Mücadelede Zaferin Kuralları

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2023 Aralık / 133. Sayı

Zafere, başarıya, Allah’ın yardım ve inayetine ulaşabilmenin hem maddi hem de manevi boyutları vardır. Bu iki esas bir arada olmadıkça zaferi elde edebilmek Allah’ın lütuf ve keremi olmadıkça pek mümkün olmaz. Bizler için önemli olan; Allah’la olan bağımızı kuvvetlendirmek, O’na ihlâs ve samimiyetle dua etmek, tevekkül ederek Allah’a yönelmek, sabır ve namazla Allah’tan yardım istemek, Allah’a tevbe ederek ve günah işlemekten sakınarak Allah’ın yardımını beklemek, düşmana karşı her zaman tedbirli, hazırlıklı ve uyanık olmak, fitne ve tefrikadan uzak durarak vahdet içinde cemaatle birlikte olmak, ümmetin içindeki zayıf ve zavallı kişileri gözetip kollamak ve Müslüman kardeşinin yardımında olmaktır. Bu esaslara bağlı kaldığımız müddetçe Allah’ın izniyle asla başarısızlığa uğramayız. Tabi ki Allah’ın yardımına mazhar olmanın esasları bunlarla sınırlı değildir. Ancak biz burada bunların bir kısmına değinmekle yetineceğiz. Şimdi bu esasları kısaca inceleyelim:

İhlâs ve Niyet: Allah azze ve celle’nin değer verdiği, karşılığında mükafat yazdığı şey insanın ihlâsı, iyi niyeti ve samimiyetidir. Her işin özü ve temel esası, yapılan işin Allah rızası için ihlâs ve samimiyetle yapılmasıdır. İhlâsla yapılan her iş, neticede Allah’ın rızasını elde etmeye ve başarıya vesile olacaktır inşallah. Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ yapılan bir amelden sadece, yalnız kendisi için olanı ve rızası için yapılanı kabul eder.”[1]

İnsanların takdir ve teveccühünü kazanmak veya hem Allah rızasını hem de insanların takdirini kazanmak düşüncesiyle yapılan ibadet ve hizmetlerin Allah katında hiçbir kıymeti yoktur. Yapılan işleri Allah katında değerli kılan bizim ihlâs ve samimiyetimiz, yani, o işleri sadece Allah rızası için yapmamızdır.

Dua: Yüce Rabbimiz her türlü işimizde kendisine yönelerek dua etmemizi, dua edenlerin duasını kabul edeceğini, özellikle darda kalanların yalvarıp yakarmalarını kabul buyuracağını bildirmektedir.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan, 77)

“Darda kalanların, kendisine yalvardıkları zaman duasını kabul eden ve onları sıkıntıdan kurtaran kim?” (Neml, 62)

“Kullarım, sana benden sorarlarsa (onlara söyle): Ben (onlara) yakınım. Dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O hâlde onlar da bana karşılık versin (benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.” (Bakara, 186)

Peygamber aleyhisselâm da kulun duasına Allahu Teâlâ’nın icabet edeceğini şöyle buyurarak bildirmektedir: “Allah, hayâ sahibidir, çok kerimdir. Bir insan iki elini kaldırıp kendisine dua ettiği zaman, o kalkan iki eli boş çevirmekten hayâ eder.”[2]

Duanın en süratli kabul edileni kişinin kardeşine gıyabında yaptığı duadır. Peygamber aleyhisselâm: “Hiç şüphesiz en süratli kabul edilen dua, bir mü’minin bir mü’mine gıyabında yaptığı duadır”[3] buyurmaktadır. Bu sebeple kardeşlerimize dua etmeyi küçük bir amel olarak görmemeli, bunun Allah katında önemli amellerden olduğunu bilmeliyiz. Ayrıca şunu da bilmemiz gerekir ki inşallah bu yaptığımız duaların onlara faydası olduğu gibi bize de faydası olacaktır. Nitekim Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Bir kimse kardeşinin gıyabında dua ettiği zaman melekler, “âmin, aynısı sana da verilsin” diye dua ederler.”[4]

