Hayra Çağıran, İyiliği Emreden, Kötülüğü Engelleyen Davetçilerin Özellikleri

Kapak Dosya – Zafer Mert / 2013 Ağustos / 9. Sayı

İyilik/Maruf” ve “Kötülük/Münker” kavramları Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ve hadisi şeriflerde genel olarak iyilik ve kötülük yahut hayır ve şer anlamına yorumlanacak şekilde geçmektedir.

Bunlardan “Maruf” Kur’an’ın 41 yerinde, “Münker” ise 17 ayrı yerinde kullanılmıştır.

Ma’ruf: Sözlükte; bilinen, tanınan, iyi muamele, tatlı dil, ihsan ve İslam’ın hoş gördüğü her şeydir. Dini terim olarak Ma’ruf; İslam’ın hükümleri; genel prensipleri ve emirleri uyarınca yapılması ve söylenmesi gereken her söz ve fiildir.

Münker; sözlükte; Allah’ın razı olmadığı şey veya İslam’ın çirkin, kötü, kabahat, günah ve haram olarak bildirdiği davranışlardır. Münker’in dini tanımı ise; işlenmesi dinen mahzurlu sayılan ve İslam hukukunun mükellef olsun veya olmasın insan için yasakladığı her türlü suç ve günah kabul edilen fiillerdir.

İyilik ve kötülüğün ölçüsü Kur’an ve Sünnet’tir. Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin emir buyurduğu her şey iyi, güzel ve maruftur. Yine Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin yasaklamış olduğu her şey de çirkin, kötü ve münkerdir. Dolayısıyla iyi ve kötüyü belirlerken sadece akıl, fasit örfler veya cahili gelenekler değil yüce dinimiz İslam’ın pak hükümleri ölçü alınmalı ve nasihatlerde buna göre yapılmalıdır.

Hayra çağıran, kötülüğü engellemeye çalışan kişilerin taşıdıkları özelliklerde son derece önemlidir. Geçmişimize baktığımızda selefi salihinimiz, yaşadıklarını söyleyen, söylediklerini yaşayan mümtaz şahsiyetlerden oluşmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki onların güzide sözleri halen kulaklarımızda çınlamakta ve aradan yıllar geçmesine rağmen yolumuza ışık tutmaktadır. Günümüz davetçileri de bu güzel sıfatlarla kuşanmalı ki öncelikle iyiliği söyleyip de ona ters duruma düşen, Rabbimizin Saf suresinde kınadığı “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” ayeti kerimesinin ikabından sakınmış olabilelim. İkinci olarak da yapmış olduğumuz davet önce kendi nefsimize sonra da kardeşlerimize ve çevremizdeki kişilere faydalı olabilsin.

İyiliği emreden kötülüğü engellemeye çalışan davetçiler başlıca şu sıfatlarla donanmalıdırlar:

1- İlim Sahibi Olmalı

Hayrı emredecek, kötülükten engelleyecek kişinin ilk edinmesi gereken sahih bir ilimdir. İlim sahibi olmayan kimsenin kendisine bir faydası olmayacağı için çevresine faydalı olmasını beklemek abesle iştigaldir. Ebu Hanife rahimehullah’ın; “Azalar göze tabi olduğu gibi, amel de ilme tabidir” sözü bu konuyu çok güzel izah etmektedir. Nasıl ki amâ/kör başkasına rehberlik edemezse ilim sahibi olmayan bir davetçi de başkasına yol gösteremez. Aksi ise kör bir kimseyi kendisine rehber edinen yolcunun misali gibidir ki sonu herkesin malumudur. Bu yüzden davetçiler öncelikle Kur’an ve Sünnet’i çok iyi öğrenmeli, ehl-i sünnet ve’l-cemaat âlimlerinin görüşleri doğrultusunda ayet ve hadislerin izahatlarını ehil hocalardan öğrenmelidir. Her davetçi dinini öğrenmek için düzenli olarak ilim halkalarına katılmalı ve kitap okumak için vakit ayırmalıdır.

