İhtilaf Değil İttifak Zamanı

Bir Konu Bir Ayet – Hakan Sarıküçük / 2013 Aralık / 13. Sayı

— “Allah’a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da zaafa düşersiniz ve rüzgârınız gider. Sabredin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)

“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Ali İmran, 103)

Bu ayetlerin muhatabı olan Müslümanların durumu öncelikle iki kısımda ele alınması gereken meselelerdendir.

Birinci olarak bu ayetin ilk vahiy erleri kabul edilen sahabeler üzerinde ortaya koyduğu etkidir ki, bu günün dava erlerinin kendisinden uzak olduğu en önemli değerlerdendir. Yüce Allah müslümanlara düşmanla savaş sırasında sebatı, onların vuruşmalarına (hücumlarına) sabrı, kaçmamalarını, geri dönmemelerini, korkak olmamalarını, bu halde Allah’ı zikretmelerini, O’nu unutmayıp bilakis O’ndan yardım dileyip O’na güvenmelerini, düşmanlarına karşı O’ndan yardım istemelerini, bu hallerinde Allah ve Rasulüne itaat etmelerini emretmiştir. Tabi ki bu emirlere tam bir teslimiyet gösteren samimi müminler Allah’ın kendilerine emrettiklerine uymuş, yasakladıklarından geri durmuş, bozgun ve rüsvâylıklarına sebep olacak ihtilâftan kaçınmak üzere aralarındaki hususlarda çekişmemişlerdir. Bunun tabii bir sonucu olarak da Allah’ın sabredenlere vermiş olduğu eksiksiz ve hesapsız ecre nail olmuşlardır.

Yiğitlik ve cesarette, Allah’ın emrine uyma da, Allah’ın kendilerini ulaştırdıklarına (onlara gösterdiği yola) imtisal hususlarında sahabe ne kendilerinden önceki ümmet ve nesillere ve ne de kendilerinden sonrakilerden hiç kimseye nâsib olmayacak bir meziyyete sahiptiler. Onlar, bereketi, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’ in onlara emrettiklerinde bulmuşlar, ona itâatları ile kısa bir sürede Rûm, İran, Türk, Slav, Berber ordularına nisbetle sayılarının çok az olmasına rağmen dünyanın doğusunda ve batısında bulunan birçok beldeyi fethetmişler, herkese galip gelmişler ve neticede Allah’ın kelimesi en yüce olmuş, Allah’ın dini diğer bütün dinlere hâkim olmuş, İslâm ülkeleri otuz seneden daha kısa bir sürede dünyanın doğusuna ve batısına uzanmıştır. Bunun en büyük sebebi ise onların Allah’a ve Rasulüne olan mutlak itaatleridir. Sorgusuz, sualsiz verilen emirlere “Allah ve Rasulü en iyisini bilir” diyerek itaat etmeleri onları bu dereceye ulaştırmış, adları bindörtyüz küsür sene sonra olsa dahi anılmış, Kur’an daki övgüye mazhar olmuş ve bundan sonra da Kıyamete kadar bu övgüye nail olmaya devam edeceklerdir.

“Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da za’fa düşersiniz ve rüzgârınız (gücünüz, devletiniz) gider.”

İnsanlar birden fazla komuta ve direktife uymak durumuyla karşı karşıya kaldıklarında ve bir de görüş ve düşünceleri yönlendirici olarak insan arzusuna itaat ettiklerinde, çekişmeye düşerler. İnsanlar Allah’a ve Peygamberine teslim oldukları zaman -karşılaşılan soruna ilişkin olarak birbirinden farklı bakış açılarına sahip olsalar bile- aralarındaki çekişmenin en başta gelen sebebi ortadan kalkmış olur. Çünkü çekişmeye neden olan insanların farklı görüşlere sahip olmaları değildir. Gerçek ortaya çıktığı halde insanı, görüşünde ısrara sürükleyen ihtirastır, arzudur. Bu da, insanın kendi “şahsını” terazinin bir kefesine, “gerçeği” de bir kefesine koyması ve daha baştan “şahsını” tercih etmesidir. Bu günün Beşeri sistemlerine dikkat edilecek olunursa muhalefetin olması insanların tek bir fikir etrafında velev ki doğru dahi olsa bir araya gelmelerinin önüne geçmektedir.

Maalesef Kur’an-ı Kerimin bu emri, Müslümanlar tarafından çok ciddiyetle ehemmiyet arz etmezken Gayri Müslim’ler bu hakikatin farkına varmışlar. İslam’a ve Müslümanlara karşı bir meselede derhal birlik olabilmişlerdir. Geçmişte ki Haçlı seferlerindeki birliktelikleri ve günümüzde de “Avrupa Birliği” şeklindeki örgütlenmeleri bunun en gerçek örneklerindendir. İhtilafın kişi ve toplumları zaafiyete düşürmesi, gücünün ve kuvvetinin zayıflamasına sebebiyet vermesinin en büyük sebeplerinden olan husus dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamaktır. Bu gerçeği efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisleri ile bizlere bildirmiştir.