Tevekkül: Bu dinin sahibi olan yüce Rabbimiz kullarının zafer elde edebilmelerinin temel sebeplerini ayetlerinde bildirmiş, Rasûlullah aleyhisselâm efendimiz de hadislerinde hem bunları ayrıntılı bir şekilde detaylandırmış hem de pratik uygulayıcısı olmuştur. Bu din Rabbimizindir ve yine O’nun istediği şekilde yeryüzüne hâkim olacaktır. Bizler Rabbimizin bizden yapmamızı istediği şekilde çalışmakla ve gerisini O’na bırakmakla diğer bir tabirle tevekkül etmekle emrolunduk.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah’a güvenip dayansınlar.” (Âl-i İmran, 160)

Sabır: Yüce Rabbimiz insanların “iman ettik” demekle başıboş bırakılmayacaklarını ve imtihana tabi tutulacaklarını haber vermiştir. Başımıza her ne gelirse gelsin teslimiyet gösterebilmek, İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn: “Biz Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz” diyebileceğimiz bir teslimiyeti gösterebilmek, Hasbiyellahu ve ni’mel vekîl: “Allah bana yeter, O ne güzel vekildir” diyerek O’ndan başka sığınılacak ve yardım umulacak kimsenin olmadığını kalben tasdik ederek kabullenmek mümin kişinin Allah’ın yardımına kavuşmasına vesile olacaktır inşallah. Bu yardım ya zafer veya şehadet olacaktır. Her ne kadar şehadet zahiri bir bakışla kayıp gibi gözükse de hakikatte Rabbin rızasının, cennetin, ebedi nimetlerin ve ölümsüz bir hayatın anahtarı konumundadır. Dünyanın sıkıntılarından Ahiretin rahatlığına ulaştıran yüce bir yoldur.

Namaz: Yüce Rabbimiz: “Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)

“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.” (Bakara, 45) buyurarak namazın ehemmiyetine vurgu yapmıştır. Allah’ın yardımının ve zaferin en önemli sebeplerinden birisi de kulun günde beş defa yaratıcısının huzuruna çıkarak sanki bir asker edasıyla O’na tekmil vermesi, O’nun talimat ve buyruklarını almak üzere kıyamda durması, O’nun huzurunda saygı ile durması, O’nu rab ve ilah olarak bilmesi ve hükmüne boyun eğmesidir. Böylece O’ndan alacağı talimatları icra ederek başarıya ermesi mümkün olacaktır.

Rasûlullah efendimiz de Sevban radıyallahu anh’e şöyle demiştir: “Çokça secde etmeye bak. Zira Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir. Ve bir hatanı siler”[5] buyurmaktadır.

Tevbe Etmek ve Günah İşlemekten Sakınmak: Yüce Allah’ın kullarına zafer ve başarı vermesinin en önemli sebeplerinden birisi de çokça tevbe ederek Allah’a yönelmek ve günah işlemekten sakınmaktır. Kul Allah ile olan bağını kuvvetlendirdiği müddetçe Allah’ın yardımını yakinen hissedecektir. Yapılan amellerin başarısızlığa uğramasının en önemli sebebi ise, tevbe etmemek ve günah işlemekten sakınmamaktır.

Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Hepiniz Allah’a tevbe edin (Ey Müminler!) belki böylece kurtuluşu (korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu) elde edersiniz.” (Nur, 31)

“Onlar, (tövbe edip) bağışlanmayı diledikleri sürece de Allah onlara azap (edip, helâk) edecek değildir.” (Enfal, 33)

Rabbimiz kudsi bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “…Ey kullarım! Siz gece gündüz hata ediyorsunuz ve ben günahların hepsini bağışlıyorum. Benden bağışlanma isteyiniz sizi bağışlayayım…”[6]

Düşmana Karşı Her Zaman Hazırlıklı ve Uyanık Olmak: Yüce Rabbimiz bizlere düşmana karşı her zaman hazırlıklı olmayı onları gözetlemeyi, uyanık olmayı, her türlü önlem ve tedbiri almamızı emretmiştir. Düşmana karşı gafil olmayı, tedbirsizliği ve hazırlıksızlığı ise kerih görmüştür.

