İslâmi Çalışmalarda Tembellik Ve Rehavetin Sebepleri Nelerdir?

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2024 Ocak / 134. Sayı

Her işte olduğu gibi İslâmi çalışmalarda da öncelikle Allah rızası gözetilmeli, bunun dışındaki tüm rızaların yapılan işe zarar vereceği ve başarısızlığa sebep olacağı hiçbir zaman unutulmamalıdır. İslâmi çalışmalarda fertlerin yaşadıkları zaman ve mekân ile alâkalı engeller rehavete sebep olabildiği gibi, fertlerle alakalı sıkıntılar da rehavete sebep olabilmektedir. Bunlardan başka cemaatten kaynaklanan fikri ve ameli bazı sebepler, tembellik ve rehavete sebep olduğu gibi kişilerin irtibatlı olduğu aile, akraba gibi dış çevre ve ekonomik sebepler de davette rehavete sebep olabilmektedir. Biz burada ehemmiyetine binaen kısaca birkaç tanesini zikretmekle yetineceğiz.

Pandemi;

2020 yılında hayatımıza girmiş olan bu kelime “Dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan, etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isim” anlamına gelmektedir. Ancak bu kelime hayatımızı tamamen değiştirdi. Sadece değişim değil, çoğu şeyin yeni versiyonları oluştu. Bu değişim çoğu şeyi kolaylaştırmış olsa da birçok olumsuz etkiler oluşturdu. Bireyselleşme, konfortizm, aşırı sosyal medya kullanımı, tembelleşme ve topluluklardan uzaklaşma gibi insanı dış dünyadan soyutlayıcı durumlar gelişti. Bu da insanımızı davet çalışmalarından oldukça uzaklaştırdı.

Sosyal Medya;

Sosyal medya, pandemi döneminde evlere kapandığımız süre içinde hayatımıza tümüyle yerleşti. Davet çalışmaları için büyük engel oluşturan bireyselleşme ve yalnızlaşmaya sebep olan sosyal medyanın en büyük tehlikesi kuralsız, sınırsız ve kendi yönetebildiğin bir dünya oluşturması oldu. Sosyal medya, insanı sanal dünyada özgürleştirirken, gerçek dünyadan oldukça koparıp uzaklaştırarak asosyal bir duruma düşürmektedir. Bu da kontrol edemediği ve herkesle aynı olduğu ya da söz sahibi olamadığı toplu birliktelik veya sohbet, ders ve kurs gibi ortamlardan uzak durmaya sebebiyet vermektedir.

Dünyevileşme ve Lüks Merakı;

Özellikle sosyal medya kullanımının artmasıyla başlayan ve kolay para kazanma yöntemlerinin oluşmasıyla, hiç olmadığı kadar artan lüks merakı insanımızın dünyaya çok daha fazla bağlanmasına sebep olmaktadır. Oysa bu konuda Peygamber efendimizin nasihatleri dikkat edilmesi gereken en önemli esaslardandır: 

“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerden biri onların arasında malın çoğalması ve onun için birbirleriyle yarışıp çekişmeleridir…”[1]

Konfortizm

“Haz, konfor peşinde koşmak ve kendini dünyanın merkezine koymak, keyifçilik ve konfora düşkünlük durumu” manasına gelen konfortizm, belki de yeni dünyanın en büyük problemidir. Ne yazık ki toplumumuzda her geçen gün zorluklara karşı direnme ve mücadele etme duygusunun yok olması, çalışmama isteği, kolay yoldan para kazanma ve keyif odaklı yaşama bilinci oluşmaktadır. Bu da çalışan, üreten, mücadele eden bir toplumdan; tüketen, hedefsiz ve kolaycı bir toplum meydana getirmektedir. Bu keyifçilik eskisinden daha fazla emek ve sabır isteyen davet çalışmalarının da büyük ölçüde aksamasına ve yavaşlamasına sebep olmaktadır.

Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şeylerden biri, mîdeleriniz ve iffetleriniz hususunda sizi azgınlığa sürükleyen şiddetli arzular, diğeri de hevâ ve hevesinizin sizi dalâlete düşürmesidir.”[2] 

Ve yine şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, hevâ ve tûl-i emeldir. Hevâ insanı Hak’tan alıkoyar. Tûl-i emel ise âhireti unutturur. Şu dünya, arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlatları (tâlibleri) vardır. Eğer âhiret tâliplilerinden olup dünyânın evlatlarından olmamaya gücünüz yeterse bunu yapın! Bolca amel-i sâlihler işleyin! Zirâ siz bugün amel diyârındasınız, burada hesâp yok. Yârın ise hesap olan ancak amel işleme imkânı bulunmayan bir diyâra geçeceksiniz.”[3]

Tabilerinin Çoğunun 30-40 Yaş Üstü Olması;

Rasûlullah aleyhisselâm’ın davetinin ilk dönemlerine baktığımız zaman ona tabi olanların çoğunluğunu gençlerin oluşturduğunu görürüz. Gençlerin sahip olduğu enerji ve dinamizm, bir hareketi çok ileri seviyelere götürebilecek ölçüdedir. Nitekim İslâmiyet büyük ölçüde gençlerin omuzlarında yükselmiştir. Asr-ı Saadet’te Peygamber efendimizin gençliği çok önemsediği, onların özelliklerini azami ölçüde dikkate alarak değerlendirdiği açık bir biçimde görülmektedir.

Peygamber aleyhisselâm gençleri, tebliğ ve irşat faaliyetleri dâhil, devlet teşkilatının en üst kademelerine kadar hemen her alanda görevlendirmiştir. Gençler ise, Allah’ın Rasûlü’nü hiçbir zaman mahcup etmemişlerdir. Bu görevler arasında elçilik, müsteşarlık, valilik, sekreterlik, hâkimlik, komutanlık, sancaktarlık, istihbaratçılık, güvenlik görevliliği, maliyecilik, öğretmenlik vb. gibi çok önemli devlet görevleri bulunmaktadır.

Hz. Peygamber döneminde, gençlerin İslâm’ı yaşlılardan daha önce ve daha büyük bir arzu ve iştiyakla kabul ettiğini görmekteyiz. Bu nedenle ilk Müslümanların büyük çoğunluğunu gençler oluşturmuştur.

Gençlerin İslâm dinine rağbeti o kadar fazla olmuştur ki, hicret sırasında Ubeyde b. Haris radıyallahu anh gibi oldukça yaşlı bir-iki kişi dışında, İslâm mensuplarının büyük ekseriyeti Müslüman oldukları zaman 30 yaşın altında idi ve ancak bir veya iki kişi 35 yaşın üzerinde bulunuyordu.

Geçmiş çalışmalarda kazanılmış üyelerin yaşlarının ilerlemesi fakat genç nüfusun cemaat içinde artmaması sebebiyle fertlerin çoğunluğunun büyük yaş grubundan oluşması, cemaat içerisinde yoğun fiziksel ve zihinsel yorgunluk oluşturmaktadır. Eğer bu yaş grubu, beceri ve birikimlerine göre türlü yerlerde ve birimlerde görevlendirilmezlerse bir ömür boyu küçük bir mahallede birbirleri ile didişme ve birbirlerinden uzaklaşma sıkıntıları yaşayabilirler. Yeni merkez ve teşkilatlar, dernek ve kurumlar oluşturulur da tecrübe sahibi bu yaş grubundan olan insanların birikimleri ve yöneticilik tecrübeleri gereği gibi değerlendirilip gelecek nesillere aktarılacak ve bu tecrübelerden doğru bir şekilde istifade edilecek olunursa inşallah hem çalışmalar bereketlenecek hem de fertler birbirleriyle değil de kendi iş ve görevleriyle uğraşacaklar ve böylece enerjilerini doğru yere kanalize edeceklerdir. Böyle bir yapılanma cemaatten ve Müslümanların oluşturdukları birlikteliklerden uzaklaşma, dünyalık hevesler peşinde koşma, farklı düşünce veya siyasi yapılara kayma gibi durumlara da inşallah engel olacaktır.

Örnek Olması Gereken İnsanlarımızın Davet İşlerinde Gevşemeleri;

İdareci ve yönetici kişiler gibi yetki sahibi kişilerin davet çalışmalarından kopuk kalmaları, periyodik bir şekilde çalışmalara devam etmemeleri, eğitim ve davet çalışmalarına gereği gibi ilgi ve alaka göstermemeleri, oralara gelmelerini dört gözle bekleyecek olan tebaaların-toplulukların içerisinde olumsuz etkilere sebep olacaktır. Bu nedenle örnek model olması gereken etki ve yetki sahibi kişilerin İslami çalışmaların geleceği açısından gerekli olan ve önem arz eden tüm çalışmalarda bulunması pek mühim bir konudur.

