İslam Davetçisinin Vasıfları

Davet Okulu – Yusuf Mert / 2013 Ocak / 2. Sayı

İslam’a davet Allahu Teâlâ’nın her Müslümana gücü nispetinde yüklemiş olduğu bir görevdir. Allah’ın emrettiklerini yaparak ve yasak ettiği günahlardan kaçarak kendimizi ve yakınlarımızı cehennem ateşinden korumaya gayret etmemiz gerektiği gibi, aynı şekilde diğer insanların da cehennem ateşinden korunmaları için gücümüz yettiği ölçüde onları da hakka çağırıp batıldan sakındırmaya gayret göstermeliyiz. Çünkü Rabbimiz yüce kitabında: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Âl-i İmrân, 3/104) “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder ve kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 3/110) buyurarak hakka davetin bir görev olduğunu ifade etmektedir. Hakka davet son derece önemli bir iş olup davetçinin sahip olması gereken bazı özellikler bulunmaktadır.

Davetçilerin dikkat etmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

1- İhlas sahibi olmalı

“Onlara sadece şu emredilmişti: Bâtıl dinlerini bırakarak ihlaslı bir şekilde Allah’a yönelip ona itaat etsinler, namazı kılsınlar, zekâtı versinler. İşte doğru din budur.” (Beyyine, 98/5) Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9)

İslam davetçisi yapacağı bütün amellerde ihlaslı olmalı, yapacağı bütün amelleri yalnızca Allah için yapmalıdır. İhlâsın tariflerinden biri de şu şekilde zikredilmektedir. İhlâs; kişinin yaptığı işi insanlar övdüğü için sürdürmemesi veya kınadığı için terk etmemesidir. Davetçiler bu tarifi esas alarak yaptıkları iş Kur’an ve Sünnet’e uygun olduğu müddetçe Allah için azimle çalışmaya devam etmelidirler. Kınayanın kınaması veya yağcı tipli insanların sözleri İslam davetçilerini çalışmalarından engellememelidir. Çünkü bu ve benzeri durumlardan dolayı İslam davetçilerinin azimlerinin kırılması yapılan amelin Allah için yapılmasına zarar verir. Mademki yol hak ve yapılan mücadele Kur’an ve Sünnet’e uygundur, varsın kınayan kınasın, çekiştiren çekiştirsin, bu davetçileri hak yolda hizmetten geri koymamalıdır. Allah ihlâslı bir şekilde çalışan davetçilerin yaptığı hizmetlerin karşılığını muhakkak kat kat fazlasıyla verecektir. “Kim zerre kadar hayır işlerse, onu(n karşılığını) görür.” (Zilzâl, 99/7)

2- İlim sahibi olmalı

“De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer, 39/9) Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İlim talep etmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace)

İlmin fazileti ve öğrenilmesi gerekliliği hususuna işaret eden ayet ve hadisler oldukça fazladır. Bu yüzden gerçek Müslüman ya öğreten veya öğrenendir. İslam davetçisinin olmazsa olmaz en önemli özelliklerinden birisi ilim sahibi olmasıdır. Bu amaçla davetçiler kendilerini geliştirmek için düzenli kitap okumalı, hocalardan istifade ederek kendilerini geliştirmelidirler. Özellikle her Müslümana kendini şirkten koruyacak kadar akaid öğrenmesi ve kendi “ilmi-hal”ini öğrenmesi farzdır.

İmam Ebu Hanife (r.a)’in ifade ettiği gibi nasıl ki organlar bir iş yapmak için göze tabi ise amel de ilme tabidir. Kör bir kimsenin sağlıklı bir iş yapması nasıl zor bir hadise ise ilimsiz bir insanın da davetçi olması mümkün değildir. Davetçiler ilk olarak Kur’an ve Sünnet’i sağlıklı bir şekilde öğrenmeli ki insanları da doğru yola davet edebilsinler. Özellikle insanların bilgisizliğinden istifade ederek türeyen “tekfir”, “Kur’ancılar/hadis inkârcıları”, “Şiilik” gibi bir takım ehl-i sünnete muhalif akımların yeniden İslam ümmetinin arasına fitne tohumlarını ekmek için canlandırılmaya çalışıldığı bir sırada davetçilerin daha bir uyanık ve ilimle donanması gerekir ki bu akımlara kapılmasınlar, itidal çizgisinden ayrılmasınlar.

Davetçiler okudukları ve öğrendikleri sürece bu ümmete yol gösterebileceklerdir.

