Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2022 Ekim / 119. Sayı
“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. İşittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin. Sakın dinlemedikleri halde ‘dinledik’ diyenler gibi olmayın. Şüphesiz ki Allah katında yeryüzünde kımıldanan canlıların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.”
(Enfal, 20-22)
İslami veya cahili olsun tüm toplumların başarılı olmaları bazı kanunlara ve kurallara bağlıdır. Allah’ın başarı veya başarısızlık vermesi bu kanunlara kopmaz bir bağla bağlıdır. İslam toplumu Allah’ın kendilerinden istediği şekilde hareket ettiği takdirde üstün bir konuma geleceği gibi sebeplere sarılmayı bırakırsa bu üstün durumunu yitirmeye mahkûm olur. Aynı şekilde cahiliye mensupları, toplumu başarıya iten sebeplere sarılırsa dünyevi bazı başarılar elde etmeleri mukadder olur.
Yüce kitabımız Müslümanları özellikle itaat konusunda uyarmıştır. Allah’a ve Rasûlü’ne itaat değişik ifadelerle tekrarlanmış, müminlerin güçlerinin dağılmaması yeryüzünde fitne çıkmaması ve daha hayırlı neticelere kavuşulması bu amele bağlamıştır. Allahu Teala şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin yoksa gevşersiniz ve gücünüz gider. Sabredin, şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir”. (Enfal, 46)
“… Onun emrine karşı gelenler, başlarına bir belanın isabet etmesinden yahut can yakıcı bir azabın kendilerine gelmesinden sakınsınlar.” (Nur, 63)
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere itaat edin. Ve sizden olan idarecilere de. Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız aranızda bir şey de anlaşmazlığa düşerseniz onun hükmünü Allah’a ve peygambere havale edin. Bu daha hayırlı ve netice bakımdan daha güzeldir.” (Nisa, 59)
Uhud Savaşı’nda Müslümanların müşriklere karşı savaşta üstünken mağlup olmalarına ve ağır kayıplar vermelerine sebep olan olay itaati terk etmeleri ve bir anlık gözlerini ganimete dikmeleriydi. Oysa okçular tepesini tutan birlik ihlaslı müminlerden oluşmakta idi. Fakat bir anlık gaflet neticesinde olan olmuştu.
Kur’an-ı Kerim bizi itaatsiz davrandığımız zaman karşılaşacağımız musibetler karşısında uyarmıştır. Bunun en kötü tezahürü bildiği halde itaatten yüz çevirenlerin durumudur. İsrailoğulları kendilerine peygamberler ve krallar gönderildiği halde onlara itaat etmemiş ve pek azı hariç Allah’ın azabına henüz dünyadayken uğramışlardır. İtaat etmemenin bedelinin onlara çok ağır döndüğü halde daha sonraki nesilleri bundan gerekli ibreti çıkaramamış, atalarının açtığı batıl yolda yürüyerek Allah’ın gazabını çekmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’in farklı yerlerinde onların bu tavırları şu şekilde anlatılmaktadır: “Talut, orduyla ayrıldıktan sonra dedi ki: ‘Şüphesiz Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir, eliyle bir avuç alan hariç. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki o bendendir.’ Onların pek azı hariç nehirden içtiler…” (Bakara, 249)
“Yine bir zaman ahdinizi aldık. Tur Dağı’nı üzerinize kaldırdık. ‘Size verdiğimi kuvvetle tutun ve dinleyin (dedik).’ Onlar ise: ‘Dinledik ve isyan ettik’ dediler. İnkârlarından dolayı buzağının sevgisi kalplerine işledi. (Ey Muhammed!) Dedi ki: ‘Eğer müminler iseniz imanınız size ne kötü bir şey emrediyor.” (Bakara, 93)
“Yahudi olanların kimileri kelimeleri yerlerinden değiştirdiler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak ‘işittik, itaat etmedik’, ‘dinle, işitmez olası’ ‘Raina’ derler. Eğer onlar “işittik, itaat ettik, dinle ve bize bak” deselerdi, elbette ki kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah inkârlarından dolayı onlara lanet etti. Pek azı müstesna onlar iman etmezler.” (Nisa, 46)
“Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı mukaddes yere girin. Gerisin geriye dönmeyin, yoksa hüsrana uğrayanlara dönüşürsünüz. Onlar da ‘Ey Musa! Şüphesiz ki orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla girmeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz gireriz’ dediler. Allah’tan korkanlardan ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam ise ‘O zorbaların üzerine kapıdan girin. Oradan girerseniz şüphesiz sizler galip gelirsiniz. Eğer müminler iseniz, sadece Allah’a tevekkül edin’ dediler. Kavmi ona ‘Ey Musa! Onlar orada oldukları müddetçe elbette ki biz oraya ebedi olarak girmeyeceğiz. Git, sen ve Rabbin ikiniz savaşın. Şüphesiz ki biz oturup duranlardanız’ dediler.” (Maide, 21-24)
Konumuz ile ilgili olan ayeti kerime Allahu Teâlâ’nın emirlerine itaat etmemenin özellikle bilerek yapılması durumunda Müslümanın sıfatı olamayacağına işaret etmektedir. Çünkü Müslüman bir beşer olduğu için bazen emri anlayamamış veya anladığı ve bildiği halde nefsinin arzularına yenik düşmüş olabilir. Ancak daha sonraki süreçte tefekkür ederek ve pişmanlık duyarak hakka teslim olur. Münafık ise bilerek ve emrin gereğini kavrayarak bu emre karşı gelir ve meselenin özünü bozmaya çalışır. Netice itibarıyla cehennem tabakalarının en dibine ahirette gitmeyi hak etmenin yanında dünyada da yaratılmışların en düşüğü seviyesine düşer. Allah’ın verdiği akıl nimetine küfranı nimet olarak yaklaşarak sağır ve dilsiz olarak yeryüzünde dolaşır.
