Edep, İlim Ve İffet Aynasında Bir Portre: İmam Buhari -2

İslam Önderlerimiz – Ali Yücel / 2013 Mart / 4. Sayı

İmam Buhârî Hakkında Âlimlerin Sözleri (1)

İnsanlar arasında güzel işlerle anılmak, onların hayır dualarına mazhar olmak, gök kubbe altında hoş bir seda bırakabilmek ve hüsn-ü şehadetlerini celbetmek önemsenmesi gereken hususlardandır. Ebediyet âlemine uğurlanan yolcular için icra edilen şahitlik de bu açıdan önemli olsa gerek. Ancak daha önemli bir husus daha var ki, en az birincisi kadar önemli ve dikkate değerdir. Büyük ve yüce kimselerin övgülerine mazhar olup da şımarmamak, asaletinden, samimiyetinden, ciddiyetinden hiç bir şey kaybetmeden yaptıklarını yapmaya devam etmek, gevşekliğe ve atalete düşmeden vazifelerini hakkıyla yürütmek sadece takva ve ihsan sahibi insanların ulaşabileceği bir erdem gibi gözükmektedir. Cennetle müjdelendikleri halde “Ne de olsa cenneti garantiledik…” rehavetine düşmeyen ve ibadet ve kulluklarına daha bir önem gösteren sahabenin üstünlüğü bundan kaynaklansa gerek. Hevasından konuşmadığı semalardan haber verilen kutlu Nebi’nin cennet müjdesine rağmen isminin münafıkların listesinde olup olmadığını merak eden Hz. Ömer’in yüceliği bu samimiyetinden olsa gerek.                                                              

İnsanların verdiği paye, mevki-makam ve ünvanlarla koltukları kabarıp “Ben neymişim?” sarhoşluğuna düşen onlarca gariban ve zavallıyı bizzat müşahede ettiğimiz kibir ve riyanın saltanat sürdüğü şu zamanımızda, bahse konu bu mütevaziliğin ne kadar mühim olduğunu daha iyi anlıyoruz. Dost-düşman herkesin övgüsüne mazhar olduğu halde gevşeklik ve rehavete düşmeden çalışıp çaba gösteren insanlardan biri de İmam Buhari’dir. Bizzat ders aldığı hadis ilminin büyük hocalarının kendisini methetmelerine, yüceltmelerine rağmen asalet, samimiyet ve tevazusundan ödün vermeyen bu yüce zat hakkında âlimler hep bir şeyler söylemişlerdir. İmam Buhari’nin Câmiu’s-Sahih isimli eserinin şerhi olan Fethu’l-Bâri’nin mukaddimesinde müellif İbn Hacer el-Askalani (vefatı 852), hocalarının ve öğrencilerinin İmam Buhari hakkındaki sözlerinden bir demet aktardıktan sonra şöyle der: “Sonraki asırlarda yaşayan âlimlerin Buhârî’yi öven sözlerinin kapısını açacak olsam mürekkepler biter, nefesler tükenirdi. Bu, sahili olmayan bir deniz gibidir.” (2) Uçsuz bucaksız ummandan sadece bir katre sunacağımız şu birkaç satırda İmam Buhari’yi gerçek manasıyla tanıtabilirsek bizler için büyük bir bahtiyarlık olacaktır. Son olarak şunu da belirtmek de fayda mülahaza ediyoruz ki, nasıl kendisini övenler İmam Buhari’nin gerçek kadr-i kıymetini değiştiremeyeceklerse aynı şekilde kendisi hakkında ileri-geri konuşanlar da ona her hangi bir halel getirecek değillerdir.                       

Buhari’nin “Kendimi yalnızca Ali b. el-Medîni’nin yanında kifayetsiz hissediyorum” sözü, hadis ilminin sultanı Ali b. el-Medîni’ye haber verildiğinde Ali b. el-Medîni şöyle karşılık verir: “Siz ona bakmayın. Onun gözleri kendi gibi birini daha görmemiştir.”

İmam Müslim de kendisine hitaben şöyle der: “Sana ancak seni çekemeyenler kızabilir. Dünyada senin bir benzerinin bulunmadığına şehadet ederim.” Hatib el-Bağdâdi’nin Târihu Bağdat’ta aktardığına göre İmam Müslim, Buhari’nin alnını öper ve şöyle der: “Bırak da ayaklarını öpeyim ey hocaların hocası, muhaddislerin efendisi, ‘ilel ilminin tabibi!”

İmam Tirmizi şöyle der: “Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Abdullah b. Münir’in yanındaydı. Ayağa kalktığında Abdullah b. Münir şöyle dedi: “Ey Abdullah’ın babası, ey Buhârî! Allah, seni bu ümmetin övünç kaynağı /süsü kılsın!” Olayı aktaran İmam Tirmizi şöyle der: “Allah, Abdullah b. Münir’in Buhârî hakkındaki duasına icabet etti. (Zira Buhari, bu ümmetin övünç kaynağı, alimlerinin zinetidir.”