İlmin en büyük şartı okunan bilgilerle amel etmektir. Allah ilim öğrenmeyi takvaya bağlamıştır. “…Allah’tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor….” (Bakara, 2/282) Bildikleriyle amel edenlere Allah bilmediklerini öğrenmeyi nasip edecektir. Amelsiz bilgi kişiye yük ve günah olmaktan başka bir şey ifade etmez. Rabbimiz faydalı ilimle donanmayı ve amel etmeyi bizlere kolaylaştırsın.

3-  Rabbini zikretmeli

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tespih edin.” (Ahzâb, 33/41-42) “…Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a, 62/10)

Davetçinin uyaanık, dikkatli olabilmesi ve şeytan ile dostlarının tuzaklarından korunmuş, vesveselerinden arınmış olarak kalabilmesi için gece gündüz yapacağı ibadet ve murakabe ile imanını güçlendirmeli, kalbini arındırmalıdır. Bir an dahi olsun Şeytan musallat olur ve beşeri zafiyetinden istifadeye çalışırsa, hemen Allah’ı anmalı ve tövbe ederek istiğfar ile düştüğü gafletten dönmelidir. “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.” (A’raf, 201) Bu yüzden Rasulullah (s.a.) ashabına şöyle buyurdu: “İmanınızı yenileyiniz.” Kendisine, “İmanımızı nasıl yenileriz?” denildi. Buyurdu ki: “Lâ ilâhe illallah sözünü çokça söyleyin.” (Ahmed)

Davetçi huzur içinde Kur’an okumak, zikir yapmak, namaz kılmak gibi çeşitli ibadetlere kendini alıştırıp ruhunu takviye eder. Davetçi için zikir bir araç için yakıt gibidir. Nasıl ki yakıtı biten araç yol alamazsa Rabbini hakkıyla zikretmeyen bir insan da hakkıyla davetçi olamaz. Bir litre benzinle yüz km yol gidilemeyeceği gibi Rabbini az zikreden kimsenin de bu meşakkatli ve uzun yolda sabır ve sebat etmesi zordur. Hak ehlini başarıya ulaştıran şey zikir,  yenilgiye uğratan şey ise zikrin terkidir. Allah, Yunus (a.s)’ı balığın karnında dilediği kadar tuttuktan sonra yine zikir vesilesiyle kurtarmıştır. Dalalete sapan her cemaat ve davetçi, Allah’ın zikrini unuttuğu için bu akıbete uğramıştır. Şeytan gaflet ve isyan ehlini nasıl aldatıyorsa, kulda zikri sayesinde Şeytanı aynı şekilde yenilgiye uğratır.

4- Sabırlı Olmalı

“Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında (düşmanlarınızı) geçin!” (Âl-i İmrân, 3/200) “İçinizdeki mücâhidlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya kadar elbette sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 47/31)

Sabır kelimesi birkaç manada kullanılmaktadır. İbâdetlerin yerine getirilmesi ve yasakların terk edilmesine sabır, belâ ve musibetlere sabır, halkın eza ve cefâsına sabır, Allah’a davette, emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker’de sabır, savaş alanlarında ve kâfirlerle mücadele de sabır.

Sabır içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak sabır ahlakı sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak sabırla olabilir. Özellikle hakka davet görevini yerine getirmek için çalışan davetçiler karşılaştıkları zorluklara karşı sabırlı olmalıdırlar. Hz. Lokman’ın oğluna “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir.” (Lokman, 31/17) tavsiyesi iyiliği emreden ve kötülükten sakınmaya çalışan herkese verilmiş bir nasihattir. Davetçilerin insanların yalanlamalarına, ilgisizliklerine, yüz çevirmelerine, bu yolda yalnız bırakılmalarına, başlarına gelen her türlü sıkıntıya karşı sabır etmeleri gerekir ki bu kutlu yolda ölüm gelinceye kadar yılmadan, dönmeden çalışıp, dini mübin İslam’ı tebliğ etme şeref ve izzetine nail olabilsinler. 

5- Hikmet ve Güzel öğütle davet etmeli

“Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl, 16/125)

Davetçiler hakka davet ederken muhataplarını en güzel bir üslupla hakka davet etmelidirler. Yanlışlar ve eksikler karşı tarafı mümkün mertebe incitmeden dile getirilmelidir. Hz. Peygamber hataları yüze vurmaz, genel bir üslupla hataları uyarma yoluna giderdi. “Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum” (Buhari, Müslim) gibi cümlelerle hataları uyarırdı. Hakka davet ederken şu hususlara dikkat edilmeli:

Davet, açık ve anlaşılır bir şekilde muhatabın seviyesine uygun olmalı, gerektiğinde   önemli konular tekrar edilmeli.

