Davet Çalışmalarında Yapıcı Ve Yıkıcı Tartışmalar

Kapak Dosya – Abdullah Cevher / 2024 Haziran / 139. Sayı

Davetçinin bazı kimselerle tartışmaya girmesi ya da muhatabının onu tartışmaya sürüklemesi mümkündür. Tartışmaları yapıcı ve yıkıcı olarak ikiye ayırabiliriz. Davetçi karşısındakiyle ilişkileri geliştirmek istiyorsa, yıkıcı tartışmalardan kaçınmalıdır. Yıkıcı tartışmalar iki kişinin birbirinden uzaklaşmasına, ilişkilerin zayıflayıp kopmasına yol açar.

Yüce Peygamber “Hayrı söyle yahut sus”[1] diye buyurmaktadır. Kırıcı, nefsi ve sadece kişiliğin ön plana çıktığı tartışmalar, İslâm davetçisi için dinen yasaktır. Tartışan kişiler Allah rızası için, hakkın ve doğrunun ortaya çıkması endişesi ve sorumluluk bilinci ile tartışmalıdırlar. Bilmedikleri konuları konuşmamalı; hak, karşı tarafta ise hemen kabul etmeye hazır olmalıdır.

Yıkıcı tartışmalarda ortaya çıkan davranış biçimlerini kısaca özetleyelim:

Bazı kişiler herhangi bir kimseyle çatışmaya girmemek için, bilinçli ya da bilinçsiz, çeşitli kaçma davranışlarında bulunurlar. Çatışma çıkmışsa ya orayı terk ederler ya da uyumak isterler ya da başka bir şeyle ilgilenirler. Böylesine ‘kaçıcı’ biriyle tartışmaya girmek, eldivenini bile takmak istemeyen bir boksörle maç yapmaya benzer.

Bir Müslüman ille de tartışmak zorunda değildir. Asıl olan tartışma değil, tebliğ ve vahdettir. Şunu da unutmamak lazımdır ki, karşı taraf sırf tartışma olsun istiyorsa, Müslümanın bundan onurlu bir şekilde ayrılması gerekir. Çünkü onlar faydasız şeylerden kaçınırlar.

Bazı kimseler de tartışmaya girmekten kaçınmakla kalmaz, sanki tartışacak hiçbir konu yokmuş gibi hareket ederek hasıraltı ederler. Görünüşte ona göre her şey güllük gülistanlıktır.

Çatışma ihtimali belirdiği anda konuyu değiştirmek, çok sık kullanılan yöntemlerden biridir. Bu tür eğilimli kişilerle gerçek anlamda ilişki geliştirmek zordur.

Bizi sinirlendiren bir soruna ilişkin olarak konuşacağımız yerde, birçoğumuz kızgınlığımızı, karşımızdakinin başka davranışlarına eleştiri yönelterek dile getiririz.

Karşısındakini dinleyecek ve söylediklerini onun ifade ettiği biçimde anlayacak yerde, ’akıl okuyucu’, söz konusu kimsenin kişiliğini çözümleyecek, onun gerçekte ne demek istediğini kendisine öğretir bir biçimde anlatarak ya da diğer kişiye temelde neyin bozuk olduğunu göstererek üstünlüğünü belirtmeye çalışır.

Bazı kişiler, karşısındakinden bir davranış yapmasını isterler. Karşısındaki bu davranışı yapınca, sanki önceden isteyen kendileri değilmiş gibi bu davranışı yapanı eleştirirler.

Bazı kimseler vardır ki kızgınlıklarını, kırgınlıklarını açıkça ifade etmek yerine, karşısındakinin hoşlanmayacağı hareketleri yaparak onu rahatsız etmeye, ancak bu yolla kendi duygularını dile getirmeye kalkarlar.

Bazı kişiler kendilerine ciddi bir duygu yöneltildiğinde, işi hemen şakaya dökmek ve bu ciddi duygulardan kurtulmak isterler.

Herkesin psikolojik anlamda son derece duyarlı olduğu ‘yararlı’ yerler vardır. Bunlara dokunduğunuz zaman, karşınızdakiyle aranızdaki ilişkinin bozulma ihtimali çok yüksektir.