Sevban radıyallahu anh rivayet ediyor. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizin üzerinize milletler (müslüman olmayanlar) adeta bir yiyeceğe üşüşür (vahşi hayvanlar) gibi üşüşecekler.” Orada bulunanlardan birisi şöyle dedi:

– Bu durum bizim azlığımızdan mı olacak? Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem;

“Hayır! Bilakis siz çok olacaksınız. Fakat sizin çokluğunuz suyun üzerindeki çer çöp gibi olacaktır. Allah düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu sökecek de sizin kalbinize vehn bırakacak.” Orada bulunanlardan birisi:

– Vehn nedir ey Allah Rasulü? Dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Vehn dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır.” buyurdu.(Ebû Dâvûd, Sünen, Melâhim,)

Aynı hadis Ahmed b. Hanbelin rivayetinde ise şöyle geçmektedir:

“…Siz çok olacaksınız, fakat sizin kalbinize vehn bırakılacak.” Vehn nedir ya Rasulallah? Dedi ki: “Dünyayı sevmek ve savaşmaktan (cihaddan) hoşlanmamaktır.”

Yukarıdaki hadiste geçtiği üzere Ashaptan biri soruyor: “Ey Allah’ın Rasûlü! O gün (sayıca) az mı olacağız?” Görüldüğü gibi sahâbî, çeşitli milletlerin, Müslümanlara karşı birleşmelerinin, onları bölmek, parçalamak, güçsüz düşürmek ve ulusal servetlerine el koymak için işbirliğine gitmelerinin sebebini, ilk planda kemmiyetle  (sayı bakımından) irtibatlandırmıştır. Onun bu sorusunu cevaplandırmak ve şüphesini izale etmek için sevgili Peygamberimiz “Hayır, o gün (sayıca) çok olacaksınız. Fakat selin üzerindeki köpük ve çerçöp gibi olacaksınız” buyurmuştur.

Günümüz müslamanlarının da çoğunluğu, dünyayı çokça sevmekte; hevaları, şer’î hükümlere bağlı kalmaktan onları engellemektedir. Hristiyanlar, Yahudiler ve diğer batıl ideoloji sahipleri ise Müslümanlar üzerinde hâkimiyet kurarak onlara zilletin ve aşağılanmanın en acısını tattırmaktadırlar.  Tek dertleri müslümanları bu kâfirlerin tasallutundan kurtarmak olan ihlaslı müslümanlarla savaşarak, onların geleceklerine hükmetmek istemektedirler. Bu nedenledir ki farenin, aslan karşısındaki gücünden daha fazla bir gücü olmayan gayri müslimlerin, bizlere karşı yiğitlik taslamaları, mukaddesatımıza karşı dil uzatmaları garip değildir. Çünkü biz, dünyayı sevdik, dünyayı ahiretimize tercih ettik. Bu nedenle de Allah kalplerimize “vehn” bıraktı ve kâfir düşmanlarımız karşısında bizi, zayıf hale getirdi.

Dünya sevgisi, fert fert ve topluluklar halinde müslümanları, dinlerinin hükümlerine bağlanmaktan engelleyen, saptırıcı zalimlerin yoluna, bugün yaşadığımız gibi helake sürükleyen, yüzlerine inen şiddetli bir şamardır.

Müslüman; Daveti taşıyan; söz, fiil ve ahlâk olarak kendinde İslâm’ı temsil eden, şer’î hükümlere eksiksiz bir şekilde bağlanan kimsedir. Daveti taşımayı terk eden kimse, çok büyük bir günah kazanacağı gibi, sürekli namaz kılan ve oruç tutan bir abid olsa bile belki de cahiliye ölümü ile ölecektir. Müslüman, kâmil bir şekilde şer’î hükme bağlanmak ve her türlü noksanlıklardan münezzeh olan Rabbi’nin rızasına kavuşmak istiyorsa; Namaz, oruç, hac, zekât, zikir gibi ibadetleri yerine getirmenin, günahlardan ve münkerlerden sakınmasının yanısıra, daveti taşıması ve çalışmasını İslâm’la canlandırması gerekir. Aksi halde görevini eksik yaptığından dolayı günahkâr olur.

“Sabredin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.”

Artık Ey Müslümanlar! Birlikte harekette bulununuz ve sabrediniz. Düşmanlar ile mücadele hususunda ve diğer bir kısım hayatî sıkıntılar hususunda sabırlı olunuz düşmandan korkup dağılmayınız, birbirinizle mücadelede, münakaşada bulunup durmayınız. Şüphe yok ki Allahu Teâlâ zafer ve başarı vermek hususunda sabredenlerle beraberdir. Yani hak yolunda sabır ve sebat edenler, nifak ve ayrılıktan kaçınanlar ilâhî zafere, maddî ve manevî muvaffakiyetlere nail olacaklardır.