Buhârî’nin kâtibi Muhammed b. Ebu Hatim anlatıyor: Yahya b. Cafer el-Beykendi’yi şöyle derken işittim: “Kendi ömründen alıp Buhârî’nin ömrüne ömür katmaya gücüm yetseydi şüphesiz bunu yapardım. Zira ben öldüğümde bir adam ölmüş olur. Buhârî’nin ölümü ise, nice ilmin kaybolup gitmesi demektir.”

Hocası Kuteybe b. Said, İmam Buhârî hakkında şöyle der: “Fakihler, zahidler ve abidlerle beraber bulundum da Muhammed b. İsmail gibisini görmedim. Hz. Ömer, sahabe arasında hangi konumda ise Buhârî de kendi zamanında aynı konumdaydı. Şayet o, sahabe arasında bulunsaydı yüce birisi olurdu.”

Hocası Kuteybe’ye soru sorulduğu esnada İmam Buhârî içeri girer. Kuteybe, İmam Buhârî’yi işaret ederek soru sorana şöyle der: “Bu, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhuyeh ve Ali b. el-Medîni’dir. Allah, bu alimlerin hepsini (Buhârî’nin şahsında) sana gönderdi. 

Hocası Nuaym b. Hammad ve muhaddis Yakub b. İbrahim şöyle derlerdi: “Buhârî, bu ümmetin fakihidir.”

Başka bir hocası Amr b. Ali el-Fellas’a “Buhârî’ye bir hadis söyledik ancak onu bilemedi” denildiğinde hocası Amr şöyle karşılık verir: “Buhârî’nin bilmediği hadis, hadis değildir.”

 “Hocaların hocası” lakaplı İbn Huzeyme şöyle der: “Şu gök kubbenin altında Resulullah (aleyhisselam)’ın hadislerini Buhârî’den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim.” 

“Ehl-i sünnetin imamı” denilince ilk akla gelen, Ali b. el-Medîni’nin deyimiyle “Allah (azze ve celle)’nin İslam dinini kendisi ile desteklediği iki kişiden biri” olan İmam Ahmed b.
Hanbel der ki: “Horasan, Muhammed b. İsmail benzeri başka bir âlim çıkarmamıştır.”

O, yine şöyle der: “Hadis hafızlığı Horasan ehlinden dört kişide nihayete ermiştir. Ebu Zür’a er-Râzi, Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimi ve Hasan b. Şüca’ el-Belhi.”

Ebu Bekir b. Attab der ki: “Daha yüzünde tüy bitmemişken biz Muhammed b. İsmail’den hadis yazdık.”

Hâşid b. İsmail anlatıyor: İshak b. Râhuyeh’i minberde otururken gördüm, meclisinde Buhârî de vardı. İshak hadis aktarırken Buhârî bir hadise itiraz etti ve neticesinde İshak, Buhârî’nin haklı olduğunu kabul etti. Hocası İshak b. Râhuyeh daha sonra İmam Buhârî hakkında şöyle dedi: “Ey hadisçiler topluluğu! Bu gence iyi bakın ve ondan hadis yazın. Şayet bu genç Hasan-ı Basri’nin zamanında yaşasaydı hadis ve fıkıh bilgisinden dolayı Hasan-ı Basri ona ihtiyaç duyardı.”

Ebu Bekir el-Medîni’nin anlattığına göre, İshak b. Râhuyeh hadis rivayet ederken ismi geçen sahabelerden birini Buhârî’ye “Bu kimdir?” diye sorar. Buhârî kendisine detaylı bir cevap verince hocası İshak, “Ey Ebu Abdullah! Sanki o insanları bizzat görmüş gibisin” der.

Muhammed b. Selam el-Beykendi kitabını tashih etmesi için Buhârî’ye verir ve “Hata bulduğunda bunu belirt” der. Yanında bulunanlar kendisine “Bu genç de kim?” diye sorduklarında “Bu, benzeri olmayan bir kimsedir” diye cevap verir. 

İmam Muhammed b. Beşşar şöyle der: “Bizim yanımıza Muhammed b. İsmail gibisi gelmedi.”

İmam Buhârî Basra’ya geldiğinde Muhammed b. Beşşar ayağa kalkar, Buhârî’nin elinden tutup ona sarılır ve şöyle der: “Bu gün fakihlerin efendisi geldi. Merhaba, hoş geldin yıllardır kendisiyle övünüp durduğum kimse.”