Geçmişimize baktığımızda düzenin muhafazası ve yönetimin aksamaması uğruna hac ve umreye bile gitmeyen Osmanlı padişahları daima işlerinin başında, at sırtında idiler. Bu sebeple de sınırlar her gün daha bir büyümekte idi. Ancak ne zaman ki atlarından inip saraylarına çekildiler, zevk ve sefaya daldılar, ümmetin işlerini ihmal ettiler, git gide zayıfladılar, işte o andan itibaren her geçen gün yavaşladılar, neticede önce durdular, sonrasında da maalesef mutlak son olan her şeylerini kaybederek tarih sahnesinden silindiler.

Dolayısıyla bizler de bu örneği göz önüne alarak öz eleştiri yapmalıyız. Yönetici davetçiler olarak tabiri yerinde ise, zamanımızın ne kadarını at sırtında ne kadarını işyerlerimizin ve evlerimizin, yazlıklarımızın, tatil beldelerinin yumuşak koltuklarında geçirdiğimize dikkat etmeliyiz. Zamanımızın ve malımızın ne kadarını dünyalık ne kadarını da davet çalışmaları için harcadığımızı gözden geçirmeliyiz.

Ve dolayısıyla yukarıda belirttiğimiz bu olumsuzlukları yaşamamak ve üstlenmiş olduğumuz Allah’ın emaneti olan bu görevlerin hakkını verebilmemiz için zamanımızı ve malımızı ya gereğince dünyalığımıza ayırdığımız kadar bu görevlerimize de ayıracağız ya da hak eden ehil kimselere devredeceğiz. Aksi takdirde büyük bir vebal ile karşı karşıya kalacağımızı unutmamalıyız.

İdarecilerin ve Yöneticilerin Tebaalarıyla Birlikte Aynı Ortamlarda Bulunmamaları, Onlarla Beraber Görünmemeleri;

Yapılan her türlü etkinliklerde gerek piknik, iftar, cenaze, taziye gibi toplu programlarda gerek sohbet, seminer, toplantı, konferans vb. gibi eğitim programlarında yönetici kadronun bulunmayışı, onların bu tür faaliyetlere ihtiyacı yokmuş gibi bir havanın fertlerin zihinlerinde oluşmasına, onlara karşı olumsuz bir düşüncenin oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Tebaasıyla bir arada olmayışları ve birlik havası oluşturmamaları ve birleştirici güç ve tavır takınmamaları topluluk içerisinde sahipsizlik ve lidersizlik havası oluşturmaktadır.

Rasûlullah aleyhisselam’ın siyerine bir göz atacak olursak onun ashabıyla birlikte bulunmaya daima önem verdiğini, cenaze, taziye, hasta ziyareti, vb. yerlere gitmeyi önemsediğini, buralara giderken ashabından bazı kimseleri de beraberinde götürdüğünü, vakit namazlarını, Cuma namazı ve bayram namazı gibi Müslümanların bir araya geldikleri mekanlara önem verdiğini, ashabıyla hasbihal edeceği mescit gibi mekanlarda namaz vakitlerinde hazır olduğunu, namaz öncesi ve sonrasında onların ihtiyaçlarıyla birebir ilgilendiğini, onların dertleriyle meşgul olduğunu, bir baba edasıyla onları dinlediğini, fikirlerine önem verdiğini okuduğumuzda, bu konunun ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görmekteyiz.

Bu tür etkinliklere ehemmiyet verilmemesi, gitgide bu etkinliklerin önemini kaybetmesine hatta zamanla terk edilmesine ve bu vesileyle kazanılabilecek olan yeni fertlerin daha en başında kaybedilmesine sebebiyet vermektedir.