2- İhlâslı Olmalı

Bir amelin Allah katında makbul olması için ihlâs en önemli şartlardandır. İhlâsın olmadığı bir yerde amelin kabulü mümkün değildir çünkü zıttı olan riya söz konusudur ki bu da amelleri heba eden bir illettir. Rabbimiz yüce kitabında “ … Dini yalnız Allah’a has kılarak O’na kulluk etmek … “ şeklinde övmek suretiyle ihlâsın önemini belirtmiştir.

Davetçiler iyiliği emrederken de, kötülüğü engellerken de tamamen Allah için yapmalı, hiç kimsenin taltif veya kınamasına aldırış etmeden görevini ifa etmelidir. İhlâsın güzel tariflerinden birisi de şudur: İhlas; kişinin yapmış olduğu amellere övüldüğü için devam etmemesi veya kınandığı için terk etmemesidir. Davetçi de bu minvalde hareket etmeli duruşunu sadece Allah için belirlemelidir. Kendi menfaati için herhangi bir şeyi emretmemeli veya yasaklamamalıdır.

Davetçi Allah için uyardığı, kötülüğü engellediği ve iyiliği emrettiği müddetçe Rabbinin onun yardımında olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Müslüman davetçiler ihlâslı bir şekilde güçlerinin yettiklerini yaptıklarında Allah onlara güçlerinin yetmediği münkerleri değiştirmek için de yardımını gönderecektir. Ama gücünün yettiğini yapmayanın, gücünün yetmediğini temenni etmesi boş bir temennidir. 

3- Yumuşak Olmalı ve Hikmetli Davranmalı

“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…” (Nahl, 125)

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet…” (Ali İmran, 159)

Hayra davet eden kişinin en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de yumuşak huylu olmak, tatlı bir dille meseleyi izah etmek ve meselelere hikmetli yaklaşmaktır. Özellikle bu konudaki ayet ve hadisler iyi tahlil edilmeli ve davetçiler bu özellikle donanmadan bu sahaya inmemelidir. Çünkü bu takdirde atalarımızın ifadesi ile kaş yapayım derken göz çıkarılmakta, sonuçta ne bir kötülük izale edilmekte ne de bir hayır ifa edilebilmekte. İyiliği emretmemiz iyi bir şekilde, kötülüğü nehyetmemiz ise nahoş bir şekilde olmamalıdır. Peygamber efendimizin mescide bevleden kişi için “idrarının üstüne bir kova su dökün, siz kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak değil” hadisi bizim için örnek teşkil etmelidir. Aynı şekilde Hz. Peygambere gelen bir gencin Ya Rasulullah ben şehvetime hâkim olamıyorum, bana zina etmem için izin ver, deyince, sahabelerin gence haddini bildirmek üzere ayaklandıkları bir esnada Hz. Peygamberin “Annenin zina etmesi senin hoşuna gider mi? Kızının, kızkardeşinin, halanın, teyzenin zina etmesi hoşuna gider mi? diyerek gence sorular sorması ve gencin de; Hayır Ya Rasulallah, Allah beni sana feda etsin diye cevap vermesi bu hususta örnek alınmalıdır. Münkerle karşılaşan kişi ona güzel öğüt ve hikmetle müdahale etmeli ki gerçek anlamda görevini ifa edebilmiş olsun.

Hz. Peygamber’in “Kim yumuşak huyluluktan mahrum bırakılırsa hayırdan mahrum bırakılmıştır” sözü davetçilerin şiarı olmalıdır. 

Bir münkere müdahale edilirken öncelikle kötülüğü işleyen kişi gizli bir şekilde uyarılmalı eğer gizli bir şekilde uyarılması kendisine fayda vermezse açık bir şekilde uyarılmalı bu da fayda vermez ise kendisine yardım edebilecek bütün salih kimselerden yardım isteyerek bu kişi uyarılmalıdır. Hatanın ilk görüldüğü anda açık bir şekilde, karşısındaki kişiyi inciterek yapılması hikmetli değildir. Özellikle görülen münker kişinin şahsi ile alakalı olup geneli ilgilendirmiyorsa kesinlikle toplum içinde ilk anda müdahale edilmemeli sayılan merhaleler takip edilmelidir. İşlenen münker toplumu etkileyen bir münker ise bu takdirde açık bir şekilde müdahale edilerek münker izale edilmelidir.  