Bu âyeti kerime gösteriyor ki: Bir millet, zafere, başarı ve kurtuluşa ermesi için dindar olmalıdır. Allah Teâlâ’nın ve Rasulünün emirlerine, hükümlerine riayet etmelidir. Cenab’ı Hak’kı zikrederek uyanık bir ruha mâlik bulunmalıdır. Ve din düşmanlarıyla karşılaşacağı zaman da Allah Teâlâ’dan yardım dileyerek sabır ve sebattan ayrılmamalıdır. Ve kendi aralarında bir takım dünyevî gayelerden, şahsî menfaatlerden dolayı ayrılıklar, ihtilaflar yüz göstermemelidir. Aralarındaki vahdeti, din kardeşliğini, müşterek menfaatleri unutmamalıdır. Aksi surette hareket edildiği ve bir takım ihtiraslar yüzünden ihtilâflara düşüldüğü takdirde ise, milletin bütün umumi hayatı, yardımdan mahrum, âciz ve meskenete düşmüş, başka milletlerin tahakkümü altında perişan olarak mahvolup gitmek olacaktır. Nitekim dünya tarihi, buna dair pek çok fecî misaller kaydetmiş bulunmaktadır. Artık bunlardan ibret alınmalıdır.

Müteaddid hadîslerde de geçtiği gibi, mü’minlere ittifak etmeleri halinde hatadan korunmuş olacakları garanti edilmiş, parçalanıp çatışmadan da sakındırılmıştır. Müslümanların Allahın rızasını kazanabilmelerinin en önemli şartlarından bir tanesi de birlik olmalarıdır. Nitekim Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

“Allah üç şeyden dolayı sizden razı olur, üç şeyden dolayı da size kızar: Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdan, topluca Allah’ın ipine sarılıp parçalanmamanızdan, Allah’ın sizin başınıza geçirdiği kimseye nasihatte bulunmanızdan hoşnut olur. Dedikodu yapmanıza, çok soru sormanıza ve malınızı boşa harcamanıza da kızar.”  (Müslim)

Muhammed İbn İshâk İbn Yessâr ve başkaları anlatırlar: Yahudilerden birisi, Evs ve Hazrec’den bir grubun yanından geçerken aralarındaki birlik ve sevgiyi görünce çok bozuldu ve yanında bulunan bir adamı onların yanına gönderdi. Bu adam yanlarında oturarak Buâs günündeki harplerini onlara anlatacaktı. Adam söyleneni yaptı ve toplulukta bulunanların gönülleri kabardı, bir kısmı diğerlerine kızmaya başladı, intikam duyguları kabardı, eski şiarlarını yükselterek silahlarını getirmeye kalktılar, karşılaşmak üzere anlaştılar.

Bu hâdise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatılınca yanlarına gitti, onları teskin etmeye başladı ve şöyle buyurdu: “Ben aranızda olduğum halde câhiliye dâvası mı güdüyorsunuz?” Sonra şu âyet-i kerîme’yi okudu. “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız..” (Al’i İmran, 103)

Bunu üzerine Evs ve Hazrec kabileleri pişman olup anlaştılar, kucaklaştılar ve silahlarını attılar.

Kur’ân’ın,“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın…”(Ali İmran:103 )“Allah’a ve Rasulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider.” (Enfal, 46) mesajının etrafında birleşemeyen Müslümanlar, ayetlerde açıkça ifade edildiği gibi tefrika, dağınıklık, korku, endişe ve tereddüt içerisine düşeceklerdir. Çeşitli ekonomik, siyasi ve sosyal korkunun yanında, idareyi ellerinde bulunduranların makam ve saltanatlarını yitirme endişesinin de ortaya koyduğu psikolojik tedirginlik, İslam dünyasında derin zaaflar oluşturacaktır.

Müslüman’ın, inancından, ahlakından ve kültüründen neşet eden bir heybeti, bir duruşu, azameti, şecaati, vakarı ve İbrahimî bir duruşu vardır. Müslümanlar, Allah’a samimiyetle iman ve bağlılık, bir de bunların insana kazandırdığı şahsiyetli, dirayetli, cesaretli, gözü pek, başı dik ve alnı açık duruşu kaybederlerse içlerine vehn düşecektir.

Şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir ki bizler bu emirlere imtisal etmedikçe asla kişisel gayretlerimizle bir başarı elde edemeyiz. Ancak Allah’ın lütfu ve keremiyle vahdeti sağlamak ve ihtilaftan kurtulmak mümkün olabilir. Tabi ki bu da ancak Allah’a ve Rasulüne itaat ile elde edilebilecek bir husustur.

“Seni ve müminleri yardımıyla desteklemiş olan O’dur. Ve onların kalplerini birleştirmiştir. Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi sarf etsen yine de onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını birleştirdi.” (Enfâl, 62-63)

Selam ve dua ile.