“Ey iman edenler! Sabredin, kararlılıkla yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun (birbirinize dayanıp bağlanın) Allah’a karşı gelmekten sakının ki başarıya ulaşabilesiniz.” (Âl-i İmran, 200)

Yüce Rabbimiz Müslümanların hazırlıklı olmalarının düşmanı korkutup caydıracağını bununla birlikte dost gibi gözüken ancak fırsat bulduğunda arkadan bıçaklamayı bekleyen gizli düşmanları da engelleyeceğini bildirmiştir.

“(Ey iman edenler!) Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları (savaş araçları) hazırlayın ki, bununla hem Allah’ın hem de sizin düşmanınız olan kimseleri ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah’ın bildiği kimseleri (korkutup, size karşı savaştan) caydırabilesiniz. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şeyin karşılığı size eksiksiz verilir ve siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 60)

Yüce Rabbimiz düşmana karşı hazırlık yapmamayı münafıklıkların özelliği olarak saymış, böyle bir davranışı çirkin görmüş, bu durumu şiddetli bir şekilde kınayarak onlar hakkındaki küçük düşürücü ve aşağılayıcı hükmünü bildirmiştir.

“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara “Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!” denildi.” (Tevbe, 46)

Fitne ve Tefrikadan Uzak Durarak Cemaatle Olmak: Allah’ın yardım ve zaferi, iç çekişmeleri bırakmakla, fitne ve tefrikadan uzak durarak ümmet içinde vahdeti sağlamakla ve cemaatle birlikte hareket etmekle mümkündür. Müslümanların karaltısını çoğaltmak, sayısını ve gücünü artırmak kafirlerin kalbine korku verir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran, 105)

Yine yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer de gücünüz/kuvvetiniz (devletiniz elinizden) gider. (Cihat ederken, karşılaştığınız zorluklara karşı) sabırlı olun. Şüphesiz Allah, (yardımı/desteği ile) sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)

Huzeyfe b. el-Yeman radıyallahu anh anlatıyor: İnsanlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hayır hakkında soruyorlardı. Ben ise bana erişir korkusuyla kötülük hakkında sorardım. Bir defasında: “Ya Rasûlallah! Biz bilgisizlik içinde kötü durumdaydık. Allah bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan sonra bir şer var mıdır?” diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet, vardır!” diye buyurdu. Ben: “O şerden sonra bir hayır var mıdır?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “evet, içinde bulanıklık bulunan bir hayır olacaktır” buyurdu. Ben: “Onun bulanıklığı nedir?” diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “O devirde gelecek bir zümre, benim sünnetim ve yolumun dışında bir yoldan gideceklerdir. Sen onların bazı tavırlarını kabul edecek, bazıları yadırgayacaksın,” buyurdu. Ben: “Ya Rasûlallah! O hayırdan sonra şer var mıdır?” diye sordum. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet vardır. O devirde birtakım davetçiler halkı cehennem kapılarına çağıracaklardır. Her kim onların davetine icabet ederse onu cehenneme atacaklar,” buyurdu. Ben: “Ya Rasûlallah! Bu davetçileri bize tanıtsanız!” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Onlar bizim milletimizin insanlarıdır. Bizim dillerimizle konuşurlar,” buyurdu. Ben “Ya Rasûlallah! O zamana yetişirsem nasıl hareket etmemi emredersiniz?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Müslümanların topluluğundan ayrılma ve onların idarecilerine itaat et!” buyurdu. Ben: “Ya Rasûlallah! Onların bir topluluğu ve başlarında idarecileri yoksa?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu takdirde bu fırkaların hepsinden-senin açından bir ağaç kökünü ısırmak gibi zor olsa bile- uzak dur. Artık ölüm sana erişinceye kadar bu tavır üzere bulun!” buyurdu.[7]