Ali b. Hucr dedi ki: “Horasan bölgesi üç büyük alim yetiştirmiştir. Buhara’da Muhammed b. İsmail, Semerkant’ta Abdullah ed-Dârimi ve Rey şehrinde Ebu Zür’a. Bana göre Buhârî, onların en bilgini, en fakihi ve basiretlisidir.”  

Ebu Hâtim er-Râzi der ki: “Horasan, Muhammed b. İsmail’den daha hafızını/hadis bilginini çıkarmamıştır. Horasan’dan Irak’a ondan daha bilgili bir kimse gelmemiştir.”

Hüseyin el-‘İclî der ki: “Muhammed b. İsmail gibisini görmedim. Müslim de hafızdır ancak Muhammed b. İsmail’in mertebesine ulaşmamıştır.” Yine şöyle diyor ‘İclî: “Ebu Zür’a ve Ebu Hâtim’i gördüm, Muhammed b. İsmail’den hadis dinliyorlardı. O, ümmetlerden bir ümmet, fazilet sahibi, dindar ve her işi güzel yapan bir kimseydi.”

Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî der ki: “Harameyn, Hicaz ve Şam âlimlerini gördüm de Muhammed b. İsmail’den daha şümullüsünü/bütün ilimlere vakıf olanını görmedim. O, bizim en bilginimiz, en fakihimiz ve ilim talebinde en gayretli olanımızdır.”

Dârimi’ye bir hadis sorulur ve peşinden “Buhârî bu hadisin sahih olduğunu söyledi” denilir. Dârimi o zaman şöyle der: “Muhammed b. İsmail, benden daha basiretlidir. O, mahlûkatın en akıllısıdır…”

Fakih Ebu Sehl Mahmud b. Nadr der ki: “Basra, Şam, Hicaz ve Kufe’ye gittim, bu diyarların âlimlerini gördüm. Her ne zaman Muhammed b. İsmail’in adı anılsa bu memleketlerin âlimleri, onu kendilerinden üstün kabul ediyorlardı.”

Recâ b. Mercâ der ki: “Buhârî, yeryüzünde dolaşan mucizelerden biridir.”

Abdullah b. Muhammed el-Müsnedi der ki: “Muhammed b. İsmail imamdır, önderdir. Onu imam kabul etmeyeni itham edebilirsin.”

Ebu Amr el-Haffaf şöyle diyor: “O, takva sahibi, yüce ve daha bir benzerini görmediğim bir âlimdir. Kim onun hakkında ileri-geri konuşursa o kimseye benden binlerce lanet olsun!”

Şahsiyeti, Ahlakı ve Zühdü

Arap şair şöyle diyor bir şiirinde:

Bütün herkes onun yüceliğini kabul etti, düşmanları bile

Zaten asıl fazilet, senin için şahitlik etmesidir düşmanın olsa bile.

Yüce Allah’ı bile bazı zaman hakkıyla takdir edemeyen insanların varlığını bilince, büyük işler de başarsan görmezden gelenler mutlaka olacaktır. Sen sabır ve metanetle yapman gerekeni yaptığında ummadığın sürpriz sonuçlarla karşılaşabilir, düşmanının bile takdirini kazanabilirsin. Kendisine inanmayan ve hatta düşmanlık yapan Mekke müşriklerine Resul-ü Ekrem davranışlarıyla ders vermiş, onların bile itimadını kazanmıştır. Kendisi hicret edene kadar emanetlerin teslim edileceği en güvenilir sığınaktı o, müşrik Mekkeliler için bile. “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”(3)

Âlimlerin imtihanı ve kıskançlığı, cahillerin sataşması, yöneticilerin baskısına rağmen ibadet, kulluk, ahlak-edep prensipleri ve vazifelerinden ödün vermeyen İmam Buhari de bu konuda takdiri hak edenlerdendir. Onun yaşantısı, biyografi kitaplarında geniş bir şekilde görüleceği gibi şahsiyeti ve ahlakı hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Onun karakterini, ahlaki yapısını, insanları değerlendirirken bile asla göz ardı etmediği ölçü ve insafı yansıtmak istediğimiz şu birkaç satırda kendisi için Yüce Allah’tan rahmet dilerken bizlere de yüce ahlak ve meziyetleri nasip etmesini niyaz ediyorum.    