Karşımızdakine kızdığımız zaman, bu kızgınlığımızı ‘Ben sana gösteririm’ tutumu içinde halletmeye kalkışabiliriz. Bir gün kişinin, gerçekten bizim yardımımıza ihtiyacı olduğunda da bu yardımı ondan esirgeriz.

Yapıcı tartışma pek çoğumuzun eski alışkanlıklarına ters düşen bir anlayış ve davranış biçimi içermektedir. Çoğu kez, karşımızdakini kaybetme veya kötü insan olma korkusundan dolayı kızgınlığımızı, rahatsızlığımızı gizleriz.

Toplumumuzda alıştığımız şekliyle, genellikle kişilerin tartışarak uzlaştıklarına, anlaştıklarına ve beraberce yeni bir şey ürettiklerine pek alışmadık. Tartışmaların amacı, çoğunlukla karşımızdakini yıpratmaya, kırmaya ya da hıncımızı almaya yöneliktir. Yapıcı tartışmanın gerektirdiği karşılıklı iyi niyet ve güven kadar önemli bir diğer şartta, kişilerin birbirlerini ‘ilişkiler içinde eşit’ görmeleridir. Bir başka deyişle, her ikisinin de eşit söz hakkı olduğu anlayışı temel kabul edilmelidir.

Yapıcı tartışma, sorun hakkında kişinin kendi kendine, düşünmesiyle başlar. İkinci önemli husus, tartışmanın zamanının iyi saptanmış olmasıdır. Taraflardan birisi karışık bir ruhsal durum içinde bulunabilir. Ya da rahat rahat konuyu tartışacak zamanı bulamayabilir; o an yapması gereken daha ivedi bir işi olabilir. Bu nedenle karşımızdaki insanın tartışmaya hazır olduğu ânı iyi kollamak gerekir.

Yapıcı tartışmada en önemli aşama, sorunun ifade edilmesi aşamasıdır. Sorunun, açık seçik ve yalın bir şekilde ifade edilmesi rahatsız eden birçok sonuç doğuracaktır. Kullandığımız ifadelerle karşımızdakine değer verdiğimizi hissettirmeliyiz. Kur’an’da Yahudi ve Hristiyanlar için ‘ehli kitap’ tabiri kullanılması icazetli bir üsluptur. Sizi rahatsız eden davranışı tanımlayıp, bu durumda kendinizi nasıl hissettiğinizi ifade ettikten sonra, karşınızdakinin anlayıp anlamadığını denetlemeniz gerekir.

İnsanlar birbirlerine kızgın olduğu zaman yanlış algılamalar, çok kolaylıkla işin içine girmektedir. Ancak bu yanlış algılanmaları ortadan kaldırdıktan sonra, yapıcı tartışmanın temeli atılabilir.

Bu aşamalar gerçekleştirildikten sonra, ne istediğinizi karşınızdakine açabilirsiniz. Talep ettiğiniz şeyin de açık ve net olması çok önemlidir. Müslüman bütün söz, fiil ve davranışlarından hesaba çekilecek şuurunda olduğu için öncelikle İlâhi ve ihlaslı bir endişeyle ihtiyaç hissettiğinden dolayı tartışmaya girmelidir.[2] Maske takmış bir kişinin yapıcı tartışmaya girmesi imkânsızdır.

Öneriler:

Birbirimizin kusur ve hatalarını eleştirmek, topluluk disiplini için büyük bir araçtır. Yalnız sınırlarına ve âdabına hakkıyla uyulmadığı takdirde eleştiri yüzünden büyük zararlar gelmesi mümkündür. Bu nedenle eleştirinin sınır ve âdabını şu şekilde açıklayabiliriz:

Eleştiri her zaman ve her yerde yapılmaz. Yerini ve zamanını çok iyi belirlemek gerekir.

Eleştirmen, eleştiriye başlamadan önce Allah’ın her şeyi gördüğünü ve bildiğini, hiç bir zaman aklından çıkarmayacaktır. Kendi kendisini hesaba çekmek kaydıyla dava arkadaşını eleştirmesinde samimi olup olmadığını düşünecektir. Samimi olduğuna inanırsa, eleştiri yapmasında bir sakınca yoktur. Samimi olduğuna inanmazsa susacak ve günaha girmekten kendisini koruyacaktır.

Eleştiri öyle bir şekilde yapılmalıdır ki amaç, o insanın hatalarını göstermek değil, aksine düzeltmek olduğunu eleştiriyi izleyenler de kabul etsin.