İbn Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah benim ümmetimi -veya Muhammed ümmetini- sapıklık üzerine bir araya getirmeyecektir. Allah’ın yardımı cemaatle beraberdir. Her kim cemaatten ayrılırsa Cehenneme ayrılmış olur.”[8]

Müslüman Kardeşinin Yardımında Olmak: Müslüman kardeşine yardımcı olmak Allah’ın yardımına mazhar olmanın yollarından biridir. Nitekim Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Kul, din kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah’da kulunun yardımcısıdır.”[9]

Yine başka bir hadiste: “Kim Müslüman kardeşinin ırz, namus ve benzeri şeylerinden her türlü kötülüğü savarsa Allah da kıyamet gününde onun yüzünden cehennem ateşini savar” buyurmaktadır.[10]

Abdulah İbni Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”[11]

Ümmetin İçindeki Zayıf ve Zavallı Kimseleri Gözetmek: Genel manada Müslümanlara yardımcı olmak ve onları görüp gözetmek Allah’ın yardımına vesile olduğu gibi özelde ümmetin içinde çaresiz bir halde bulunan zayıf ve zavallı kimseleri gözetmek de Allah’ın yardımına vesile olur.

İbni Arabi der ki: Allahu Teâlâ’nın büyük hikmetlerindendir ki düşmana karşı hazırlıklı olmayı ve kuvvete tutunmayı emretmiş, bunun sonrasında da zaferin zayıflar ve zavallılar sebebiyle olacağını haber vermiştir. Ta ki insanlar olağan kurallara tutunmanın yanında meselenin hakikatine de ulaşsınlar, ibadete de yönelsinler. Zaferin yalnız ve yalnız Allah katından olduğunu, onun zayıfların ve zavallıların elleriyle gerçekleşeceğini bilsinler, sadece zahiri vesilelere tutunmasınlar. Allah azze ve celle sahip oldukları yüksek tevhid nedeniyle onları güçlü kılar. Nihayet her şey görünüşte ve hakikatte hep Allah’a aittir. Onları haber verdiği gibi yönlendirir.[12]   

Nitekim Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Allahu Teâlâ bu ümmete sadece onların zavallıları sebebiyle, onların duaları, namazları ve ihlâsları nedeniyle yardım eder.”[13]

Şunu unutmayalım ki Mazlum ve zayıf bırakılmış kimselere yardımda bulunmak Allah’ın yardım ve inayetine vesile olduğu gibi, aynı zamanda bizleri helak olmaktan ve Allah’ın gazabına uğramaktan da muhafaza edecektir inşallah. Nitekim Peygamber aleyhisselâm: “…Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur”[14] buyurmak suretiyle onların yanında olmamızı, onları üzecek ve gazaplandıracak şeylerden uzak durmamızı emretmektedir.

Selam ve Dua ile…


[1]. Nesai, Senedi hasendir.

[2]. Tirmizî, De’avât,118; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 876; Hâkim, De’avât, I, 497.

[3]. Ebû Davud, Salât, 364; Buhârî, Edebü’l-Müfred, No:623

[4]. Ebû Davud, Salât, 362

[5]. Müslim, Salat,225; Tirmizi, Salat,169; Nesai, Tatbik,80.

[6]. Müslim. Sahihtir.

[7]. Muttefekun Aleyh.

[8]. Tirmizi.

[9]. Müslim, Zikr 37-38; Ebu Davud, Edeb60; Tirmizi, Hudud 3.

[10]. Tırmizi,Birr,20

[11]. Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60; Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17

[12]. Aridatu’l Ahvezi, Şerhu’t- Tirmizi, 7/194.

[13]. Nesai, Sahihtir.

[14]. Buharî, Zekât,63