Emri bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker yapacak kişinin nabza göre şerbet vermek tabiri ile ifade edilen şahsın içinde bulunmuş olduğu hal ve ortamı gözeterek konuşması ve uyarılarda bulunması gerekir. Aynı meseleye yapılan iki müdahalenin birisinin olumlu diğerinin ise olumsuz olduğu çoğu kere müşahede edilmiştir. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı darbı meseli de bu konuda oldukça manidardır. Kralın rüyasını yorumlayan tabircilerden birinin, efendim, sizin bütün aileniz ölecek ve dünyada aşiretiniz içinde siz tek başınıza kaldıktan sonra öleceksiniz demesi üzerine padişahın kızarak başını kestirdiği ama aynı rüyayı tabir eden diğer bir tabircinin efendim, Allah ömrünüze bin bereket ihsan eylesin. Maşaallah siz aileniz içinde en uzun ömürlü kişi olacaksınız demesi karşılığında ise rüya tabircisine bir kese altın verip göndermesi de bu konuda önemli mesajlar ihtiva etmektedir. Aynı rüyanın tabirleri de aynı olmasına rağmen sunuluş şekli birinin kellesinin gitmesine diğerinin ise bir altın almasına vesile olduğu gibi yanlış müdahale edilen bir münker de aynı şekilde daha fazla yayılmasına veya işleyen kişinin inatla hatasını sürdürmesine vesile olabilir. Bu hususta güzel öğüt ve hikmetli konuşmaya son derece önem verilmelidir.

4- Hakkı Söylemekte Cesur Olmalı  

“…Artık onlardan korkmayınız. Ve benden korkunuz…” (Bakara, 150)

“Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” (Maide, 54)

Davetçiler hakkı söylemek hususunda cesaretli olmalı, halkın ne dediğine değil Hakk’ın ne dediğine bakmalıdır. Bu hususta İbn Hibban’da geçen bir hadiste Ebu Zer el-Gıfari radıyallahu anhu şöyle demektedir: Dostum bana hayır olarak şu özellikleri tavsiye etti. Allah için kınayanın kınamasından korkmamamı ve acı da olsa sadece hakkı söylemeyi.”

Hz. Ömer’in ‘Hakk’ın hatırı Ömer’e dost bırakmadı’ sözü hayır davetçilerinin şiarı olmalı. Doğruyu söylerken kimsenin hatırı, sevgisi, saygısı doğruyu söylemeyi engellememeli, aynı şekilde doğruyu söyleme hususunda kimseden çekinmeden hikmetli bir üslupla doğrular dile getirilmelidir.

5- Sabırlı Olmalı

“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman, 17)

“(Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret…” (Ahkaf, 35)

Gerçekten ma’ruf ve münker görevi zor bir iştir. İnsan bu görevi ancak taşıdığı ehliyeti, üstün fedakârlığı, sıkıntılara katlanması ve şiddetli musibetlere karşı sebat göstermesi sayesinde başarır.

Davetçiler çevresini aydınlatmak uğruna eriyen mum misali olmalıdırlar. Nasıl ki mum çevresini aydınlatırken erimekte ise İslam davetçileri de çeşitli meşakkatler, zorluklar, sıkıntılarla karşılaşacak ve adeta mum gibi eriyeceklerdir. Davetçi, insanların vereceği sıkıntılara, bu yolda olan kişilerin az olmasına, insanların azimlerinin azalmış olmasına, nemelazımcılığa, hidayete gelen insanların az olmasına, insanların kadir kıymet bilmemesine… sabır etmeli ve hak yolundan ayrılmamalıdır. Sabır bu yolun olmazsa olmazlarındandır. Başın gövdedeki yeri ne ise sabrın da, hayra davet eden kötülükten engellemeye çalışan kişinin hayatındaki yeri odur. Sabırsız, aceleci insanların ne varacağı bir nokta ne de başarabileceği bir amel vardır.