Eleştiriden önce yapılan eleştirilerin yerinde olduğuna inanmak gerekir. Düşünmeden, bilmeden, birisi eleştirildiği takdirde büyük fitne ve fesada sebep olacak bir günaha düşülmüş olunabilir.

 Eleştirilen kimse, soğukkanlılığını koruyarak dikkatle dinlemelidir. Eleştirileri düşünce ve akıl süzgecinden geçirdikten sonra, eleştiri doğru ise bunları kabul etmelidir. Aksi takdirde karşındakilerle iddiaları çürütmeye çalışacaktır. Eleştiriyi istememek ve eleştirildiği için öfkelenmek, kibir ve gururun işaretleridir. Fertler arasında devamlı şekilde kin ve nefret duygularının dalgalanmasına sebep olmamak için tartışmayı fazla uzatmamak gerekir. Her iki tarafın sözleri anlaşılır bir duruma gelince, konuşmaya son vermelidir. Mesele bu şekilde çözümlenemezse, o takdirde her iki tarafın da sükûnet içinde düşünebilmesini sağlamak üzere, konuşma başka bir zamana bırakılmalıdır.

Sınırlarına ve âdabına uygun şekilde yapılacak eleştiriler, sağlayacakları yarardan başka, toplumun ıslahı için gereklidir. Düzenli bir cemiyet, eleştiri müessesini kurmadığı takdirde Hakk’a bağlılığını uzun süre koruyamaz. Ne emir ne istişare meclisi ne de genel yapı müessese- si eleştiri sınırları dışında kalmamalıdır. Cemaatin sağlam kalabilmesi için, mutlaka böyle bir eleştiri mekanizmasının kurulması zorunludur.

Üstad Mevdudi, İslâm Davetçilerine kitabında şu hususlara dikkat çekiyor: “Allah göstermesin, sosyal hayatımızda eleştiri fikri ortadan kaldırılırsa, mutlaka, fitne- fesat ve iç karışıklıkların kapısının açılması kolay olacaktır. Bunun için, her sene genel kongremizi yaptıktan sonra, Cemaat-i Îslâmiye üyelerine özel bir iş yaptırabilmek için şimdiye değin olduğu gibi bundan sonra da gayret göstereceğim. Tâ ki cemaatin çalışması ve disiplini eleştiri ve ilgiyle gözden geçirilsin. Bu hususu temin etmek için yapılan her toplantıda, herkesten önce ben kendimi eleştiriye sunuyorum. Cemaatten herhangi bir kimse, çalışma ve görevlerimde beni eleştirmek isterse hiç çekinmeden bütün cemaat huzurunda beni eleştirsin. Ben de ya kendimi toparlayacağım ya da beni eleştiren kimselerin şüphelerini gidereceğim. Bir toplantımızda arkadaşlarımız açıkça ve tam bir özgürlük içinde yapılan eleştirileri dinlediler.

Bu eleştirilerin, cemaatimize yeni girmiş bazı arkadaşlarımızın gücenmesine neden olduğunu gördüm üzüldüm. İnanıyorum ki bu arkadaşlar dikkatlice bu eleştirilere kulak verseler, ileri sürülen fikirlerin cemaate ve onun düzenine büyük yararlar sağlayacağını göreceklerdir. Eleştirileri bu ölçüde değerlendirebilselerdi şüphesiz gözlerinde cemaatin değeri daha çok artacaktı.

Bütün bu eleştirilere rağmen, yine de birbirlerine karşı hiçbir kin ve nefret duymadan meselelerini çözümleyen bir topluluk için, eleştirilerin ancak ve ancak yapıcılığı söz konusudur.”

Yapıcı tartışmaların pratik örneklerinin en güzelini Kuran’ı Kerim’de görmekteyiz. Bütün peygamberler, tebliğlerinde bu metodu kullanmışlardır. Daha önce açıklamış olduğumuz yıkıcı tartışma unsurlarının hiçbirisini Rasûllerin tebliğinde görmek mümkün değildir.[3]


[1]. Sahih-i Buhari

[2]. Bkz. Zilzal Suresi, 7-8

[3]. Okumuş olduğunuz bu makale Davet ve Davetçinin İlkeleri isimli eserden alıntıdır. Nebevi Hayat Yayınları.