Müfessirlerin Ayeti Kerime ile İlgili Görüşleri
İbni Kesir rahimehullah Tefsir-ul Kuran-i-l Azim’de şöyle der: İbni İshak söyle dedi: “Bu ayette kast edilen münafıklardır. Onlar emre işitip itaat ettiklerini ortaya sunarlar ancak aslında böyle değildirler.”
İbn Kesir rahimehullah şöyle devam etmiştir. Ardından Allahu Teâlâ insanların bu türden olanının mahlukatın en şerlisi olduğunu haber vererek buyurdu ki: Allah katında yeryüzünde kımıldanan canlıların en kötüsü hakka karşı sağır, onu anlama konusunda dilsiz olanlardır. Buna binaen onlar akıllarını kullanmazlar. İşte bunlar mahlukatın en şerlisidir. Çünkü bunların dışında kalan tüm canlılar Allah’a yaratılmış oldukları amaç çerçevesinde itaat ederler. Bunlar ise ibadet etmek için yaratıldıkları halde inkâr ederler. Bu sebepten dolayı Allah onları: O kafirlerin durumu, kendilerine seslenenin bağırıp çağırmasından başka bir şeyi duymayanın (hayvanın) durumuna benzer… (Bakara, 171), işte bunlar hayvanlar gibidir. Hatta daha da aşağıdırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. (Araf, 179) ayetlerinde hayvanlara benzetmiştir…
Fahrettin er-Razi rahimehullah şöyle der: Allahu Teâlâ önceki ayeti tekid ederek şöyle der: “Sakın dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi olmayın.” Bunun manası şudur: İnsanın bir sorumluluğu kabullenip ona tutunması o mükellefiyetin ne olduğunu bilmeden mümkün değildir. Burada mükellefiyeti işitmeyi onu kabul etmek şeklinde vasfedilmiştir. “Semi Allah’u limen hamideh” (Allah kendisine hamd edeni işitir) sözü de bu kabildendir.
Ayetin manası: Sakın dilleriyle “Biz Allah’ın yüklediği mükellefiyetleri kabul ettik” deyip de kalpleriyle onu reddedenler gibi olmayın, şeklindedir. Bu Allahu Teâlâ’nın ayette belirttiği gibi “İman edenlerle karşılaştıkları zaman ‘iman ettik’ derler şeytanlarıyla baş başa kalınca da ‘şüphesiz biz sizinle beraberiz.” (Bakara, 14) diyen münafıkların sıfatıdır.
Ayetle İlgili Bazı Mülahazalar
1- Mescid-i Nebevi’de gerçekleşen genel hutbeden sonra Ebubekir radıyallahu anh orada hazır bulunanlara bir hutbe irat etti. Sahih bir senet ile rivayet edilen bu hutbede Hz. Ebubekir Allah’a hamdü senadan sonra şöyle dedi: “Ey insanlar! Ben en hayırlınız olmadığım halde size emir oldum. Doğru yaparsam bana yardımcı olun. Yanlış yaparsam beni düzeltin. Sıdk emanettir. Yalan ihanettir. Aranızda zayıf olanlar benim yanımda kuvvetlidir; Ta ki- Allah’ın izni ile- hakkını ona icra edinceye kadar. Kuvvetli olanlarda benim nazarımda zayıftır ta ki -Allah’ın yardımıyla- hak olanı ondan alıncaya kadar. Allah yolunda cihadı terk eden hiçbir kavim yoktur ki Allah onları zilletle damgalamasın. Fahşanın yaygınlaştığı hiçbir kavim yoktur ki Allah onları belalar ile kuşatmasın. Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ettiğim müddetçe bana itaat edin. Eğer Allah’a ve Rasûlüne isyan edersem bana itaat etmeyin.”
2- İtaat konusunda en güzel örneklerden biri henüz İslam’a yeni girmiş Amr b. As radıyallahu anh’ın bir seriyyeye komutan tayin edilmesinde meydana gelmişti. Orduda yıllarını İslam’a hizmete adayan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer radıyallahu anhuma da vardı: “Cemaziyel ahir ayında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Kudaa kabilesinden bir grubun Medine’ye saldırı düzenlemek için Vadiyül- Kura’da hazırlık yaptıkları haberini aldı. Amr b. As komutasında muhacirlerden oluşan 300 kişilik bir seriyye gönderdi. Daha sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasında muhacirlerden 200 kişilik bir destek grubu gönderdi. Seriyye Kudaa kabilesine yetişmeden önce onlara katıldılar. (Soğuktan dolayı) Ordudan bazıları ateş yakmak istedilerse de Amr radıyallahu anh onlara engel oldu. Hz. Ömer b. Hattab bu duruma itiraz edince Hz. Ebubekir ona şöyle dedi: “Allah Rasûlü savaş konusundaki tecrübesinden dolayı onu başımıza tayin etti. Ona karşı gelme ve onun emrine uy.”
3- İtaatin sadece emirin hayatında değil ölümünden sonra bile yerine getirilmesi çok önemlidir. İnsanların kesin emirleri yerine getirmesi belki daha sonraki dönemlerde de çok daha güzel hadiselere zemin hazırlayacaktır. Buna en güzel örnek Usame b. Zeyd radıyallahu anh’ın ordusunun Şam’a gönderilmesi olayıdır.