Eğitimcilerin Üzerinde Taşıması Gereken Ahlâki Vasıflar

Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2023 Eylül / 130. Sayı

Günümüzün belki de en büyük problemlerinden birisi özü ile sözü birbirinden farklı, ilim ve bilgiyi, amel ile tam olarak harmanlayamamış, öğrendiği bilgileri bedenine sirayet etmeyen ve bu ilmini dışarıya aktaramayan, ilmen belki çok dolu fakat ameli olarak yetersiz eğitimcilerin varlığıdır.

İçinde yaşadığımız bu zaman diliminde, her şeyde olduğu gibi eğitimde de başarılı olabilmenin yolu, Kur’an ve sünnete sarılarak Rasûlullah aleyhisselam’ın cahiliye olarak vasfedilen bir dönemde ilimden ve ahlaki değerlerden çok uzak olan Mekke toplumunu nasıl değiştirdiğini, onlara nasıl bir eğitim uyguladığını, onları nasıl “Saadet asrı” denilen ve kendilerini halen hayırla yad ettiğimiz insanlara çevirdiğini iyice öğrenmemiz ve bu modeli kendimize rehber edinmemizdir.

Rasûlullah aleyhisselam’ın takipçileri olan eğitimcilerin üzerlerinde taşımaları gereken vasıfları şöylece özetlememiz mümkündür:

1-Kur’an ve Sünnete Bağlıdırlar:

Mademki Rabbimiz bizler için en güzel örneğin Rasûlullah aleyhisselam olduğunu söylüyor, o zaman bizler bütün işlerimizin doğru ve mükemmel olması için onun rehberliğine müracaat etmeliyiz. Edeb ve ahlaki değerlerimizi Peygamber efendimizin bizlere öğrettiği şekilde öğrenip yaşamalı, aynı şekilde bizden sonraki kuşaklara da aktarmalıyız. Kur’an ve sünnetin bizlere öğrettiği doğruların tecrübe etmeye gerek duyulmayan mutlak doğrular olduğunu idrak etmeli, ancak bu yolu tuttuğumuz takdirde gerçek başarıya ulaşabileceğimizin şuurunda olmalıyız. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 21) 

2-İlim İle Ameli Birleştirirler:

Peygamber efendimizin yöneldiği şekilde ibadete ve kulluğa yönelerek öncelikle Rabbimiz ile olan bağımızı kuvvetlendirmeli, sonra da özümüzle yani bizzat pratik yaşantımızla örnek bir insan olabilmenin gayretine girmeliyiz. İnsanlara içi boş, kuru bilgiler sunmak yerine amel ile süslenmiş, ahiretlerine fayda sağlayacak uhrevi ilimleri ruhlarına aşılamalıyız. Sadece dünyalarına tesir etmekle yetinmeyip ahiretlerine katkı sağlayacak bir şekilde insanlara faydalı olabilmeliyiz.

İmam Gazali’ye göre; bildiği ile amel etmeyenler, sayfaları ilimle dolu defter veya kitap gibidir; başkasına kârı olsa da kendisi ondan yararlanamaz. Bileme taşı gibidir; bıçağı biler, fakat kendisi kesmez. İğne gibidir; başkasını giydirir, fakat kendisi daima çıplak durur. Lâmba fitili gibidir; başkasına ışık verir, fakat kendisi yanmaktan kurtulamaz.

Rivayete göre, Cüneyd (Allah rahmet eylesin) vefatından sonra rüyada görüldü ve ona şöyle soruldu: – Ey Ebü’l-Kasım, halin nasıldır, ne haber? Cüneyd bu soruya şöyle cevap verdi: “Dünyada sarf edilen o büyük büyük yaldızlı sözler fayda etmedi, kaybolup gitti. Faydasını gördüğüm, gece yarısı kıldığım birkaç rekâtçık namazdır.”

3-Öğrendikleri İlmi Gelecek Kuşaklara Aktarırlar:

Bir şeyin ilmini tahsil etmek, ondan istifade etmek içindir. Allahu Teâlâ bu dini de, insanlar “ona göre yaşasınlar” diye göndermiştir, sadece sözünü ve lafını etsinler diye değil. Dolayısıyla dinin konuşulmaktan ziyade yaşanılan ve yaşamak üzere öğrenilen bir ilim olduğunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.

Hadisi şerifte: “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve onu (başkalarına da) öğretenlerinizdir.” buyurmak suretiyle bir şeyi öğrenmenin hayırlı bir insan olmak için yeterli olmadığı, onu başka kimselere de öğretmenin gerektiği bildirilmektedir. Dolayısıyla hayırlı insan olmanın yolu iki şeyi yerine getirmekle mümkündür: Bunların birincisi öğrenmek, ikincisi de öğretmektir.