Sıla-i Rahim ve Misafirliğin Azalması;

Son yıllarda oluşmuş olan bireyselcilik, konfortizm, ekonomik sıkıntılar, aşırı sosyal medya kullanımın oluşturduğu asosyallik durumu ne yazık ki toplumdaki misafirlik müessesesini bitirmiş durumdadır. Tabi ki pandemi dönemi, bu misafirlik meselesine çok büyük etki etmiş ve süreci hızlandırmıştır. Allahu Teâlâ’nın en çok önem verdiği meselelerden biri olan sıla-i rahimin yanı sıra toplum anlayışını da bitiren misafir ağırlamama olayı evlerimizdeki bereketin de azalmasına, aile bireylerimizin, özellikle de çocuklarımızın toplumdan hızla uzaklaşan ve zamanının çok büyük bir kısmını internet vb. gibi dijital platformlarda harcamalarına ve toplumdan uzak bireyler haline gelmesine neden olmaktadır. Oysaki misafirlik kültürü sıla-i rahimi tamamlayan, yardımlaşmayı, sosyalleşmeyi, akrabalık bağlarını güçlendirmeyi, gelenek ve kültürü korumayı sağlayan ve evlerde berekete vesile olan önemli bir gerçektir.

Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin!”[4]

İmkânı bulunduğu halde bu işten kaçınan kimseleri ise: “Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur”[5] buyurmak suretiyle uyarmıştır.

Evlerde Ders;

Rasûlullah aleyhisselâm’ın siyretine göz attığımızda davetin ilk aşamasında eğitim merkezlerinin evlerde yapılan dersler olduğu görülecektir. Erkam b. Ebi’l Erkam’ın evi o zamanda davetin merkezini oluşturan evlerden biri olmuştur. Müslümanların bir araya gelerek eğitim gördükleri önemli bir üs vazifesi görmüştür.

İnsanımızda rahatlama, rehavete kapılma, önem verdiğimiz değer ve ilkelerinin unutulması ve görmek istemeyeceğimiz sıkıntılı durumların oluşmaması için, Müslümanların ortak prensiplerinin, itikadi meselelerin ve İslami çalışmalarda en çok önem arz eden ve Müslümanların arasındaki vahdetin devamını sağlayan itaat meselelerinin öneminin, dönem dönem hatırlatılması oldukça önemlidir. Son dönemlerde yaşanılan hızlı değişiklikler dünyanın ve insanların hızlı değişimleri özellikle maddi imkanlarında etkisiyle yeni merkez ve kurumların oluşturulması neticesinde geniş mekanlara sahip olmak, fertlerin tercih seçeneklerini artırmış, eğitim ve sohbet ortamlarının artık evler yerine bu mekanlarda yapılmasına sebep olmuştur. İşte bu durum da az önce belirttiğimiz gibi evlerdeki misafir bereketinden mahrumiyete ve davetin evlere girememesine sebep olmaktadır. Özellikle bu tür programların evlerde yapılması birçok açıdan önem arz etmektedir. Aksi takdirde hem misafirin bereketinden hem de İslâmi çalışmaların bereketinden mahrum kalınmaktadır. Bu da davet çalışmalarını olumsuz şekilde etkileyecektir. Örneğin; misafir edecek şahısın hem kendisi hem de ailesi gün boyu sırf Allah rızasını gözeterek akşam gelecek misafirler için hazırlık yapmakta, misafirlerini en güzel şekilde ağırlamaya özen göstermektedirler. Bu da sadece bir araya gelecek olan bireylere değil, ev içindeki aileye de sevaba ortak olma, evin içinde oluşacak manevi atmosferin, huzur ve sekinetin, meleklerin duasına mazhar olmanın ve daha birçok hayrı onların da elde etmesine vesile olacaktır inşallah. Dolayısıyla aile de bu çalışmanın içerisine dahil olmuş oluyor. Bu da aileyi tanıma ve onları da davete dahil edip kazanma durumu oluşturuyor. Aksi takdirde birlikteliğimiz yetersiz amaçlanandan ve Allah rızasından uzak dünyevi beklentiler içeren suni birlikteliklere dönüşür. Her an kopmaya müsait, örümcek ağının ipi gibi olacaktır.

İş Ortamlarında Davet Yoluyla İnsan Kazanılmaması;

Daha önceki zamanlarda olduğu gibi iş ortamlarımızda davete önem vermemek, daveti cami mescid ve sohbet ortamları gibi belirli yerlere tahsis etmek, insan kazanılmamasına, davetin zayıflamasına ve fertlerin genel sayısının azalma eğilimine geçmesine sebep vermektedir. Zamanla bu sayının az oluşu hem cemaatini hem de kendini yetersiz görüp karamsarlığa kapılmasına ve rehavete düşmesine sebep olmaktadır. Bu konuda sadece çalışan kesimin değil, iş verenlerin de kendi iş yerlerinde buna yönelik çalışmalar başlatması ve buna uygun ortamlar hazırlaması oldukça önemlidir.