“Orta boylu, zayıf ve ince bir yapıya sahip olduğu söylenen Buhari’nin birçok güzel huyu yanında az konuşması, başkalarının sahip olduğu imkânlara özenmemesi gibi özellikleri de vardır. O, yiyip içmeye önem vermezdi. Onun cömertliğini, dünya malına değer vermediğini ve yardım severliğini gösteren davranışları pek çoktur. 25.000 dirhem alacaklı olduğu birine karşı gösterdiği müsamaha dikkat çekicidir. Uzun zamandan beri borcunu ödemeyen bu şahıstan bazı idareciler vasıtasıyla alacağını tahsil etmesini tavsiye edenlere, “Ben onlardan yardım istersem onlar da benden işlerine geldiği gibi fetva vermemi isterler; dünya için dinimi satamam” demiştir. Fakat bazı dostları ona rağmen bu konuyu yöneticilere söylediler. Buhârî bunu haber alınca ilgililere mektup yazarak borçluya bir kötülük yapılmamasını istedi ve onunla her yıl kendisine 10 dirhem ödemek üzere anlaşma yaptı. Buhârî’nin dünya işleriyle ilgilenmediği, şahsî işlerini bir adamının yürüttüğü kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Buhâri’nin ahlâkî faziletleri, tenkit ettiği râviler hakkındaki son derece mutedil ve insaflı sözlerinde de görülür. Bir râvi için kullandığı en ağır cerh ifadeleri, o kimsenin güvenilemeyecek kadar zayıf (münkerü’l-hadîs) olduğunu, muhaddislerin onun hakkında fikir beyan etmediğini (seketû anh) söylemekten ibarettir. Hadis uydurmakla tanınan kimseler hakkında bile yalancı (kezzâb) ifadesini pek nadir kullanmıştır. Gıybetten sakınarak kimseyi çekiştirmediğini söylemesi ve, “Allah Teâlâ’nın beni gıybetten dolayı hesaba çekmeyeceğini umarım” demesi bu konudaki titizliğini göstermektedir. Bir gün hadis okuturken âmâ olan talebesi Ebû Ma’şer bir hadisten pek hoşlanmış olmalı ki başını, elini sallamaya başladı. Onun bu haline tebessüm eden Buhârî, daha sonra bu tebessümü ile Ebû Ma’şer’e haksızlık ettiğini düşünerek ondan helâllik istedi.

Buhârî’nin oğlu gibi sevip ilgilendiği kâtibi Muhammed b. Ebû Hatim, onun ok atmayı çok sevdiğini, yanında bulunduğu uzun yıllar boyunca attığı oklardan sadece ikisinin hedefe isabet etmediğini ve bu hususta kimsenin onunla boy ölçüşemeyeceğini söylemektedir.

Buhârî kendisinden ilim tahsil etmek isteyen herkese bildiğini esirgemeden vermesine rağmen devlet adamlarından uzak durur, onların saraylarına gitmeyi ilmi küçük düşüren bir davranış olarak kabul eder ve bu uğurda her zorluğa katlanmayı göze alırdı. Horasan Valisi Hâlid b. Ahmed ez-Zühlî ona bir adamını göndererek el-Câmiu’s-sahîh, et-Târihu’l-kebîr ve diğer eserlerini kendisinden dinlemeyi arzu ettiğini bildirince bu talebi reddetti. İlmi küçük düşüremeyeceğini, onu başkalarının ayağına götüremeyeceğini, gerçekten arzu ediyorsa hadis okuttuğu mescide -veya evine- gelmesini, bunu da istemiyorsa hadis okutmasını yasaklayabileceğini söyledi. Hz. Peygamber’in, “Kendisine sorulan şeyi öğretmekten kaçınan kimsenin ağzına ateşten gem vurulacağını” ifade eden hadisi sebebiyle ilmi kimseden esirgemediğini de haber verdi.”(4)

Vefatı

Buhara valisinin sadece kendi çocuklarına ders vermesi yolundaki isteğini “ilmi belli insanlara tahsis edemeyeceği” gerekçesiyle reddeden Buhârî, Ehl-i sünnet görüşüyle bağdaşmayan fikirlere sahip olmakla itham edilmiş ve vali tarafından sürgün edilmiştir. Semerkant’a gitmek üzere yola çıkan Buhârî, Semerkant’a 3 mil mesafede bulunan Hartenk kasabasındaki akrabalarını ziyareti esnasında orada hastalanmış ve Semerkant’a gidememiştir. 256 yılının Ramazan bayramı gecesi, 62 yaşında vefat etmiş, ertesi gün öğle namazından sonra(1 Eylül 870 Cuma) orada toprağa verilmiştir.

——————————————–

1- Bu bölüm, İbn Hacer’in Hedyü’s-sâri isimli eserinin 674-677 sayfaları ile, İsmail b. Muhammed el-Aclûnî’nin el-Fevâidü’d-derari fi tercemeti’l-Buhâri isimli eserinin 84-100 sayfalarından derlenmiştir. Bu konu ile ilgili olarak ayrıca bkz. Cemaleddin el-Kâsımî, Hayatü’l-Buhârî, s. 62-65.

2- İbn Hacer’in Hedyü’s-sâri, s. 677

3- Fussilet Suresi 34. ayet-i kerime.

4- M. Mustafa el-‘Azami, D.İ.A. VI/369-370.