zaman fert, istediği gibi sınırsızca ve sorumsuzca davranır, istediği gibi mülk edinir. Düşüncesini, inancını, ahlakını ve adetlerini canının istediği gibi düzenler. Artık fert bir ilahtır.

Toplumu esas alan düzenler de toplumu kutsallaştırıyor. Kişinin toplumu tenkit etmeye asla hakkı ve özgürlüğü yoktur. Bu durumda da toplum “ilah”tır.[18]

f. Ahlaki Bozukluk

Daha evvel bir fazilet olarak kabul edilen iffet ve namus, bugünkü toplumda alay konusu olmaktadır. Güzelliklere güzellik ekleyen haya anlayışı kenarda kalmıştır. Erkekler işledikleri ahlaksızlıkları anlatmakla iftihar ediyor, kadınlar ise sözde bazı haklar isteyerek son derece rezil maceralar hususunda erkeklere uymaya çalışıyorlar. Evlenme döneminden önceki kadın-erkek arkadaşlığı artık örfi bir hal almış.[19]

g. Sanat Hayatındaki Bozukluk

Allah’ı sadece sanat alanından uzaklaştırmakla kalmamış ve dini duygu ve düşünceleri sanat alanına girmekten alıkoymakla kalmamış, bu sınırları aşarak her türlü dini duyguyla ve Allah’a olan her türlü yönelmeyle kasıtlı bir alay etme dönemi başlamıştı.

Sanatın din adamıyla alay etmesinin asıl amacı, bu maske altında din adamlarıyla, dini kavramlarla ve Allah’a olan saf ve sağlam inançla alay etmekti.

İnsanın davranışlarını cinsel açıdan ele alan teori de başlı başına bir sanat oluşturdu. Müstehcenlik edebiyatı, açık-seçik film ve resimler, edep dışı hikâyeler, şehveti teşvik eden şarkılar, çıplaklığı vurgulayan karikatürler vb. faaliyetler birer sanattı.[20]

Tek Çare İslam’dır

Cahiliyeler, kendi bünyelerinde bulundurdukları ufak-tefek güzellik kırıntılarıyla hayatlarını sürdürürler. Fakat öyle bir noktaya gelirler ki kötülüğün ve zulmün doruğuna erişirler. Bütün güzellikler ölür ve iyiliklere hayat hakkı tanınmaz. Bu durumda insanlık ya tamamen yok olup gidecek ya da Allah’ın dinine dönmeyi ve hükümlerine boyun eğip huzur içinde yaşamayı seçecektir.

Çağdaş cahiliyenin saptırdığı her şeyi İslam düzeltir.[21]

Çağdaş cahiliye, bir sürü bocalama geçirdiği bir sırada bir yandan insanı ilah yaparken bir yandan da hayvan derecesine indirmiş, sonunda insanı madde, ekonomi karşısında boynu bükük bir köle haline sokmuştur.[22]

İnsanı insana kul yapan anlayıştan kurtulmayı İslam’dan başka gerçekleştiren bir din olmamıştır.[23]

Cahiliyenin insanlık üzerinde ne kadar büyük etkisi olursa olsun hakkı ve gerçekleri sonuna kadar gizlemesi asla mümkün değildir. Artık insanlık içine düştüğü cahili uykudan uyanmaya başlamıştır. Büyük bir insan kitlesi, bu cahiliyenin insan hayatında meydana getirdiği kötülüğün korkunç boyutlarını hissetmeye başlamıştır. Bu uyanma hareketinin oynayacağı rol ve yapacağı mücadele kolay olmayacaktır. Elbette hemen gerçekleşecek bir şey de olmayacaktır. Hakkın batılla yapacağı savaş, cahiliyenin büyüklüğü oranında olacaktır.[24]

Neden İslam’dan Nefret Ediyorlar?

İslam; insanın ruh dünyasında meydana gelebilecek her türlü dağınıklığı ortadan kaldırıp onları birleştiren, hedefini ve yönünü belirleyerek yapacağı faaliyet açısından hangi tarafa yöneleceğini mükemmel bir şekilde düzenleyen ve bunları tek bir gerçeğe bağlayan yegâne sistemdir.

İslam’dan başka hiçbir sistem, insanları yuvarlanıp gittikleri sıkıntılardan ve kararsızlıktan kurtaramaz.

Cahiliyenin İslam’dan nefret etmesinin asıl nedeni, kendisinin son derece çarpık olan hayatı bir türlü düzeltmek istememesi ve hayattaki çarpıklıklarını gidermeyi arzu etmemesidir. Evet, işte cahiliye bundan dolayı İslam’dan kaçıyor. Çünkü gerçekten sistemlerden biri cahiliye, biri İslam’dır.[25]

Çağdaş cahiliyenin İslam’dan nefret etmesi şaşılacak bir durum değildir. Tarih boyunca bütün cahiliyeler bu tavrı takınmışlardır. Onlar İslam’dan nefret ederler ve İslam’a bir türlü tahammül edemezler.[26]


[1]. Filoloji: Dil bilimi

[2]. Yay Yayın tarafından 1980 yılında Türkçe’ye kazandırılmıştır.

[3]. Beka Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştır.

[4]. Muhammed Kutub, 20. Asrın Cahiliyesi, Beka Yayınları, Mart-2013, s.7-8.

[5]. Muhammed Kutub, Age, s.11.

[6]. Muhammed Kutub, Age, s.18.

[7]. Muhammed Kutub, Age, s.47.

[8]. Muhammed Kutub, Age, s.48.

[9]. Muhammed Kutub, Age, s.60.

[10]. Muhammed Kutub, Age, s.61.

[11]. Muhammed Kutub, Age, s.65.

[12]. Muhammed Kutub, Age, s.81-82.

[13]. Muhammed Kutub, Age, s.113.

[14]. Muhammed Kutub, Age, s.114-115.

[15]. Muhammed Kutub, Age, s.124.

[16]. Muhammed Kutub, Age, s.146.

[17]. Muhammed Kutub, Age, s.149.

[18]. Muhammed Kutub, Age, s.157-158.

[19]. Muhammed Kutub, Age, s.207.

[20]. Muhammed Kutub, Age, s.226.

[21]. Muhammed Kutub, Age, s.239-241.

[22]. Muhammed Kutub, Age, s.249.

[23]. Muhammed Kutub, Age, s.254.

[24]. Muhammed Kutub, Age, s.114-115.

[25]. Muhammed Kutub, Age, s.319-320.

[26]. Muhammed Kutub, Age, s.323.