Bağırıp çağırmak suretiyle yüksek sesle konuşulmamalı.

Az ve öz konuşulmalı, gereksiz detaylardan kaçınılmalı.

Her halükarda doğruyu konuşmalı, hakkı gizlememeli.

6- Çalışkan Olmalı

“Hayır işlerinde yarışın!” (Bakara, 2/148) “İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar. (Mü’minûn, 23/61)

Mümin, müspet adamdır; hayır ve hizmet adamıdır. Hz. Peygamberin buyurduğu: “Kavmin efendisi, o kavme hizmet edendir”, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası olandır” ilâhî düsturları davetçiler için rehber olmalıdır. Her davetçi hakka hizmet yarışında en önde olmak için elinden geleni yapmalıdır. Bu hususta hizmet kervanında geride kalanlara değil, bu ümmetin yıldızları olan Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Abdullah Azzam gibi âlimleri örnek almalı ve onlara benzemeye çalışmalıdır.

Batılın davetçileri olan misyonerler vb. akımların faaliyetlerini hızla sürdürdüğü günümüzde hakkın davetçileri daha fazla çalışmalıdır. Merhum M. Akif Ersoy’un: “Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler, / Ulema vahy-i ilâhîyi mi bilmem, bekler?” veciz beyitinde ifade edildiği gibi batılın davetçileri gece gündüz çalışmaktalar. Hak erleri de Allah için daha azimli olmalı “Lâ ilâhe illallah” sancağını en üst yere çekinceye kadar canla başla çalışmalıdır. Yine M.A. Ersoy’un ifadesi ile “Zevke dalmak şöyle dursun, vaktimiz yok mateme” sözü nasıl çalışmamız gerektiği konusunda söylenebilecek en güzel sözlerden biri olsa gerek.

Hayra hizmetin en üst mertebesi Hz. Peygamberin ifadesi ile “Allah’a iman ve Allah yolunda cihâd”dan başlamakta en alt seviyesi ise “İnsanlara zarar vermeme”ye kadar inmektedir. Dolayısıyla ben bir şey yapamıyorum vesvesesi şeytanın davetçilere vereceği en büyük vesveselerden biridir. Her ferdin Allah yolunda yapacağı bir hizmet vardır yeter ki bu konuda yılmasın, hedefini belirlesin ve bu yolda çalışsın. Allah yolunda çalışanlara yardım edeceğinin kefilidir. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (dinine) yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 47/7)

7- Rabbine Tevekkül Etmeli

“Mü’minler Allah’a güvenip dayansınlar!” (İbrâhim, 14/11) “Bir işe azmettiğinde artık Allah’a güven.” (Âl-i İmrân, 3/159)

Davetçilerin bu yolda sırtını dayaması gereken tek merci’ onları her daim gören, kendilerine, kendilerinden daha merhametli olan yüce Rabbleridir. Davetçi başına gelen zorluklarda, rızık konusunda Rabbine tevekkül etmelidir, bilmelidir ki “sabah yuvalarından aç çıkıp, akşama tok dönen kuşları rızıklandıran Rabbi” onu da engin hazinesinden rızklandıracaktır, yeter ki hakkıyla tevekkül etsin. Başına gelen zorluklardan da çıkış yolu ihsan eyleyecektir. Hz. İbrahim’in ateşe atılması anında Rabbine tevekkül edip “hasbünallahau ve ni’mel vekîl” demesi üzerine, ateşi serin suya çeviren Rabbi her zorluğu gül bahçesine çevirmeye kâdirdir. Davetçilere düşen hak yolda sebat edip karşılaştıkları her hususta Rabblerine hakkıyla tevekkül etmektir. Çünkü; “Allah’a güvenene, Allah kâfidir!” (Talak, 65/3) Allahu Ekber ve lillahi’l-hamd.

Şunu unutmamak gerekir ki hak yolda hizmet birçok fedakârlıkları ve zorlukları da bünyesinde bulunduran erdemli bir iştir. Kişinin kadri ve kıymeti hizmet etmiş olduğu işin önemi ve kıymeti ile doğru orantılıdır. Hak katındaki yerine bakmak isteyen bu dünyada hak için yapmış olduğu çalışmalara bakmalıdır. Allahu Teâlâ’nın kişiyi yoluna hizmet etmeye muvaffak kılması bir kuluna verebileceği en büyük nimettir. Nitekim bu dine hizmet yolunda canını verme şerefine nail olan şehidler de en yüce mertebededirler. Rabbimin bizleri de yoluna hâdim/hizmetçi eylemesi ve son nefesini şehid olarak verenler kervanına ilhak etmesi dualarımla….