Sosyal Aktiviteler;

Sabah koşusu, spor faaliyetleri (futbol, voleybol, binicilik, yüzücülük, atıcılık, trekking-doğa yürüyüşü vb.) kültür gezileri (tarihi ve coğrafi geziler) ve piknik gibi faaliyetlerle bir araya gelen, ortak bir eğitim aldıkları gibi ortak bir hobi ve zevk anlayışı oluşturulan fertlerin çalışmalara katkısı daha büyük olacaktır. Eskiden gerçekleştirilen bu tür faaliyetlerin davete katkısı hiçbir surette inkâr edilmemekte, oluşan her fırsatta bunun hasreti yaşanarak eski kalite ve fedakârlıkların bu tür faaliyetlerin mahsulü olduğu vurgulanmaktadır. Maalesef yeni eğitilen fertlerin bu tür tezgahlarda yetişen daha önceki fertler gibi olamadıklarından dem vuruyoruz. Fertlerin zihinsel olarak yetişmesi ne kadar önemli ise fiziken de zinde olmaları İslami çalışmalar da arzu edilen hususlardandır. Nitekim Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kuvvetli mümin, zayıf / güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah’a daha sevimlidir.”[6]

Bu sebeple İslam toplumu içerisinde aslında bir gelenek olan her türlü spor ve kültür faaliyetleri yeniden eski önemiyle devam etmesi meselesi çok önemsenmelidir.

Görev ve Yetki Sahibi Kişilerin Görevlerinin Uzun Süre Devam Etmesi Sonucu Enerji ve İstek Kaybıyla Birlikte Verimsizlik Oluşması;

Bir göreve sorumlu kılınan kişilerin uzun süre o görevde kalmasının verimsizlik oluşturacağı sadece bizim toplumuzda değil tüm dünyada kabul görmüş bir meseledir. Verimsizliğin oluşmaması ve çalışmaların tembelleşmemesi için görev sorumlularının belli bir süre zarfında yenilenmesi gerekmektedir. Böyle bir uygulama hem enerjik kadroların işbaşına gelmesi ve daha çok üretkenliğe sebep olması gibi faydalarının yanında monotonluğun, karamsarlığın ve paslanmışlığın da önüne geçecektir inşallah.

Görev ve Atamalar Yapılırken Liyakate Dikkat Edilmemesi;

Görev ve atamalarda, vazife verilecek kişinin yetenek ve becerilerinin yanı sıra ve ilmi yeterliliğinin ve eğitim durumunun gözetilmemesi hem görevde verimsizlik oluşturur hem de elde edilecek katkılardan mahrum kalmaya sebep olur. Bu sebeple öncelikle görev tanımlamaları yapılmalı ve buna ehil olan kişilerde olması gereken özellikler daha önceden belirlenmelidir. “Elde olanla iş yapmak değil ehil olanla iş yapmak” prensibine dikkat etmek gerekir. Allah’ın rızası, insanların hatırından önde tutulmalı, sorumluluklar isteyene değil, layık olanlara tevdi edilmelidir.

Sonuç olarak bu tür tembelliklerden ve rehavetten kurtuluşun kişinin gayreti ölçüsünde olacağını “İnsan için, yalnızca çalışmasının, (gayretinin, hâlis niyetlerinin) karşılığı vardır”[7] ayetinden anladığımız gibi her başarıyı kendimizden değil, muvaffak-başarılı kılan Allah’tan olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. “Benim başarım ise ancak Allah iledir (O’nun yardımı sayesindedir); ben O’na tevekkül ettim, (her halde ve sadece) içtenlikle O’na yönelip-dönerim.”[8]

Selam ve Dua ile…


[1]. Hâkim, Müstedrek, II, 316/3139; Heysemî, I, 128

[2]. Ahmed, IV, 420, 423; Heysemî, I, 188; Ebû Nuaym, Hilye, II, 32

[3]. Beyhakî, Şuabu’l-îmân, XIII, 174/10132

[4]. Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74

[5]. İbn-i Hanbel, IV, 155

[6]. Müslim, Kader, 34; İbn Mace, Zühd, 4168

[7]. Necm Suresi, 39. Ayet

[8]. Hud,88