İkrime radıyallahu anh bir gün “İlmi sadece ücretini ödeyen kimselere öğretin” dedi. Kendisine sordular: “İlmin ücreti nedir?” İkrime radıyallahu anh şöyle cevap verdi: “İlmin ücreti onunla gerektiği gibi amel edilmesi, ilim sahibinin de yine onunla amel edecek kimseye öğretmesidir.”

Bildiği ile amel eden kimseye Yüce Allah bilmediğini öğretir ve amelinde onu muvaffak kılar da cenneti hak eder. Buna karşılık bildiği ile amel etmeyen kimse hem bildiğinde şaşar hem de amelinde muvaffak olmaz ve böylece cehennemi hak etmiş olur.

4-Öğrendikleri ve Öğrettikleri İlmi Sadece Allah Rızası İçin Öğrenir ve Öğretirler:

Eğitimci Müslümanların en önemli vasıflarından biri de yaptıkları işi Allah rızası için yapmalarıdır. Onlar yaptıkları işlerin hiçbirinden dünyevi bir karşılık beklemezler. Bütün gayret ve çabaları Allah’ın rızasını kazanabilmektir. Bunu gerçekleştirebilmenin derdine düşer ve ömürlerini bu yolda harcarlar. Onlar için dünyevi hiçbir menfaat ve karşılığın kıymeti yoktur. Çünkü onlar bunların fani ve Allah katında değersiz, fayda vermeyecek şeyler olduğunu en iyi bilen kişileridir. Nitekim hadisi şerifte dünyanın Allah katında pek değersiz olduğu şu ifadelerle bildirilmiştir: “Dünyanın Allah katında bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı, ondan kâfire bir yudum su dahi içirmezdi.”[1] Onlar kendilerine rehber edindikleri peygamberlerin yolunun takipçileridir. Nitekim onların hepsi davet ve tebliğlerinin mükâfatını ancak Rablerinden talep ederek kavimlerine şöyle demişlerdi: “Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (Şuara,127) [2]

5- Başarının Kendilerine Ait Olmadığını Bilirler. Ancak Allah’ın Yardımı İle Başarılı Olacaklarına İnanırlar:

Eğitimcilerin bilmeleri gereken en önemli hususlardan birisi de gösterilen gayret ve fedakârlıkların başarının temel ve tek sebebi olmadığıdır. Nitekim bazı durumlarda ne kadar gayret gösterilse de neticeye ulaşmak mümkün olmamaktadır. Kişiler ne kadar çaba sarf etseler de başarı kendilerine odaklı değildir. Çünkü başarının temel sebebi ancak Allah’a tevekkül etmekle ve neticeyi O’na havale etmekle mümkündür. Öyleyse eğitimci benlik duygusundan kurtularak tevekküle sarılmalı, elinden gelen bütün gayreti gösterdikten sonra sonucunu Rabbi Allah azze ve celle’ye havale etmeli ve vazifesini yerine getirmenin şuuruyla hareket ederek neticenin kötü çıkmasına üzülmemelidir. Nitekim Yüce Rabbimiz Kureyş kabilesinin iman etmemesine üzülen Peygamber aleyhisselam’a teselli olarak şöyle buyurmuştur:

“İnsanlardan bir kısmı, ulaştırdığın mesaja inanmıyorlar diye, üzüntüden neredeyse kendini tüketeceksin. Eğer biz dileseydik, gökten onları zorla imana getirecek bir ayet ve alamet indirirdik de, onun karşısında hemen ona baş eğerler ve inanırlardı. (Fakat biz, böyle olmasını istemedik. Öyleyse sen, kendini yorma ve sıkıntıya sokma ve) bu yüzden onlara ne zaman Rahmandan uyarıcı, hatırlatıcı yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler. Nitekim işte bu mesajı da yalanladılar, ama alay edip durdukları şeylerin haberleri, yakında gelip çatacak onlara.” (Şuara, 3-6)

Günümüzün eğitimcilerinin bu esasları benimseyerek hareket etmeleri hem kendilerinin hem de yetiştirdikleri nesillerin hayrına ve maslahatına uygun olacaktır. Bu esasları göz ardı eden eğitimciler ise kısmen başarılı olsalar dahi bu başarıları faydalı ve devamlı olmayacaktır. Konumuzu Şuayb aleyhisselam‘ın tüm eğitimcilere ışık tutacak şu sözleriyle bitirelim:

“(Şuayb) Dedi ki: “Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde bulunuyorsam ve O da beni Kendisinden güzel bir (manevi) rızık (iman ve irfan) ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım durumlardan (sakınmayarak) ve size muhalefet ettiğim (hususları kendim yaparak, tutarsız bir konuma düşmek) istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ise ancak Allah iledir (O’nun yardımı sayesindedir); ben O’na tevekkül ettim, (her halde ve sadece) içtenlikle O’na yönelip-dönerim.” (Hud, 88)

Selam ve Dua ile…


[1]. Sahih Hadis – Tirmizî rivayet etmiştir.

[2]. Bkz. Sebe, 47