6- Söylediği ile Amel Ederek İnsanlara Öncülük Etmeli

“Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” (Bakara, 44)

Hayra davet eden kişiler davet ettikleri hayrı önce kendileri işlemek için azmetmeli, yasakladıkları kötülüklerden ise önce kendileri kaçınmalıdır. Aksi takdirde bu bir hayır değil kişinin aleyhine olacak bir vebal haline dönüşür.

Davetçiler, Şuayb aleyhi’s-Selâm’ın dediği gibi; “…Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” (Hud, 88) ayetini kendilerine rehber edinmelidirler. Davetçi söylediği ile amel etmelidir sözünden kastımız davetçiler kusursuz olmalıdır anlamına gelmemektedir. Bilakis herkes hata işleyebilir ama davetçiler bilerek, ısrarlı bir şekilde aynı hatayı işlememeye özen göstermeli ve davet çalışmalarına devam etmelidirler. Aksi takdirde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra insanlara kim nasihat edecektir? Burada ince çizgi şudur. Kişi söylediğini yapmak için çaba göstermez, sadece bu işin edebiyatını yaparsa bu kişi vebal altındadır. Ama kişi nasihat etmeye çalıştığı şeyleri yapmaya çalışmasına rağmen zaman zaman hata ve kusurlara düşüyorsa böyle bir davetçi inşallah birinci sınıfta zikredilen ve ayette kınanan kişiler sınıfından değildir.

Ayrıca kelimeler sadece ağızdan çıkan ruhsuz lafızcıklar değildirler. Söylenen söz kişinin kalbinin neresinde ise muhatabının da orasına ulaşır. Sadece dilden çıkan sözler bir kulaktan girer diğer kulaktan çıkar ama kalpten gelen sözler inşallah kalplere tesir eder. Toplumları değiştirmek ve ıslah etmek isteyen davetçiler buna öncelikle kendi nefislerinden başlamalıdırlar ki davetleri de fayda oluştursun.

7- Münkere Birlikte Karşı Konulmalıdır  

“Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura, 39)

Davetçiler bir münker gördükleri zaman veya zulme maruz kaldıklarında hep beraber topyekûn müdahale etmelidirler. Davetçi zararı ister kendine ulaşsın isterse de ulaşmasın münkere karşı tavrı aynı olmalıdır. Kendi menfaatine dokunduğu için değil Allah için bütün kardeşleri ile beraber münkere karşı koymalıdır.  

Davetçiler bu millet çok azgın yola gelmezler, utangaçlık, korku, her koyun kendi bacağından asılır, gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın gibi vesveselerle asla görevlerini terk etmemelidirler. Bunların şeytanların vesvesesi olduğu bilinciyle hareket etmelidirler.

Günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz hususlardan birisi hakkı ile davet görevini ifa edecek, hayra davet edecek, kötülüğü engellemek için çalışacak olan ihlâslı Müslümanlardır. Müslümanlar bu hususta azimli olmalı, ellerinden gelen her ne ise bu ameli küçük görmeden ortaya koymak için çaba göstermelidir. Asla tembelliğe, gevşekliğe ve rehavete kapılmamalıdır. Mehmet Akif Ersoy’un ifadesi ile;

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler

Ulema vahy-i ilahiyi mi bilmem, bekler?

beyitleri kulaklarımızda çınlamalıdır. Cahiliye medyası, gazetesi, televizyonu, radyosu, sosyal medyası ile iyiliğin engellenmesi ve kötülüğün neşri için elinden geleni yapmaktadır. İslam davetçileri de bütün bu alanlarda alternatifler oluşturarak hayra çağrı yollarını çoğaltmaya çalışmalı ve en az batıl ehli kadar cesur, çalışkan, fedakâr ve azimli olmalıdır. Onların dünya nimetlerini elde etmek, para kazanmak, makam sahibi olmak adına giriştikleri bu hummalı faaliyetlerin kat kat fazlasını müminler Rableri için yapmalıdırlar. Sözlerimi yine Merhum Mehmet Akif Ersoy’un dizeleri ile nihayete erdiriyorum.

Cemaat intibah ister, uyanmaz gizli yaşlarla!

Çalışmak… Başka yol yok, hem nasıl, canlarla, başlarla.